Sessizlik ve atalet…
İsrail’in nüfusu ne kadar? 8.5 milyon. İslam alemi ne kadar? 2 milyara yakın… Türkiye’nin bir şehri kadar bile nüfusa sahip olmayan İsrail, birilerinin nüfuzuyla barbarlıklara girişiyor. Evet, dünya çapında bir sermaye etkinliği var, ABD’nin desteği her daim arkasında vs vs… Doğru ama eksik. Sadece birilerinin nüfuzunu, yani ABD’yi, kullanarak bile bu denli pervasız ve saldırgan olunamaz. Başka bir unsur daha var bunun ardında.
Belki de birilerinin nüfuzundan faydalandığından çok daha fazla şekilde bu diğer faktörden cesaret alıyor. Nedir o? İslam aleminin utanç verici sessizliği, ataleti, adeta bir kan uykusu hali! Hiçbir meselesini kendi çözemeyen, hatta görüşmek üzere dahi bir araya zar zor gelebilen, onda da idare-i maslahattan öteye gidemeyen İslam ülkelerinden yani…
Bundan öylesine bir cesaret kazanıyor ki İsrail, peyderpey, kademe kademe planlarını hayata geçirmeye fırsat arıyor. Önce bu topraklara, satınalmalarla vs girdi, sonra tedhiş ve kargaşa ile iyiden iyiye yerleşti, daha sonra “paslı bir hançer” misali İsrail’i “devlet” olarak ilan etti… Derken git gide yayıldı, yayılıyor ve bu arada da zulmünü de giderek arttırıyor. Tamam, kendilerine “özgür dünya” diyen ırkçı emperyalizm arkasında ama bunun en büyük sorumlusu kendi meselesine, yani Kudüs3e bile sahip çıkamayan İslam alemidir.
Yoksa, İsrail hiçbir şeyi gizli saklı yapmıyor ki… Altında açtığı yüzlerce tünel marifetiyle Mescid-i Aksa’nın “doğal” yollardan yıkılmasına uğraşırken, bunu dünyanın gözü önünde yapmıyor mu? Yerine yapmayı planladığı Süleyman Mabedi’nin maketlerini, hem de Mescid-i Aksa manzaralı çekilmiş fotolarla dünyaya servis etmiyor mu? Her şey aleni, her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor yani.
Mescid-i Aksa’ya gruplar halinde ve polis eşliğinde sokulan Siyonistler, planlı bir hareketin neticesi değil mi? Mescid-i Aksa’ya girişlerin “kafasına estiği gibi” kısıtlanması, bazen yasaklanması tesadüf mü? Adım adım gelen bir “felaket” olduğu meydandayken, kimden nasıl bir tepki yükseliyor acaba?
İslam alemi sadece işler çığırından çıkınca, “dostlar alışverişte görsün” kabilinden tepkiler, kınamalar yayınlıyor. Bunun böyle olması, zalimi korkutur mu, yoksa daha da mı pervasızlaştırır? Cevabı herkes biliyor tabi.
Bu göz göre göre gelen “felaket”, kimsenin umurunda değil anlaşılan. Etki-tepki şeklindeki “reaksiyonlar”, yani kınamalar kafi görüldükçe, daha çok zulümler vuku bulur maazallah.
Mesela, Arap Birliği’ne bakalım. Verilen tepki, “orantısız güç kullanımı ve Filistinlilere karşı gerçek mermi kullanılması” sebebiyle… Tabir-i caizse, tam bir “kahrol düşman, al sana bomba” tepkisi! Demek ki, İsrail, Mescid-i Aksa’yı kapatma, metal detektörleriyle Müslümanlara zorluk çıkarma türünden eylemleri yaparken daha bir “orantılı”(!) güç kullansa ve Filistinlilere “gerçek” değil de “plastik” mermi atsa sorun olmayacak demek ki!
İsrail’i “uluslararası topluma şikayet“ ve “hukuk kuralları içinde hareket etmesini istemek” de bundan farklı değil tabii. ABD’nin de dile getirdiği “statükonun devam etmesi” yönündeki dilek ve temenniler, İsrail’in mevcut sınırlarını kabul ve aslında Kudüs’ü de İsrail’in malı olarak tasdik oluyor mu? “İsrail, sadece güçten anlar” realitesini es geçince böyle oluyor tabi.
Zaten şöyle bir problem yok mu halihazırda? Misal, İsrail’i lanetliyorsunuz, beddualar savuruyorsunuz, ancak İsrail’le anlaşmaya tek kelime bile etmiyor, hatta edenleri eleştiriyorsunuz. Türkiye’deki genel manzara da maalesef bu değil mi? Hem bir taraftan zalimi güçlendirecek birlikteliklere girmek, hem de öte taraftan ona lafta kalan lanetlemeler, kınamalar göndermek…
İsrail’in zulümlerinin ardındaki en büyük destekçi ABD falan değildir, bizzat İslam aleminin utanç veren sessizliği ve ataletidir. Çok yazık!