Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
Lübnan Gezi Notları -2-
Şirali Bayat

Lübnan aslında bir savaşlar kenti. Lübnan ve başkent Beyrut en huzurlu günlerini Osmanlı döneminde yaşamıştı. Osmanlı buradan çekildikten sonra burası hiç huzur görmemiş, savaşlar kavgalar burada hüküm sürmüş. Fransız işgalinden sonra en kötü dönemini yaşamış. Fransa asimilasyon ve katliamlar yapmış. Sadece 1975-1990 yılları arasında iç savaşta 150 bin Lübnanlı ölmüş. 2006’daki Lübnan -İsrail savaşında ise binlerce Lübnanlı Siyonistler tarafından vahşice katledilmiş. Bu savaşların korkunç izlerini Beyrut ve Güney Lübnan bölgelerinde bizzat gördüm savaşın izleri mevcut, binalar delik deşik. Halen savaşın korkunç izleri bütün dehşeti ile başkent Beyrut’ta ve diğer şehirlerde görülüyor.

Lübnan ın başkenti Beyrut’taki gezimizi tamamladıktan sonra şimdide Lübnan’ın önemli kentlerinden birisi olan ve Beka vadisinin de bulunduğu Baalbek’e gitmek için yola çıkıyoruz. Beyrut Baalbek arası 120 kilometre. Önce yol üzerindeki Hizbullah Partisinin eski lideri şehit Abbas Musevi’nin doğum yeri olan Şis şehrini ziyaret ediyoruz. Şehrin girişinde Şehit Abbas Musevi’nin mezarını ziyaret ediyoruz.

Şehidin oğlu Seyit Yasir ve Vakıf görevlileri bizi karşılıyor. Vakıfta ikram ve istirahat ettikten sonra türbeye giriyoruz. Kısa bir tören düzenleniyor. Fatiha okuyoruz. Öğlen namazını cemaatle kılıyoruz.  Öğlen yemeğinden sonra yola çıkıyoruz. Doğru Şis peygambere nispeti verilen ve uzunluğu 25 metreyi bulan şehrin çıkışındaki kabre Fatiha okuyoruz ve yola koyuluyoruz..
Söylemek gerekir ki Lübnan birçok büyük âlim yetiştirmiştir. Alimlerin toplumu doğru yönlendirmesi neticesinde Lübnan Şiası İslam dünyasının yüz akı olmuştur. Şia’nın lübnanda bu duruma gelmesinde bir çok alimin emeği vardır. En büyük pay ise Allame Seyyid Abdu’l-Hüseyin Şerafettin’e aittir.

Allame Seyyid Abdu’l-Hüseyin Şerafettin
Allame Seyyid Abdu’l-Hüseyin Şerafettin h. 1290’da (1873) Kazımeyn’de dünyaya geldi. Nesep olarak hem annesi hem de babası peygamber efendimizin soyundan geliyorlardı. Babasının adı Seyyid Yusuf Şerafettin, Ayetullah Seyyid Hadi Sadr’ın kızı olan annesinin adı Zehra’dır. Baba tarafından nesebi Şiilerin yedinci imamı, İmam Musa bin Cafer (a.s.)’a ulaşmaktadır.
Allame Seyyid Abdu’l-Hüseyin Şerafettin sekiz yaşına kadar Irak’ta kaldı. Ardından babasının Irak’ta derslerini bitirmesinden dolayı ailesiyle beraber ecdadının vatanı Cebelu Amil’e döndü.

İlk derslerini Cebelu Amil’de okudu ve babasından sarf, nahiv, mantık, belagat (maani) ile beyan, fıkıh ve usul dersleri aldı.On yedi yaşında Necef’e gitti ve yıllarca Necef İslami İlimler Havzasında ilim tahsil etti. Fıkıh, usul, hikmet, tefsir ve hadis derslerini ara vermeden zamanın önde gelen alimlerinin yanında okudu.
Allame Seyyid Abdu’l-Hüseyin Şerafettin; Şeyh Hüseyin Kerbelai, Şeyh Muhammed Taha Necef, Ahund Molla Muhammed Kazım Horasani, Seyyid Muhammed Kazım Yezdi, Seyyid İsmail Sadr, Şeyhu’l-Şeriat İsfahani ve Seyyid Hasan Sadr’ın yanında ders okudu.
Allame Seyyid Abdu’l-Hüseyin Şerafettin sadece Necef’te ders okumakla yetinmedi.Kerbela, Kazımeyn ve Samirra’ya da gidip buradaki hocaların yanında da ders okudu ve bunlarla münazaralarda bulundu.

Necef başta olmak üzere Irak’ın diğer şehirlerinde on beş yıl ders okuduktan sonra ilmi açıdan içtihat derecesine ulaştı ve orada fıkhi konuları kaleme almaya başladı. Otuz iki yaşında Irak’tan geri döndü ve Cebelu Amil’e gitti. Artık müctehid olmuştu ve içtihatları herkes tarafından kabul edildi. Nitekim gerçek alimler hiçbir zaman yaygın ilimlerin tahsilinden sonra bunları hedef edinip asıl ilke bilmediklerinden yerinde durmazlar.Daima ilim ve marifeti bulmak için çabalarlar.Seyyid Şerafettin de bu yola baş koydu.İmamet ve siyaset felsefesinin yanı sıra Ehli Sünnet ile Şia arasındaki ihtilafları konular hakkında çok boyutlu eserler ortaya koydu. Nitekim bu çabalarından dolayı Ağa Buzerge Tahrani onun hakkında şunları söylemiştir: “Şerafettin; Şia ve Ehli Sünnet kaynaklarında peygamberden, sahabelerinden ve Ehli Beyt’ten rivayet edilen bütün hadisleri okudu. Tabii bunları çok titiz bir şekilde inceleyip öğrendi. Böylece o gün kadar birçok alimin haberdar olmadığı birçok konuya açıklık getirdi.”
Seyyid Şerafettin’in üzerinde çok araştırmalar yaptığı konulardan biri İslam tarihidir. O muteber olanı muteber olmayandan ayırmak ve hakikate ulaşmak için İslam tarihi hakkındaki bütün senet ve kaynakları inceliyordu.

Hadis dalında kapsayıcı bir ilme sahip olmakla beraber ayrıca yetenekli bir mütekellim idi.Eserlerine dikkat ettiğimiz zaman itikadi konuları akli istidlallerle ele aldığını görürüz.
Şiir ve hitabet alanında da söz sahibi bir alimdi.Etkili konuşmaları ve hutbeleri onun yetenekli bir hatip olarak tanınmasına neden olmuştu.Belagatli sözleri güzel kavramlar içinde aktarıyordu.Tatlı ve doğru sözleri edebi noktalara ve belagatin inceliklerine hakimiyetini gösteriyordu.Söylenildiğine göre Şerafettin Mısır’da belagatli hutbelerinden birini okurken Mısırlı meşhur kadın yazar “Meyziyade” de orada bulunuyordu. Konuşma zamanında Seyyid Şerafettin’in yüzüğüyle oynadığını görünce şöyle dedi: “Acaba yüzük mü parmaklarına daha çok boyun eğmiş yoksa kelimeler mi diline boyun eğmiş?”
Nesir eserlerini okuyanlar onun kendisine has edebi bir tarzı olduğunu görür. Şiir de yazıyordu ve bu şiirleri derin duygularından neşet etmişti.Şiirleri gençlik döneminden kalma hatıralarıydı.

Seyyid Şerafettin Lübnan’a döndükten sonra biri feodalizm diğeri de sömürü olmak üzere iki alanda mücadele etti.Sömürü ile mücadeleye ön ayak olan alimlerdendi. Suriye ve Lübnan, Fransızlar tarafından işgal edildiğinde sömürüye karşı durdu ve cihat için fetva verdi. Bundan dolayı da idama mahkum oldu.
İki defa Mısır’a yolculuk yaptı.Bir seferinde idam hükmünden önce gitti. İkinci seferde ise Fransızlar Lübnan’daki sömürü hedefleri için varlığını kendileri için bir tehlike olarak gördüklerinde Mısır’a sığınmak zorunda kaldı. Orada herkesi Batılılar karşısında birlik olmaya davet ediyordu. Burada o meşhur sözünü dile getirdi:
“Şiileri ve Sünnileri siyaset ve siyasi hedefler birbirinden ayırdı ve yine siyasetin onları bir araya getirmesi gerekir.”
Meşhur Mısırlı yazar “Reşit Rıza” Seyyid Şerafettin’in sözlerini el-Menar dergisinde yayınladı.

Seyyid Şerafettin Mısır’dan döndükten sonra sömürü karşıtı siyasi mücadelesine devam etti.Fransızlar Seyyid Şerafettin’in yakalaması ve evindeki sömürü aleyhtarı belgeleri bulup getirmesi için birilerini evine gönderdi.Fakat o şahıs Fransızların isteğini yerine getiremeden geri döndü.Bir defa da sömürgeciler için çalışanlar tarafından evi ateşe verildi ve daha birçok basılmış ve el yazması değerli eser kütüphanesinde yandı.

Hicri 1338’in sonlarında vatanına yakın olmak için Mısır’dan çıktı.Filistin’e ve Suriye’ye gitti ve orada da siyasi faaliyetlerini sürdürdü.Lübnan’dan sürülmüş kimselerin sorunlarını çözmeye çalışıyordu.Bu dönemde Filistin İngilizlerin işgali altındaydı.Dayısının oğlu İngi¬lizler tarafından arandığı için Fransızlar tarafından sevilen biriydi.Onun aracı olmasıyla Seyyid Şerafettin’in idam hükmü kaldırıldı.Böylece Seyyid Şerafettin tekrar vatanına geri döndü.

Hicri 1340’ta hac vazifesini yerine getirmek amacıyla Beyrut’tan çıktı.Arkadaşlarından birkaç kişiyle birlikte gemiyle Arabistan’a doğru yol aldılar.Zamanın Arabistan padişahı Melik Hüseyin ve diğer devlet makamları tarafından görkemli bir şekilde karşılandı. Seyyid Şerafettin’den dolayı Mekke o güne kadar görmediği görkemli bir hac mevsimi gördü. Melik Hüseyin ile birlikte hac vazifesini yerine getirdi ve Melik Hüseyin’in isteği üzere Mescidi’l-Haram’da cemaat namazı kıldırdı.Bu, bir Şii alimi tarafından Mescidi’l-Haram’da kılınan ilk cemaat namazıydı.Şii ve Sunni bütün Müslümanlar ona tabi olup namazlarını kıldılar.Bu Seyyid Şerafettin için bir iftihar olduğu gibi eski arzularından biriydi.Zira dünya Müslümanlarının kıblesinde Şii ve Sünni Müslümanların takiyye yapmadan kardeşçe Ehli Beyt’e uygun namaz kılmalarını daima arzulamıştı.

Allame Şerafettin’in Şia ve Sünni birliği için önemli girişimlerinden biri peygamber efendimizin doğum günü kutlamalarıydı.Rebiu’l-Evvelin on ikisinde kutlamalara katıldı.Camide ve evinde merasimler bittikten sonra Ehli Sünnet’in kutlama programlarına katılıyordu.
Seyyid Şerafettin’in Lübnan’da sömürü aleyhtarı faaliyetlerinden en önemlisi İslami medreselerin temellerini atmasıydı.Bu medreselerde Müslüman kız ve erkek çocuklar ücretsiz pozitif bilimlerle beraber İslami ilimleri okuyorlardı. Tebşiri medreseleri (Hıristiyanlığı tebliğ eden okullar) ve Batılı sistemlere göre yönetilen devletin kurmuş olduğu medreselere karşı bu medreseleri kurmuştu.

Allame Şerafettin, Şii daha doğrusu bütün Lübnanlı Müslümanların dini ve siyasi lideri unvanıyla diğer İslami ülkelerdeki siyasi gelişmelere kayıtsız kalamıyordu.Bu yüzden devamlı İslam ülkelerindeki devrimci ve özgürlükçü hareketleri destekliyordu. Birçok Arap ülkesinde ortaya çıkan hareketlerin onaylayıcısı olduğu gibi 1965’te Süveyş kanalının millileştirilmesinin de destekçisiydi.

1950’de İran petrol sanayisi millileşti.Seyyid Şerafettin bu hareketin hedeflerini ve ön¬derlerini çok iyi tanıyordu ve Lübnan halkına da bu hareketi anlatıyordu.Nitekim 1952’de Ayetullah Kaşani Lübnan’a gittiğinde ve Allame Şerafettin ile görüştüğünde Lübnan halkı Ayetullah Kaşani’yi görkemli bir şekilde karşıladı.Ayetullah Kaşani Lübnan halkının İran hakkındaki bilgilerinden dolayı şaşırdığını dile getirdi.

Şehit Nevvab Safevi de İslam Fedaileri örgütünün yoğun bir şekilde mücadele ettikleri dönemde yani 1953’te Arap ülkelerine yolculuklar yaptı. Kudüs konferansına katılmak amacıyla gittiği Lübnan’da bir gece Allame Şerafettin’in misafiri oldu ve İslam ülkelerini siyasi durumu hakkında görüş alışverişinde bulundular.
Seyyid Şerafettin İslami birlik ve sömürüyle mücadele için giriştiği bir ömürlük faaliyetlerden sonra İslami vahdete davet ve Şii mezhebini tanıtma gayesiyle birçok eseri Müslümanlara yadigar bırakıp hicri 1377’de Lübnan’da vefat etti.Naaşı Necef’te ceddi Hz. Ali (a.s.)’ın komşuluğunda toprağa verildi.

Allame Seyyid Şerafettin’in çok bereketli hayatına kısa bir değiniden sonra eserlerini ve düşüncelerini ele alacağız.Önceden de belirttiğimiz gibi Allame’nin İslami birlik doğrultusundaki bütün çabaları sömürü ile mücadele ve İslam dünyasının azametiyle özetlenebilir.Bu düşüncelere binaen gerçekleri açıklamak amacıyla el-Fusul el-Muhime adlı eseri kaleme aldı.İslami birlik bildirisi niteliğinde olan bu eser Seyyid Şerafettin’in kaleme aldığı ilk eserlerinden biridir.Şii ve Sünni Müslümanların bilmesinde yarar olan konuları açıklamaya çalışır.Bu konuların bilinmesinin Şii ve Sünni dünyasının irtibatının iyileşmesi ve aralarında kardeşlik duygusunun artması için çok etkili olacağını belirtir. Kitabının giriş bölümünde şunlar söyler: “Sadece ve sadece İslami birlikle bayındırlık işleri düzene girer, gelişmiş vesileler elde edilir, medeniyet ve birlik ruhu ortaya çıkar, hayat ufuklarında rahatlık güneşi doğar ve herkesin boynundaki kölelik zincirleri kırılır.”

Bu eser hicri 1327’de kaleme alındı.Allame Şerafettin’in bir diğer önemli eseri el-Muracaat adlı eseridir.Bu kitap ilk Mısır yolculuğunun hatırasıdır.Allame Şerafettin hedefe ulaşma açısından en iyi hareket noktasının, Ehli Sünnet’in en büyük dini ve ilmi merkezi el-Ezher’in olduğunu anlamıştı.El-Ezher üniversitesine gidip Ehli Sünnet dünyasının en büyük âlimlerinden Şeyh Selim Beşiri ile farklı konular hakkında münazaralarda bulundu.Şeyh Selim bu münazaralarda Allame Şerafettin’in bilgisine ve istidlal yeteneğine hayran kaldı.Allame Şerafettin de Şeyh Selim’in fazilet sahibi büyük bir alim olduğu izharında bulundu.İlmi konuların münazara tarzı ve ahlakını çok iyi bilen iki alim arasındaki 112 mektuptan oluşan yazışmalar el-Muracaat adlı eserde nakledilmiştir. Şeyh Selim’in mektuplarında kullandığı “S” imzası hem Selim isminin hem de Sünniliğin göstergesiydi. Allame Şerafettin’in kullandığı “Ş” imzası da hem ismine hem de Şiiliğine bir imaydı.

Bu iki İslam alimi mektuplarında birçok hakikati dile getirdiler.Bu eser İslami birlik ve dayanışmayla beraber kesin hakikatlerin beyan ve algısında çok önemli bir adımdı.
El-Muraccat farklı ülkelerde defalarca basıldı.İngilizce, Türkçe, Orduca ve Farsçaya tercüme edildi. Allame Şerafettin İslami birlik düşüncesine nasıl ulaştığı hakkında el-Muracaat’ın önsözü şunları yazmaktadır:

“…Bu mektupların yazımından çok önce böyle bir eseri kaleme almayı düşünüyordum. Bu düşünceler gençlik yıllarından beri zihnimde vardı ve daima benimle beraber hareket ediyordu. Bulutların ardında parlayan ışık gibi bu düşünceler gönlümde parlıyordu ve kanımı harekete geçiriyordu… Daima Müslümanlar arasında kötülükleri ve fitneleri yok edecek, köklerini kazıtacak ve hakikat pencerelerinden hayata bakmalarını sağlayacak cehalet perdelerini gözlerinin önünde çekebilecek doğru istikamete yöneliyordu.Bütün Müslümanların uymak zorunda oldukları dini ve mezhebi ilkelerine geri dönmeleri gerekir.Müslümanlar İslam bayrağı altında birlik ipine sarılmalı ilim ve amel yolunda hareket etmelidirler. Aynı şekilde birbirlerine kardeş olmalı ve birbirlerine dayanmalıdır… Müslümanların bu kötü durumları ve onları birbirinden ayıran yersiz ihtilafları üstümde ağır bir yük olmakla beraber gam ve kedere bürünmeme neden olmuştu. Nihayet eski arzularıma kavuşmak, Müslümanların birliği için bir yol bulmak ve kalemlerinin bu uğurda hareket etmesini sağlamak amacıyla (hicri) 1329’da Mısır’a gittim… Bazı isteklerime kavuşacağım ve bu hedeflerime ulaşmak için görüşlerimi kendisiyle paylaşacağım birileriyle mülakat edeceğim bana ilham olmuştu…”

Kahire’deki Aynu Şems üniversitesi hocalarından Mısırlı araştırmacı yazar Hamid Hanifi Davud, el-Muracaat adlı esere yazdığı önsözde şöyle demektedir: “el-Muraccat kitabının önemi, yazıldığı ve Şiilerle beraber Sünnilerin okuduğu tarihe döndüğümüzde daha iyi anlaşılır. Yazar bu eseri hicri on dördüncü yüzyılın başlarında kaleme aldı.Bu dönem sömürgeciler ve onların uzantılarının Müslümanların alın yazılarıyla oynadıkları tehlikeli ve buhranlı bir dönemdi.Hedeflerine ulaşmak için Müslümanlar arasında mezhepsel ayrışmalar yaratmaktan daha iyi bir vesileleri yoktu.Onlar bu vesileyle Arap ve İslam dünyasını azametini yok etmek istiyorlardı.Bu ayrışma bu asrın başlarında son haddine varmıştı.”
Allame Şerafettin’in diğer bir meşhur eseri el-Nass ve’l-İçtihat’tır ve İçtihat Karşısında Nass ismiyle Farsçaya tercüme edilmiştir.Bu eser Allame Şerafettin’in İslami metinlere ve nassa (Kur’an ve peygamberin muteber hadisleri) olan derin inancını göstermektedir.Eser; Allah Resulü (s.a.v.)’in hayatta olduğu dönemlerde ve vefatından sonra sahabelerin önde gelenlerinden bazılarının amel, ahkam ve fetvalarını kapsamaktadır.Tabii bunlardan bazılarının açıkça kitap ve sünnete aykırı olduğunu da belirtir.
Allame Şerafettin Kur’an ayetlerinden ve peygamber hadislerinden gafil olunmaması ge¬rektiğine inanıyordu.Zira dini algıda asıl kaynak Kur’an ve hadislerdir.İçtihat ve nassın tekabülü (karşılıklı olması) meselesinin İslami siyaset ve imamet bahislerinde çok önemli yerleri vardır.İslam’ın siyaset felsefesinin şerhinde ve imametin temel ve ilkelerinin beyanında ayetlerden ve peygamber hadislerinden bağlayıcı hiçbir akli, felsefi ve kelami çıkarım yoktur.

Bu düşüncelerin kendisi İslami ittihat için bir vesiledir.Nitekim Allame Şerafettin’e göre bütün Müslümanlar tek bir kitaba ve tek bir peygambere inandıkları için ihtilaflı konularda Kur’an ve hadislere müracaat etmelidirler.Söz konusu ihtilaflara çözüm bulmak için öncelikle meselenin Kur’an ve sünnette beyanının olmasına bakmalı akabinde ayet ve hadislerin beyanı hüccet alınmalıdır.

Allame Seyyid Şerafettin’den geriye kalan diğer eserleri de şunlardır:
- El-Kelimetu’l-Ğurra fi Tefsili’z-Zehra: Hz. Fatma’nın faziletlerinin beyanı hakkında kaleme alınmıştır.
- Ebu Hureyre: Ebu Hureyre’nin hayatını ve naklettiği hadislerin itibarını ele alan bir araştırmadır.
- El-Mecalisu’l-Fahire fi Matemi’l-İtreti’t-Tahire: Bu isimle yazılmış ve kaybolmuş dört ciltlik esere yazılan mukaddimedir. Bu eserden sadece bu mukaddime geri kalmıştır.Aşura hareketini, bunun İslami hayatın devamına etkilerini ve Hüseyni sloganın sosyal ve siyasi felsefesini ele alır.
- Felsefe-i Misak ve Velayet: Ezeli misak ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” ayetinin tefsiri ile velayetin beyanı hakkındadır.
- Ecubet Mesail Carullah: Musa Carullah’ın Şia alimlerine sorduğu 20 sorunun cevabını kapsamaktadır. Yazar bu eserin önsözünde de Müslümanları birliğe davet eder ve kitabın sonunda Musa Carullah ve diğer bazı Ehli Sünnet yazarlarının Şia kitap ve kaynaklarından haberdar olmadığını belirtir.
- Mesailu Fıkhiye: Karşılaştırmalı fıkıh alanında dakik bir şekilde kaleme alınmış bir eserdir. Bu kitapta bazı konular beş mezhebe göre açıklamıştır.
- Kelimetu Hevl el-Ruiyet: İtikadi konular hakkındaki dakik ilmi bahislerdir.
- İla el-Mecmu-il-İlmi el-Arabi bi Dimeşki: Şam ilmi camiasının Şia hakkında reva gördükleri iftiraları ele alır ve herkese İslami vahdeti hatırlatır.
- Sebt el-İsbat fi Silsileti’r-Ruvat: Üstatların ve müellifin hocalarının İslami mezhep alimlerini anmaları hakkındadır.
- Muellifu’l Şia fi Sadri’l-İslam: İslam’ın ilk döneminden İmam Hadi (a.s.) dönemine kadar Şii yazarlarını anlatır. Kitapta yer alan konular daha çok Ehli Sünnet’in kaynaklarından alınmıştır.
- Zeybi’l-Kübra: Kerbela mesajının taşıyıcısı Hz. Zeynep hakkındadır.
- Buğiyet el-Rağibin fi Ahval-i Âli Şerafettin: Şerafettin ve Sadr hanedanlarının önde gelen alimlerini ve söz konusu kimselerin üstatlarını ve öğrencilerini anlatan tarihi ve edebi bir kitaptır.

Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
16-01-2013 10:58 - 3906 Okunma
Şirali Bayat yazarın diğer yazıları [ Tümü ]
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ 14-04-2022 tarihinde eklendi
Sinema ve Medyanın Topluma Etkisi 11-01-2022 tarihinde eklendi
GADİR-İ HUM OLAYININ TANITIMI VE ARAŞTIRMASI KİTABI 08-10-2015 tarihinde eklendi
ALEVÎLİK NEDİR? ALEVÎ KİMDİR? 10-03-2015 tarihinde eklendi
Lübnan Gezi Notları -3 - 01-02-2013 tarihinde eklendi
Lübnan Gezi Notları -2- 16-01-2013 tarihinde eklendi
Lübnan Gezi Notları -1- 21-12-2012 tarihinde eklendi
Dimyat'a Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olmak 22-08-2012 tarihinde eklendi
Suriye Kampanyası Büyük İsrail İçin 30-07-2012 tarihinde eklendi
Suriye ve İran 17-07-2012 tarihinde eklendi
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
06-05-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım