Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
Gadir-i Hum İmamet, Velayet ve Kardeşlik Bayramı
‘Gadir-i Hum’Fahr-i Kâinat Efendimiz Hz. Muhammed’in (saa) Veda Haccı sonrası o büyük konuşmayı yaptığı yerin adıdır. Yani aslında tarihte Gadir-i Hum diye ayrı bir konu yoktur, o yalnızca konuşmanın gerçekleştiği mekânın adı, beldenin ismidir.
Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
08-08-2020 10:31 - 3719 Okunma
Hz. Muhammed (saa) diğer Müslümanlar gibi o seneki Hac görevini yerine getirmiş ve Mekke’den on binlerce hacıyla beraber Medine’ye doğru geri dönmeye başlamıştı.
 
Hicri onuncu yılın 18 Zilhacce günü (19 Mart 632)Mekke ve Medine arasında Cuffe yakınlarında, yani yaklaşık Mekke’ye 200 km. uzaklıkta bir dört yol olan Gadir-i Hum, kuzeyden Medine’ye, doğudan Irak’a, batıdan Mısır ve güneyden Yemen’e bağlanan ve günümüzde, genelde Hac için hava yolunun tercihi nedeniyle o eski hareketliliğini yitirmiş ve kullanım dışı kalmış ama zamanında, önemli bir su birikintisine sahip, bir nevi son buluşma noktası konumunda bir yerdir.
 
“İmamet ve Hilafet Bayramı”
 
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
 
“Ey Peygamber, bildir, sana Rabbinden indirilen emri ve eğer bu tebliği ifa etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah, seni insanlardan korur. Şüphe yok ki Allah, kâfir olan kavmi hidayet etmez  .” Maide/67.
 
Allah (c.c), insanların hidayeti için ilki Hz. Âdem (a.s) ve sonuncusu Hz. Muhammet (a.s) olmak üzere 124 bin peygamber gönderdi. Ve peygamberlerden sonra insanların idaresi için Gadir-i Hum denen yerde 124 bin hacının huzurunda Hz. Peygamber vasıtasıyla başta Hz. Ali olmak üzere on iki imamların imamet ve velayetini ilan etti. Yukarıda yazdığımız ayet bunun açık delilidir.
 
Hz. Peygamber, on üç yılı Mekke’de ve on yılı Medine’de olmak üzere peygamberliği süresince İslam dinini tüm boyutlarıyla -bir kısmını ana başlıklarıyla ve birçoğunu da teferruatıyla olmak suretiye- açıkladı. Ancak iki önemli konunun Peygamber tarafından açıklığa kavuşmasına ihtiyaç vardı. Bunlardan birincisi Hac hükümlerinin ümmete öğretilmesi ve bir diğer önemli konuysa Hz. Ali ve on bir masum imamın imametinin açıkça halka ilan edilmesiydi.
 
Hz. Peygamber bu sebeple hicretin onuncu yılında tüm ülke ve beldelerde hacca gitme imkânı olan Müslümanlardan Hac’da bulunmalarını istedi.  Bu çağrıyı duyan Müslümanlardan Hac’a gitme imkânı olanlar büyük bir istek ve coşkuyla hacca koştu. Zira Hz. Peygamberle beraber olmak ve ilk haccı ondan öğrenerek yapmak onlar için büyük bir şeref sayılırdı.
 
Hz. Peygamberle beraber hacca katılanların sayısının 124 bin olduğu tarih kayıtlarına geçmiştir (Sire-yi Halebi ve Tezkire-yi Sibti ibn-i Cevzi).  Sünni ve Şia nezdinde Hacca katılanların sayısının en az on binler olduğu kesin olarak bilinmektedir.
 
Hicretin onuncu yılıydı, Kurban Bayramı merasiminden sekiz gün geçmişti (Zilhicce ayının 18. günü) ve günlerden Perşembe günüydü; Hz. Peygambere, Allah (c.c) tarafından Maide suresinin 67. ayeti nazil oldu:
 
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
 
“Ey Peygamber, bildir, sana Rabbinden indirilen emri ve eğer bu tebliği ifa etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah, seni insanlardan korur. Şüphe yok ki Allah, kâfir olan kavi, doğru yola hidayet etmez.” 
 
Hz. Peygamber, Mekke’de hac amellerini tamamlayıp Mekke’den ayrılmıştı. Mekke-Medine arasında ve Cohfe’nin birkaç kilometre yakınında bulunan; Medine, Irak, Yemen ve Şam hacılarının ayrılacağı yerde yani Gadir-i Hum denen yerde toplanılmasını istedi.
 
Tüm hacılar orada toplanınca Hz. Peygamber, yanından hiçbir zaman ayrılmayan Selman, Ebuzer, Mikdad ve Ammar’a; çölde bir arada kendiliğinden yetişen birkaç yaşlı ağacın altında, develerin sırtındaki cihazlarla yüksek bir minber yapmalarını istedi. Bu sırada hacılar da kendilerine üç gün kalmaları için yerler ayarladılar.
 
Peygamber(s.a.a), kavurucu çöl sıcağının altında cemaatle öğlen namazını kıldıktan sonra Hz. Ali’yi de yanına alarak kendisi için hazırlanan o minbere çıktı.  Ali (a.s), Peygamberin durduğu yerden bir basamak aşağıda yerini aldı. Hz. Muhammed Allah’a hamd ve senada bulunduktan sonra hacılara şöyle seslendi: “Rabbim artık beni çağırdı, ölümüm yaklaşıyor. Acaba ben mü’minlere kendi canlarından daha evla değil miyim?”  Tüm hacılar “Evet ya Resulallah” dediler. “Acaba Allah’tan başka ilah olmadığına şahadet veriyor musunuz ve benim O’nun elçisi olduğuma şahadet veriyor musunuz?” diye sordu.  Tüm hacılar “Evet ya Resulallah” dediler.  “Cennet’in, Cehennem’in sıratın ve ölümün hak olduğuna şahadet veriyor musunuz?” diye sordu.  Hacılar hep birden “Evet ya Resulullah” dediler. (Teberani, Mucem-i Kebir kitabı, c.3, s. 380)
 
Peygamber efendimiz, böylece hacılardan bu ikrarı aldıktan sonra Hz. Ali’nin imamet ve hilafet makamını ilan etmek için Hz. Ali’nin elinden tutarak şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası (reisi) isem Ali’de onun mevlasıdır (reisidir).” Ve şöyle devam etti: “Allah’ım! Onu seveni sev ve ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et ve onu aşağı düşüreni aşağı düşür…”  Devamında hacılara şöyle seslendi: “Bugün bu olaya şahit olanlar burada olmayanlara duyursun.”
 
Hz. Peygamber efendimiz, iki çadır kurulmasını emretti. Çadırlardan birinde kendisi oturdu ve diğerinde de Hz. Ali’nin oturmasını buyurdu. Hz. Peygamber efendimiz, hacılardan sırayla gidip Hz. Ali’ye “Esselamu aleyke ya Emir’el Müminin” şeklinde hitap ederek, biat etmelerini istedi. Başta Ömer bin Hattab ve Ebu Bekir olmak üzere orada olan tüm hacılar biat ettiler ve böylece biat merasimi üç gün devam etti.
 
Kadınların da biat edebilmeleri için çok miktarda su hazırlandı, araya perde çekildi. Perdenin bir tarafında Hz. Ali, diğer tarafında da kadınlar ellerini suya koydu. Böylece kadınlar da Hz. Ali’ye biat ettiler.
 
Hz. Peygamber zilhicce ayının on sekizinde Hz. Ali’yi kendi yerine tayin ettikten sonra Haris b. Numan-ı Fehri peygamber efendimizin yanına gelerek şöyle dedi: “Bizi Allah’ın birliğine ve kendi peygamberliğine çağırdın kabul ettik. Namazı, zekâtı, haccı ve orucu emrettin, biz de kabul ettik. Fakat sen bununla da yetinmeyerek amcaoğlun olan şu genci bizim önderimiz kıldın. Acaba bu senin sözün müdür yoksa Allah’ın emrimidir?” Peygamber efendimiz şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın emridir.” Haris bu cevabı alınca devesine doğru yöneldi ve kendi kendine şöyle söylendi: Ey Rabbim! Bu söylenenler eğer doğruysa, gökten benim başıma taş yağdır veya beni acı bir azaba uğrat. Haris henüz devesine varmamıştı ki, gökten başına düşen bir taşla ilahi azaba duçar oldu. Bu durum üzere Mearic suresinin ilk ayeti nazil oldu: İsteyen biri istedi, gelip çatacak azabı. (Fusulu’l-Muhumme, s. 26 ve Kifayetu’l-Hisam, s. 488).
 
Biatler içerisinde en çok dikkat çeken Ömer b. Hattab’ın biati oldu. Zira Ömer şöyle dedi: “Ey Ali, sen bu günden itibaren benim, tüm kadın ve erkek inananların emiri ve reisi oldun. Kutluyorum seni, kutluyorum seni, ey Ali bin Ebu Talib.”
 
Hisan bin Sabit adında meşhur şair Hz. Peygamberden icazet alarak Ali’nin (a.s)  imamet ve hilafeti hakkında şiirler okudu: “Peygamber ona dedi; kalk ey Ali, şüphesiz ben kendimden sonra senin, ümmetin imamı ve hidayetçisi olmana razı oldum…”
 
Hz. Cebrail güzel bir insan şeklinde kürsüde insanlara şöyle hitap etti: Peygamber  (s.a.a) Ali b. Ebu Talib için öyle söz ve ahit aldı ki artık Allah ve Peygamberi inkâr edenler dışında hiç kimse ona karşı çıkmaz.
 
Maide suresi 67. ayetin Hz. Ali hakkında ve onun imamet ve velayetinin ispatı için nazil olduğu hususunda tefsir, hadis ve tarihten deliller:
 
Gadir-i Hum hadisesini ve yukarıda verilen ayetin Hz. Ali hakkında indiğini anlatan sahabelerden bazılarının isimleri şöyledir: Zeyd b. Ergem, Ebu Said-i Hodri, İbn-i Abbas, Cabir b. Abdullah-i Ensari, Ebu Hüreyre, Berra b. Azib, Huzeyfe, Amir b. Leyla b. Zumreh ve İbn-i Mesud. Ayrıca bu hadis-i şerifi,  Zeyd b. Ergem’den bir kişi, Ebu Said-i Hodri’den on bir kişi, İbn-i Abbas’dan on bir kişi ve Berra’dan üç kişi rivayet etmiştir.
 
Yine Ehl-i Sünnetin meşhur alimlerinden, Muhammed Ali Kurdi, “Hutetu’ş-Şam” adlı kitabında, c.5, s.250’de Ebu Said-i Hodri’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “İnsanlar beş şeye emredilmiştir ki bu beşten dördüne amel etmişler ve birini terk etmişler.” Neyin terk edildiğini sordukları zaman şöyle cevap vermiş: “İnsanlar namaza, oruca, zekâta, hacca amel ettiler ancak Ali’nin velayetini terk ettiler.”
 
Yukarıda zikredilen Gadir-i Hum ile ilgili hadisleri kendi kitaplarında nakleden Ehl-i Sünnetten çok sayıda hatırı sayılır ilim adamı vardır ki bunlardan bir kaçının isimleri şöyledir:
 
1. Hafız Ebu Naim İsfehani (Ali hakkında inen ayetler adlı yazısında, Hasais’den naklederek, sayfa 29).
 
2. Ebul Hasan-i Vahidi Nişaburi ( Esbab-ı Nuzul kitabı, s. 150).
 
3. Hafız Ebu Said Secistani (El-Vilayet adlı kitabında).
 
4. İbn-i Esakir-i Şafi-i (c.2, 298).
 
5. Fağr-i Razi (Tefsir-i Kebir, c. 3, s. 636).
 
6. Ebu İshak Hemuyuni (Ferayidü’s-Simteyn).
 
7. İbn-i Sebbağ Maliki (Fusulu’l-Muhumme, 27).
 
8. Celaluddin-i Suyuti (Durru’l-Mensur kitabı, c. 2).
 
9. Gazi Şevkan-i,(Fethu’l-Gedir, c.3,s. 57).
 
10. Şahabuddin-i Alusi Şafi-i (Ruhu’l-Meani,c. 6, s. 172)
 
Bu konuda daha fazla bilgi almak için Maide suresi, 67. ayetin tefsirine (Tefsir-i Numune’ye) başvurun.
 
Tebliğ ayetinin Hz. Ali (a.s) hakkında indiği hususunda büyük araştırma yapan merhum Allâme Emini, “El Gadir” kitabında bu ayetin Ali hakkında nazil olduğunun 110 sahabe tarafından nakledildiğini yazmıştır. Yine bu hususta tabiinden yaklaşık 84 rivayet nakledilmiştir. Bu konuyu 360’ın üzerinde İslam âlimi, kitaplarında nakletmişlerdir.
 
Bu konuda daha geniş bilgi için “Ehl-i Beyt Gerçeği” kitabına başvurunuz.
 
Sonuç
 
1. Peygamberin 23 yıllık Peygamberlik hayatı ancak Hz. Ali’nin imametinin ilanıyla kemale vardı. Nimet tamamlandı ve İslam; Allah’ın razı olduğu, kıyamete kadar geçerli olan, evrensel bir din haline geldi. Maide suresinin 67. ayeti buna şahittir.
 
2. Bu ayette, Allah katında aziz olan ve bunca zahmetlere katlanan peygamber; eğer Ali’nin imametini tebliğ etmezse tebliğ görevini yerine getirmemiş sayılmıştır.
 
3. Bu konuyu bunca sahabe, tabiin ve ilim adamları kitaplarında yazmış ve nakletmişler.
 
4. Allah (c.c) Ali’nin sadece dostluğunu hatırlatmak için bunca ayete, o ateş gibi sıcak çölde tehditle hacıları toplamaya ihtiyaç duymasa gerek! Zira zaten yüce Allah, Şura suresi 23. ayette Ali’yi sevmenin vacip olduğunu açıklamıştı.
 
5. Ali’nin sadece dostluğunu hatırlatmak için,  Peygamberin çadır kurdurup “Ali’ye biat edin.” demesine ihtiyaç olmasa gerek!
 
6. Hz. Peygamber, Ali’nin sadece dostluğunu hatırlatmak için, konuşmasında imanın esaslarını bu kadar dile getirerek ikrar almaya ihtiyaç duymasa gerek!
 
7. Tüm bunları göz önüne aldığımızda artık Ali’nin imamet ve velayetinde akla ve imana sahip olan insanların en ufak şüphe ve tereddütte kalmaması gerek.
 
8. İmamet aynen Risalet gibi insanların tercihiyle değil, Allah’ın (c.c) tayin etmesiyledir.
 
O güne kadar Hz. Peygamberi tanıyan ve Hz. Ali’nin Peygamber efendimizin dostu olduğunu bilmeyen sahabe ve Müslüman kalmamıştı. Dolayısıyla Hz. Peygamberin sadece Ali dostluğunu ilanı için bunca tertibe, tehdide (Maide/67), ikrar almaya ve bunca teşrifata gerek yoktu. Öylesi mahşeri bir kalabalıkta Allah’ın (c.c) tehditle emir buyurması, Hz. Cebrail’in Peygambere gelmesi, Hz. Peygamberin hacıları o kavurucu sıcak çölde üç gün bekletmesi, Peygamberin (s.a.a) Ali’nin imametini ilanından önce önemli bir konuşma yaparak ikrar alması, açıkça Ali’nin kolundan tutup halka göstererek kendi yerinde (peygamberin yerinde) halkın halifesi olduğunu ilan etmesi ve Ali (a.s) için biat aldırması; Ali’nin (a.s) imamet ve hilafetinin açık ve somut delilleridir. Tüm bunlar Hz. Ali’ye sadece dostluk ilanı merasimi değil, daha ziyade Ali’nin imamet ve hilafet ilanı merasimiydi.
 
Hüsnü hitam olarak Hz. Peygamber’den (s.a.a) bir hadis-i şerifle bitiriyoruz: ”Ya Ali! Kim senin imametini inkâr ederse kesinlikle benim nübüvvetimi (peygamberliğimi) inkâr etmiştir.”(Şeyh Süleyman Belhi, Yenabiyü’l-Mevedde kitabı, s. 53, İstanbul çapı)
Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
08-08-2020 10:31 - 3719 Okunma
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
26-04-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım