Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
Nevruz Geleneği
Bahar Bayramı Nevruz

 Nevruz Şia-Alevi inancına göre; Hz. Ali' (a..s) nin Peygamber (s.a.a.) tarafından halife olarak ilan edildiği gündür.


 Türkler'le İranlılar' ın ''Yılbaşı'' olarak kabul ettikleri gün; Farsça bir sözcük olan ''Nevruz'' terimiyle ifade edilmektedir. Sözcük ''yeni-gün'' anlamına gelmektedir. Yeni gün olarak kabul edilen gün, güneşin ''koç burcu'' na girdiği gün olan miladi 21 Mart'a, Rumi 9 Mart'a rastlamaktadır. On iki hayvanlı Türk Takvimi'nde görüldüğü gibi Nevruz Türkler'de çok eskiden beri bilinmekte, günümüzde de törenlerle kutlanmaktadır.

''Yeni-gün'' anlamına gelen nevruz değişik topluluklarda farklı sözcüklerle ifade edilmektedir.  

    Nevruz; Türkiye'de ''Sultan Nevruz'', Kırım'da ''Nawros'', Çuvaşistan'da ''Naurus'', Azerbaycan'da ''Norus-Noyrus'', Kazakistan'da ''Noyruz'', Özbekistan'da ''Nayruz'', Tataristan'da '' ''Noyruz'', Türkmenistan'da ''Noyruz'' ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde ise ''Mart Dokuzu'' olarak isimlendirilmektedir. Şia,Alevi topluluklarında olduğu gibi Sünni Türk topluluklarında da Navruz geleneğinin yaygın olduğu görülmektedir. Türkler Nevruzu; ''Nevruz-i Sultan'', ''Sultan Nevruz'' veya Orta Asya Türk Topluluklarında görüldüğü gibi ''Sultan Navrız'' olarak kutlamaktadırlar. Türklerde konuyla ilgili anlatılan en önemli rivayet bu günün bir kurtuluş günü kabul edilmesidir. Bundan dolayı 21 Mart Ergenekon Bayramı olarak da kabul edilmektedir. Diğer bir açıdan bakıldığında; Nevruzla ilgili gelenek görenek, adet ve inanmalar incelendiğinde bu günün doğrudan doğruya tabiat kültürüyle de ilgili olduğu görülmektedir. Bu nedenle nevruz bir anlamda da tabiat bayramıdır.

Birçok olaya denk gelen nevruz; Bektaşilere göre; Hz. Ali'nin doğum günü, Şia inancına göre; Hz. Ali'nin Peygamber tarafından halife olarak ilan edildiği gün, Naldöken Tahtacı Türkmenlerine göre; ölülerin yedirilip, içirilip, eğlendirildiği gün, Alevilerde ''su dolu ana'' inancı; ''su dolu ana''nın Nevruz'da güneş doğarken sudan çıkarak parmaklarıyla saçlarını taradığı gün, İslam inancına göre; Tanrı'nın dünyayı yarattığı gün olarak kabul edilmektedir. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
 


ARAŞTIRMA BÖLGESİYLE İLGİLİ BİLGİLER  

    Iğdır iliyle ilgili olarak bu güne kadar yapılan arkeolojik kazılar sonucu; Iğdır'da tarihin çok eski devirlerinden itibaren yerleşimin olduğu ortaya çıkmaktadır. Iğdır ili 1406 yılında Karakoyunlular, 1496 yılında ise; Akkoyunlular’ın hâkimiyetine girmiştir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan; Aras Dağları'nı ve Iğdır Ovası'nı kendisine kışlak merkezi yapmıştır. Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Savaşı'nı kazanmasıyla (1514) bütün Doğu Anadolu Bölgesi'yle birlikte Aras Havzası da Osmanlı yönetimine bağlanmıştır. 1583'ten itibaren Osmanlı hakimiyeti tam olarak yerleşmiştir. Iğdır’ın günümüzdeki yerleşim yeri yakın tarihe dayanmaktadır. Bu yer değişikliği 1964 yılında maydana gelen depremle Iğdır Kalesi'nin yıkılmasına bağlanmaktadır. Bu depremde Ağrı Dağı'ndan kurtulabilenler, ovadaki Baharlı Köyü yanına yerleşip 1964 yılında şimdiki kasabayı kurdular. 14 Kasım 1920 tarihinde Ermeni işgalinden kurtulan Iğdır; 27.05.1992 tarihinde il olmuştur.

    Doğu Anadolu Bölgesi'nin Erzurum Kars bölümünde yer alan ilin; kuzey ve kozeydoğu sınırını Aras Nehri ve bu nehrin yatağı boyunca geçen Ermenistan sınırı oluşmaktadır, doğu ve güneydoğusunda Nahcıvan ve İra güneyinde Ağrı ili, batı ve kuzeybatısında Kark ili yer almaktadır. İlin 1997 yılı nüfus sayımına göre; nüfusu 145.865 kişidir, km (kare) ye 41 kişi düşmektedir. Aralık, Karakoyunlu, Tuzluca olmak üzere üç ilçesi bulunmaktadır. İlin geçim kaynağı; tarım, hayvancılık ve ticarettir. Doğu Anadolu gibi yüksek platolar ve dağlık alanların geniş yer kapladığı Iğdır; gerek iklim gerekse toprak, su ve bitki örtüsü gibi doğal çevre özellikleri bakımından oldukça farklı özellikler göstermektedir. Yarı kurak iklime sahip olan ilin; doğal bitki örtüsü bozkırdır. Araştırma 20-22 Mart 2001 tarihleri arasında Iğdır merkez; Melekli Beldesi, Yaycı Köyü ve Aralık İlçesi'nde gerçekleştirilmiştir. Gözlem ve görüşme tekniğinin kullandığı araştırmada bilgi ve belgeler ses kayıt cihazı ve slâytla belgelenmiştir.  
 
IĞDIR YÖRESİ AZERİLERİ'NDE NEVRUZLA İLGİLİ SÖYLENCELER

    Iğdır'da yaşayan Azeriler Nevruz bayramına çok önem vermekte, bayrama iki ay evvelden hazırlanmaya başlamaktadırlar. Yörede milli bayram olarak kabul edilen nevruz; bayramlar içerisinde birinci sırayı almaktadır. Çocuğu, genci, yaşlısı tüm halkın katılımıyla gerçekleştirilen nevruz etrafında birçok gelenek, görenek, adet ve inanmayı içeren uygulama ve pratik yer almaktadır. Geçmişte daha yoğun olarak gerçekleştirilen kutlamalar, günümüzde de değişen ekonomik koşullar ve kültürel yapının getirdiği yeni oluşumlarla kutlanmaya devam etmektedir. Nevruz yöre halkı arasında ''Navruz'' olarak ifade edilmekte ne olursa olsun nevruzun mutlaka kutlandığı söylenmektedir.Bayrama ''Navruz'' denmesi ise yöre halkı tarafından; ''Hz. Ali Efendimiz savaşta muharebeye giriyor ve kazanıyor, bu haberi hakka ulaştırmak için çok iyi koşan -Navruz- adında bir askerini görevlendiriyor -Git şehre haber ver zaferi kazandık diyor, Navruz' un bu haberi vermesiyle şehirde şenlik başlıyor bundan dolayı bu bayrama nevruz bayramı deriz'' şeklinde anlatılmaktadır.

    Araştırma yöresinde Nevruz Bayramı; bayramlar içerisinde en önemli kabul edilendir. Yöre halkı tarafından bayram; ''toprak bayramı'', ''rısk bayramı'', ''bahar simgesi'', ''eski yılın bitişi, yeni yılın gelişi'', ''baharın başlangıcı'',''iklimin değişmesi'', ''ırk bayramı'' şeklinde ifade edilmektedir.  

    Araştırma yöresindeki inanışa göre Nevruz bazı olaylara da denk gelmektedir. Konuyla ilgili kaynak kişi derlemeleri şöyledir;

Nevruz;

''Hz. Ali'nin doğduğu gündür''

''Hz. Muhammed' in Hicaz' a gittiği gündür''

''Hz. Ali Efendimizin halife olduğu gündür''

''Ramazan, kurban bayramı dolanır Nevruz dolanmaz serbest durur yerinde.''

Yöre halkı Nevruz bayramını kutlamaya çok özen göstermektedir.

''Biz Nevruz'u kutlamasak ağlarız, kötü bir şey gelir başımıza, bayramda cenaze olsa bile molla (hoca) der ki –Bugün bayramdır ağlamayın kapatın ölü yerini.''

    ''Bizim burada birisi vardı dedi ki  -Ben bu bayram kapımı kimseye açmayacağım, içeri bir çocuk almayacağım. Bayram günü kapısını kilitledi kimseye bir şey vermedi, gelen martın üçüne kadar o adam öldü, kapısı kilitlendi bir daha bayram yapamadı.'' ''Bu bir annedir, bu bayram mutlaka kutlanır, öbür bayramlarda insanlar küsülü kalsa bile bu bayramda mutlaka barışılır.'''İçimizde bir eziklik olur.''

  ''Kutlamazsak bir eziklik duyarız, örf ve adetlerimizin bir temeli de dine dayandığı için. dinsel açıdan da rahatsızlık duyarız.''



NEVRUZA HAZIRLIK

    Araştırma yöresindeki halk nevruza iki ay önceden hazırlanmaya başlamakta, hazırlıklar Şubat ayının 20'sinden itibaren hızlanmaktadır.''20 Aralık-20 Şubat çileli aydır, 20 Şubat'ta çile biter, 21 Şubat'tan itibaren önü bayrama gittiği için, 21 Şubat-21 Mart arasına bayram ayı denir. Çile ayının bitimiyle Navruz karşılanmaya başlanır.''Çilenin bitimi nevruzun karşılanması olan bir aylık dönemde de bir çok uygulama ve pratik yer almaktadır, bu yapılanlar çilenin bitişi, bayram ayını karşılamak içindir.

Halk arasında bu,Çile bitti diye ifade edilmektedir.Çilenin bittiği gün; şans, kısmet, arzu ve istekleri içeren Manilerle karşılanır, gece komşular toplanarak bir takım oyunlar oynanmaktadır. Bunların içinde en çok oynananı ve çok bilineni ''yüzük-yüzük'' oyunudur.''Çilenin çıktığı gün büyük bir leğene su konur, güneş bata bat ( batarken gün bakımında ) bir kızı görevlendiririz. Sen dereden akarsudan su getireceksin deriz, kız saatten sonra hiç kimseyle konuşmaz. Suyu getirip gençlerin toplanacağı saate kadar hiç konuşmadan oturup bekler. Gençlerin toplanma saati gelince kızın getirdiği su bir leğene dökülür, kızın başına leğenin üzerine gelecek şekilde kız suyun başına oturtulur, kızın başına bir örtü atılarak kız gelin edilir. Kızın kim olduğunu gençler bilmez.

    Gençlerin hepsi su dolu leğenin içine, kendilerine ait bir eşyayı atarlar ( yüzük, altın, para vb. ) atarken de niyet tutarlar.

    Gelin edilen kız suyun içinde parmağını dolaştırır, dışarıda toplanan gençlerden birisi de o sırada mani okumaktadır, gelin eşyalardan birini çıkartır, çıkan eşya kiminse söylenen mani onun niyetinedir, bu oyuna bütün eşyalar sudan çıkarılana kadar devam edilir. Maninin şekline göre eşya sahibi niyetinin tutup tutmayacağı konusunda yorum yapar.'' ''Çile bitiminde burada bir de - iğne iğne oyunu oynanır, yine gençler toplanır, su dolu bir kap konur ortaya iki tane ucuna pamuk sarılı iğne suyun içine atılır, bu iğnelerin biri kızı diğeri erkeği simgeler, bunu genellikle sevgilisi olan gençler, nişanlı olan gençler yapar. İğneler suyun içerisinde birbirlerine kavuşuyorlarsa kavuşacağız, birbirlerinden uzak duruyorlarsa ayrılacağız diye yorumlar yapılmaktadır.''Çilenin bitimiyle başlayan hazırlıklar bayram gününe kadar sürer.

    ''20 gün bir ay önceden hazırlığa başlarız, Navruz var diye özenle her şeyimizi yapar bayrama özenle her şeyimizi yapar, bayrama bütün işlerimizi bitirmeye çalışırız. Evlerimizi badana yapar, halılarımızı, kilimlerimizi yıkarız. Bir yılın kirlerini dışarı çırparız, kirlilik dışarı gitsin diye, hem mekan olarak hem de ruhsal olarak temizliktir Navruz.

Navruz'da daha güzel daha görkemli elbiseler giyer, kullanmadığımız elbiselerimiz varsa özellikle Navruz ayında onları çıkartıp atarız evden, böyle yaparız ki eskilik, kirlilik, köhnelik evden dışarı çıksın.

   Navruz yaklaştıkça kimse kimsenin kalbini kırmaz, sadaka ayıdır bu ay çok sadaka verilir, hayırlı olan her işimizi bu ayda yaparız. Bayram ayına girdiğimiz zaman yaptığımız her şey Navruz içindir, Yumurtaları boyamak için yemeğimize doğradığımız soğan kabuklarını biriktirir, eski kullanılmayan eşyaları Navruz ateşi yakmak için bir araya toplarız. Bayrama 20 gün kala, bayrama hazır olsun diye buğday veya mercimek gövertiriz.'' Nevruza yaklaşırken bağ, bahçe, ev temizliğiyle ilgili hazırlıklar yapıldığı gibi hayvanlarla ilgili de birtakım hazırlıklar yapılmaktadır.

    ''Bizim burada koyun, sığır, manda gibi hayvanlar yetiştirilir. Nevruzda erkek mandaların vücudu tamamen tıraş edilir, sonra sıcak ve sabunlu suyla yıkanır. Eğer alnında beyazlık varsa oraya da renkli boyalar sürülür. Halk arasında –bakalım kimin hayvanı kıştan şişman çıkacak diye konuşulur. Hayvanların sırt ve kalça kısımları kırmızı, yeşil, mavi pamuk boyalarıyla boyanır. Nevruzda bütün hayvanlar dışarı salınır. Kimileri hayvanlarına nazar değmesin diye alınlarına iple muska veya boncuk asarlar.''

Beden temizliği ile ilgili olarak da; ''Evde temizlik, bağ bahçede temizlik, hayvanlarda temizlik, olduğu gibi elbette ki insan kendi fiziksel görünümünde de gereken temizlikleri yapması, temiz bir şekilde Navruza girmesi önemlidir.'' Araştırma yöresinde Nevruz kutlamaları bir hafta önceden başlamaktadır.

    ''Son Salı ( 21 Marttan bir önceki Salı ) hangi tarihe rastlarsa o günden itibaren kutlamaya başlıyoruz, biz o güne-Ahır Çarşamba, Tek Çarşamba diyoruz.'' ''Ahır Çarşamba, Son Çarşamba günü bayram olur, yani 21 Marttan bir önceki Salı günü, bizim burada ona -tek gün- denir.Ahır Çarşamba yılın son Çarşambasından bir gün öncedir. Çarşamba günü uğursuz bir gündür, burada hayırlı işler Çarşamba

günü yapılmaz. Ahır Çarşambayla 21 Mart arasındaki gün sayısı altı gün de olabilir bir gün de olabilir, böyle yapmaktaki amaç; Çarşambayı dışta bırakmaktır.''

    Nevruz hazırlığı içerisinde bayram hediyelerini de hazırlamak yer almaktadır. Hediye alınırken geçmişte beş kuşağa kadar sayılmaktaydı ancak günümüzde ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle bu iki kuşağı geçmemektedir. Kadınlar için; elbiselik, erkeklere çorap, genç kızlara eşarp, delikanlılara gömlek hazırlanırdı, buna da ''bayram patı'' denirdi.

ÖLÜ BAYRAMI

    Iğdır'da yaşayan Azeriler Nevruz Bayramı'nı kutlamadan önce ''Ölü Bayramı'' yapmakta, ölüler için yapılan bu bayrama Nevruz bayramı kadar önem vermektedirler.

''Biz ölü bayramını da nevruz bayramı kapsamına sokarız buna da ölü bayramı deriz, diğer bayramların hepsi diriler içindir. Biz önce ölülerin bayramını kutlarız, sonra yedi levin ve Navruz'u yaparız. Ölü bayramı genellikle Ahır Çarşambanın önündeki Perşembe günü yapılmaktadır.''

Ölü bayramı Iğdır'daki Azeri köylerinde farklı günlerde yapılmaktadır. Bayramın ne zaman yapılacağı imam ya da muhtar tarafından ilan edilmektedir. -Falan gün mezarlığı ziyaret edeceğiz herkes hazırlığını yapsın ölü bayramıdır der, bunun üzerine tüm köy halkı hazırlığını yapar.

Ölülerin ruhu için helva yapılır, şeker kuru yemiş alınır, yumurta boyanır, özellikle iki bayram arasında cenazesi olanların hazırlığı daha geniş kapsamlı olur.

O yıl içinde ölüleri olan tüm köy halkı için yemek hazırlanır. Ölü bayramı bitip evlere dönüldükten sonra ölü sahipleri köy halkına yemek verir.Ölü bayramı köy dışındaki tüm akrabalara da ''şu gün ölü bayramıdır'' diye bildirilmekte, bayrama köy dışından insanlar toplu olarak gelmektedirler.

Evlerde hazırlanan yiyecekler; mezarlıkta fakir, fukara ve çocuklara dağıtılmaktadır. Yiyecek torbalarını gören çocuklar;-Bana da nasibimi ver diyerek yiyecek ister, alanlar

-Allah rahmet etsin, ihsanınız kabul olsun der. Ziyarete gidenler önce kendi yakınlarının mezarına gider, Kuran-ı Kerim okutur, ağıt okur daha sonra topluca mezarlıktan çıkılır, mezarlık dışında tüm ölüleri adına topluca Fatiha verilir. Mezarlık dönüşü köy meydanında toplanılır, o yıl ölen insanların en yakınları sıraya dizilir, o yıl ölenlerin ismi tek tek okunarak her birisi için ayrı fatiha verilmekte, daha sonra o yıl ölenlerin evleri ziyaret edilerek ölü evlerinde toplu olarak yemek yenmektedir.

    O yıl içerisinde ölüsü olanların ilk nevruz bayramına -bu nevruz bayramı o ailenin ''kara bayramı''dır denmekte, kara bayramı çıkmayan bir aile bir yıl içerisinde evinde hayır ve eğlence işleri yapmamaktadır. Kara bayramı sadece nevruz bayramında çıkar diğer bayramlarda çıkmaz.

Ölü bayramı için mezarlığa gitmek; mezarsanlığa gitmek, kabir üstüne gitmek şeklinde ifade edilmektedir.

YEDİ LEVİN

Ölü bayramından sonra nevruz kutlamalarına başlanır. Kutlamaların büyük bir kısmı Ahır Çarşamba içerisinde kümelenmiş durumdadır. Yöre halkı bugün içerisinde yapılan uygulamaları şöyle anlatmaktadır;

Nevruz kutlamalarının en önemli bölümünü ''yedi levin'' oluşturmaktadır. Yedi levin alışverişine Ahır Çarşambadan iki gün evvel gidilir. Bu alışverişte gidildiği gün özellikle; çocuklar ve yaşlılar hiç ihmal edilmemektedir. Onların yiyebileceği yumuşak yiyecekler almaya özen gösterilmektedir.

''Dedelerimiz anlatırdı yedi levinin yedi olmasının nedeni gökkuşağı ile ilgiliymiş. Gökkuşağı baharda gelmektedir. Gökkuşağından simgelenerek en az yedi olmuş sekiz, dokuz, on da olabilir ama yedi çeşit mutlaka olacak. Yedi levin tatlı yiyeceklerden oluştuğu için tatlılık olarak da yorumlanır.

Eskiden yedi levini, yörede yetişen, kıştan bahara kalan yiyecekler kapsamakta, bu yiyecekleri kuru kaysı, dut kurusu, iğde, susam, kaysı çekirdeğinin içi ( şimdiki bademin yerini tutmaktaydı ) çedene, şeker ve kavurga ( buğdayın saç üzerinde kavrulmuş hali ) oluşturmaktaydı. Iğdır’da yaşayan Azeriler yedi levini mutlaka yapmakta, olmazsa olmaz dedikleri bu geleneğin nedenini de şöyle anlatmaktadırlar;

    ''Yılın ahır teki olduğu için; nasıl ki eski yılı kovalama bu da yeni yılı kucaklama anlamına gelir. Yeni yılın

sevincini; şekerlerle, yiyeceklerle, aileyle karşılarız. Yedi levinin temelinde çocukları sevindirmek, onları mutlu etmek vardır. Çocuklar iki ay önceden sormaya başlarlar -yedi levine ne kadar kaldı diye.''

''Ben hatırlıyorum çocuktum, Nevruz'a bir ay kala ablamla birlikte küçük küçük torbalar diktik ve onları evin bir köşesinde sakladık.''Geçmişte olanaksızlıklar nedeniyle ancak yedi çeşitten oluşan bu gelenek, günümüzde o on beş çeşide kadar ulaşmıştır. Maddi olanaklara göre ailenin temin ettiği kuru yiyecekler evin ortasında bir bez yada büyük bir sininin üzerine boşaltılarak, karıştırılmaktadır.''Bu davranışın temelinde bir katılım söz konusu alınan bu yiyeceklerin birbiriyle karıştırılması, bir anlamda insanların

kaynaşması, birlik olması ve ortak duygu da birleşmesi anlamına gelmektedir. Hepsini döker karıştırırız, fıstığın kabuğu, diğer yiyeceklerin tadı birbirine bulaşır ama biz bundan hiç tiksinmeyiz, yeter ki aldığımız yiyeceklerin hepsi birbirine karışsın, Navruz'dur, kaynaşma, birlik, beraberlik zamanıdır. Yiyecekler

karıştırılırken herkes elini atar, herkes karıştırır, bu demektir ki -ben de bu karışımda bu kaynaşmada varım.''Yedi levinin paylaşımına da çok önem verilir.''Yedi levinin dağıtımında öncelik aile reisinindir, aile reisi yani evin erkeği yoksa öncelik evin en yaşlı kadınınındır. Aile reisinin payı ayrıldıktan sonra evin kadınının ( reisin karısının ) payı ayrılır, daha sonra hane halkı ve misafirlere pay ayrılır. Paylarda eşit dağıtım çok önemlidir.'' Yedi levine çok önem verdiklerini anlatan yöre halkı, Nevruz'da büyük kentlerde yaşayan yakınlarını yedi levini mutlaka kutlamaları konusunda uyarmaktadır.

''Büyük kentlerde kızlarım var, onlara telefon ettim dedim ki -bugün Navruz'dur yedi levini yaptınız mı? diyerek onlara hatırlattım. Bu bir mutluluktur isterim ki onlar da yapsınlar, bu mutluluğu onlar da yaşasınlar.''
 
YEDİ LEVİN HONÇASI

   Yörede Navruz'un en önemli uygulamalarından birisi de nişanlı kıza giden yedi levin honçasıdır.''Nişanlı gelinimize Navruz için yaptığımız yedi levinden birkaç gün önce yedi levin honçası götürürüz. Alınacakların

listesi hazırlanır, nişanlı kızın yedi levininde yiyeceklerin en kalitelisi seçilir. Yedi levin honçası akşam ezanı okunmadan hazırlanmaya başlanır. Büyük bir tepsinin içine bir kaç tane mum yakılır, gelin için özenle seçilmiş yiyecekler bu tepsiye konur, üzerine de maddi durumuna göre ya bir elbiselik yada bir altın konur. Ev halkı için ufak tefek hediyeler konularak honça düzülür. Tepsinin üzerine de kırmızı bir eşarp örtülür. Akşam ezanı okunduktan sonra evdeki genç delikanlılardan biri ( oğlan evinden gittiği için götürenin oğlan olması şarttır ) evdeki bir kadınla birlikte ( anne veya yengesiyle ) honçayı götürür. Yedi levin kız evine bırakılır. Hane halkı toplanır, kızın kaynatasından ve nişanlısından gelen honça açılır. Kız evinde daha önce hazırlanan yedi levinin içerisine nişanlı kızın yedi levini katılır karıştırılır. Oğlan evinden gelen misafirlere de o karışımdan pay ayrılır.'' Nişanlı kıza giden yedi levinle, kız evinde daha önce hazırlanan yedi levinin karıştırılmasını yöre halkı şöyle anlatmaktadır; ''Kızın kaynatası ve nişanlısı tarafından gönderilen yedi levin evdekiyle karıştırılır ki iki aile kaynaşsın, bütünleşsin, birlik olsun.''

Yedi levin honçasını götüren gence kız evi pay olarak; çorap, gömlek, boyanmış yumurta verir, bu hediyeye de ''halet''adı verilir Veren, al bu senin haletin der. Genç, haletimi aldım haletimi verdiler der.

Kız tarafı da buna karşılık oğlan evine ziyarete gitmekte, ev halkına maddi durumuna göre hediyeler almaktadır.
 
AHIR ÇARŞAMBA' DA YAPILAN DİĞER UYGULAMALAR

    Araştırma yöresinde; ahır çarşambada yapılan en önemli diğer uygulamalar ise; mendil atma, ateş yakma ve kulak asmadır. Bu uygulamalar geçmişte olduğu gibi günümüzde de gerçekleştirilen uygulama pratikler içerisinde yer almaktadır. Ancak araştırıldığında değişikliğe uğradığı gözlenmektedir.

Ateş yakma ve mendil atma Azeri köylerinde farklı sözcüklerle ifade edilmektedir. Mendil atma; mendil salma, baca-baca, ateş yakma ise; alav-alav, baca-baca olarak tanımlanmaktadır.
 
ATEŞ YAKMA

    Ahır Çarşamba'da yapılan ateş yakma, uygulamaların en önemlileri arasında yer almaktadır.Konuyla ilgili kaynak kişi derlemeleri şöyledir; ''Biz mendil salmaya da, ateş yakmaya da baca-baca deriz. Dedelerimiz derdi ki; Navruz yılın değişimi, Navruzla birlikte tabiat şartları değişir, atmosferde değişiklik olur, bu ateşi Navruz'dan bir ay önce yaksak, ne bu kadar ısı verir ne de bu kadar ateş yükselir. Navruz'la, baharın gelmesiyle birlikte havadaki oksijen miktarı da artar. Onun için Navruz'da yakılan ateş büyük olur.''

Neden baca-baca yaparsınız sorusunun yanıtını yöre halkı şöyle vermektedir;''Baca-baca neden yaptığımızı şöyle anlatırdı; bunun hem geleneğe hem de dine dayalı yanı vardır. Baca-baca ateşin

Ergenekon'dan çıkışı olarak söylenir, ateşle dağı delmişler. Ateş aynı zamanda haberleşme aracı olarak da kullanılmaktadır. O da şöyle; peygamberler döneminde taarruz emrini gece yapılan savaş haberlerini ateşle birbirlerine ulaştırırlardı. Bugün ise Navruz ateşi olarak yakılmaktadır. Geçmişte baca-baca evlerin damında yapılmaktaydı, bu uygulama günümüzde tamamen kalkmış durumdadır. Ahır Çarşamba gecesi

yapılan baca-baca bahçelerde, evlerin önünde, sokak aralıklarında yapılmaktadır. ''Eskiden baca-bacayı damın üstünde yapardık, işaret olsun herkes görsün diye, görünen yerde olması daha çok mutluluk verir.''

   Ateş yakmaya neden baca-baca dediklerini yöre halkı şöyle anlatmaktadır; ''Eskiden evlerimizde pencere yoktu, meskenlerin üzerine bir insanın girip çıkabileceği büyüklükte bir baca açılırdı, o hem baca görevini hem de pencere görevini görür. Biz yemeklerimizi pişirmek için ateş yaktığımız yere de baca deriz.Bir evin bacası ( duman çıkan yer ), bir de ateş yakılan yer, ikisi birden baca-bacadır.''

Nevruz'da bir kez ateş yakılmaktadır, ahır çarşambada herkes kendi evinin önünde ateşini yakar ama herkes birbirinin ateşinden atlayabilir. ''Dilek tutarak defalarca atlarız atlarken de; -ağırlığım uğurluğum bu ateşin üstüne deriz. Genel olarak; hastalıkların, kazaların, belaların bu ateşle birlikte ateşte yanacağına inanırız. Kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk, herkes atlar. Atlayamayacak durumda hasta, sakat varsa onların yerine de bir başkası niyet ederek atlayabilir, Navruz'da ateşten atlamayan bir eziklik hisseder.''

    Ateş yakmak için özel bir odun kullanılmaz, o gün alev çıkartabilecek atılacak ne varsa hepsi kullanılabilir. ''Pamuk ve iplikten yumak yaparız, ucuna gazyağı döker uzun bir tele takıp havaya fırlatırız. Çubuklara bez ya da benzeri şeyler bağlayarak yakarız, ışık versin diye, evin girişi kapısının iki tarafına asarız ( aydınlık olsun diye. O gün evlerin,avluların kapıların lambaları hep yanar.''
 
MENDİL ATMA

Ateş yakma gibi mendil geleneği de günümüzde oldukça yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır, temelinde çocukları sevindirmek, yedi levinden onlara da pay vermek olan mendil atmada geçmişe göre farklı uygulamalarla gerçekleştirilmektedir.''1950 li yıllarda evlerin pencereleri yoktu, baca olurdu, Ahır Çarşamba'da yedi levin paylaşılırken çocuklar bacadan dama çıkar, bacadan evin içine mendil sarkıtılırdı, evler yüksek olmadığı için bir eşarp bir de kolunu uzattığı zaman yere ulaşırdı, kimseye görünmeden ev halkına seslenirdi; -baca-baca payımı verin der. Burada önemli olan görünmeden rıskı istemektir. Ev halkı da o sırada paylaştıkları yedi levinden eşarbın ucuna bağlar, damdakiler de eşarbı geri çeker.''

Günümüzde baca olmadığı için bu uygulama kapı yada pencereden yapılmaktadır. Doğru olanı bacadan yapılması olduğunu söyleyen yöre halkı bu konuda ki düşüncelerini;''Kapıdan ya da pencereden kim olduğu görünüyor, burada esas olan görünmemektir, biz nasıl ki tanrıyı görmeden rısk istiyoruz, çocuklar da bize görünmeden istiyorlar'' şeklinde açıklamaktadır. Çocuklar baca-bacayı ( mendil atmayı ) sabırsızlıkla beklemekte, köydeki bütün çocuklar bu uygulamaya katılmaktadırlar. Toplu olarak dolaşan çocuklar, baca-bacayı bitirdikten sonra, topladıkları yedi levini eşit olarak paylaşır ve evlerine dağılırlar.

NEVRUZ YUMURTASI

Yumurta boyama ve dağıtma da Ahır Çarşamba'da olur. Herkse gücüne göre, eşinin dostunun akrabasının sayısına göre yumurta boyamakta, boyanan bu yumurtalara ''bayram yumurtası'' denmektedir. Boyanan yumurtaların sayısı; yirmi otuz hatta yüze kadar ulaşmaktadır. Yumurtalar Ahır Çarşamba'da eve gelen çoluk çocuk herkese verilmektedir. ''Navruz yumurtalarının hazırlığı kıştan başlar. Özellikle yaşlılar bu konuda çok titiz davranır. Tavuklar yumurtladı mı çocuklara -durun götürmeyin onları Navruz'a saklayacağım, boyayıp gene size vereceğiz diyerek yumurtaları sürekli çocuklardan kaçırırlar. Akrabalarımıza çoluğumuza, çocuğumuza göre biriktirdiğimiz yumurtaları; bir kazanın içine bir sıra soğan kabuğu, bir sıra saman, bir sıra yumurta olmak üzere dizer kaynatırız.'' Bu tamamen çocuklar için yapılan bir uygulamadır, burada asıl amaç yumurtaları tokuşturmaktır. Nevruzda çok yumurta kırmak çocuk için hem sevinç hem de zaferdir. Yumurta tokuşturma, ahır çarşambada başlamakta, nevruz bayramı akşamına kadar devam etmektedir. Çocuklar yumurtaları hem yedi levinde mendil atarak hem de kapı kapı dolaşarak toplamaktadırlar. Ev ev dolaşan çocuklar bayramdan dolayı hakları olduğunu bayramçalığımızı verin diyerek ifade etmektedirler. Ahır Çarşamba'da yapılanların hepsi bolluğa, berekete, birliğe, beraberliğe, sevgiye, kardeşliğe, dostluğa, yönelik pratik ve uygulamalardır.

    Yukarıda anlatılan uygulamalar, günümüzde de geçmişte olduğu gibi yapılmasına özen gösterilmekte hatta halk tarafından yapılması zorunlu olan uygulamalar olarak anlatılmaktadır. 
 

BEZ BAĞLAMA

Bunların yanı sıra geçmişte yapılıp da, günümüzde artık unutulan ya da çok az uygulanan pratikler vardır. Bunların kökeninde de sağlık, bereket, bolluk, birlik, beraberlik isteği yatmaktadır.''Biz Ahır Çarşamba'da derelerin başına gideriz, bir beze makasla kırk göz keseriz kimin ki çocuğu olmuyor, kimin ki çocuğu ölüyor o bezi ona takarız ki çocuğu olsun, çocuğu yaşasın. Ahır Çarşamba'da genç kızlarla kadınlar da dere kenarlarına gider bir beze kırk göz kesip niyet eder çocukların omuzlarına takarlardı. Yine aynı gün kadınlar, kızlar dere kenarlarına gider üzerlerinden bir bez kopartarak bu beze kırk göz keserler, dere kenarındaki ağaçlara bağlarlardı, bağlarken de –derdimi belamı hep bu ağaca bağladım yeni yıla kadar bana dert verme derlerdi.''

KULAK ASMA, NİYET TUTMA

Yedi levin gecesi ( ahır Çarşamba'da ) dilek tutularak kapılar dinlenmekte, dinleyen tuttuğu dileğe göre ne duyarsa ona göre yorum yapmaktadır. Bu uygulamaya yörede ''kulak asma'' denmektedir. Yöre halkı o gece kapılarına kulak asılacağını bildikleri için o gün hep iyi konuşmakta, kötü konuşmamaya dikkat etmektedirler. ''Biz yedi levin gecesi isteklerimizin gerçekleşip, gerçekleşmeyeceğini kulağımızla duymak isteriz. Gençlerimiz niyetini tutar o niyetle ahır Çarşamba’da komşulara kulak asmaya gider, giderken de alinde bir desti su götürür, camın altında durur,ev halkının konuşmalarını dinler. Konuşulanlardan kendine ait bir pay ayırır. Eğer konuşurlarsa; al bunu da sana verelim bu da senin olsun, camın altında kulak asan;

Çok güzel konuştu ben nasibimi alacağım diye aklından geçirir. Elindeki bir desti suyu cama serperek kaçar.Ev halkı da arkasından seslenir; Aydınlığa çıkasın.'''Eskiden Ahır Çarşamba'da tandırlarda ekmek pişirilirdi. Biz evin genç kızları, o hamurdan küçük bir parça alır, içine yenmeyecek kadar tuz koyardık. Ona -koka- derdik. O hamura yuvarlak bir şekil verir, niyet eder ortasını da hafif açardık. Annemiz onu da pişirirdi, piştikten sonra tekrar tekrar niyet tutar, yer yatardık. Eğer niyet ettiğimiz kişiyi rüyamızda

görürsek niyetimiz tutacak derdik. Bir de kokayı duvarın ya da bacanın üstüne korduk sonra takip ederdik bakalım kuş onu nereye götürecek- kuş kokayı nereye götürürse nasibimiz orda derdik. Ahır Çarşamba davranışlarına göre de o yılın nasıl geçeceği konusunda da yorumlar yapılmaktadır.''Biz ahırlarımıza da kulak asarız. İlk gidip kulak astığımızda koyundan bir meleme sesi duyarsak, bu ağıt anlamına gelir, bu yıl bize iyi gelmeyecek ölüm olacak deriz. Eğer koyundan hapşırma sesi duyarsak, niyetimiz tutacak deriz. Koyundan çift hapşırma sesi duyarsak niyetimizin tutacağından emin oluruz.''
 
NEVRUZ DUASI
Ey kalpleri ve görüşleri değiştirip döndüren,
Ey gece ve gündüzü çeviren!
Ey güç ve halleri değiştirip döndüren,
Halimizi en güzel hale döndür.

NEVRUZ SOFRASI

    Kutlamalar içerisinde Nevruz sofrası önemli yer tutmaktadır. Navruz aracılığıyla bütün aile bir araya gelmekle, birlikte yiyerek, birlikte eğlenmektedirler. Nevruz sofrasının değişmez yemekleri; yoğurt çorbası, süzme pilav ve ekşili ettir. Konuyla ilgili kaynak kişi derlemeleri şöyledir;

    ''Biz 15-20 gün önceden buğday yeşertmeye başlarız. Nevruz gelene kadar 8 cm. olur. Yeşertilmiş buğdayla birlikte bir tabağa, fısfısa böceği, bir tabağa dilimlenmiş ekmek, bir tabağa şeker bir de Kuran-ı Kerim'i koyar bunlarla beraber yemeğimizi yeriz. Bunu yedi levin günü yaparız. Yemeği yedikten sonra bunlar sofrada kalır, yemekleri kaldırarak sofrayı temizleriz. Bu kez aynı sofraya yedi levini getirir döker, karıştırır pay ederiz. Burada çimlenmiş buğday; bereketi simgeler, fısfısa böceği de genellikle buğdayın içinde olduğu için o da bereketi simgeler, şeker tatlılık içindir, Kuran-ı Kerim ise inancımız bir olsun Kuran'ın yardımıyla hikmeti bol olan Allah bize versin diye bunları koyarız.''Geçmişte mercimek veya buğday mutlaka gövertilir, buna gövermiş buğday denirdi. Gövermiş buğdayla da ''halse'', ''semeni'' denilen tatlı bir yiyecek yapılırdı. Bu yiyecek günümüzde artık çok nadir olarak yapılmaktadır.

    ''Herkes buğday gövertir semeni yapardı ki o yık rısk daha bereketli olsun daha gelimli olsun. Çünkü buğdayda olan şeker,vitamin başka hiçbir bitkide yoktur.'' Nevruzun değişmez yiyeceği olan semeni yapımı yöre halkı tarafından şöyle anlatılmaktadır; ''Büyük hamur tabaklarında ( teknelerinde ) 7-8 kilo buğdayı ıslatır, her gün ıslatmaya devam ederiz. 15-20 gün içerisinde, buğday patlar, yeşerir, kökü çimlenir, bir karış kadar kalkar ( büyür ). Navruz'a bir iki gün kala komşular toplanır onu tabaktan alır ( bütün hepsini kök ve yeşil kısımlarıyla birlikte ), ağaç tokmaklarla bir güzel döverler. Kazana doldurup tandırın üzerine koyarlar. İyice dövülen yeşermiş buğday, kendi suyuyla hafif ateşte 5-6 saat kaynar. Bakarız ki;koyulaşma kıvamına gelmiş, içine un vururuz. İçine normal un konmaz kepekli, yerli un konur. Un vurulduktan sonra iki üç kişinin el yordamıyla hafif ateşte karıştırılmaya devam edilir ki kazanın altı yanmasın. Kaynadıkça rengi turuncuya döner,kıvamı muhallebiden katı olur. Kıvamının tutup tutmadığı kaşıkla kontrol edilir. Şeker katılmaz, kendi tadı, buğdayın tadı yeterlidir. Soğuyunca tabaklara konur, köy halkına dağıtılır. Tabak yıkanır içine pay konup geri verilir. Pay olarak meyve,şeker, yumurta gücün neye yeterse onu koyarsın.''Yöre haklı semeni yapımı çok zahmetli olduğu için artık yapılmadığını belirtmektedir. Zor ve zahmetli olan semeni geçmişte köy içerisinde yalnızca bir evde yapılmakta, Navruz'a yakın günlerde hangi evde yapılacağı planlanmaktaydı. Buğday yeşerip yapılacağı gün köyün tüm kadınları o evde toplanmakta hep birlikte semeni tatlısını hazırlamaktaydılar. Nevruz pilavı bayramın en önemli yiyeceklerindendi.

    ''Navruz'da bildiğiniz süzme pilav yapılır. Pilav yapılan kazanın altını yağlar içine lavaş ekmek atarız. Pilav pişip demini alana kadar o lavaş da orada kızarır. Pilav olduktan sonra kazanın altından onu çeker yeriz. Ona da -kazmak- deriz. Navruz'da kazmak yemek isteriz.'' Bayramda yapılan ekşili et de yöreye özgüdür.''Soframızda pilav ekşili et mutlaka olur. Et kuşbaşı doğranır, bildiğiniz tas kebap gibi pişirilir. İçine; nohut, sarı kök, kara biber ve diğer baharatlar konur. Dövülerek konan sarı kök İran'dan gelmektedir, yemeğe tat ve değişik bir lezzet vermektedir. Ete ekşi bir tat vermesi içinde limonlu tuzu ilave ederiz.''

YILIN YILA TAHVİL OLMASI İLE İLGİLİ ADET VE İNANMALAR

    Araştırma yöresinde yılın yıla tahvil olduğu an ( eski yılın bitip, yeni yılın başladığı an ) çok önemlidir. Bayramın diğer bölümlerinde olduğu gibi o anda da yapılan birçok uygulama ve pratik vardır. Bu uygulamaların çoğu dinsel ve büyüsel içerik taşımaktadırlar.''Yılın yıla tahvil olduğu anı burada bir fısfısa böceği var ondan biliriz. Navruz'da 21 Mart günü o böceği ortaya koyarız, böceğin ter döndüğü anda yılın yeni yıla tahvil olduğunu anlarız.'' ''Yıl tahvil dedikleri saati dini hocalar bilir. Derler ki yıl her yıl bir canlı üzerine düşer. Bu yılan olabilir, akrep olabilir, tavşan olabilir. Yılın bir hayvan üzerinde geçeceğini, hayvanın da özelliklerine göre o yılın nasıl geçeceği konusunda tahmine bulunurlar. Diyelim ki tavşan üzerinde oldu yıl iyi geçmezmiş, tavşan koşan hayvan olduğu için iyi saymazlar. 1917'de yıl tavşan üzerine tahvil olmuş, o yıl Ermeni baskını olmuş insanlar kaça kaç olmuşlar. Baba anlatırdı, derdi ki -ben yılın ilk kez tavşan üzerine tahvil olduğunu bilirim, o yıllarda savaş, baskınlık yaşadık tavşan iyi gelmiyor.''

Yöre haklı bu yılın yılan üzerinde geçeceğini söylemekte;''Hangi hayvanın üzerinde geçeceği burçlar gibidir, bilenler güneşin dolanmasıyla ilgili yorum yapıyorlar. Bu yıl yılan üzerinde olacak. Bu yıl tüm dünyada savaş olacak insanlar birbirlerini vuracaklar'' şeklinde ifade etmektedir. Araştırma bölgesindeki Azeriler koyunu sevmektedirler. Yılın koyun üzerine düştüğünde o yılın sakin, mülayim geçeceğine

inanmaktadırlar.''Yılın yıla tahvil olduğu anda uyanık olmaya özen gösteririz. Yeni yıla ne kadar temiz girersek o yılın o kadar sağlıklı ve güzel geçeceğine inanırız.''

    ''Yıl tahvil olduğu anda silah atılır, o anda sular durur akmaz. Eskiden testilerle suya gider beklerdik, diyelim kişi saat 1.30 da yıl tahvil olacak. Söylerlerdi ki o anda ağaçlar eğilecek, gerçi biz görmezdik. Silah atılır atılmaz testilerimizi suya bastırır doldururduk. O sudan, evlerimizin köşelerine, ahırlarımıza serperdik ki bereket olsun. Sonra o sudan kendimiz içerdik hayvanlarımıza içirirdik, hasta birisi varsa onun vücuduna şifa olsun diye sürerdik. Hacdan gelen Zemzem suyu kadar kutsal hatta daha kıymetli bilirdik o suyu bize öyle anlatırlardı.''''Eskiden anlatılan bir hikaye var; bir kız çocuğu yıl tahvil olduğu dakikada, testisini suya bastırır, doldurur eve getirir. Evin köşelerine dökmek için kız testisini çevirir su dökülmez. Testiyi kırar bakarlar ki; su içinde altın olmuş.''
 
BAYRAM ZİYARETİ

    Bayram sabahı 21 Mart'ta aile reisinden başlamak üzere herkes birbirinin bayramını kutlar. Kutlama ''bayramımız mübarek olsun'' şeklinde olmaktadır. Nevruz’da en çok önem verilen uygulamalardan birisi de bayram ziyaretleridir.''Mutlaka yapılması gereken büyüklerimizi ziyaret etmektir. Yedi levinin paylaşımı da çok önemlidir ama onu Çarşambaya bırakmayız fakat Çarşamba günü büyüklerimizin ziyaretine gidebiliriz. Dutlar yetişene kadar Navruz sayılır, o da bir buçuk, iki ay kadar sürer. Bazı akrabalar gelmedin diye sitem eder. Biz de deriz ki; -dutlar hala yetişmedi, yetişene kadar geleceğiz.''Nevruz'da evli kızlar ziyaret edilerek onlara mutlaka pay gönderilmektedir.''Bir yerde evli kızımız, kardeşimiz varsa bayramda onun ziyaretine mutlaka gidilir, ona pay gönderilir. Kız çocuğu oğlan gibi olmaz, mazlumdur. Gariptir evden birisine deriz ki; -kız kesiktir gözü yolda kalır, kalk bibine ( halana, teyzene ),ablana pay götür.''

AŞIK OYUNU

    Nevruza yakın ne Nevruz bayramında çocuklar arasında en çok -aşık oyunu- oynanmaktadır.

Aşık koyunların arka bacaklarından çıkan, dört köşe şeklinde bir kemiktir. Nevruz bayramı yaklaştıkça aşık oynayacak çocuklar, gençler yeşil, kırmızı, sarı, mavi gibi dikkat çekecek renklerle aşıkları boyamakta, bir tarafını da düz olması için taşla yontmaktadır. Âşıkların ortaları da delinmekte ütülen ( kazanılan ) aşılar ipe dizilerek süs amacıyla evlere asılmaktadır.  Her türlü eğlence işleri nevruzdan sonra bırakılmakta, bağ bahçe her türlü çalışma işleri başlamaktadır.
 
NEVRUZLA İLGİLİ DİĞER ADET VE İNANMALAR

    -Nevruz'a yaklaşırken ve Nevruz'da asla küfürlü konuşulmamakta, kimsenin gurur ve haysiyetini kıracak davranışlarda bulunulmamaktadır. Komşuluk ilişkilerinde daha samimi, çocuklara karşı da daha şefkatli olunmaktadır.Yıl yıla tahvil olduğu an da derelerden getirilen su hayırlı sudur, o suyla evde yıkanılır özellikle de el yüz yıkanır.İnanca göre Nevruz'da Allah'dan her türlü istekte bulunulur. Sudan da, baca-bacadan da, yedi levinden de, akrabaları ziyaretten de hep isteklerin gerçekleşmesi için bir beklenti vardır. Nevruz duaların kabul ayı, kabul günüdür. Nevruz'da evinden ölü çıkan yedi levin yapabilir fakat bayram ziyaretlerine gitmez.Nevruz'da evde cenaze olursa ağlanmaz. Ağlanırsa; o yılın hep ağlayarak geçeceğine inanırlar.Nevruz'da doğan çocuğa erkekse; Nevruz adı konur. O gün doğan çocuk; hayırlı, uğurlu, bahtiyar bir evlat sayılır.Nevruz hayırlı gündür. Eğer birisi bina yapacaksa; ilk taşını o gün koyar, oğlan evlendirecekse; o gün söz keser hayırlı işler hep Nevruz'a denk getirilmeye çalışılır. Nevruz'dan önce yapılmaz. Eski yıl köhneleşmiş, yeni yıl daha dinamik, daha genç, daha uğurlu, daha güzeldir. Eskiden Nevruz ''çoktu'' denilen ilkel bir hesap makinesiyle belirlenmekteydi.

ŞEHRİYAR VE NEVRUZ

Nevruz geleneğini en güzel şekilde şiiriyle anlatan büyük Türk şairi Şehriyardır. Onun Heyder Babaya Selam şiiri bakın nevruzu nasıl tanımlıyor:

  Heydar Baba'ya Selam
Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıb akanda,
Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
Selâm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.

Heyder Baba, kehliklerin uçanda,
Göl dibinden dovşan kalkıb, kaçanda,
Bahçaların çiçeklenib açanda,
Bizden de bir mümkün olsa, yâd ele,
Açılmayan ürekleri şâd ele.

Bayram yeli çardakları yıkanda,
Novruz gülü, kar çiçeği çıkanda,
Ağ bulutlar köyneklerin sıkanda,
Bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun,
Derdlerimiz koy dikkelsin dağ olsun.

Heyder Baba, gün dalıvı dağlasın,
Üzün gülsün, bulakların ağlasın,
Uşaklarun bir deste gül bağlasın,
Yel gelende ver getirsin bu yana,
Belke menim yatmış bahtım oyana.

Heyder Baba, senin üzün ağ olsun,
Dört bir yanın bulak olsun, bağ olsun,
Bizden sora senin başın sağ olsun,
Dünya kazov-kader, ölüm-itimdi,
Dünya boyu oğulsuzdu, yetimdi.

Heyder Baba, yolum senden keç oldu,
Ömrüm keçdi, gelenmedim geç oldu,
Heç bilmedim gözellerin neç oldu,
Bilmezidim döngeler var, dönüm var,
İtginlik var, ayrılık var, ölüm var.

Heyder Baba, igit emek itirmez,
Ömür geçer efsus bere bitirmez,
Nâmerd olan ömrü başa yetirmez,
Biz de vallah unutmarık sizleri,
Görenmesek helâl edin bizleri.

Heyder Baba, Mir Ejder seslenende,
Kend içine sesden-köyden düşende,
Aşık Rüstem, sazın dillendirende,
Yadındadır ne hövlesek kaçardım,
Kuşlar tekin kanad çalıb uçardım.

Şengülava yurdu, aşık alması,
Gâh da gedib orda konak kalması,
Daş atması, alma-heyva salması,
Kalıb şirin yuhu kimin yadımda,
Eser koyub, ruhumda her zadımda.

Heyder Baba, Kuru gölün kazları,
Gediklerin sazak çalan sazları,
Ket kövşenin payızları, yazları,
Bir sinema perdesidir gözümde,
Tek oturub, seyr ederem özümde.

Heyder Baba, Karaçemen caddası,
Çovuşların geler sesi, sedası,
Kerbelâ’ya gedenlerin kadası,
Düşsün bu aç, yolsuzların gözüne,
Temeddünün uyduk yalan sözüne.

Heyder Baba, şeytan bizi azdırıb,
Mehebbeti üreklerden kazdırıb,
Kara günün ser-nüviştin yazdırıb,
Salıb halkı bir-birinin canına,
Barışığı beleşdirib kanına.

Göz yaşına bakan olsa, kan akmaz,
İnsan olan hancer beline takmaz,
Amma hayıf, kör tutduğun burakmaz,
Behiştimiz cehennem olmakdadır,
Ziheccemiz meherrem olmakdadır.

Hazan yeli yarpakları tökende,
Bulut dağdan yenib kende köçende,
Şeyhülislam gözel sesin çekende,
Nisgilli söz üreklere deyerdi,
Ağaçlar da Allah’a baş eyerdi.

Daşlı bulak daş-kumunan dolmasın,
Bahçaları saralmasın, solmasın,
Ordan keçen atlı susuz olmasın,
Deyne bulak, hayrın olsun, akarsan,
Ufuklara humar-humar bakarsan.

Heyder Baba, dağın daşın seresi,
Kehlik okur, dalısında feresi,
Kuzuların ağı, bozu, karası,
Bir gedeydim dağ-dereler uzunu,
Okuyaydım: 'Çoban, kaytar kuzunu'.

Heyder Baba, Sulu yerin düzünde,
Bulak kaynar çay çemenin gözünde,
Bulakotu, üzer suyun üzünde,
Gözel kuşlar ordan gelib keçerler,
Halvetleyib bulakdan su içerler.

Biçin üstü sünbül biçen oraklar,
Ele bil ki, zülfü darar daraklar,
Şikarçılar bildirçini soraklar,
Biçinçiler ayranların içerler,
Bir huşlanıb, sondan durub biçerler.

Heyder Baba, kendin günü batanda,
Uşakların şamın yeyib yatanda,
Ay bulutdan çıkıb kaş-göz atanda,
Bizden de bir sen onlara kıssa de,
Kıssamızdan çoklu gam u gussa de.

Karı nene gece nağıl deyende,
Külek kalkıb kap-bacanı döyende,
Kurd keçinin Şengülüsün yeyende,
Men kayıdıb bir de uşak olaydım,
Bir gül açıb ondan sora solaydım.

‘Emmecan’ın bal bellesin yeyerdim,
Sondan durub üs donumu geyerdim,
Bahçalarda tiringeni deyerdim,
Ay özümü o ezdiren günlerim,
Ağac minib, at gezdiren günlerim.

Heçi hala çayda paltar yuvardı,
Memmed Sadık damlarını suvardı,
Heç bilmezdik dağdı, daşdı, divardı
Her yan geldi, şıllak atıb aşardık,
Allah, ne koş, gamsız-gamsız yaşardık.

Şeyhülislam münâcatı deyerdi,
Meşed Rahim lebbâdeni geyerdi,
Meşdâceli bozbaşları yeyerdi,
Biz hoş idik, hayrat olsun, toy olsun,
Fark eylemez, her n’olacak, koy olsun.

Melik Niyaz verendilin salardı,
Atın çapıb kıykacıdan çalardı,
Kırkı tekin gedik başın alardı.
Dolayıya kızlar açıb pencere,
Pencerelerden ne gözel menzere.

Heyder Baba, kendin toyun tutanda,
Kız gelinler hena, pilte satanda,
Bey geline damdan alma atanda,
Menim de o kızlarında gözüm var,
Aşıkların sazlarında sözüm var.

Heyder Baba, bulakların yarpızı,
Bostanların gülbeseri, karpızı,
Çerçilerin ağ nebatı sakkızı,
İndi de var damağımda, dad verer,
İtgin geden günlerimden yad verer.

Bayram idi gece kuşu okurdu,
Adaklı kız bey çorabın tokurdu,
Herkes şalın bir bacadan sokurdu,
Ay ne gözel kaydadı şal sallamak,
Bey şalına bayramlığın bağlamak.

Şal istedim men de evde ağladım,
Bir şal alıb tez belime bağladım,
Gulam gile kaçdım, şalı salladım,
Fatma hala mene çorab bağladı,
Han nenemi yada salıb ağladı.

Heyder Baba, Mirzemmed’in bahçası,
Bahçaların turşa şirin alçası,
Gelinlerin düzmeleri, tahçası
Hey düzüler gözlerimin refinde,
Heyme vurar hatıralar sefinde.

Bayram olub, kızıl palçık ezerler,
Nakış vurub, otakları bezerler,
Tahçalara düzmeleri düzerler
Kız-gelinin fındıkçası, henası,
Heveslener anası, kaynanası.

Bakıçının sözü, sovu, kağızı
İneklerin bulaması, ağızı,
Çerşenbenin girdekânı, mövizi
Kızlar deyer: “Atıl-matıl, çerşenbe,
Ayna tekin bahtım açıl, çerşenbe”.

Yumurtanı göyçek, güllü boyardık,
Çakkışdırıb sınanların soyardık,
Oynamakdan birce meğer doyardık,
Eli mene yaşıl aşık vererdi,
İrza mene novruz gülü dererdi.

Novruz Ali hermende vel sürerdi,
Kâhdan enib küleşlerin kürerdi,
Dağdan da bir çoban iti hürerdi,
Onda gördün ulak ayak sahladı,
Dağa bakıb kulakların şahladı.

Akşam başı nahırçılar gelende,
Kodukları çekib, vurardık bende,
Nahır keçib gedib yetende kende,
Heyvanları çılpak minib kovardık,
Söz çıksaydı, sine gerib sovardık.

Yaz gecesi çayda sular şarıldar,
Daş kayalar selde aşıb, karıldar,
Karanlıkda kurdun gözü parıldar,
İtler gördün, kurdu seçib ulaşdı,
Kurd da gördün, kalkıb gedikden aşdı.

Kış gecesi tövlelerin otağı,
Kentlilerin oturağı, yatağı,
Buharıda yanar odun yanağı,
Şebçeresi, girdekânı, iydesi,
Kendi basar gülüb-danışmak sesi.

Şücâ haloğlunun Baki savgati,
Damda kuran samavarı, söhbeti,
Yadımdadı şestli keddi, kameti,
Cünemmegin toyu döndü, yas oldu,
Nene Kız’ın baht aynası kâs oldu.

Heyder Baba, Nene Kızın gözleri,
Rakşende’nin şirin-şirin sözleri,
Türki dedim, okusunlar özleri,
Bilsinler ki, adam geder ad kalar,
Yahşı-pisden ağızda bir dad kalar.

Yaz kabağı gün güneyi döyende,
Kend uşağı kar güllesin sövende,
Kürekçiler dağda kürek züvende,
Menim ruhum ele bilin ordadır,
Kehlik kimi batıb kalıb, kardadır.

Karı Nene uzadanda işini,
Gün bulutdan eyirerdi teşini,
Kurd kocalıb, çekdirende dişini,
Sürü kalkıb dolayıdan aşardı,
Badyaların südü aşıb-daşardı.

Hecce Sultan emme dişin kısardı,
Molla Bağır emoğlu tez mısardı,
Tendir yanıb, tüstü evi basardı,
Çaydanımız arsın üste kaynardı,
Kovurkamız saç içinde oynardı.

Bostan pozub getirerdik aşağı,
Doldurardık evde tahta tabağı,
Tendirlerde pişirerdik kabağı,
Özün yeyib, tohumların çıtlardık,
Çok yemekden lap az kala çatlardık.

Verzeğan’dan armud satan gelende,
Uşakların sesi düşerdi kende,
Biz de bu yandan eşidib bilende,
Şıllak atıb bir kışkırık salardık,
Buğda verib armudlardan alardık.

Mirza Tağı’ynan gece getdik çaya,
Men bakıram selde boğulmuş aya,
Birden ışık düşdü otay bahçaya,
”Eyvay dedik, kurddu”, kayıtdık, kaşdık,
Heç bilmedik ne vakt küllükden aşdık.

Heyder Baba, ağaçların ucaldı,
Amma hayıf cevanların kocaldı,
Tokluların arıklayıb acaldı,
Kölge döndü, gün batdı, kaş kereldi,
Kurdun gözü karanlıkda bereldi.

Eşitmişem yanır Allah çırağı,
Dayır olub mescidüzün bulağı,
Râhat olub kendin evi, uşağı,
Mensur Han’ın eli kolu var olsun,
Harda kalsa, Allah ona yar olsun.

Heyder Baba, Moll’ İbrahim var, ya yok?
Mekteb açar, okur uşaklar, ya yok?
Hermen üstü mektebi bağlar, ya yok?
Menden ahonda yetirersen selâm,
Edebli bir selâm-ı mâ lâkelâm.

Hecce Sultan emme gedib Tebriz’e,
Amma ne Tebriz ki, gelemmir bize,
Balam durun, koyak gedek evmize,
Ağa öldü, tufakımız dağıldı,
Koyun olan yad gediben sağıldı.

Heyder Baba, dünya yalan dünyadı,
Süleyman’dan, Nuh’dan kalan dünyadı,
Oğul doğan, derde salan dünyadı,
Her kimseye her ne verib alıbdı,
Eflatun’dan bir kuru ad kalıbdı.

Heyder Baba, yaru yoldaş döndüler,
Bir-bir meni çölde koyub, çöndüler,
Çeşmelerim, çırahlarım, söndüler,
Yaman yerde gün döndü, akşam oldu,
Dünya mene harâbe-i şâm oldu.

Emoğluynan geden gece Kıpçağ’a,
Ay ki çıkdı, atlar geldi oynağa,
Dırmaşırdık, dağdan aşırdık dağa,
Meşmemi Han göy atını oynatdı,
Tüfengini aşırdı, şakkıldatdı.

Heyder Baba, Kara gölün deresi,
Hoşgenâb’ın yolu, bendi, beresi,
Orda düşer çil kehliğin feresi,
Ordan keçer yurdumuzun özüne,
Biz de keçek yurdumuzun sözüne.

Hoşgenâb’ı yaman güne kim salıb?
Seyyidlerden kim kırılıb, kim kalıb?
Amir Gafar dam daşını kim alıb?
Bulak gene gelib gölü doldurur,
Ya kuruyub, bahçaları soldurur.

Amir Gafar seyyidlerin tacıydı,
Şahlar şikar etmesi kıykacıydı,
Merde şirin, nâmerde çok acıydı,
Mazlumların hakkı üste eserdi,
Zalimleri kılıç tekin keserdi.

Mir Mustafa dayı, uca boy baba,
Heykelli, sakkallı, Tolustoy baba,
Eylerdi yas meclisini, toy baba,
Hoşgenâb’ın âb-ı rûsu, erdemi,
Mescidlerin, meclislerin görkemi.

Mecdüssâdât gülerdi bağlar kimi,
Guruldardı, buludlu dağlar kimi,
Söz ağzında erirdi yağlar kimi,
Alnı açık, yakşı, derin kanardı,
Yaşıl gözler çırağ tekin yanardı.

Menim atam süfreli bir kişiydi,
El elinden tutmak onun işiydi,
Gözellerin âhire kalmışıydı,
Ondan sonra dönergeler döndüler,
Mehebbetin çırağları söndüler.

Mir Sâlih’in deli sevlik etmesi,
Mir Aziz’in şirin şahsey getmesi,
Mir Memmed’in kurulması, bitmesi,
İndi desek, ahvâlâtdı, nağıldı,
Keçdi getdi, itdi batdı, dağıldı.

Mir Abdül’ün aynada kaş yakması,
Çövçülerinden, kaşının akması,
Boylanması, dam-divardan bakması,
Şah Abbas’ın dürbini, yâdeş behayr,
Hoşgenâb’ın hoş günü, yâdeş behayr.

Sitâr’ emme nezikleri yapardı,
Mir Kadir de her dem birin kapardı,
Kapıb, yeyib, dayça tekin çapardı,
Gülmeliydi onun nezik kappası,
Emmemin de, ersininin şappası.

Heyder Baba, Amir Heyder neyneyir?
Yakın gene samavarı keyneyir,
Day kocalıb, alt engiynin çeyneyir,
Kulak batıb, gözü girib kaşına,
Yazık emme, havâ gelib başına.

Hanım emme Mir Abdül’ün sözünü,
Eşidende eyer ağzı, gözünü,
Melkâmıd’a verer onun özünü,
Da’vaların şuhlugılan katallar,
Eti yeyib, başı atıb yatallar.

Fizze hanım Hoşgenâb’ın gülüydü,
Amir Yahya em kızının kuluydu,
Ruhsâre artist idi, sevgiliydi,
Seyid Hüseyn Mir Salih’i yansılar,
Amir Cefer geyretlidir, kan salar.

Seher tezden nahırçılar gelerdi,
Koyun kuzu dam bacadan melerdi,
Emme Can’ım körpelerin belerdi,
Tendirlerin kavzanardı tüstüsi,
Çöreklerin gözel iyi, istisi.

Göyerçinler deste kalkıb uçallar,
Gün saçanda kızıl perde açallar,
Kızıl perde açıb, yığıb kaçallar,
Gün ucalıb, artar dağın celâli,
Tebietin cevanlanar cemâli.

Heyder Baba, karlı dağlar aşanda,
Gece kervan yolun aşıb çaşanda,
Men hardasam, Tehran’da, ya Kâşan’da,
Uzaklardan gözüm seçer onları,
Hayâl gelib, aşıb keçer onları.

Bir çıkaydım Damkaya’nın daşına,
Bir bakaydım keçmişine, yaşına,
Bir göreydim neler gelib başına,
Men de onun karlarıylan ağlardım,
Kış donduran ürekleri dağlardım.

Heyder Baba, gül konçesi handandı
Amma hayıf, ürek gazası kandı,
Zindegânlık bir karanlık zindandı,
Bu zindanın derbeçesin açan yok,
Bu darlıkdan bir kurtulub kaçan yok.

Heyder Baba, göyler bütün dumandı,
Günlerimiz birbirinden yamandı,
Birbirizden ayrılmayın, amandı,
Yakşılığı elimizden alıblar,
Yakşı bizi yaman güne salıblar!

Bir soruşun bu karkınmış felekden,
Ne isteyir bu kurduğu kelekden?
Deyne, keçirt ulduzları elekden,
Koy tökülsün, bu yer üzü dağılsın,
Bu şeytanlık korkusu bir yığılsın.

Bir uçaydım bu çırpınan yelinen,
Bağlaşaydım dağdan aşan selinen,
Ağlaşaydım uzak düşen elinen,
Bir göreydim ayrılığı kim saldı?
Ölkemizde kim kırıldı, kim kaldı?

Men senin tek dağa saldım nefesi,
Sen de kaytar, göylere sal bu sesi,
Baykuşun da dar olmasın kefesi,
Burda bir şîr darda kalıb bağırır,
Mürüvvetsiz insanları çağırır.

Heyder Baba, gayret kanın kaynarken,
Karakuşlar senden kopub kalkarken,
O sıldırım daşlarıynan oynarken,
Kavzan, menim himmetimi orda gör,
Ordan eyil, kâmetimi darda gör.

Heyder Baba, gece durna keçende,
Köroğlunun gözü kara seçende,
Kıratını minib, kesib biçende,
Men de burdan tez matlaba çatmaram,
Eyvaz gelib çatmayıncan yatmaram.

Heyder Baba, merd oğullar doğginan,
Nâmerdlerin burunların oğginan,
Gediklerde kurdları dut boğginan,
Koy kuzular ayın şayın otlasın,
koyunların kuyrukların katlasın.

Heyder Baba, senin könlün şad olsun,
Dünya varken ağzın dolu dad olsun,
Senden keçen yakın olsun, yad olsun,
Deyne menim şâir oğlum Şehriyâr,
Bir ömürdür gam üstüne gam çalar.
 
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME      

    Iğdır yöresi Azerileri'nde; geçmişten günümüze kuşaktan kuşağa aktarılarak ulaşan Nevruz bayramı ve Nevruz kutlamalarının gereği ve önemi yöre halkı tarafından; İslam inançları açısından, dinsel boyutu olan bir geleneği yaşatmanın rahatlığını duymak. Bir Türk geleneği olduğuna inandıkları Nevruz bayramı ve kutlamalarını çeşitli pratik ve uygulamalarla yaşatıyor olmanın mutluluğunu yaşamak. Toplumun bu bayram nedeniyle; birlik, beraberlik, içinde bütünleşmesi, çeşitli paylaşımlarla, ortak yaşantılarda buluşması ve sevgi, şefkat, dostluk duygularıyla ruhsal doyuma ulaşmak şeklinde ifade edilmektedir. Eski bayramların daha güzel olduğunu belirten yöre halkı geçmişteki bayramlarla günümüzdeki bayramları kıyaslamaktadır, değişim; Eskiden Nevruz'da insanların yüzündeki mutluluk ve sevinç daha bir başkaydı, şimdi aynı duygu ve sevinci görmüyoruz. Eskiden kol kola, birbirimize sarılarak, kucaklaşarak bayramlaşırdık. şimdi parmaklarımızın ucuyla çok yavan olarak bayramlaşıyoruz. Eskiden bayram ziyaretlerine, büyüklerin ellerini öpmeye toplu olarak giderdik, şimdi herkes tek tek hareket ediyor, bayram ziyaret zamanı da farklılaştı. Nevruz’da herkes hazırlığını yapıp kapısını açıyor, küsülüler de barışıyor o günler için birlik beraberlik de sağlanıyor ama bu duygular bayramın bitimiyle yok oluyor şeklinde anlatılmaktadır.  

    Yukarıdaki açıklamaları kaygıyla yapan yöre halkı düşüncelerini; ''her şey değişiyor, belki de çocuklarımız, torunlarımız elli yıl sonra bu geleneği yaşatmayacaklar, Nevruz'la ilgili örf ve adetler uzun sürmeyecek'' sözleriyle dile getirmektedirler.  Iğdır Azeri kültüründe önemli yer bir tutan Nevruz; birliği, beraberliği, kardeşliği, sevgiyi kısacası insana özgü en güzel duyguları kapsayan bir halk geleneğidir. Yörede; rısk bayramı, ırk bayramı, bahar bayramı, toprağın uyanışı, baharın gelişi, yeni gün, yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilen Nevruz'un kutlanılmadığı durumlarda, ''insanda bir eziklik duygusu oluşacağı'' düşüncesi hakimdir.Uyuyan tabiatın uyanmasıyla değişen iklimle birlikte doğada oluşan güzellikler gibi; tüm canlılarla birlikte insanların da duygularının canlandığı, tazelendiği, renklendiği ve coşkuyla dönüştüğü andır Nevruz.Evrensel bir olay olan Nevruz etrafında; tüm toplumlarda da aynı amaca yönelik, farklı isimlerle, değişik uygulama ve pratiklerden oluşan gelenek görenek ve adetler kümelenmiş durumdadır.Nevruz bayramı aracılığıyla insanlar bir araya gelmekte, aile ve akrabalık ilişkileri gelişmekte, küsülüler barışmakta,garip, hasta ve kimsesizlerin de gönlü alınarak onların da mutlu olmaları sağlanmaktadır.Nevruz nedeniyle ortak yapılan uygulama ve pratiklerle, insanlar yöre halkının anlatışıyla geçici de olsa; eğlenmekte,ellerindekini paylaşmakta, bir araya gelerek kaynaşmakta, birlikte yiyerek içerek ortak bir duyguda birleşmektedirler.Yukarıda belirtilen değerlerin simgesi olan günümüz söylencelerinde kısaca; ''Nevruz sevgidir'', ''Nevruz bolluktur'',''Nevruz kardeşliktir'', ''Nevruz yeniliktir'' şeklinde tanımlanan bu halk geleneği, toplumların; dinsel, toplumsal, psikolojik bir çok gereksinimine yanıt vermektedir. Din toplumların yapısını belirleyen en önemli unsurlardan birisidir. Araştırma yöresinde Nevruz kutlamaları incelendiğinde; özellikle kutlayış nedenlerinin açıklanışında o güne birçok dinsel olayın denk geldiği belirlenmektedir. Nevruz’u bazı dini olayları da kutlama günü olarak kabul eden yöre halkı, dini sorumluluklarını yerine getirmiş olmanın da rahatlığını duymaktadır. Duaların kabul günü olarak bilinen Nevruz günü; dileklerin isteklerin gerçekleşmesine yönelik her şey Tanrı'dan istenmektedir.

    Toplumsal olarak incelendiğinde; bu bayram vesilesiyle insanlar bir araya gelmekte, karışıp kaynaşmakta, birlikte yiyerek, birlikte eğlenmektedirler. Küsülülerin barıştığı, hastaların, fakirlerin, kimsesizlerin de gönlünün alındığı bu bayram bu kadar çok görevi üstlenmiş olması nedeniyle toplumsal yaşamı kontrol altına almaktadır. Yörede 21 Mart Nevruz bayramı kabul edilmekte; kutlamalar bu tarihten bir önceki Salı yani Ahır Çarşamba'da başlayarak, dutlar yetişene kadar devam eden bayram ziyaretleriyle devam etmektedir. Uzun bir zaman yayılmış olma özelliğiyle de sosyal yaşamı düzenleyen, denetleyen ve zaman zaman da bireyleri yönlendiren bir rol oynadığı görülmektedir. Psikolojik yönden incelendiğinde; Nevruz bayramı nedeniyle yapılan tüm pratik ve uygulamalar, bolluğu, berekete, birliğe, beraberliğe, kardeşliğe ve sağlığa yöneliktir. Yöre halkı metin içerisinde belirtilen ve incelendiğinde dinsel büyüsel

nitelik taşıdığı görülen bu uygulamaları titizlikle yerine getirmekte bu yolla bir yıl boyunca başına gelebilecek her türlü kötü olaylara karşı önlem almış olmanın ruhsal rahatlığını duymaktadır.

    Kutlandığı her toplumda; dinsel, toplumsal, psikolojik gereksinimlere yanıt veren Nevruz Iğdır Azerileri arasında yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı, geçmişteki kutlanış nedeni değişmeden, şekilde değişikliğe uğramış biçimiyle günümüzde de kutlanmaktadır. Köyden kente hızlı bir göçün yaşandığı yörede göç olgusu; geleneksel kurumların tümünü etkilediği gibi, Nevruz kutlamaları üzerinde de etkili olmuştur. Bu etkinin yöre halkı tarafından baskı altına alınarak azaltılmaya çalışılmaktadır.

Bu da kaynak kişilerin ''biz büyük kentlerde yaşayan eşimize, dostumuza, akrabalarımıza nevruz gelmeden mutlaka telefon eder hatırlatırız, Nevruz'u kutlamalarını söyleriz. Nevruz'u kutlamak bir mutluluktur bizden uzak olsalar bile onların da bu mutluluğu yaşamasını isteriz'' sözlerinde ifade bulmaktadır. Din ve geleneğin iç içe olduğu Nevruz; birlik, beraberlik, dayanışma, bolluk, bereket, sağlık, kardeşlik, dostluk vb. birçok motifi içermektedir.

    Sonuç olarak diyebiliriz ki; günümüz Anadolu kültürünü tek bir kaynağa dayandıramayız. Anadolu kültürü Orta Asya Türk kültürü ve Eski Anadolu kültürlerinin bileşkesinden oluşan bir sentezdir. Bu senteze Anadolu'da İslamiyet'in kabulünden sonra ki din etkisini de ilave edebiliriz. Günümüzde Iğdır'da yaşayan Azeriler arasında kutlanan ve yöre halkı tarafından milli bayram olarak kabul edilen, bir halk geleneği olan Nevruz bayramı ve kutlamalarının Anadolu'nun bu özelliği dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekir.

Bir kültürel öğe toplumda gördüğü sürece varlığını sürdürür. Kabul görme ise kültür öğesinin toplum içerisindeki işlevselliğine bağlıdır. Iğdır Azerileri tarafından kutlanan Nevruz bayramı dinsel, toplumsal, psikolojik birçok gereksinimine yanıt veriyor olması nedeniyle; geçmişte olduğu gibi günümüzde de kutlama amacı aynı ancak değişen toplumsal koşullarla birlikte, şekilde değişime uğrayarak kutlanmakta, gelecekte de aynı amaçla fakat şekilde değişikliğe uğrayarak kutlanmaya devam edilecek izlenimi vermektedir.

Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
25-02-2013 17:49 - 15467 Okunma
Bahar Bayramı Nevruz yazarın diğer yazıları [ Tümü ]
Nevruz Geleneği 25-02-2013 tarihinde eklendi
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
27-04-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım