İsveç başkentinin varoşlarındaki şiddet olaylarını Suriye’de veya Mali’de yaşananlara ne bağlıyor? Birçok uzman, böyle bir bağın olduğunu savunuyor. Batı, bunu kabul etmeye acele etmese de bağlantının olduğu apaçık ortada.
Rus yardosuna açıklamalarda bulunan yorumcu Yevgeniy Yermolayev, sorunlu ülkelerin istikrarsızlıklarını dünyanın başka bölgelerine de ihraç ettiğini belirtiyor. Fakat söz konusu, Asya ve Afrika ülkelerinin kendi istikrarlıklarını zengin Batılı ülkelere taşıması değil. Yorumcuya göre, tam tersi yaşanıyor:
“Kanada, İngiltere, Belçika, Fransa, Almanya hükümetleri yurttaşlarının paralı asker sıfatıyla Suriye’de savaştığını kabul ediyor. Paralı askerler arasında Kuzey Avrupalıların da bulunduğuna ilişkin bazı bilgiler var. Peki, süper mutlu olarak kabul edilen devletlerin yurttaşları neden ateş etmek ve insan öldürmek için başka ülkelere gidiyor? “Batı Cenneti”nde canları mı sıkılıyor? Bence, işin aslı farklı.”
Avrupa medyası, Stockholm banliyölerindeki yığınsal kargaşayı aydınlatırken Avrupa için rahatsızlık oluşturan ırkçılık ve milliyetçiliği görmezlikten gelmeye çalışıyor. “Toplumda kendine yer bulamayan gençlerin isyan ettiğini” belirtiyorlar ve bu bir gerçek. İsveç devletinin sosyal ve çalışma politikasındaki başarısızlığından söz ediliyor. Evet, bu da bir gerçek. Eskiden, İsveç sosyal politikasının, dünyanın en iyisi olarak kabul edildiği kaydetmek gerek. Hatta “İsveç Sosyalizmi” gibi bir terim de uydurulmuştu. Ancak şiddete karışanların yüzde 100’ü olmasa da yüzde 90’ının, İsveç pasaportlarına sahip Asya ve Afrika göçmenleri veya çocukları olduğu geçiştirilmeye çalışılıyor.
Bu bağlamda Stockholm, 2005 yılında Paris’in alevler içinde varoşlarından veya 2011 yılında İngiliz şehirlerin yanan mahallelerinden hiç de farklı değil. Daha iyi bir hayat bulmak için vaktiyle Avrupa’ya gelen insanlar, bugün bu hayattan pek de memnun değil. En azından çoğu memnun değil. Doğuştan “yeni vatan”ın vatandaşı olan çocukları da memnun değil. Ve sorun, Asya ve Afrika göçmenlerinin, maddi olarak ortalamada yerlilere göre daha kötü yaşamasında değil. Başlıca şikâyetlerinden biri, kendilerine ikinci sınıf insan muamelesi yapılmasıdır. Göreceli olsa da yoksulluk ve incinmiş etnik gurur, birlikte patlamaya gebe bir karışım ortaya çıkarıyor. Patlaması için kibritin çakılması yeterli.
Yoksulluk ve sosyal adaletsizlik hissi, terörizm için ideal bir ortam. Aslen Avrupalı olmayan gençlerden kimileri sokağa araba yakmaya çıkıyor. Diğerleri de Suriye için paralı asker arayan kuruluşların toplantılarını ziyaret ediyor. Yani, Batı iç problemlerini farklı bölgelere ihraç ediyor. Suriye’ye gelince bu devlet, kendi hataları dışında diğerlerin hesaplarını da ödemek zorunda kalıyor.
Batı, El-Kaide ve benzer örgütlerin mücahitlerine lanet yağdırmaya yorulmuyor. Aslında bu örgütlerin üyeleri, Batı’da neredeyse açık bir şekilde faaliyet gösteriyor. Sorun nedir? Politika bilimcisi Viktor Nadeyin Rayevskiy anlatıyor:
“Zaman zaman Batı’nın sağ kolunun, sol kolunun ne yaptığını bilmediği izlenimi oluşuyor. Örneğin, Fransa ordusu Mali’de El-Kaide’ye karşı savaşırken aynı örgütün başka grupları, Suriye’de Fransa desteği ile hükümete karşı savaşan muhalefetin saflarında bulunuyor. Ancak burada hiç bir çelişki yok. Bu, Batı’nın tipik bir çifte standart politikasıdır. Londra’da bir İngiliz asker öldürülünce bu sıradan bir cinayet değil de terör eylemi olarak kabul ediliyor. Fakat başka ülkelerden gelip Londra’ya yerleşen aşırıcılar, yıllarca Britanya ve diğer Müslümanlar arasında propaganda yapıyorsa, bu terörizme teşvik değil, ifade özgürlüğü olarak görülüyor. Yani ancak Batı’nın çıkarları zedelenince terörizm oluyor. Böyle bir yaklaşımla uluslararası terörizmin yenileceğini beklemek saflıktır.”
Batı ülkeleri vatandaşları olan mücahitlerin başka bölgelerdeki savaşlara katılımına gelince, günümüzde Batı istihbarat birimlerinin bu konuda bazı endişeleri dile getirdiği kaydediliyor. Diğer ülkelere savaşmak ve öldürmek için gittiklerinden değil, daha sonra döneceklerinden endişe ediliyor. Batı ülkelerinin güvenlik güçleri için azgın mücahitler ne kadar uzağa giderlerse o kadar iyi olur.
Sonuçta paradoksal bir durum meydana geliyor: Günümüzde Batı, İslam dünyasına mücahitler sağlıyor. İşin aslına bakılırsa bunda şaşılacak hiçbir şey yok.
|
|