Eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek Diyanetin yapısal değişikliği ihtiyacı olduğunu ifade ederek Caferi Din Hizmetleri Başkanlığının da kurulması gerektiğini söyledi.
Sitemizde de yer alan köşe yazısında konuyu değerlendiren Zeybek Şunları söylüyor:
Cumhuriyetimizin başlarında D.İ.Başkanlığı kurulması gerekliydi. Ancak bugün başka bir gündür ve bugünün bilincine ve anlayışına ve gereklerine göre konu yeniden ele alınıp çözülmelidir. Zamanında düğümleri çözsün diye kurulan kurum bugün kendisi bir “Gordion Düğümü” haline gelmiş ve çözecek İskender’ini bekler olmuştur. Şimdi çağdaş demokrasinin gereklerine göre yeniden yapılanmanın çağındayız. Ülkemizdeki bütün inanç guruplarının isteklerine uygun bir çözüm bulmalıyız.
Bugünkü Diyanetin İslam anlayışına inananlar ve Sünni oldukları halde inanmayanlar, Şii-Caferi mezhebinde olanlar, Alevi-Bektaşi yolunu benimseyenler veya bütün bunların dışında yeni yollar bulanlar veya kendisini Müslüman saymayanlar. Yani bütün yurttaşlar bulunacak çözümden ötürü rahatlamalıdır.
Öncelikle laiklik dediğimiz ve başbakanın Mısır’a bile salık verdiği esasa göre din ve devletin birbirinden ayrışması gerekir. Ülkemiz için yapılması gereken “din kurumu”nu siyasetin emri altında olmaktan kurtarmak ve özerkleştirmektir.
Bunun yanında “din kurumu” da kamu bütçesinden beslenmekten kurtulmalıdır. Bunun yolu tarihten beri gelen dini vakıfların bütün mal varlıkları ile birlikte “din kurumu”na devredilmesidir. Ayrıca mabetlerin müdavimlerinden toplanan paralar da eklenince kamu bütçesine ihtiyaç kalmaz.
Bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı “Sünni Din Hizmetleri Başkanlığı” olarak Diyanet Vakfının ve tarihi Sünni İslam Vakıflarının imkânlarıyla mevcut İmam Hatip okullarını da rahatlıkla bünyesinde barındırır. Hatta üniversitelerdeki yüksek İslam enstitüleri konumundaki fakülteleri de bünyesine alabilir. O zaman ihtiyaç kadar ve nitelikli eğitim yapan okullar devam eder. Diğerleri de sözgelimi meslek liseleri ve bilim kurumlarına dönüşür.
Şii-Caferi yurttaşlarımız kendi yağlarıyla kavrulmakta, camilerini yürütmekte ve din bilgini gerekliliğini İran’dan karşılıyorlar. İran’daki din eğitiminin çok yüksek nitelikte olduğunu da bu arada belirtelim. Ancak onlar da isterlerse “Caferi İslam Din Hizmetleri Başkanlığını” Türkiye içinde kurabilmeli ve din görevlisi okullarını açabilmelidirler. Bugün için Milli Eğitim Bakanlığı buna izin vermiyor.
Alevi-Bektaşi yurttaşlarımız bir İslam inancı topluluğu olarak değil, bir kültür olgusu gibi görülüyor. İşin ilginç yanı bu konuda Diyanet ve mevcut iktidar ile Aleviliği İslam’dan koparmak isteyen “Alisiz Aleviler” aynı görüştedirler. Bu görüş bilim açısından kökten yanlıştır. Ancak konumuz açısından önemi Alevi-Bektaşi yurttaşlarımızın neredeyse tamamının kendilerinin bir “İslam yolu” olduklarını bilmeleri ve bunun bilincinde olmaları gerçeğidir. Alevilik-Bektaşiliği sadece tasavvufi bir tarikat sanıp “tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu” ile ilişkilendirmek art niyet değilse bilgisizlikten ibarettir. Alevilik, Bektaşilik köken olarak tasavvuf tarikatları üzerinde oluşmuş olsalar da bugün itibariyle Sünnilikten farklı bir İslam yorumu ve İslam yoludur. Bu yolun toplu ibadet yerleri ve toplanma alanları da “Cem Evleri”dir. Dolayısıyla Alevi- İslam Din İşleri Başkanlığı kurulmalı ve kamu tarafından tanınmalıdır. Tarihi Bektaşi Vakıflarının tamamı da bu başkanlığa devredilmelidir. Başkanlığa dede ve baba yetiştirecek her düzeyde okul açmak imkânı tanınmalıdır (bugün buna izin verilmiyor).
Hıristiyan ve Musevi yurttaşlarımızın uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları vardır. Bu haklarını kullanmakta ve din özgürlüğünün gereği olarak istedikleri gibi dini hayatlarını yaşamaları konusunda bir engel varsa onlarda kaldırılmalı.
Müslüman olup da yukarıda saydığımız topluluklara dâhil olmak istemeyenlere de kendi aralarında örgülenmek hakkının tanınması tabiidir.
Şimdi çeşitli İslam yollarını tek çatı altında toplamak üzere görüşlerinize bir üst kurum sunmak istiyorum. Sünni- İslam, Alevi-Bektaşi İslam, Caferi İslam Din Hizmetleri Başkanlıkları bir araya gelip bir “çatı kurum” kurmalıdırlar. Bunun adı T.C DİN İŞLERİ YÜKSEK KURUMU olabilir. Başkan yine en kalabalık topluluk olan Sünnilerden yardımcıları da Caferi, Alevi-Bektaşi ve diğerlerinden olabilir. Azerbaycan’da böyle. Müftü Şii-Caferi, yardımcısı Sünni-Hanefi.
Şimdi ortaya koyduğum bu çözüm konusunda görüşlerinizi bekliyorum.