“Pentagon ve Beyaz Saray, Afganistan savaşının gerçeğini 20 yıl boyunca değiştirdi.” Bu sözler Washington Post gazetesinin 9 Aralık 2019 tarihli sayısında yer aldı. Bu uzun haberin içeriğinde, “gizli askeri belgeler” konusu ele alınıyor. Gazete “Afganistan kartları” başlığı atarak değindiği konuyu, 1967 yılında Pentagon çalışanı Daniel Elsberg tarafından New York Times gazetesine sızdırılan “Vietnam belgeleri” konusundan sonra ele aldı.
Gazeteci, “saha komutanlarının üst düzeyli askeri liderler tarafından (işgalin) başarısına odaklanan raporlar yazmaları, Amerikalılar arasındaki ölü sayısının azaltılması ve Taliban saflarındaki ölü sayısını artırmalarına ilişkin” baskı altında kaldıklarını ortaya koydu.
Irak'taki Amerikan Ayn'ul-Esed Üssü'nün füzeli saldırıya uğramasından bu yana, özel askeri hastanelerde travmatik beyin sarsıntısı olarak tanımlanan teşhisin ardından tedavi gören yaralıların sayısı 9'dan 11'e, daha sona 18'e, 34'e ve şimdi 50'ye sıçradı. Trump, İran'ın Ayn'ul-Esed Üssü'ne füze saldırısında hafif bir maddi hasar meydana geldiği konusunda atıp tutarak askeri güçlerinin “insani hasar” görmediğini öne sürmüştü. Pentagon'un yaralıları itiraf etmeye mecbur kalmasının ardından Trump bu kez de çıkıp ciddiyetsiz bir açıklamayla bu yaralanmaların ciddi olmayan baş ağrıları olduğu konusunda ısrar etti.
Savunma Bakanı Mark Esper füze saldırısından sonra hiç vakit kaybetmeden saldırının can kaybına yol açmadığını söylemişti. Başkan Trump'ın Amerika'nın dünya çapındaki ulusal devletlere yaptığı saldırının tarihi bağlamıyla uyum içerisindeki inkâr politikası, askeri kurumun ve medya uzantılarının Amerikan kamuoyunun hassasiyetini göz önüne alarak merkezi bir geleneğe bağlı olduğunu gösteriyor. Stratejik boyutta ise, kurum askeri endüstri üzerinden kâr getirmeye devam eden savaşın devamlılığından faydalanmak için bilgi çarptırma eylemine başvuruyor.
ABD'nin önce Vietnam daha sonra Afganistan ve Irak saldırıları boyunca, devasa Amerikan medya kurumu, hem halkın hem de silahlı kuvvetlerin desteğini sağlamak için şişirilmiş “meydan zaferleri”nin fazlalığı ve resmi açıklamalarda öne sürülen bilgilerin yayılmasını sağladı. Vietnam'daki resmi kaybın “birkaç bin” ile sınırlı olduğu öne sürüldü. Elbette gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Aradan belli bir süre geçmesinin ardından gerçek sayının 30 binlerde olduğu anlaşıldı. Bu durum 1968 yılında Başkan Johnson'ın devrilmesinde pay sahibi oldu. Vietnam'daki ölülerin bilançosu, savaş bitmeden 60 bine yükseldi.
Vietnam'ın efsanevi generali Võ Nguyên Giáp, 1964-1969 yılları arasında ülkesini kurtarma yoluna en az 500 bin asker kaybettiklerini açıkça söyledi.
Trump'ın bilimsel kurallara aykırı olan sınıflandırmasına geri dönecek olursak, askeri kurum inkâr politikasına dayandı ve saldırıya maruz kalan askerleri aşağılayıcı bir şekilde beyin travması geçirdiklerini söyledi. Saldırının mağdurları, hızla artan acılarını meslektaşları karşısında gizlemek zorunda kaldılar. Bu durum askerler arasında intihar olaylarının gözle görülür derecede artışına neden oldu.
2017 yılında silahlı kuvvetlerin askerleri üzerinde yürütülen araştırmalar, Amerikan Ordusunun beyin sarsıntılarının doğasını tespit edebilmek için rutin muayeneye yönelik tek bir adım atmadığını ortaya koydu. 2001 yılının başlangıcından bu yana “terörle mücadele” savaşında 400 binden fazla yaralının şiddetli baş ağrıları yaşadığı veya beyin sarsıntısı geçirdiği ortaya çıktı. Amerika'nın askeri bülteni “Military Times” 22 Ocak tarihinde gerçek rakamların muhtemelen çok daha yüksek olduğunu yazdı. Resmi açıklamalar ve istatistiklerin, saldırıda ölen ya da yaralanan paralı askerleri ve buna ilaveten gıda ve lojistik gibi hizmetler sağlamak için bölgede bulunan yerel şirketlerin çalışanlarını kapsamadığına işaret ediliyor.
Askeri bülten, yaralılardan Blair Hughes'in eşinin gönderdiği bir elektronik postayı yayınladı: “Irak'ta piyade asker olan eşimin tüm yaralanmaları arasında beyin sarsıntısı günlük hayatımızı değiştirmemizde en büyük etkiye sahiptir… Askeri liderlik 12 yıldan beri hatalı teşhis koyuyor ve bir kez daha onu savaşa göndermek istiyor.” Gözle görünür derece davranış bozukluğu, hafıza kaybı ve günlük ihtiyaçlarını karşılamada zorlanmak gibi belirtiler, askerin savaş dönüşü yaşadığı şikâyetler arasında en belirgin olanlarıdır.
Amerikan Araştırma Vakfı, hastalıkla mücadele ve önleme merkezleri, beyin sarsıntısının standart tanımını şöyle yapıyor: “Çarpma, darbe alma, baş sarsıntısı ya da başa isabet eden travmalardan dolayı normal beyin fonksiyonlarının bozulması.”
Amerikan Askeri Kuvvetleri arasındaki yaralı sayısının kademeli olarak artırılması, Pentagon'un Ayn'ul-Esed yaralanmaları ile ilgili ilk açıklamalarından farklı bir söylemde bulunmak istemesinden dolayı değil, ilk açıklamalarını şu bahaneyle aklama girişimiydi: “İlk açıklamalar, o sıradaki saha komutanlarının değerlendirmesi sonucuydu. Sarsıntı olaydan birkaç gün sonra ortaya çıktı. Yaralılar büyük bir hassasiyetle tedaviye alındı.”
Amerika'nın saldırının ardından jet hızıyla ABD güçleri saflarında yaralı olmadığını açıklaması, Başkan Trump'ın siyasi manevra yapabilmek için dar bir alan elde etmesini ve siyasi askeri yapılarda kökleşmiş intikam çekişmelerini yatıştırmayı sağladı. Zira neredeyse İran ile bir savaşın patlak vermesine yol açan bu saldırı, ayrıca İran'ın Amerika'nın çıkarlarını tehdit eden füzelerini saf dışı bırakabilmek için Trump'a “siyasi malzeme” verdi.
Amerikan ordusu ve dallanıp budaklanan çıkarları, özellikle Irak'ta “İran tehlikesi” söylemlerini şişirmeyi amaçlayan bilgi pompalama işlemini ısrarla sürdürüyor. Pentagon tarafından 4 Nisan 2019 yılında yayınlanan bir haber, İran'ın 603 Amerikalı askerin ölümüne yol açtığını iddia etti. Bu rakam Irak'taki askeri operasyonlar sırasında öldürülen altı askerden birine denk geliyor. Yani, 2003-2011 yılları arasında öldürülen Amerikalı askerlerin %17'sinin karşılığı.
Amerika'nın Afganistan Elçisi James Dobbins, 11 Ocak 2016 tarihinde yaptığı bir konuşmada, “Biz yoksul ülkeler zengin olsunlar diye onları işgal etmedik” ifadelerini kullandı. Deneyimli diplomat Amerika'nın misyonunu tüm dünyaya şu sözlerle açıklamaya devam etti: “Biz, diktatör ülkeleri demokratikleştirmek için saldırmıyoruz. Aksine birlikte barışçıl bir hayat yaşamak için şiddet uygulayan ülkeleri işgal ediyoruz.”
2005 yılında Amerikan askerlerinin cesetleri Irak'tan dönmeye başladıktan sonra, Amerikan ordusu gönüllü askerlerin sayısında düşüş olduğunu itiraf etti. Siyasi liderlik “yasal” ikamet koşullarına sahip olmayan göçmenlerin ve silahlı güçlerin yüksek maaşlar ve yasal statüler karşılığında bu orduya katılmasına izin verdi.
Yukarıda bir araya getirdiğimiz faktörlerin yanı sıra, savaşa hazırlıkla ilgili zaman zaman basına sızan resmi açıklamalar ve ordunun savaşa giden askerlerin ailelerine karşı yükümlülüklerini yerine getirmemesi göz önüne alındığında, bölgede gerçek bir başarı kazanamayan Amerika'nın trajik durumların gerçeğini örtbas etmek için kullandığı kıvırma yöntemlerini anlamak çok zor değildir.
(Al Mayadeen - Çeviri: Merve Soydaş, meyaşafak)