Rus basınında yer alan habere göre Türk uzmanları AB'ye girmenin artık Türkiye'nin çıkarına olmadığını vurgusu yapılıyor.
Haber şöyle:
“AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin fiilen durduğunu kabul etmek gerekir”. Bu açıklama Avrupa Konseyi Başkanı German Van Rompuy tarafından Avrupa heyetlerine başkanlık eden AB büyük elçilerinin 5 eylülde yapılan oturumunda yapıldı. Uzmanlar, AB elçileri toplantısı sırasında Türkiye adının bile geçmediğine dikkat çekiyor. Diğer yandan Ankara ise bu yılın 1 temmuz tarihinden itibaren AB kuruluşlarıyla ilişkilerini fiilen dondurdurmuş bulunuyor. Bu arada Türkiye’nin tanımadığı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’nin dönem başkanı olduğunu hatırlatım.
İlişkilerin dondurulması süreklilik halini alacak mı? İlişkilerde şimdiki düşüşün Türkiye ve AB arasında görüşmeler sürecinin ilerdeki gelişmesine nasıl etkisi olacak? Yoksa bu düşüş yalnız Kıbrıs’ın dönem başkanı olduğu sırada mı söz konusu olacak? Muhatabımız olan Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı stratejik planlama grubunun eski yöneticisi Murat Bilhan, bu konuda şunları söyledi.
“AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy’un söylediği sözler gerçeği yansıyor. Şu anda gerçekten Avrupa Birliği ile Türkiye arasında ciddi bir müzakere olmuyor. Çünkü Türkiye’nin de Avrupa Birliği’nin de kendine göre öncelikleri var. Bu önceliklerin içinde Avrupa’daki kriz durumu var, Avrupa’daki Euro durumu var, Avrupa’nın Güney kanadındaki Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya gibi ülkelerin sıkıntıları var. Avrupa Merkez Bankası’nın da Euro alanını yaratma sıkıntıları var. Ayrıca yaklaşan seçimler nedeniyle Almanya’nın durumu var. Herkese kenine göre öncelikleri var dve şu anda Avrupa Birliği Türkiye ile müzakere masasına oturmak için kendini hazır görmüyor.
Bunu tabi ki çok derin sebepleri de var. Kültür farkı var, Türkiye’nin belli alanlarda Avrupa ile aynı düzlemde beraber olma iradesi tartışmalı hale geldi, Kıbrıs sorununun da birtakım takıntıları var vs. Yani, birçok faktör var. Bununla birlikte, müzakereler fiilen durmakla beraber yeni Fransız Cumhurbaşkanı Fransua Olland, görevine başladığı zaman Türkiye ile müzakerelerin devam edeceğini söylemişti. Dolayısıyla Avrupa Birliği Türkiye ile müzakereleri devam ettirmek iradesini gösterecek gibi görünüyor. Bu tamamen rafa kaldırılımış, dondurulmuş veya ortadan kaldırılımış bir süreç değildir. Öte yandan, Türkiye’nin giderek Avrupa Birliği’ne karşı giderek soğuyan bir tutumu var. Türk halkının Avrupa Birliği’ne olan desteğinin % 17’lere düştüğü söyleniyor kamuoyu yoklamalarında.
Türkiye Devleti’nin de Avrupa’ya daha soğuk olmaya başladığını görüyoruz. Bunu birçok sebebi vardır. Uzun zamandan beri bıkkınlık getiren ve Türk halkı üzerine çok olumsuz etkileri olan bu müzakere süreci ikide bir askıya alınması Türk halkının canını oldukça sıkmış durımda. Kaldı ki Avrupa Birliği’nin kendi ayakları üzerinde duramayacak kadar sarsılmaya başlamış olması da Türkiye’yi rahatsız eden bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye yakın bir gelecekte Avrupa Birliği üyesi olamaz. Bunun yanında Türkiye’nin stratejik olarak çok boyutlu ve çok kutuplu Dünya’nın oluşmasından farkına varması nedeniyle Kuzey’de, Güney’de ve Doğu’da ortaya çıkan fırsatları değerlendirmeye çalışması ve sadece Avrupa Birliği’ne bağlı ve bağımlı kalmak istememesi, Çin’den Hindistan’a kadar, Orta Asya’dan Rusya’ya kadar tüm ülkelerle ilişkileri geliştirme isteği var.Bu isteği hesaba katarsak Türkiye’nin gelecek dış politikası çok canlı görünüyor.”
Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi AB Uzmanı Gecehan Babiş’in konu ile ilgili görüşü biraz daha farklı. Ona göre, Türkiye artık o kadar çekici görünmeyen uluslararası örgütten uzaklaşmak ve Ortadoğu bölgesinden ülkelerle ilişkilerini geliştirmek niyetinde olduğunu sanıyor.
“Türkiye ile AB arasındaki ilişkilere baktığımız zaman son zamanlarda çok da parlak bir ilişkiyle karşılaşmamaktayız. Türkiye’nin dış politikasına genel anlamda bakacak olursak, Türkiye 1950’lerin sonunda Avrupa Topluluğu’na resmen başvurmuştu. Ve o zamandan beri Türkiye’nin AB’ye girme süreci dış poltikasının baş gündemini teşkil etmişti. Ama son zamanlarda dış politikada Avrupa Birliği öncelikli bir konu değildir. Bunun önemli etkenlerden biri, Kuzey Afrika’dan Tunus’tan başlayıp daha sonra Mısır, Libya ve Suriye’de devam eden «arap baharı» süreci karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin «arap baharı» sürecinde aldığı role baktığımız zaman artık Türkiye’nin Avrupa’dan ziyade daha çok Suriye ve Orta Doğu konularıyla daha fazla ilişkide olduğunu görüyoruz. Diğer yandan, zaten Avrupa Birliği dönem başkanlığını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin almasıyla Temmuz ayında Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkileri zaten çok da sıcak bir durumda olmayacağını daha önceki analizlerimizde dile getirmiştik. Güney Kıbrıs’ın AB’ye başkanlık etmesi, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ciddi bir gerginlik kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Müzakere sürecinin aniden ve tamamiyle kesileceğini söylemek mümkün değildir. Fakat ileriki dönemlerde Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin önceki dönemlerde gibi sıcak olmayacağını belirtebiliriz.”
SP. Böylece, konuşmacılarımızın ikisi de Türkiye’nin zamanı gelir de kendisini tam üye olarak örgüte alınması ümidiyle AB kapılarında durmaktan artık bıktığını düşünüyor. Esasen AB üye olma perspektifleri ne Türk toplumunu, ne de Türk politikacılarını artık ilgilendirmiyor. Yeni dünya düzeninin kurulması ile ilgili süreçler kapsamında Türkiye önünde faydalanmak niyetinde olduğu yeni perspektifler açılmış bulunuyor. Asıl bunun içindir ki, Türkiye çok yönlü hareket hattına bağlı kalmaya çalışıyor. Bu ise, dış ekonomik politikasına rasyonellik kazandırıyor.