Kufe halkı devrimin önderi, aynı zamanda inançlı, temiz ve mümin biri olan Muhtar, zamanın Kufe valisi Abdullah b. Zübeyr’i şehir dışı edip duruma el koyacak kadar başarılı olmuştu.
İmam Seccad (a.s)'ın Muhtarın eliyle gerçekleşen iki duası vardı.
Birinci duası, İbn-i Ziyad’ın öldürülmesi idi; Muhtar onun başını İmam Seccad (a.s)'a gönderdi, onun başı İmamın yanına götürüldüğünde, İmam (a.s) yemek yemekle meşgul idiler. İmam (a.s) onun başını gördüğünde şükür secdesi edip şöyle buyurdular: “Bizi bu kafirin meclisine götürdüklerinde o yemek yiyordu, ben dünyadan gitmeden önce kafirin başını yemek yediğim bir halde görmeyi Allah'tan istedim.”
İkinci duası ise, lanetli Hermele bin Kahil’in yakılması idi; İmam Seccad (a.s)'ın bedduası neticesinde Muhtar'ın eliyle bedeni yakıldı.
İmam Seccad'ın Muhtar’ın Kıyamından Haber Vermesi
Hz. Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın ashabı dediler ki: “Ey Allah Resulünün oğlu! Emir’ul-Müminin Ali (a.s), Muhtar’ın kıyamından haber verdi, ama kimi öldüreceğini ve ne zaman öldürüleceğini haber vermedi. İmam (a.s) buyurdu: “Emir’ul-Müminin (a.s) doğru buyurmuştur. Acaba bu işin ne zaman gerçekleşeceğini size haber vereyim mi?”
Ashap: “Evet, haber ver” dediler.
İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Bu tarihten itibaren üç yıl sonra falan gün gerçekleşecek ve yakında filan gün İbn-i Ziyad ve Şimr’in başlarını getirecekler.”
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s), Muhtar, Ümeyye oğullarını öldürdüğü gün ashabıyla birlikte sofranın başında oturmuşlardı. İmam (a.s) onlara şöyle buyurdu: “Kardeşler! Gönlünüz şad olsun, yiyin, için. Zira siz yemek yiyorsunuz, Ümeyye oğullarının zalimleri ise biçiliyorlar.”
Ashap: “Nerede?” diye sordular.
İmam (a.s) buyurdu: “Filan yerde Muhtar onları öldürüyor ve yakında filan gün o iki başı bize getirecekler.”
O gün Hz. Zeyn’ul-Abidin (a.s) namazını kılıp sofraya oturmak istediğinde başları getirdiler. İmam (a.s)’ın gözü onlara ilişince secdeye kapanarak şöyle dedi: “Allah’a hamdolsun ki, bu başları bana gösterene kadar beni yaşattı.”
(İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 247)
H. 66 Yılında Baş Gösteren Muhtar Sekafi Ayaklanması:
Küfe halkı devrimin önderi, aynı zamanda inançlı, temiz ve mümin biri olan Muhtar, zamanın Küfe valisi Abdullah b. Zübeyr’i şehir dışı edip duruma el koyacak kadar başarılı olmuştu.
Muhtar şehrin hakimiyetini ele geçirdiğinde, daha önceleri Abdullah’ın himayesi altında bulunan İmam Hüseyin (a.s)’ın katillerinin teker teker kılıçtan geçirdi. Ardından Emevi ordusuyla da karşı karşıya gelen Muhtar, bu orduya komutanlık eden Ubeydullah b. Ziyad’ı da öldürdü...
Ne var ki, onun kurduğu bu hükümet etraflıca yapılan baskılar nedeniyle, çok geçmeden dağılıverdi...
Bunlar, Kerbela vakıasının ardından İslam camiasında meydana gelen ve toplum arasında tedirginliğe ve tehlikeye yol açan siyasi-içtimai en önemli kanlı hadiselerdir. İmam Seccad (a.s), bütün bu olaylar karşısında tarafsız kalmış, hükümet tarafından suizanna uğramamak için herhangi bir rengin, şiarın vede sancağın altında yer almaktan kaçınmıştır. Zira İmam Seccad (a.s), bu hareket ve ayaklanmaların bir taraftan teşkilatsız oluşu, diğer taraftan da Emevi hükümetinin sert ve kati baskıları nedeniyle yenilgiyle sonuçlanacağını çok iyi bilmekteydi.
Nitekim, Süleyman Hazai ve Muhtar Sekafi, stratejik mücadelenin belirlenişinin daha ilk başlarında ve yine, Emevi rejimiyle nasıl karşı karşıya gelmeleri gerektiği konusunda birbirleriyle ihtilaf etmişlerdi. Ayrıca, Abdullah b. Zübeyr ayaklanmasının beraberinde getirdiği tehlikeleri de bu kargaşalıklara eklemek gerekir. Zira Abdullah, hem Ehl-i Beyt (a.s) ile, hem de Emevi sarayıyla çekişme halindeydi.
İmam (a.s), bu tehlikeleri göz önünde bulundurarak, hükümetle çatışmakta olan gruplarla yapılacak her türlü iş birlikçiliğin veya aynı görüşçülüğün, Emevi hükümeti açısından Ehl-i Beyt (a.s)’ı katletmek için uygun bir bahane olduğunu bildiğinden dolayı, zahirde bu tür siyasi olaylara karışmamayı uygun gördü. Nitekim, Medine’de Zübeyr’in taraftarlarıyla aralarında ihtilaf çıktığında -ki o sıralarda Zübeyr’in güçleri Küfede Muhtarın hükümetini devirmeyi başarmış ve onu katletmişlerdi.- İmam (a.s) hükümet tarafından edilebilecek “Muhtarın tarafını tutuyor” şeklindeki suizannı ortadan kaldırmak için şehri terk etti. Bir müddet sonra, onun gerçekten de tarafsız olduğuna yakin eden şehir valisi, İmamı saygıyla geri getirtti.[1]
Yine aynı şekilde Muhtar, kıyamını başlatmak için İmam (a.s)’dan görüşünü sorduğunda Hazret zahirde de olsa görüşünü belirtmekten kaçınmıştı. Nitekim bazı tarihçilerde bu olayı nakletmişlerdir.[2]
Böylece İmam (a.s), toplumun ahlakını, ruhuyesini, düşüncelerini yönlendirebilme becerilerini ve kültürlerini göz önünde bulundurarak İslamı, ilahi ve Ehl-i Beyt’in geride kalanlarını koruma hedefleri doğrultusunda lazım gelen en uygun ve en doğal yolu seçti. Bu yolu izlerken de, içtimai kargaşalıklar ve siyasi ayaklanmalar nedeniyle bir hayli başı karışan Emevi hükümetinin bu durumundan yararlandı.
Ancak, ortam uzun süre böyle kalmadı. Çok geçmeden Emevi hükümeti, Abdülmelik b. Mervan döneminde muhaliflerin ve itirazcı halkın onlara verdiği ağır zayiatlar karşısında zorda olsa belini doğrultmuş, yeniden saltanatı ele geçirmeyi başarmış. Abdullah b. Zübeyr’in çıkardığı ve dokuz yıl boyunca Hicaz yarımadasını etkisi altına alan fitne ateşini söndürebilmişti.[3]
Şunu da açıklamak yerinde olacaktır ki, İmam (a.s)’ın görünüşte sessiz ve tarafsız kalması, Onunla Emevi hükümeti arasında bir uyuşma olduğu anlamına gelmemektedir. Aksine, onlar arasında “hak ve batıl güçleri” adı altında daima gizli bir düşmanlık mevcut idi. Üstelik Emevi hükümeti, İmam (a.s)’ın fiillerinden kesinlikle gafil kalmıyor, adeta bir zanlı gibi onu sürekli gözaltında tutuyordu.
--------------------------------------------------------------------------------
[1]- İrşad, Şeyh Mufid s. 242.
[2]- Muruc-uz Zeheb, Mesudi.
[3]- Tarih-i Şia, Muhammed Hüseyin Müzaffer, s. 34.
|
|