Hz. Peygamber’in (sav) sevgili torunu, cennet gençlerinin efendisi Hz. İmam Hüseyin ve 71 yareninin Kerbela çölünde Muaviye oğlu Yezid tarafından katledilişinin 40. Gününü münasebetiyle Dünya Caferi Alimler Birliği ile Caferilik İnancını Tanıtma ve Araştırma Derneğinin birlikte organize ettiği Evrensel Erbain matem töreni binlerce kişinin katılımıyla Halkalı Muhammed Fuzuli Arenasında yapıldı.
Törene, başta Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz olmak üzere, CHP İstanbul Milletvekilimiz Ali Özgündüz, MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Atilla Kaya, İran İslam Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Muhsin Murtazaifer ve Kültür Ateşesi Hasan Şabani, Velayet Tv Genel Müdürü Dr. Ayetullah Seyyid Muhammed Hüseyin Kazvini, CABİR Başkanı Ş. Hasan Karabulut, CEM Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanı Celal Doğan, Caferider Başkanı Av. Sinan Kılıç, Halkalı Yunus Emre Cemevi Başkanı Gazi Arslan, El-Mustafa Üniversitesi Türkiye Sorumlusu Dr. Rasul Abdullahi, Zeynebiye Camii Derneği yönetimi, İfa Spor Kulübü Başkanı Mehti Şeren ve yönetim kurulu, ATADER Başkanı H. Suca Kaçan ve yönetim kurulu, Zehra Ana Derneği Başkanı Meftune Atam ve yönetim kurulu, Ehlibeyt alimleri, Alevi dedeleri, kurum ve kuruluş temsilcilerinin yanı sıra binlerce vatandaş katıldı.
Caferi alimlerinden H.Ş. Alican Görel'in Kuran-ı Kerim'in tilavetiyle başlayan törenin açış konuşması yapan Dünya Caferi Alimler Birliği (CABİR) Başkanı H.Ş. Hasan Karabulut insanların Enbiya'nın sözlerine "Lebbeyk" demediği için ya nefislerine, ya İblise, ya da çağdaş Firavunlara köle olduklarını söyledi. Karabulut: "İmam Hüseyin (as)'ın şehadetinden sonra o şehadetin nurunu aleme yansıtan Hz. Zeyneb-i Kubra, Emevi hanedanının İslam'ın ruhuna vurduğu zinciri kırdı. Hz. Zeyneb (sa) ve yanındaki hanımların elleri zincirliydi, ama ruhlarına, dillerine ve akıllarına zincir vuramadılar, Onlar, akıllarına zincir vurulmuş olan bir halkı yeniden uyandırdılar. Karabulut da Aşura ve sonrasının her gönüle ibret verici tablolar içerdiğini kaydederek, dünya var oldukça özgürce yaşamanın yolunun Hazreti Ali ve Hazreti Hüseyin'in sesine ses vermekten geçtiğini ifade etti.
Karabulut, dünyada milyonlarca Müslüman’la, Hazreti Hüseyin âşıklarıyla beraber "Başımız kesilse de aklımıza, ruhumuza, inancımıza zincir vurdurmayacağız" dediklerini anlattı.
Karabulut'un ardından, kürsüye davet edilen Velayet Tv Genel Müdürü Dr. Ayetullah Seyyid Muhammed Hüseyin Kazvini, Ehlisünnet kaynaklarında İmam Hüseyin (as)'a ağlamanın faziletlerini anlattı. "Biz burada Hz. Hüseyin (as)'ın matemi için toplandık, çünkü biz bunu Peygamber Efendimizden öğrendik. Çünkü Uhut savaşından sonra gördü ki Peygamberimiz, herkes kendi şehidine ağlıyor, buyurdu ki, "benim amcam Hamza'ya ağlayan yoktur." O günden sonra ensar hanımları toplandılar ve Hz. Hamza için toplanarak O'na yas tuttular."dedi.
Daha sonra kürsüye davet edilen CEM Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanı Celal Doğan, "Biz bütün Ehlibeyt sevdalıları, yarınlarımızı kurtarmak zorundayız, bu bizim görevimizdir. Hz. Hüseyin efendimizin şehadetinin 40. gününde, Hz. Zeyneb'in gözyaşlarına ortak oldunuz. Allah bizi kıyamete kadar bu sevdadan ayırmasın." dedi.
Törende konuşan Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz şunları söyledi: “Bu Muharrem vesilesi ile, Türk basını Kerbela olayına, Aşura olayına, bizim arzu ettiğimiz düzeyde olmasa bile güzel ilgi gösterdi. Geçmiş yıllara oranla, on- yirmi yıl öncesine oranla çok iyi yer verdiler.
Hz. Hüseyin'den bahsettiler, Aşura'sından bahsettiler, devlet yöneticileri, devlet başkanı düzeyinde, Başbakan, Meclis başkanı bu yası, bizim yasımız Türk milletinin müşterek yası olduğunu deklare ettiler. Bunların hepsi güzel şeylerdir.
Bunlar, bu güne kadar, bu toplumun siyasi, nefsani, dünyevi hesapları gütmeden sadece Hüseyin'e, Hüseyin'in davasına yönelerek ve hurafeden uzak, sadece Aşura'yı anlatarak Türk milletini İmam Hüseyin ile yeniden tanıştırıp, barıştırarak getirmiştir. Emekleriniz, Allah katından makbul olsun diyorum. Ve bu programları icra eden, her türlü katkısı olan, bedenen, manen, herkese teşekkür ediyorum.
Ama Suud petro-dolarları, ne yazık ki ülkemizde de, baş gösteriyor. Ümitlenmesinler boşuna, bu harcadıkları paralar heba olacaktır. Haram paradır. Burada bir tv kanalını satın aldılar. İsmini zikrederek ağzımı kirletmek istemiyorum. Vahabiyetin dünyadaki sesi ve Müslümanlar arasına fitne sokmanın, ülkemize tefrika sokmanın borazanı olmuş bir kanal. Orada sözüm ona Prof. ünvanı almış dolar sapkını birisi diyor ki, "Hüseyin neye karşı geldi? Diyorlar ki, zalime karşı durdu. Yezid hangi zulmü etmişti ki, ne yapmıştı ki, Hüseyin onun zulmüne karşı durdu?"
Bunu dedikten sonra, denilecek ne kalıyor ki geriye? Yani böyle birini, sözüm ona Prof. unvanı almış birini adam yerine koyup muhatap almayı bile ben hakikaten uygun görmüyorum.
Siz zulüm neye diyorsunuz? Birincisi, sistem zulüm nizamıdır. Emevi sistem, sistem olarak, rejim olarak zulmün temsilcisidir. Resul laneti almıştır, en büyüğünden en sonuncusuna kadar. O bin aylık iktidarları, Allah ve Resul'unun lanetini almıştır, sistem zulüm sistemidir.
Kaldı ki, şu Yezid dediğiniz kişi, Allah sizi onunla haşretsin, bizi de onun karşısında şahane duruş sergileyen Hüseyin ile haşretsin, başka ne diyeyim ki, bu Yezid'in 3 sene birkaç aylık iktidarı süresince yaptığı ilk iş, Peygamber hanedanına saldırmak, Peygamber evlatlarını kesmek, Peygamber kız ve gelinlerini, azizlerinin kesik başlarıyla beraber Hristiyan hudutundan geçirip, Şam'a getirip onları teşhir etmek, namahreme Peygamber namuslarını teşhir etmek olmuştur.
Neydi Hüseyin'in suçu? Ben sana evet oyu kullanmıyorum, bu. Evet oyu kullanmaktan imtina ederek, 6 aylık süt emer yavrusunun öldürülmesini de mi hak etti? 3 yaşındaki kızını işkence altında öldürüp, Şam'ın harabesine gömmeyi mi gerektiriyordu? Peygamberin kızını, gelinini dosta-düşmana teşhir etmeyi mi gerektiriyordu?
İkinci icraatı, Peygamberin Medine'sini istila edip, ashabın kızını-gelinini askerlerine, Şamlılara üç gün mubah edip, binlerce gayrimeşru çocuğun dünyaya gelmesine vesile oldu. Binlerce sabinin bekâretinin bozulmasına neden oldu. Binlerce süt emer yavrunun, çocuk yaştaki insanın, ashabın ve evladının ölmesine sebep oldu. Katliam yaptı. Peygamberin ashabını, Peygamberin mezarının üzerinde kesti. Sadece havel biatı yapanlar kurtuldu. Havel biati, Allah'ın kulluğundan çıkıp, namusu da, kendisi de, ırzı da Yezid'in malıdır, bu. Bunun üzerine Yezid'e biat edenler kurtuldu.
Üçüncü icraatı da, Müslümanların Medine'sini işgal etti, hem namusunu, hem malını, hem canını, hem ırzını payimal ettikten sonra, Müslümanların kaldı mukaddesatı olan bir tek kıblesi. Kabe'ye hücum etti, yaktı, yıktı, oradaki binlerce yıllık mukaddes emanetlerle birlikte. Ve o sırada da, Allah'ın lanetine uğramış, yatağında kömürleşmiş olarak ölü bulundu. Bu Yezid eğer zalim değilse, Allah seni onunla haşretsin, ben başka ne diyeyim ki?
Demek istiyorsun ki, Yezid daha yeni iktidara gelmiş, hangi zulmü etti ki? Bu anlamda demek istiyorsan, hiçbir zulmü olmadığını kabul etsen bile, Yezid'in ilk fermanı, Hüseyin'in kellesini istemek olmuştur. Mektup yazmış Medine'ye ve bütün valiliklere, evet oyu kullanmayan kim varsa kellesi vurula. Özellikle Peygamber oğlu Hüseyin, Ömer oğlu Abdullah, Ebubekir oğlu Abdurrahman, Ehli Sünnet'e göre Aşere-i mubeşşereden olan Zubeyr'in oğlu Abdullah, bunların da üzerinde özellikle durun, biat etmezlerse kellesini kesin, bana gönderin.
Bu adil bir ferman mıdır? Bu zalimce değil mi? Peygamber oğlunu, "ben biat etmiyorum, sana evet oyu kullanmıyorum" dediği için, başını kesip Yezid'e hediye gönderecek, bu adil bir hüküm müdür? Ne zulüm etti ki? İşte bu!
Kaldı ki Hüseyin savaşmıyordu ki, evinde oturmuş, Peygamberin ravzasında, namaz üzerinde ferman gelmişti kendisine. Başka ne zulüm istiyorsun? Ne yapsaydı? İslam'ın bütün mukaddesatını tarumar etmiş, başka ne yapsaydı?
Sen, İslam coğrafyasında cenine, tıfıla, çocuğa, büyüğe, yaşlıya, kadına merhamet etmeyen, milletin namusunu helal gösteren, sözüm ona mücahitlerine tekbir sesleri altında çocuk başı kestiren, tekbirden milleti nefret ettiren, dünyayı nefret ettiren zihniyetin temsilcisisin. Tabiki Yezid senin örnek aldığın şahsiyet, senin Peygamberin odur. Bizim Peygamberimiz, aleme rahmet olan Muhammed Mustafa'dır.
İmam Hüseyin'den almamız gereken birçok ders var. Bütün hukuk sistemini ayağının altına alıp, kendi hukuksuzluğunu inşa eden Emevi iktidarının karşısında Hüseyin kıyam etmemiştir. Ben asla bunu kabul etmiyorum. Kesinlikle reddediyorum. Yıllardır bunu diyorum. Hüseyin evinde oturmuştu, Yezid ferman vermişti ölümüne. Hüseyin'in seçimi ölüm, kan, fesat-fitne değildi. O'nun seçimi, herkes gibi ailesiyle birlikte ceddinin ravzasının dibinde yaşamaktı. Eğer buna tahammül edemiyorlarsa yurt dışına, dedesinin, babasının, ülkesinden sürgün olmaktı. Ama Yezid'in seçimi, ya kelle, ya da zilletle onun zulüm düzenine onay vermek. Bu iki seçim de, Yezid'in seçimidir, Hüseyin'in seçimi değildir.
Fakat, gel gör ki Hüseyin'in şahane direnişi, emsalsiz ve O'nu ebedi kılan, ilkeli ve ilkeden santim şaşmayan duruşu, Yezid'in sandığı gibi yapmadı işleri. Hele bir de Hüseyin'in Zeyneb gibi bir bacısı, davadaşı, yoldaşı, doğuştan bu güne hazırlanmış dava arkadaşı Ali kızı Zeyneb, Zehra kızı Zeyneb var. Dünyayı Yezid'in başına dar etti.
Kufe'ye, bir zamanlar prenses olduğu saraya, bunca kardeşinin, yeğeninin, oğlunun şehadeti, paramparça edilişleri gözünün önünde cereyan etmesine rağmen, prenses olduğu o saraya eli zincirli, o namüsait şartlar altında götürüldüğü halde dimdik durup Yezid'in mağrur, zalim, soysuz ve nesepsiz Valisi İbn-i Ziyad'ı yerin dibine batırdı.
Kufe'de inkılâp ateşini, meşalesini tutuşturdu. Daha Kufe'den Şam'a yola çıkmadan, Kufe meydanına civar illerden gelenlerin dinlediği o muhteşem, şaheser konuşmasındaki, onu görenler, sanki kelam ustası olan, Ali Emirilmuminin'in ağzından akar gibi, her bir kelimesi bir Zulfikar tesirinde, inkılâp yaratıyordu Kufe'nin meydanında.
Ve şehir şehir dalgalandı, Zeyneb'i esir götürdükleri her şehirde halkın ümidini kırmak üzere, Haşimi, Muhammedi hanedanın zilletini göstermek üzere şehir şehir dolaştırılırken daha, Zeyneb'in kelamı işini yapmış, inkılap ateşini aydınlatmış, millet ayaklanmıştı. Bütün şehirlerde kıyam olmuştu.
Şam'a geldiğinde, Yezid devlet erkânını, dış temsilcilikleri sarayında toplayıp, muhteşem bir toplantı yapıp, Muhammed Mustafa'dan intikam aldığını göstermek isterken, Zeyneb'i Kubra, Yezid'i, elindeki zinciriyle beraber Şam'ın sarayında teslim aldı, esir etti. O mağrur Yezid, ilk başta şarap yudumlayıp, Muhammed'den nasıl da intikam aldım deyip, Hüseyin'in mübarek dudağına çubukla vuran Yezid, bu sefer kaçmaya yer arıyor, suçu üzerinden atmaya adam arıyor, ben bunu yapmazdım, Allah benim oradaki soysuz valime lanet etsin, vallahi ben bunu istememiştim, deyip özür dilemeye başladı. Zelil oldu, sarayında bile kıyam başladı. Şam ayağa kalktı. Evlerde meclisler, Hüseyin'i anma meclisleri, tutulmaya başladı. İstihbarat birimleri, Yezid'e bu işin altından çık, sende onlara karış, ilk Hüseyniye, ilk eza meclisi de, Yezid'in sarayında tutulmuştur.
Yezid'in sarayını Zeyneb, Hüseyniye'ye çevirdi biliyor musunuz? Ve Zeyneb'e selam olsun ki, bu Zeyneb'leri o yetiştirdi, O'nun davasına sahip çıkıyorlar. Zeyneb'e selam olsun ki, o Abbas'ın alemini yerde koymadı, Hüseyin'in kanını heder etmedi. Zehra'ya selam olsun ki, insanlığa Zeyneb gibi bir kahraman yetiştirdi.
Hakla olmak, haklı olmak, hakla kalmak ve hak uğruna mücadele etmek, duruş sergilemek, o Zeyneb'in işi.
İşte bunu için hareketimizin adı Zeynebiye’dir. En diktatör zalimi, en namüsait şartta, en mağrur anında, esir alıp, diz çöktürüp, özür diletecek, mantalitenin adıdır Zeynebiye. Ümit ediyorum ki, Zeynebiye'nin, Zeyneb'ten olup, dünyanın en muazzam Aşura'sıyla, Hüseyin'in gerçek yüzünü, gerçek nurani çehresini dünyaya tanıtması, günden güne geçtikçe Zeyneb’in meşalesiyle dünyayı aydınlatacak. Biz bunu ümit ile seyretmekteyiz. Dün gizli yapılan Aşura'lar, bugün artık Türkiye hudutlarından çıkmış, Türk dünyasını topyekün sarmıştır. Muhteşem Aşura'ları artık her yerde görmekteyiz.
Bugüne kadar Aşura'yı yaymanın, kamuoyuna mal etmenin mücadelesini verdik. Bu günden sonra, bununla birlikte, bir görevimiz daha oldu. Bu, Aşura'yı Kuran gibi, mazlum ettirmeyip, hurafi yorumlara müsade etmeyip, doğru Hüseyni Aşura, ilkeli duruşun adı olan Aşura, zalimin karşısında, onurlu, ilkeli duruşun adı olan Aşura'yı saptırmamak, çarpıtmamak ve onun hedeflediği doğru istikamette, götürülmesine dikkat etmektir. Bu noktada da, herkes dikkatli olacak. Buradan aldıkları örneği, aynen yansıtacak, kimse kendi yanından Hüseyin'in hareketine bir şey katmasın. Hüseyin ne yapılması gerekirse hepsini demiştir, cahiller bu işe karışmasın. Alimler de Hüseyin'in ne dediğini biliyor, sadece Hüseyin'in kendi anlattığı gibi, Aşura'yı anlatsın, yetecek, Aşura kendisi baş alıp gidecektir. Bizim yalnızca, o doğru Aşura'yı sergilememiz yeterli olacaktır. Aşura’nın bizim yeni bir katkımıza da, ihtiyacı yoktur. Zeyneb gerekeni demiş, Hüseyin gerekeni demiş, Ekber gerekeni demiş, Abbas gerekeni demiş, Kasım gerekeni demiş, Ali Asker gerekeni demiş, Rugeyye, Sakine gerekeni demiştir. Selam olsun cümlesine!" diye konuştu.
Konuşmalar sırasında sık sık lebbeyk ya Hüseyn sloganlarıyla desteklendi. Konuşmaların ardından İran’ın Erdebil kentinden törene katılan Ehli Beyt Meddahı Babek Mehrniya’nın okuduğu mersiyeler salonu gözyaşlarına boğdu. Sine ve duaların okunduğu törenin ardından katılımcılara helva dağıtıldı.