Medine.. Ümit renkli bir mehtapla ve samimiyetle dolu bir güneşle nurda yatan sırlarla dolu bir şehir, aşk ve sevgi şehri. Ehlibeytin yüce ve saygın kişilerinin şehri, ilahi renge bürünmüş kadınların ve cömert kişilerin şehri. Burası Medine'dir; rahmet peygamberinin şehri. Saygınlık anası Fatıma'nın şehri; bereket ve yiğitlik şehri. Burası Medine'dir; insanlık şehri. Ama hayırla şerrin kavgası arasmda... Ebutalib'in yiğit oğullarının, direnç ve istikamet oğullarını şehri.
Burası Medine'dir; Mekke'den sonra ikinci cennet. Gül ve çiçek kokusu sokaklarında yankı yapmış, münadinin nağmesiyle ezan sesi minarelerinde çınlamıştır.
Burası Bâki mezarlığıdır. Dört masum imamın bulunduğu mekan; Yüce Peygamberimizin eşlerinin, evlatlarının, akraba ve kavminin defnedildiği yer. Sahabe, Resul-i Kibriya'nın yarenlerinden, şehitler ve ulemadan bir çoklarının mezarlarının bulunduğu mekan...
Burası Bâki mezarlığıdır; bir zamanlar çok sayıda ağaçları ve kökleri bulunan bir yerdi... Bir zaman da türbe, kubbe bu tertemiz bedenlerin üzerine gölge etmişti. Fakat ya bugün?! Burası Bâki mezarlığıdır; Medine cennetinin kucağında parlak bir yüzük taşı. Arşa yükselen ve çok değerli bir makam ve mevki kazanan heybetiyle... Resulullah'ın hareminin ziyaretçileriyle birlikte Bâki mezarlığına giriyoruz. Şimdi ziyaretçilerin günde sadece iki defa Bâki mezarlığına girmelerine müsaade ediliyor. Bir defa şafak atmasıyla birlikte sabah namazından sonra ve bir defa da ikindi namazından sonra.
Bâki mezarlığına ilk olarak ensardan Esed b. Zirare ve muhacirlerden Osman b. Maz'un defnedilmiş, sonra Resulullah'ın oğlu İbrahim'in bedeni toprağa verilmiştir. Böylece Medine halkı akrabalarının bedenlerini oraya defnetmeye özen göstermiş, Medine kabilelerinden her biri Bâki'nin bir bölümünün ağaçları ve köklerinin kesip çıkararak Bâki topraklarını bu amaçla kullanılır hale getirmiştir. Böylece Medine'nin Benî Semle ve Benî Haram adındaki eski mezarlığı terk edilmiş ve Bâki mezarlığının fazileti hakkında Resulullah'tan (s.a.a) bir çok hadisler nakledilmiştir.
Örneğin, "Bâki mezarlığından çehreleri dolunay gibi parlayan yetmiş bin kişi haşrolacaktır. " Veya, "Bâki mezarlığından çehreleri dolunay gibi parlayan bin kişi haşrolup hesaba çekilmeden cennete girecektir" buyurduğu kaydedilmiştir. Bâki mezarlığında yatan Ehlibeyt İmamları'nın (Allah' ın selamı onların üzerine olsun) mezarlarının tarihi hakkında da şöyle geçmiştir: Bu mezarların duvarı ve tavanı vardı. Kubbesi vardı ve mezarları üzerinde türbe bulunuyordu. Hatta hizmetçisi, kapıcısı, mezarların üzerinde demir parmaklı anıt ve paha biçilmez sandıkları vardı; fakat bütün bunlar hk. 1344 yılında Şevval ayının sekizinde tahrip edildi.
On dört asır boyu zamanla Bâki mezarlığının durumu değişmesine rağmen elimizdeki belgelerle ve tarihçilerin dediğine göre orada bulunan o kadar mezarlar bu mezarlıktaki özel düzeni ortaya koymaktadır. Örneğin Resulullah'ın (s.a.a) bütün akrabalarının mezarları mezarlığın batı tarafında, dört Ehlibeyt imamının veya Resulullah'ın (s.a.a) amcası Abbas ve Fatıma bint Esed'in mezarları bir arada, peygamber efendimizin eşlerinden bir kısmı başka birnoktada ve kızları da belli bir yerde yer almıştır. Yine tarihçilerle araştırmacıların sözlerinden Bâki mezarlığının yanında çeşitli ev ve sokakların olduğu anlaşılmaktadır.
Bâki kapısı, Mescid-i Nebi tarafından Bâki'ye açılan bir kapıdır; şüphesiz Peygamber efendimiz Bâki mezarlığına bu kapıdan giriyordu.
Bâki mezarlığı yerden yüksek bir seviyede bulunuyordu; fakat zamanla yıpranıp çökmüştü. Bâki mezarlığı öteden beri bu diyar ve buradaki insanlarla Resulullah'ın (s.a.a) bağlantısının hatırasıydı.
Sevgili Peygamberimiz ashap ve yarenlerinin ıstırap ve direnişlerini gözünde canlandırıp onların ruhunu selamlıyordu. Burası Bâki mezarlığıdır; ayağımızı Peygamberimizin ayak izlerinin yerine bırakıyor ve bu manevî havada şehitlerini ve bağrında yatanları selamlıyor ve gözümüzde onları İslam tarihini canlı tutan yiğitlik ve kahramanlıklarını canlandırıyoruz.
Bâki mezarlığına girdiğimizde sağ tarafımıza baktığımız zaman sahiplerinden hiçbir belirti olmayan çok sayıda mezar görmekteyiz; fakat şüphesiz orada yatanlar ihtimalen İmam Cafer Sadık (a.s) dönemine kadar yaşayan ensar ve muhacirlerdir.
Bu mezarların üst kısmında, etrafı taşlarla çevrilmiş altı mezar şekli dikkat çekmektedir. Bunlardan yan yana bulunan dördü, peygamberimizin tertemiz soyundan gelen dört seçkin İmam'ın mutahhar bedenlerine aittir. Diğer iki mezardan biri peygamber efendimizin de annesi gibi olan Hz. Ali'nin (a.s) değerli annesi Fatıma bint Esed'in ve diğeri Resulullah'ı (s.a.a) amcası Abbas'ın mezarıdır. Fatıma bint Esed, peygamber efendimizin 8 yaşından 25 yaşına kadar bakımını üstlenmiş, ona anne şefkatini tattırmıştır. Fatıma bint Esed vefat ettiğinde Resulullah'ın (s.a.a) elbisesini ona kefen ettiği ve onu mübarek elleriyle toprağa verdiği söylenmektedir.
Peygamber efendimizin amcası Abbas da dört Ehlibeyt imamının (Allah' ın selamın onların üzerine olsun) mezarlarının ön tarafında yatmaktadır. Zengin bir kişi olan Abbas İslam dinini mal ve nüfuzuyla himaye etmiş, Üçüncü Akabe antlaşmasında peygamber efendimizin sözcülüğünü yapmıştı.
Dört Ehlibeyt imamlarının mezarlarından ilki İmam Hasan'a (a.s) aittir. Dikkatle kulak verdiğimizde Hz. Zehra'nın (s.a) gizli mezarının yanından İmam Ali'nin (a.s) iniltisi duyulmaktadır. Dikkatle baktığımızda yalın ayak çocukların, Zeynep, Hasan ve Hüseyin'in, annelerinin cenazesinin garibane bir şekilde teşyi ederken ağladıklarını görmekteyiz. Sen de ayakkabılarını çıkar, yalın ayak hareket et; aşk böyle emrediyor, edep bunu gerektiriyor ve marifet böyle icap ediyor. Hz. Fatıma'nın mübarek bedenini yıkarken Esma bint Umeys su döküyor Ali yıkıyordu; Ali ansızın başını duvara bırakıyor, Esma titriyor. Yeryüzünün zerreleri ve gökyüzü dayanamayıp feryat ediyor o an. Ali başını açıp ayakkabılarını çıkarıyor; siz de Bâki'de Fatıma'nı eşine uymak, onu takip etmek istemez misiniz?
Bu, imam Hasan'ın (a.s) mezarıdır. Medine'nin mazlumu ve Kufe'nin garibi... Cennet gençlerinin efendisi; Sıffin ve Nehrivan savaşlarında babasının güçlü kolu; dikkatle bakacak olursan kardeşleri Hüseyin ve Ebu'l-Fazl-i Abbas'ın onu teşyi etmek için yalın ayak geldiklerini, bacıları Zeynep ve Ümm-ü Kulsum'un onları takip ettiklerini görürsün. Bâki mezarlığında Zeynep gibi adım atmak istemez misin?
Peygamber efendimiz Hasan'ı o kadar severdi ki insanlar efendimizin dikkatini kendilerine çekme için onu aracı ederlerdi. Derler ki, bir defasında Ebusüfyan ahdini bozmuştu; özür dileme için Medine'ye gelmişti. Herkesten ümidini kesince İmam Hasan'ı aracı etmek istedi. Fakat Hz. Fatıma (s.a) izin vermeyerek, "Oğlum daha küçüktür" dedi. Yine tarih kaynaklarında şöyle geçmektedir: Bir ara günahkar bir kişi peygamber efendimizden saklanıyordu. Nihayet sokakta İmam Hasan'ı (a.s) bekleyip durdu. Adam İmam Hasan'ı (a.s) görünce kucaklayarak omuzlarına bindirip Resulullah'ı (s.a.a) huzuruna çıktı. Peygamber efendimiz bu sahneyi görünce tebessüm ederek adamı affetti.
Daha ötede bir mezarın üzerinde siyah bir taş parçası oturmuştur. Bu da İmam Zeynü'l-abidin'in (a.s) mezarıdır; İbadette eşsizdi. O ibadet edenlerin ziyneti idi. Resulullah'ın ilimlerinin varisi ve hidayet imamı idi. Kerbela vakıasından sonra onun konuşmaları davranışı ve ameli ile zühdü ve takvası eşsiz duaları ile sönmeye yönelen gerçek İslam ve Ehlibyet yolu kalplerde canlanmıştı. Kerbela'da yirmi yaşında hasta bir gençti. Savaşmak için meydana çıkmak istediği zaman Zeynep buna engel olmuştu.
Çadırdan dışarı çıkıp düşe kalka katligâh çukuruna gitmek istiyor. Ansızın katligâh çukurunun etrafında dönen bir toz fırtınası ve bir atlı gözüküyor gözlere. Halası Zeyneb'i çağırarak, "Sen de görüyor musun bunu?" diyor; "Şu babamın matemine gelen Cebrail'dir." Diğer bir sahnede Haceru'l-asved Onun hak ve masum imam olduğuna şehadet veriyordu fasıh bir Arapça dille. Kerbela'dan faciasından solan güllerinin ateşi kalbini dağlamışken Medine'ye döndüğünü görüyoruz onun. Konuşarak kalbinin ateşine gözyaşları ve feryatlarıyla eşlik ediyor. Sen de onun gibi yalın ayaklarını Bâki mezarlığına bırakmak istemez misin? İmam Zeynü'l-abidin (a.s) dedesi Ali (a.s) gibiydi diyorlar. İmam Zeynü'l-abidin (a.s) namaza durduğu zaman Allah karşısında huzu ve huşusundan dolayı vücudu titriyordu diye naklediliyor İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s). İlim ve duada eşsiz bir kişiydi.
Hirre vakıasında Yezid ordusu Medine'ye saldırıp halkı katliam ettiği zaman İmam'ın heybeti Yezid ordusunun içine korku düşürmüş, onun harimine saldırma cesaretini ellerinden almıştı. Üçüncü mezar Ehlibeyt'in beşinci imamı onun değerli oğlu Muhammed Bakır'a aittir. O, peygamber efendimizin (s.a.a) ilminin mirasçısı ve din gerçeklerini kendi zamanına uygun açıklayan kişiydi. Küçük yaşından acı ve kederle tanışan, Kerbela esirleri kafilesinde küçücük ve yalın ayaklarıyla kaçan, tüm hayatını Kur'an ışığında tüm ilimlerin sırlarını vehbi ilmiyle açıklayan Aşura kültürünü yaymaya çalışan ve insanların önüne marifet okyanusunu açan, böylece susuzları sulayan ve gemisine binenleri sahile çıkaran bir imamdı o. Dedesi kanalıyla Resulullah'tan (s.a.a) duyduğu hadislere toparlayıp yüzlerce öğrenciler, öğretmenler ve hafızlar yetiştirmişti.
Şia'nın ilmi alanda ilerlemesi bu imamın vasıtasıyla sağlanmış, İmam Cafer Sadık (a.s) da onu devam ettirerek ilim ve amelde yeni çağlar açmıştı.
Dördüncü mezar İmam Cafer Sadık'a (a.s) aittir. Dirayet ve sahip olduğu ilim deryası nedeniyle sesi İslam dünyasında olduğu gibi diğer dinlerde de yankı yapan kişinin mezarıydı bu. O, dinin hakikatlerini açıklayan, inceliklerini gün ışığına çıkaran ve Caferî Mezhebini dünyanın dört bir yanına yayan kişidir. Dünyanın her yerinde sıradan bir bilgin ve sanat sahibine bilim ve sanatından dolayı değer verilip mezarına saygı duyulurken burada İmam Cafer Sadık'ın (a.s) garip ve güneşin direkt ışıkları altındaki mezarına birkaç adım bile yaklaşamamak ne kadar üzücü, ne kadar acı?! İmam Cafer Sadık'ın (a.s) dönemin filozoflarıyla tartışmaları ve yeteri kadar büyük öğrenciler yetiştirmesi onun kişiliğini tanıtmaktadır bize. Dönemin en büyük fakihleri ondan feyiz almış ve İmam Sadık'ın (a.s) mektebinde ders alarak o makama ulaştıkları için övünmüşlerdir.
Hz. Fatime'tuz-Zehra (s.a) hakkındaki çok önemli ve kesin olan konulardan biri de onun mezarının gizli oluşudur. Onun nerede defledildiği hakkında Şii ve Sünni araştırmacılardan farklı rivayetler nakledilmekte, buna dair belgeler sunulmaktadır. Hz. Fatime'nin (s.a) mezarının gizli olmasın en önemli nedeni, onun pâk bedeninin geceleyin toprağa verilmesine dair vasiyet ve vurgusudur.
Bazı rivayetlere göre Emirulmüminin Ali (a.s), Hz. Fatime'nin (s.a) mezarının hiçbir şekilde tanınmaması için Bâki mezarlığında kırk mezara su serpmiş, birbirine benzeyen yedi mezar oluşturmuştur. Her durumda, Hz. Fatıma-i Zehra'nın (s.a) mutahhar bedeni Hz. Ali (a.s) tarafından gizlice defnedilmiştir; işte bu nedenle bazıları Hz. Fatıma'nın (s.a) mezarının Bâki mezarlığında olduğunu söylerken diğer bazıları da onun kendi evinde defnedildiğini, ayrı bir grup da onun Resulullah'ın (s.a.a) mescidinde, beytle minber arasında toprağa verildiği ihtimalini gündeme getirmektedirler. Dünyanın dört bir yanından Medine-i Münevvere'ye gelen her Şii ziyaretçi peygamber efendimizin mübarek mezarını ziyaret edip Mescid-i Nebi'de namaz kıldıktan sonra ve yine Bâki mezarlığında yatan Ehlibeyt imamlarını mutahhar mezarlarını ve Resulullah'ın (s.a.a) diğer akrabaları ve yakınlarının mezarlarını ziyaret ettikten sonra Hz. Zehra'nın (s.a) mutahhar mezarına ulaşamıyorsa da hiç olmazsa ona ait başka bir yeri ziyaret etmiş olmak ümidiyle Beyt-i Ahzan'a gider.
Kesin rivayetlerden anlaşıldığına göre Beyt-i Ahzan Bâki mezarlığın içerisindedir; istisnasız bütün tarihçiler bunu vurgulayarak güney tarafında ve Ehlibeyt İmamlarının mezarlarının yakınında olduğunu söylemektedirler. Giriş kapısının karşısında diğer yüce kişilerin mezarı var; şimdi de onları mezarını ziyaret etmek için hareket ediyoruz.
Bu mezarlar peygamber efendimizin sadakatli eşi Hz. Hatice-i Kübra'nı yadigârlarına aittir. Yan yana olan üç mezar peygamber efendimizin kızları Zeynep, Ümm-ü Külsüm ve Rukayye'ye aittir. Ziyaretçiler, aziz kızları için dua okuyan Resulullah'ın (s.a.a) orada durmasının anısına bu mezarları başına gelip Fatiha okumaktalar. Resulullah'ın (s.a.a) bu kızlarının hiç birinin yaşı otuzu geçmemişti. İlk önce Ümm-ü Kulsum, Sonra Rukiye ve son olarak da Zeynep dünyadan göçmüştü. Peygamber efendimizin dördüncü kızı olan Hz. Fatıma (s.a) bu kardeşlerinin hepsinden küçüktü. Çünkü bildiğimiz gibi onun yaşı kardeşlerinin hepsinden daha küçüktü. Ümm-ü Kulsum, babası Resulullah (s.a.a) Bedir savaşından zaferle döndüğü zaman vefat etmişti. Rukiye de hicretin 5 veya 6'sında, Hendek savaşından sonra vefat etmiş, büyük bacı olan Zeyneb'in ise daha farklı bir kıssası vardı.
Müslüman kadının müşrik erkeklerle evlenmesinin haram olduğunu bildiren ayet nazil olunca kocasından ayrılıp Medine'deki babasının yanına geliyor. Kocası Ebu'l-As Bedir savaşında Müslümanlara esir düşmüştü. Bunun üzerine Zeynep, kocasının serbest bırakılması için annesi Hatice'nin kendisini evlendirirken boynundan açarak onun boynuna taktığı gerdanlığı fidye olarak gönderiyor.
Peygamber efendimiz Hz. Hatice'nin gerdanlığını görünce gözlerine yaş doluyor; peşinden, "Gerdanlığını kendisine geri verin ve kocasını da serbest bırakın" buyuruyor. Zeyneb'in kocası önce Mekke'ye gidiyor ve sonra tekrar Medine'ye dönerek Zeyneb'in evine sığınıyor. Birkaç gün sonra Resulullah (s.a.a) tekrar Zeynep'le kocasını evlendiriyor. Peygamber efendimizin kızlarının mezarlarının biraz ötesinde efendimizin eşlerinin mezarlarına rastlıyoruz.
Elimizdeki belgelere göre Resulullah'ın (s.a.a) eşleri Dar-i Akil'de defnedilmişlerdir. Akil'in evi Bâki mezarlığının hemen yanındaydı. Daha sonraları onun evinin yerinde Resulullah'ın (s.a.a) eşlerinin mezar taşlarını
bulmuşlar. İhtimalen onların bizzat Akil'in evinde defnedildiği söylenmek istenmemiştir. Diğer taraftan Akil'in evi küçüktü ve ayrıca toprak birikimleri ve mezarların ilk şekillerinin tahrip olması mezarların şu anki halinin birbirlerine çok yakın olmasına ve onların Akil'in evinin içinde defnedildiğinin sanılmasına neden olmuştur. Bu mezarlardan biraz yukarıda, Bâki mezarlığının içindeki yolun sol tarafında Malikilerin imamı Malik b. Enes'in ve Abdullah b. Ömer'in kölesi Nafi b. Fakih'in mezarları yer almıştır.
Yine Resulullah'ın (s.a.a) eşlerinin ve Akil b. Ebutalib'in mezarların arkasında Abdullah b. Mes'ud ile Haddad b. Esved'in mezarı vardı. Fakat bugün onlardan hiçbir eser kalmamış. Bu iki büyük sahabe Emirulmüminin Ali'nin (a.s) savunucularındandı. Abdullah b. Mes'ud Kur'an-ı Kerim en büyük hafızlarından ve Kur'an'ı toplayanlardandı. Yine bazı ayetler hakkında özel bir kıraati de vardı onun. O, belki de peygamber efendimize karşı İmam Ali'den (a.s) sonra sahabelerin en yakını ve en sevimlisiydi. Resulullah (s.a.a) onu çok severdi; efendimizin açıkça söylediği durumlar hariç diğer zamanlarda onun izin almadan efendimizin odasına girmesine izin vermişti. Ondan, "Ben yetmiş sureyi tek başıma Resulullah'ın (s.a.a) mübarek dudaklarından duyup ezberlerdim; bu konuda sahabelerden hiç biri benim gibi değildir" sözü nakledilmiştir.
Peygamber efendimizin eşlerinin mezarlarının yanında Akil b. Ebutalib ve Abdullah b. Cafer-i Tayyar'ın mezarları yer almıştır. Ömrünün sonlarına doğru gözleri artık görmeyen ve fakir olan Akil öldükten sonra kendi evinde defnedilmişti. Çocukken babası Ebutalib ona çok fazla ilgi gösterirdi. Mekke'de kıtlık olduğu yılda Abbas ve peygamber efendimiz Ebutalib'in evine giderek oğullarını onların yanlarına vermesini onların geçimini temin etme sıkıntısından kurtulmasını istediler. Ebutalip de kabul ederek Ali'yi peygamber efendimize ve Cafer'i de Abbas'a bıraktı. Fakat Akil'i kendi yanında tuttu. Abdullah b. Cafer, Emirulmüminin Ali'nin (a.s) kardeşi oğludur. Ali (a.s), büyük kızı Zeyneb'i ona nikâhlamış, Zeyneb'in ondan dört oğlu olmuş ve hep si Kerbela vakıasında şehid olmuştu. Abdullah hiç bir zaman peygamber efendimizin yanından ayrılmıyor, her yere onunla birlikte gidiyordu. Elinde asayla Resulullah'ın (s.a.a) önünde hareket ediyor, onun gitmek istediği yerlere önce kendisi gidip etrafı teftiş ediyordu.
Resulullah'ın ayakkabısını, elbisesinin kolunda tutuyor, Hazret çıkmak istediğinde ayakkabısını ayaklarının önüne bırakıyordu. Resulullah'ın (s.a.a) oğlu İbrahim'in mezarı Nafi ile Malik'in mezarlarından birkaç metre ötede yer almıştır. Annesi Mariye-i Kıbtiyye idi. İbrahim'in mezarının yanında, güney doğusunda Osman b. Maz'un, Esed b. Zurarre, Hüseyin b. Hazake ve Hz. Ali'nin (a.s) meşhur izleyicisi ve sadık yareni Malik b. Eşter defnedilmişti; fakat şimdi o yüce Allah adamlarından bir eser bile kalmamıştır.
Bu yüce kişilerin defnedildikleri yerin üst tarafında, İbrahim'le Uhud şehidlerinin mezarları arasında Hirre olayında şehid olan kişilerin mezarları var. İmam Hüseyin'in (a.s) şehadetinden iki yıl sonra Medine halkı kıyam edip Medine valisine karşı ayaklanarak şehri ele geçirdiler. Bunun üzerine Yezid vahşice kan döken ordusunu Medine'ye göndererek onları bastırmalarını emretti ve Resulullah'ın (s.a.a) ailesi dışında kimseye acımamalarını üsteledi. Bunun üzerine insanlardan birçoğu İmam Hüseyin'in (a.s) oğlu İmam Zeynulabidin'e (a.s) sığınmış; o da kendisine gelenlere sığınak vererek korumuştu.
Bâki mezarlığında yer alan saygın mezarlardan biri de, mezarlığı kuzeydoğusunda yer alan Halime-i Sa'diye'nin mezarıdır. Halime, peygamber efendimiz dünyaya geldiği ilk günlerde Kureyş arasındaki gelenek üzere onu çöldeki kendi kabilesine götürüp orada Hazrete süt vererek büyüttü.
Peygamber efendimize (s.a.a) dört yıl annelik yaptı ve ailesiyle birlikte Hazretin varlığının kerametlerinden yararlandılar. Allah kullarının en üstününün sün annesi olmaktan daha büyük övünç kaynağı ne var ki?!
Halime'nin mezarının biraz üst tarafında Resulullah'ın sahabelerinden Ebu Said-i Hudri ile Sa'd b. Muaz'ın mezarları vardır. Ebu Said Medine ensarından olup 15 yaşından itibaren Resulullah'ın (s.a.a) savaşlarına katılmıştır. Onun katıldığı ilk savaş Hendek savaşıydı.
Uveys kabilesinin ileri geleni olana Sa'd b. Muaz da aynı savaşta yaralanıp şehadet makamına ulaştı. Peygamber efendimiz ondan Benî Kureyze'nin ihaneti konusunda Allah'm kitabı üzerine hüküm vermesini istemişti.
Ehlisünnet, Fatıma bint Esed'in burada defnedildiğine inanmaktadır. Osman'ın mezarı da Bâki mezarlığının sonlarına doğru bir yerdedir. (Şia bu mezarın Osman b. Mez'un'a ait olduğuna inanır)
Bâki mezarlığında büyük sahabelerden bir çokları daha defnedilmiştir; fakat onların defnedildiği yerden hiçbir eser kalmamıştır. Burası Bâki'dir; gök ve yerin kalbi. Cennet gençlerinin efendilerinin anneleri buradadır; ama neresinde? Ukde kırılıyor; yılların buğzu ağlama seslerinde patlıyor; dönüp Resulullah'a (s.a.a), "Bak gör senin evlatlarının başına neler getirdiler" diye şikayette bulunmak istersin. Fakat tam o sırada senden önce de, tarihin ilk mazlumu Ali'nin (a.s) Resulullah'a (s.a.a) bu şikayette bulunarak, "Ya
Resulullah! Kızın Fatıma'yı toprağın bağrına bırakıyorum; senden sonra ona neler yaptıklarını kendin ondan sor" dediğini hatırlarsın. Burası Bâki'dir.
Allah'ın Selamı Hz. Muhammed'e ve onun pak Ehlibeytine olsun.
(Ç.Cafer.Bendiderya)