Suriye bugün tam bir medya savaşıyla karşı karşıya; 80’den fazla ülke medyasının göğüne haber bombaları bıraktığı bir savaşla… Suriye halkına ve devletine karşı psikolojik savaş, Avrupa-Suriye, Amerika-Suriye, Katar-Suriye, Suudi Arabistan-Suriye, Siyonist rejim-Suriye, Avrupa Birliği ülkeleri-Suriye, Güvenlik Konseyi-Suriye, Arap Birliği-Suriye ve ayrıca uluslararası toplum-Suriye ekseninde devam ederken, emperyalist medyanın her an uydu vericilerini kesme tehlikesiyle karşı karşıya olan beş devlet kanalına sahip Suriye’de halk ve ordu devleti desteklemeye devam etmektedir. On yedi aydır devam eden Suriye yönetiminin direnişinin önemi, ülkenin tarihinde benzeri olmayan siyasî, medyatik, ekonomik ve ayrıca askerî baskılara rağmen siyasî rejimin ulusal beraberliği devam ettiriyor olmasından kaynaklanır. Hayalî cin, peri hikâyelerinin değer ilkeleriyle benzerlik gösteren bu medya savaşında, Suriye devleti insanlık dışı, hatta İslam karşıtı bir öcü gibi, muhalifleri ise kurtarıcı melekler gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Geçtiğimiz aylarda Suriye devleti, halkı ve ordusu en ağır medyatik ve siyasî saldırıların hedefi oldu. Zaman zaman hedef değiştiren bu saldırılarda her ne kadar uluslararası kuruluşlar ve kimi devletler için Suriye’deki atmosfer ve devlet girişimleri hedef karışıklığına yol açmış olsa da Suriye devletinin ve halkının geri adım atmamadaki ısrarı, medya üzerinden yapılan saldırıların askerî kararlarla, ekonomik yaptırımlarla ve ülke bütünlüğüne yönelik tehditlerle birleşmesine sebep olmuştur.
Medya aracılığıyla yürüttülen psikolojik savaş
Suriye’nin medya saldırılarına karşı koyduğunun farkına varan Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Ben Rhodes, Obama’ya yeni bir proje sundu: Suriye’ye karşı medya darbesi. Amerika, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Katar ve Siyonist rejimin ortaklaşa çalışmasıyla hayata geçirilebilecek bu projesinde Rhodes; Arabsat ve Nilesat üzerinden bütün Suriye televizyon kanallarının yayınının durdurulmasını önerdi. Bu proje Suudi Arabistan ve Katar tarafından hemen kabul gördü. Bu iki ülke, adı geçen uydular üzerinde en fazla hisseye sahip olduklarından projenin iyi bir öneri olduğunu ifade ettiler. Buna göre, belli bir zaman diliminde bu iki uydu üzerinden yayın yapan bütün Suriye devlet televizyonlarının yayını kesilecek, bunun yerine Suriye karşıtı terörist grupların televizyon kanalı, Suriye ulusal marşı, bayrağı ve Suriye’den görüntülerle yayına başlayacaktı. Böylelikle bir yandan Suriye devletinin halkıyla medya üzerinden kurduğu ilişki engellenecek, öte yandan devlet meşruiyetini kaybetme sürecine girecekti.
Ben Rhodes’in projesini en iyi şekilde uygulamak amacıyla Doha’da ve Riyad’da üst üste toplantılar düzenlendi. Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen ilk iki toplantıda teknik konular ele alında. Projenin siyasî yönünün tartışıldığı üçüncü toplantı ise Riyad’da düzenlendi. İlk toplantıda, ABD Ordusu Psikolojik Savaş Birimi’nin El Arabiya, El Cezire, BBC, CNN, France 24, Fox News, Future TV ve MTV’de çalışan subay ve personeli bir araya geldi. Toplantıda, ikili akreditasyon yapılandırmasına gidilmesi ve bu medya organlarının yayınladığı haberlerin inandırıcı olması için birbirlerinin haberlerini tekrarlamaları karara bağlandı. Yine bu toplantıda bütün bunların yanı sıra kırk Vahhabi televizyon kanalından faydalanılması teklifi de görüşüldü. Sonraki toplantılarda ise montaj ve stüdyo kurgusu gibi konular ele alındı. Nitekim geçtiğimiz haftalarda Suudi Arabistan stüdyoları, Şam’daki cumhurbaşkanlığı köşklerine ve Şam ve Humus meydanlarına tıpatıp benzeyen görüntüler elde etmek için kullanıldı.
2011 yılında imzalanan anlaşma uyarınca France 24’ün Libya televizyon kanalı CNT’nin haber kaynağı olduğunu hatırlatalım. Trablus’taki çatışmalar sırasında, Libyalı isyancılar daha şehirden kilometrelerce uzaktayken NATO, stüdyolarda, isyancıları başkentin merkezî meydanında gösteren sahte filimler çekti ve El Cezire ve El Arabiya üzerinden yayınladı. Neticede Trablus halkı yenildikleri düşüncesiyle direnişi tamamen bıraktılar. Bugün bu projenin bir kısmı hayata geçirilmiştir; teröristler Suriye televizyon kanallarına operasyon düzenleyerek teknik birimleri ve stüdyoları tahrip ettiler. Gerçi Suriye, bu operasyonun şokunu Şam’da düzenlenen bombalı saldırıyla birlikte çabucak atlatmayı başardı. Fakat -her ne kadar son dönemde birtakım güzel gelişmelere şahit olmuş olsak da- Suriye’de medyanın yapısında olumlu yönde bir değişikliğe gidilmedikçe bu olasılık hâlâ gündemde olacaktır. Bununla birlikte Amerika ve Siyonist rejim, 2003 yılında tecrübe edilen Irak’ın medya yoluyla işgali projesini bu kez Suriye’de hayata geçirmek istiyor. Bu proje doğrultusunda, Irak radyo ve televizyon sistemi kesintiye uğratıldı ve ordunun ve devlet kabinesinin başkanla irtibatı kesilmişti. İrtibatın kesilmesi, küçük birimlere hükümet kararlarının ulaşmasını engelleyebilir ve düzenin savunmasızlık halini arttırabilir. Batılı ve Arap medya kuruluşları saydığımız bütün bu alanlarda şiddetli bir savaş başlatarak Suriye halkını ve yönetimini sindirmek için aşağıda başlıklar halinde sıraladığımız medyatik taktikleri geliştirdiler.
Yalnızlık taktiği: Medyanın önemsediği hususlardan birisi, “aşırılık”, “sayısal üstünlük ve çokluk” gösteren bilgiler yayınlamaktır. Medya, bu özelliğe sahip haberlere ve bilgilere daha fazla değer verir. Bu taktiği uygulayan Suriye karşıtı medya, çoğunluğa ve sayısal üstünlüğe sahip olan uluslararası güç bloğuna karşı Suriye’yi yalnız kalmış bir ülke gibi göstermektedir. Amaç, Suriye halkına devletin zayıf düştüğü, her an yenilebileceği duygusunu aşılamaktır. Her lahza yüzlerce basın organında geniş yankı bulan kalabalık siyasî oturumlara dair haberler, devlet başkanlarının, dışişleri bakanlarının anbean değişen tavırları, art arda yayınlanan bildiler, gürültülü yaptırım kararları, büyükelçilerin geri çağrılması, bütün bunlar karşı medyanın Suriye halkının ve devletinin moralini bozmayı ve direniş ruhunu kırmayı amaçladığının delilleridir.
Trene kavuşma taktiği: Bu taktikte medya, Suriye karşıtı treni maksadına ulaşmak üzereymiş gibi göstermeye çalışmaktadır. Buna göre devrimciler de en kısa sürede kendilerini trene ulaştırabilen kimselerdir. Aslında askerlere, rütbelilere, devlet memurlarına ve halka, zafer treni son durağa varmadan çabucak devrimcilere katılmaları öğütlenmektedir. Nitekim geçtiğimiz aylarda daha ilk durağında yerinde kalan bu trene binen dar görüşlü insanlar olduysa da medya, genel anlamda, halkı isyancı teröristlere katılmaya teşvik etmede başarısız kaldı. İşte bu yüzden bazı Selefi grupları Katar ve Suudi Arabistan’ın para yüklü treniyle Suriye’ye sokmaya çalıştılar.
Devrim stüdyosu kurmak: Medya amacına ulaşamadığında veya gerçek olaylardan istediği görüntüleri elde edemediğinde iki yola başvurur: Birincisi, arşiv görüntülerini kullanmak; ikincisi, amaçlarına uygun stüdyolar kurup görüntü almak. Karşı medya geçtiğimiz aylarda Suriye devletiyle savaşa girdi. Devrim stüdyosu kurma projesini gerçekleştirmek için 63 milyar dolar bütçe ayıran Katar ve Suudi Arabistan, Hollywood’ın da yardımıyla Şam’daki cumhurbaşkanlığı köşkü gibi önemli mekânların üç boyutlu maketlerini hazırlatıyor. Bununla da Şam’a karşı en büyük psikolojik savaşı başlatmayı, neticede de hükümeti devirmeyi amaçlıyor.
Değerlerin yer değiştirilmesi taktiği: Suriye halkı, Siyonist rejime karşı çıkıp Hizbullah’ı ve Filistin’i desteklediği için bölgesel mukavemetin merkezinde yer alır. Suriye halkı, Siyonistlerin ve tabii Suudi Arabistan’ın ve Amerika’nın projelerine karşı oldukça hassastır. Bu bağlamda karşı medya, Suriye halkının iç dünyasında değerlerin yer değiştirmesini, dünkü düşmanların bugün dost kabul edilmesini istemektedir.
Ayrıca bu taktikte, “terörist gruplar” devrimci halk grupları gibi gösterilmektedir. Uluslararası toplumda teröristlerin temsilciliği yapanlar da Suriye halkının gerçek temsilcileri olarak tanıtılmaktadır. Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşı Tunus, İstanbul, Paris ve Cenevre’de düzenlenen konferanslarda Suriye halkının düşmanları “Suriye dostları” diye tanıtıldı. “Teröristler”in “halk”ın yerini alması da bu taktiğin bir başka hedefidir. Nitekim haberlerde öldürülen teröristlerin sayısı açıklandığında, ruhsal etkiyi arttırmak amacıyla, bu sayıya kadın ve çocukları da ekler, böylelikle de Beşşar Esed hükümetini halk karşıtı cani bir yönetimmiş gibi gösterirler.
Kuşatmadan kaçma taktiği: Batı ve Arap Birliği’ndeki müttefikleri, Suriye hükümetini askerî açıdan yenilgiye uğratmak için psikolojik savaşı şiddetlendirdi. Bu bağlamda Arap Birliği, Beşşar Esed’in kurtarıcısı ve halkın hamisi olarak arzıendam eyleyerek Suriye hükümetinin zaafa uğradığını, Esed’in hükümetten çekilmesini talep etti. Karşılık olarak da Esed’i içinde bulunduğu kuşatmadan kaçırmaya, canını kurtarmaya hazır olduğunu ilan etti!
Bu taktik, psikolojik savaş ittifakı cephesine hizmet eden medyanın Beşşar Esed’in kaçtığını duyurduğu sırada uygulandı.
Hayalî düşman taktiği: Bu taktikte Suriye düşmanı Araplar, Batı, Siyonist rejim ve medya, Suriye halkının gönlündeki İran sevgisini azaltmak istedi. Basın organları ve ittifak makamları, İran halkının ve devletinin imajını zedelemeye, Suriye halkını İran’la karşı karşıya getirmeye çalıştı. İran’ın Suriye’ye silah göndermesini, Suriye’deki İran gücünü, Suriye fitnesiyle mücadele amacıyla İran’ın geliştirdiği stratejileri vs. ön plana çıkarıp büyüterek ve her gün bu hususları vurgulayıp tekrar ederek aşağıdaki sonuçları elde etmek istiyorlar:
1. Psikolojik baskı uygulayarak İran İslam Cumhuriyeti’ni Suriye’ye her türlü yardımdan vazgeçirme
2. Teröristlerin savaşını olduğundan daha büyük gösterip kendi yenilgilerini haklı göstermek
3. İran İslam Cumhuriyeti’nin teröristlerin ölümünde parmağı olduğunu öne sürmek.
Suriye karşıtı medya savaşı, Tunus, Mısır, Libya ve Yemen diktatörlerine karşı yürütülen medya savaşından mahiyet açısından farklıdır:
1. Suriye karşıtı medya savaşında, Tahrir veya İnci meydanlarında tanık olduğumuz ve diğer ülkelerdeki devrimlerin rüknü sayılan unsurla karşılaşmayız. Yani Suriye’de, Şam hükümetinin devrilmesi projesinin halkın talebi olduğunun en önemli ve en açık göstergesi olan halk desteğini, sokak gösterilerini göremeyiz. Batı ve Arap medyası bu çok önemli açığı telafi etmek için El Kaide mensubu teröristleri halkın yerine geçirmekte ve onları devrimciler olarak nitelemektedir.
2. Suriye karşıtı medya savaşında, Tunus, Mısır ve Libya devrimlerinde önemli rol oynayan sosyal paylaşım ağlarının etkisi söz konusu değildir. Halk, hükümetin devrilmesi projesini desteklemediğinden sosyal paylaşım sitelerinde herhangi bir faaliyette bulunmamaktadır.
Amerikan gazetesi The Christian Science Monitor Suriye’de muhaliflerin halk desteğinden yoksun olduğu hakkında şöyle yazar: “Mısır, Ürdün ve Yemen’in aksine Suriye yönetimi halk tarafından sevilmektedir. Dolayısıyla Facebook’ta Öfke Günü ilanıyla karşılaşmayız. Görünüşe bakılırsa çeşitli Arap ülkelerinde esen değişim rüzgârlarına Suriye’de yer yok. Zira Facebook sayfalarına dikkatlice baktığımızda Suriye’de halkı mitinglere çağıranların sayısının on beş bini geçmediğini, bunların büyük çoğunluğunun da Suriye dışında yaşadığını görürüz.”
Facebook Suriye muhaliflerine o kadar güvensizdi ki kayıt yaptırmak için onlardan kimlik kartlarının kopyasını ve telefon numaralarını istedi!
3. Bölge ülkelerindeki İslamî uyanış inkılâplarında halklar, yöneticilerinin Amerika ve Siyonist rejimle olan ilişkilerinden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Bu savaş ise öncekilerden farklı olarak tam bir Siyonist savaştır; öyle ki Siyonist rejim savaşı perde arkasından yönetme ihtiyacı bile duymamış, bilakis teröristlere moral vermek için Suriye sınırındaki hareketliliğini artırmıştır. Arap medyası da Suriye hükümetini devirme projesinde Siyonist rejim-Amerika- Arap ülkeleri işbirliğini gizlememektedir!
Sivillere saldırı Suriye’deki sahte devrimin bariz özelliklerinden bir başkasıdır. Halkın Suriye yönetimine vefasından endişe duyan teröristler, öteki ülkelerdeki inkılâpçıların aksine halka saldırıyor ve yerel yöneticilere suikast düzenliyorlar. Bütün bu terörist cinayetler medyaya Suriye Ordusu’nun sivilleri öldürdüğü şeklinde yansıdı.
4. Bölgedeki kıyamlar ülke içindeki isyancılar tarafından gerçekleştirilirken Suriye’deki terörist saldırılara Libya, Tunus, Afganistan, Pakistan ve Suudi Arabistan uyruklu on binden fazla Selefinin katıldığına şahit olduk. Buna karşın savaş çığırtkanı medya bunların Özgür Suriye Ordusu mensubu direnişçiler olduğunu yazdı!
5. Suriye karşıtı teröristler, basın mensuplarıyla yaptıkları röportajlarda Siyonist rejimle dost olduklarını dile getiriyorlar. Oysa Siyonist rejim 1967’den beri Golan Tepeleri’ni işgal topraklarına katmıştır. Buna karşın bölgedeki İslamî uyanış inkılâplarında direnişçiler yalnızca İslam ülkelerinin Siyonist rejimle ilişkilerini kesmelerini talep etmekle kalmamış Gazze’nin Siyonist kuşatmadan kurtarılmasını da istemişlerdir.
Sonuç
Son medya savaşında Batı ve Arap medyası, mezhep çatışması ve etnik savaş çıkarmayı, halkı yönetime karşı topyekûn kışkırtmayı amaçlamaktadır. Elbette Suriye’nin kültürlü, bilinçli ve vefakâr halkı medyayı başarısızlığa uğratmıştır. Mevcut durumda hissedilen tek tehlike, emperyalist güçlerin Suriye radyo ve televizyonunun yayınını kesmesi olasılığıdır. İslam ülkelerinin imkânları ve donanımları kullanılarak bu tehlikenin bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir.
(Basirat.ir)