Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
Hakaret Filmi İslamofobi’yi Beslemek İçindir
“Siyaset, çok kültürlülüğü yönetemiyor.”
Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
25-09-2012 12:04 - 1204 Okunma

 

Avrupa Diplomatlar Birliği Başkanı Meinel, Diyanet İşleri Başkanı Görmez'le Görüştü.
 
Avrupa Diplomatlar Birliği Başkanı Günther Meinel’i kabul eden Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Almanya’da uygulamaya konulmak istenen “Sünnet” yasağı, son günlerde İslâm dünyasında yoğun tepkilere neden olan “Müslümanların Masumiyeti” filmi ve Alman İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan “Kayıp” başlıklı afiş kampanyası ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
 
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Almanya’da yoğun tartışmalara neden olan sünnet uygulaması konusunda herhangi bir sınırlandırma getirmenin doğru olmadığını söyledi.
 
“Sünnet konusunda kafa yoran dostlarımız, şefkat ve merhametlerini öncelikle Irak ve Suriye’de hayatını kaybeden çocuklara göstersinler!” diye konuşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, bütün bunların bir tarafa bırakılarak  ‘Efendim, bu Müslümanlar da çocukları sünnet ederek işkence ediyorlar.’ denmesinin inandırıcı olmadığını söyledi.
 
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
 
“Hiç kimse inançları yargılama hakkına sahip değildir.”
 
“Sünnet uygulaması hususunda önce temel bir ilkede anlaşılması gerekiyor. Biz, tarih boyunca inançların sembol ve simgeleri haline dönüşen uygulamaları yargılama hakkına sahip miyiz, değil miyiz? Bu doğrultuda sünneti sadece tıbbi bir muamele olarak görmek son derece yanlış olur. Şayet farklı inançların bir arada yaşamasını sağlayacak bir dünya kuracaksak, herkesi kendi inancında özgür bırakmamız gerekir. Bu çerçevede sünnet uygulamasına herhangi bir sınırlama getirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Aynı şekilde bunun doğrudan çocuk hakları mefhumu olarak değerlendirilmesini de yanlış buluyorum. Dolayısıyla Hıristiyanlıktaki aslî günah meselesinden dolayı her çocuğun doğuştan suçlu olduğunu iddia ederek vaftizle arındığına inanmayı hem çocuk hem de insan haklarına aykırı diyerek yasaklamak ne kadar yanlış ise Müslümanların çocuklarını sünnet ettirmelerini de yargılamak ve yasaklamak aynı şekilde yanlıştır. Bütün bunları din mensuplarının kendi özgür iradelerine bırakmak gerekir.”
 
“Çocuklara yönelik cinsel istismarın yaşandığı, savaşlarda milyonlarca çocuğun katledildiği bir dünyada çocuk haklarını gerekçe göstererek sünnet yasağını savunmak inandırıcı değildir.”
 
Bütün ilahi dinlerin özünde merhamet önemli bir yer tutmaktadır. Batılıların, çocuk haklarını Müslümanların sünnet uygulamasında değil başka yerlerde aramaları gerekir. Şu anda bütün dünyada çocuklara yönelik cinsel istismar insanlığı utandıracak boyuttadır. Ve çok büyük bir sektör haline gelmiştir. Doğrusu sünnet konusuna kafa yoran Batılılar önce çocuklara yönelik bu en büyük haksızlıkları ortadan kaldırmalıdırlar. Son savaş ve işgalde Irak’ta üç milyon insan öldü. Bunların üçte biri çocuktur. Dünyanın her yerinde ve her savaşta önce çocuklar ölüyor. Suriye’de bir sene içinde otuz bin insan ve en çok da çocuklar öldü. Çocuklara şefkat ve merhametimizi öncelikle oralarda gösterip buralarda onların haklarını savunalım. Gerçek böyleyken bütün bunları bir tarafa bırakıp da ‘Efendim, bu Müslümanlar çocuklara işkence ediyor. Biz bu sünneti yasaklayalım.’ demeyi inandırıcı bulmuyorum. Sünnet yasağını çocuk haklarını gerekçe göstererek savunan Batılı dostlarımıza derim ki, bütün dünyada çocuklar cinsel istismara maruz kalırken; Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da ve dünyanın muhtelif yerlerinde milyonlarca çocuk acımasızca katledilirken neredeydiniz? Bu mesajlarımızı bütün çıplaklığıyla Alman dostlarımıza iletirseniz çok memnun olurum.
 
“Bir milletin kutsalını aşağılamak, ruhlara, kalplere ve zihinlere yönelik bir işkencedir.”
 
Amerika’daki film konusunda empati yapmak ve anlayışlı olmak, her akıllı ve erdemli insanın vazifesi olmalıdır. Kutsal anlayışı farklı olan batılı dostlarımız Müslümanların gösterdiği tepkiyi anlamakta zorluk çekiyor olabilirler. Hapishanenin tarihini yazan meşhur bir Batılı filozof işkenceyi soyut ve somut olmak üzere ikiye ayırır. Soyut işkence daima somut işkenceden daha ağırdır. Bireyin ve toplumların kutsallarını aşağılamak, onlara hakaret etmek soyut işkencedir. Bazı batılı filozoflar da soyut işkenceyi kültürel işkence olarak adlandırmışlardır. Diğer taraftan sömürgeler de ikiye ayrılır. Biri toprak işgalidir, diğeri de ruhlara, kalplere ve zihinlere yönelik işgaldir. Her milletin bir ruhu vardır. O ruhu oluşturan temel değerlerin başında da kutsallar gelir. Bu kutsalları aşağıladığınız zaman, onlara hakaret ettiğiniz zaman topyekûn o milletin ruhu rencide olur. Bu, eleştiri değildir. Eleştiriye karşılık siz de eleştiri ile karşılık verirsiniz. Bunun kadar tabii bir şey yoktur. Nitekim Batıda İslâm’ı eleştiren o kadar çok kitap vardır ki bu kitaplardan büyük bir kütüphane oluşturmak mümkündür. Bu, ayrı bir şeydir, ancak küçük görmek, hakaret etmek, tezyif etmek, aşağılamak ve bu aşağılamayı da kültür üzerinde soyut bir işkenceye dönüştürmek apayrı bir şeydir. Bu sebeple Müslümanların ortaya koyduğu tepkileri anlamak gerekir. Ancak ilk andan itibaren biz, gösterilen tepkiyi haklı bulmakla birlikte tepkinin biçiminin İslâmî olmadığını söyledik. Tepki göstermek için çıkıp masum insanları katletmek, yağmalamak gibi eylemlerin İslâm’la izah edilebilecek hiçbir tarafı yoktur. Bu gerçeği milletimize çok güzel bir şekilde izah ettiğimizi düşünüyorum. Onun için filmle ilgili Türkiye’de gösterilen tepkiler, gerçekten İslâm’ın kendi özüne de uygun bir tepki biçimi olmuştur.
 
“Müslümanların Masumiyeti” filmi İslamofobi’yi beslemek içindir.”
 
Şunu da ifade etmek isterim ki benim asıl endişem, tüm bunlardan İslâmofobi’nin besleniyor olmasıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde geçen hafta ‘İslamofobia Endüstrisi’ adıyla bir kitap yayımlandı. Üzülerek belirteyim ki İslamofobia, artık bir endüstri haline dönüşmüştür. Aynı zamanda bu tür hakaretler İslam dünyasındaki tepki biçimini de etkileyerek İslamofobia’yı besleyen bir unsur haline dönüşmüştür. Biz, bundan büyük bir üzüntü duyuyoruz.
 
“Siyaset, çok kültürlülüğü yönetemiyor.”
 
Almanya, Avrupa’nın değerlerini felsefi temellere oturtan ve farklı düşünce okullarını üreten önemli bir ülkedir. Ancak Almanya, ülkeye dışarıdan gelen farklı dinlere mensup kişilerin sayısı arttıkça çok kültürlülüğü yönetememeye başladı. Nitekim ben, şahsen Sayın Şansölye Merkel’in ağzından ‘Çok kültürlülük iflas etmiştir.’ sözünü duyduğumda ne kadar irkildiğimi anlatamam. Bence çok kültürlülük iflas etmedi, sadece siyaset bunu yönetememeye başladı. Aslında hem Alman halkına hem de doğrudan kendi felsefesine baktığımızda bunun böyle olmadığını görürüz. Üzülerek belirteyim ki, Almanya’da İslâm ve Müslümanların varlığı, bir güvenlik konusu haline getirilmiştir. Bu, doğru değildir. Almanya İçişleri Bakanlığının “İslâm Konferansı” adı altında başlattığı müzakere sürecini biz çok önemli bir gelişme olarak ele aldık ve bunu başka ülkelere de örnek gösterdik.
 
“Almanya’da büyük umutlarla başlayan müzakere sürecinin bir güvenlik stratejisine dönüşmüş olması üzüntü vericidir.”
 
Ne yazık ki son afiş olayı, müzakere süreçlerinin de bir güvenlik stratejisine dönüştüğünü ortaya koymuştur. Biz, bunu doğru bulmuyoruz. Bir takım aşırı uçların zaman zaman hepimizi ve tüm insanlığı rahatsız ettiği bir gerçektir. Ancak hukuk, adalet ve demokrasi bir avuç suçludan hareketle büyük bir toplumu suçlu ilan etmenin ne kadar yanlış olduğunu ortaya koyacaktır. Dolayısıyla belirli simgeleri taşıyan bir takım kıyafetler içerisindeki insanları “Aranıyor!” diye afişe etmenin, sanki katil aranıyormuş gibi ortaya koymanın mantığını anlayamıyoruz. Aşırılıkla böyle mücadele edilmez. Bilakis bu, bütün toplumu itham etmektir. Bu sadece Almanya’daki Müslümanları değil dünyanın herhangi bir yerindeki bir Müslümanı da rahatsız eder. Ben vazgeçildiğini duydum ve çok memnun oldum. Doğru ile yanlışı asla karıştırmamak, masum ile suçluyu bir tutmamak, yanlış yapan birkaç kişiden dolayı büyük bir toplumu ve büyük bir inancın mensuplarını itham etmemek gerekir.
 
Toplantıda, Avrupa Diplomatlar Birliği Türkiye Başkanı Ferhat Bozçelik ve Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Prof. Dr. Mehmet Paçacı da hazır bulundu.
Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
25-09-2012 12:04 - 1204 Okunma
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
28-11-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım