Kuveyt, Tunus ve Fransa’daki terörist eylemlere değinen Abdülbari Atvan, “Yemen’e saldıran savaş uçakları İŞİD’in cinayetlerinden farklı bir şey mi yapıyor? O halde bu terör olaylarına karşı neden timsah gözyaşı dökülüyor? Bu, nifakın en feci çehrelerinden biridir” diye yazdı.
Reyu'l- Yovm gazetesi genel yayın yönetmeni ve bölgenin stratejik uzmanı Abdülbari Atvan, Kuveyt, Tunus ve Fransa’da yaşanan terör saldırılarını incelediği makalesinde şu değerlendirmeleri yaptı: İslam devletinin (tekfirci DAEŞ gurubu) sürprizleri hala devam ediyor, Kobani saldırısı ve Haseke’deki ilerleyişinden sonra İŞİD bu sefer de iki Arap devletinin (Kuveyt ve Tunus) ve bir Avrupa (Fransa) ülkesinin kalbini hedef aldı. Dördüncü saldırının nerede yaşanacağını Allah bilir, ancak bu saldırının da yaşanacağı kesindir. Öte yandan Arap ülkelerinin başkentlerinin çoğu ve üç Avrupa ülkesinin başkenti (Roma, Madrid ve Paris) her türlü saldırının önünü almak için alarma geçmiş durumda.
“Neyi ekerseniz onu biçersiniz”. Ektiğinizi şimdi biçiyorsunuz, İŞİD’in kanlı saldırılarını belki de en iyi tanımlayacak başlık bu ata sözüdür. İlginç olan şu ki adı geçen ülkeler, tekil ya da toplu olmak suretiyle Suriye’nin silahlı muhaliflerini himaye eden, savaşan gurupların saflarını maddi, askeri ve propaganda açısından takviye edilmesinde büyük yardımları olan en önemli ülkelerdir. Kuveyt, hem halk olarak hem de resmi olarak Suriye devletini yıkmak için savaşan radikal İslamcı guruplara geniş destek sağlayan ülkelerden biriydi. Ama bu ülkenin bir bakanı ile yedi tacirinin isimleri terörist gurupların listesinde yer aldı. Eski Tunus hükümeti ise Türkiye ve körfez ülkeleriyle işbirliği yaparak Nusra cephesi ve İŞİD saflarında savaşmak amacıyla gençlerinden 4000 kişinin geçişini kolaylaştırmak için bazı girişimlerde bulundu. Bu ülke, “Suriye Halkının Dostları” adını alan Suriye muhaliflerinin ilk toplantısını, bu gurubun asıl teorisyeni olan dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Amet Davutoğlu’nun istediği üzerine düzenledi.
İlginçtir, terörizmden zarar gören Fransa ve İngiltere –ki Tunus otelindeki patlamada hayatını kaybeden kurbanların çoğu İngiltere vatandaşıydı - Suriye’nin silahlı muhaliflerine en fazla yardımı yaptılar ve Avrupa Birliğinin 18 ülkesi arasında Suriye teröristlerine silah verme yasağının kaldırılmasını isteyen sadece bu ülkelerin dışişleri bakanlarıydı.
Buda, büyünün büyücüye yönelmesi, onun aleyhinde işlemeye başlaması demektir. Ateşle oynayan kimse, kendi parmaklarını yakar. İşte bu sefer radikal İslamcıların ateşi Kuveyt’in, Suudi Arabistan’ın, Tunus’un ve Fransa’nın içlerine kadar gitti ve en yakında Bahreyn, Ürdün hatta Türkiye’ye de ulaşacağını uzak bir ihtimal görmüyoruz. İŞİD, yayılma, düşmanları yıldırma ve hilafetin bayrağını kaldırma ideolojisine dayalı olan net bir kanlı projeye sahiptir. Küfürler savurarak ve terörist suçlamasıyla bu ideolojiye tepki vermek ise hiçbir şeyi değiştirmez; tam aksine terörizmin işe gelen ters sonuçlar verir.
Kuveyt’in ortasındaki İmam Sadık (a) Mescit’ine yapılan saldırı sonrasında körfez ülkelerindeki resmi ve gayri resmi ortamlara hakim olan dehşet hali karşısında şaşırıp kaldım, bazılarının sahtekarca ve ikiyüzlülükle bu olayın kurbanlarıyla dayanışmalarını açıklamasına da şaşırdım. Daha düne kadar Şiiler, Rafızi, Mecus ve Safevi idiler ama şimdi din kardeşi oldular! Şeyhlerin ve müftülerin çoğu başladılar her zamanki gibi kardeşlik, dayanışma, ulusal birlik, Kuvet’in güvenlik ve istikrarı için kenetlenme nakaratlarını tekrarlamaya. Bu, ikiyüzlülüğün en kötü şeklidir.
Suudi Arabistan ve Fars körfezindeki ülkelerin “kararlılık fırtınası” operasyonunun savaş uçakları, Yemen halkını katliam ediyor. Acaba körfez kıyısındaki ülkelerin klasik ve elektronik medya organlarının çoğunun kullandığı jargona göre, bu uçaklar “Mecus İran’ın tetikçileri olan Mecus ve kafir Şiileri” katletmiyorlar mı? Körfez ülkelerinin elektronik orduları tarafından bu ülkelerin rejimlerinin hamileri olarak sadır ettikleri talimatlar ve karşı tarafın imajının yıpratılması, katliamların meşrulaştırılması için harcanan milyarlarca dolar, bu yaklaşımı haklı kılar mı? Dolaysıyla, neden bu rejimleri yöneten şeyhler ve onların medyası ve sözcüleri Kuvet, Katif ve Demam’da yaşanan saldırılara karşı bu kadar şaşkınlığa uğramışlar? Yoksa İŞİD, onların girişimlerinin ötesinde bir şey mi yapıyor? Kararlık fırtınasının uçakları ya da İslamcı ve İslamcı olmayan uyduların gece gündüz yaptıkları kışkırtmalar bu yöntemden başka bir şey mi takip ediyor?
İŞİD, dinin nifakın ve Fars körfezindeki rejimlerin onaylaması ve işbirliğiyle Irak’ın işgal edilmesiyle başlayan dışlama ve marjinalleştirme politikalarının sonucudur. Şu an çoğu kimse, İran’ın Irak, Suriye ve Yemen’de ortaya çıkan nüfuzunu ve bu nüfuza karşı koymak için yüzlerce milyar doları silaha alımına harcadıklarını görünce, bu politikalardan pişman olmuş durumda. Onlar İran’a karşı İŞİD’le aynı cephede yer alıyorlar, o halde neden kedilerine ve başkalarına yalan söylüyorlar?
İŞİD’in körfez ülkeleri ve bütün bölge için en büyük tehdit olduğunu söylediğimizde, yeni bir şey söylemiş değiliz. Belki de söz konusu kanlı saldırıların İŞİD’in hilafetinin ilam edildiği birinci yıl dönümde ve Kobani’nin yeniden ele geçirilmesi, Haseke’de kaydedilen ilerlemeyle eş zamanda düzenlenmesi tesadüf değildir. İŞİD, kamil bir ideoloji, üyelerindeki savaşçı akide gibi başkalarının sahip olmadıklarına sahip olan bir gerçekliktir.
Amerika, başta Irak ordusu da dahil olmak üzere Arap ordularını eğitip en gelişmiş silahlarla donatabilir ama onları İŞİD gibi intihar eylemlerine ikna edemez. Amerika Genelkurmay Başkanı Orgeneral David Petraeus ve onun danışmanları, tonlarca patlayıcı maddeyle yüklü kamyonları götürüp düşmanların ortasında patlatacak ve Musul, Kobani, Ramadi, Haseke ve diğer bölgelerde düzenlenen eylemleri yapacak kadar orduları için ideolojik ve akidevi bir çerçeveye belirleyip onların itikatlarını bu denli ileriye taşıyabilirler mi?
Bu sözlerin başını koma gömen ve gerçekliği tüm yönleriyle görmek istemeyenleri şaşırtacağını çok iyi biliyorum fakat fikri terörizm bizi korkutamaz ve başkalarının söylemekten imtina ettiği şeyleri söylemeye engel olamaz.
Amerika ve Batılı ülkelerin hepsi ya da çoğu yakın bir gelecekte İŞİD’i yenemediklerini kesin bir şekilde açıklayarak Arap müttefiklerini şaşkınlığa uğratacaklardır. Zira onlara galip olmak nerdeyse imkansızdır; hatta eğer imkansız olmasa bile çok pahallıya mal olur ve onları dizginleyip resmen tanımakla sonuçlanacaktır. Tıpkı Taliban’a karşı 13 yıl yürütülen başarısız savaşın ardından yaşanan olay gibi.
Çoğu kimsenin belirttiği gibi eğer karşı taraf taifecilik ve fırkacılık yapıyorsa, aynı fikirle ona tepki verilemez; zira taifecilik ülkelerimizi viran ediyor, milletlerimiz ve topraklarımızı bölüyor. Hoşgörüye, toplumsal adalete ve başkalarıyla diyalog kurmaya dayanan ve eşitlik temelinde, yasaların bütünselliği çerçevesinde demokratik bir alternatif bulmak gerekir.
Kuveyt, Tunus ve Fransa’da yapılan saldırılar kınanması gereken saldırılardır, nasıl ki iyi niyetle ya da kötü niyetle bu yaklaşımı destekleyenler için siyasi, askeri, mali ve medya olarak ortam hazırlayanlar en başta kınanmaları gerekir. İster mezhepsel kışkırtma konusunda isterse diğer ülkeleri yıpratma ya da askeri müdahalede bulunma veyahut işgal edilme konusunda parmağı olan her kes sorumludur. Bir sonraki saldırının vuku bulup alacağı kurbanlar için timsah göz yaşlarının döküldüğü zamana kadar sizlere lezzetli iftarlar diliyorum.