15-06-2012 tarihinde eklendi
Hz.Muhammed (sav)'e Adanmış Bir Ömür
Hz. Peygamber(sav)'in Mekke'deki büyük hamisi Hz. Ebu Talip (as)

 

Hz. Ebu Talip (as) ve O'nun Allah'a ve Rusulüne Olan Sarsılmaz İmanı

Mukavemet açısından hiç bir güç, iman gücü gibi değildir. Hayat sahnesinde insanın başarılı olabilmesi için en güçlü amil, hedefe iman meselesidir.  Hedefine imanı olan bir insan, hedefi uğrunda her türlü zorluğa katlanır, ölümü bile göze alır.

İman gücüyle donanmış bir asker, yüzde yüz muzafferdir. Akide uğrunda öldürmek veya öldürülmenin saadetin ta kendisi olduğuna inanan bir asker için yenilgi anlamsızdır. Bir asker, günün silahıyla donanmadan önce iman silahıyla donanmalı; kalbi, hakikate aşk nuruyla aydınlanmalı; bütün hareket ve sekanatı, savaşı ve barışı itikad ve imanından kaynaklanmalıdır.

Düşünce ve inançlarımız, ruh ve aklımızdan kaynaklanmaktadır. Aslında insanın düşünce ve akidesi, onun aklının evladı mesabesindedir.  İnsan kendi cismani evladına karşı muhabbet beslediği gibi, akıl ve ruhunun doğurduğu düşünceye de alaka gösterir. Hatta akidesine olan bağlılığı, evlatlarına olan alakasından daha fazla olur. Bunun içindir ki, akidelerini savunma yolunda ölüme değin ilerler; hâlbuki evlatlarını koruma yolunda bu kadar fedakârlık etmemektedir.

İnsanın mal ve makama bağlılığı sınırlıdır. Sadece tehlikesi onu tehdit etmedikçe onların peşinde koşar. Oysa akide harimini korumakta kanının son damlasına kadar mukavemet eder;  akide uğrunda şereflice ölümü, zilletle yaşamaya yeğler; hakiki hayatı, mücahid kişilerin yüzünde görür; kısaca hayatı, akide ve onun uğrunda cihaddan başka bir şey bilmez.

İslam ve Peygamber'in (s.a.v) biricik koruyucu ve savunucusunun hayatına göz attığımızda, bu yolda O’nu canından, malından, makamından, kabilesinden el çekmesinin sebebini kolayca anlarız. Her şeyini Hz. Muhammed'e  (s.a.v) feda eden amilin, kesinlikle maddi bir amil olmadığını, bunları yeğeninden maddi istifadeler etmek onun vesilesiyle bir makam ve mevkiye yetişmek için yapmadığını görürüz.

Çünkü o toplumda en önemli makama, o sahipti; Mekke ve Betha'nın reisi idi. Peygamberden maddi istifadeler etmesi bir yana hatta bu yolda, nerdeyse kendi makam ve mümtaz şahsiyetini de kaybedecekti. Çünkü onun Peygamber'i savunması, kabile reislerinin, onun ve Haşim hanedanının aleyhine ayaklanmaları için iyi bir bahane teşkil ediyordu.

YANLIŞ BİR TASAVVUR

Kimi dar görüşlü kişiler, Ebu Talib'in yeğeni uğrunda bunca zahmet ve zorluklara katlanmasını, akrabalık bağı ve kavmi taassuplara dayandırabilirler. Fakat bu tasavvur, pek yanlış bir tasavvurdur. Çünkü kavmi taassup, ne kadar da şiddetli olursa olsun akrabalardan bir kişi için insanın, bütün bir varlığından vazgeçmesine sebep olamaz. Kavmi bağnazlık, oğlu, yeğene feda ettiremez. Bir insanda kavmi taassup varsa akraba fertlerinin hepsi hakkında olmalıdır; belli bir ferde mahsus olmasının hiç bir anlamı yoktur.

EBU TALİB’İ, HAREKETE GEÇİREN ASIL SEBEP

Açıkladığımız gibi Ebu Talib'i asıl harekete geçiren amil, ne maddi bir şey, nede kavmi taassup değildi. Onun fedakârlıklarının asıl nedeni, manevi bir amil idi. Bu yüzdendir ki, Kureyş’in baskısı arttıkça, onun da fedakârlığı çoğalıyordu. Bu manevi amil, onun Muhammed'e  (s.a.v) inanmasından, onu insanlığın kâmil bir mazharı bilmesinden, dinini, en iyi saadet programı teşhis etmesinden başka bir şey değildi muhakkak. Bu mana, Ebu Talib’in şiirlerinden açıkça anlaşılmaktadır. Bir şiirinde "iyi insanlar bilmelidir ki, Muhammed, Musa ve İsa gibi bir peygamberdir. Onların getirdiği gibi hidayeti getirmiştir bize. Peygamber'lerin hepsi, Allah’ın izniyle insanları doğru yola hidayet ederler. Siz,  onun alametlerini kitaplarınızda okumuş, hakk olduğunu hiç şüphesiz biliyorsunuz. " (1)  Diğer bir kasidesinde de "Bİlmiyor musunuz? Biz Muhammed'i Musa gibi bir peygamber bulduk; alametleri önceki kitaplarda yazılıydı" diyor. (2)

Bu ve divanında veya tarih, hadis ve tefsir kitaplarında mevcut olan diğer onlarca şiir, Ebu Talib'in Peygamber'i (s.a.v)  himaye etmesinin yegâne sebebinin, onun halis akidesi ve gerçek imanı olduğuna canlı bir şahittir. Burada Ebu Talib'in himayeleri ve fedakârlıklarından sadece bir perdesini müşahedenize sunuyoruz. Dikkatle bakın, iyice düşünün; sonra hükmünüzü verin: Böyle bir fedakârlığın imandan başka bir menşei olabilir mi; olamaz mı?

Kureyş'in ileri gelen kişileri, Peygamber ( s.a.v)  de bulunduğu bir sırada Ebu Talib'in evinde toplanmış, Muhammed’in daveti hakkında konuşuyorlardı. Konuşmalarından bir netice almaksızın Ebu Talib'in evini terketmek için kalktılar. Kalkarken Akabe b. Ebi Muayt, yüksek bir sesle: "Muhammed’e öğüt ve nasihat fayda etmez, onu öldürerek hayatına son vermek lazımdır!" deyip çıktı.

Ebu Talib, Akabe'nin bu sözüne çok rahatsız olduysa da misafiri olduğu için bir şey söylemedi.

Tesadüfen Resul-i Ekrem (s.a.v) o gün evden çıkmış bir daha eve dönmemişti. Akşamüzeri amcaları, Peygamber’in evine uğradılar; onu evde bulamayınca çok tasalandılar. Ebu Talib, birden Akabe’nin sözlerini hatırladı. Kendi kendine: "Yeğenimi mutlaka öldürmüşlerdir"  diyerek Mekke firavunlarından Muhammed’in intikamını almayı kararlaştırdı. Haşim ve Abdulmuttalib oğullarını evine çağırdı ve : "Ey Haşim oğulları!" dedi. "Elbiselerinizin altına keskin bir kılıç gizleyecek, benimle beraber Mescid'ül-Haram’a geleceksiniz; her biriniz, Kureyş büyüklerinden birinin yanında oturacak, ben "Ey Kureyş topluluğu, Muhammed'i istiyorum sizden"  deyince hemen ayağa kalkıp yanınızda oturan kişiyi öldüreceksiniz; böylece hepsi öldürülecektir" Ebu Talib hazırlanmış, evden çıkmak üzereydi ki, Zeyd b. Harise eve girdi.

Onları o şekilde görünce çok şaşırdı: "Ne yapıyorsunuz? Peygamber'e hiç bir şey olmamıştır; şu anda müslümanlardan birinin evinde tebliğle meşguldur" deyip hemen peygamber’e koşarak Ebu Talib'in korkunç bir karar aldığını haber verdi.

Bunun üzerine Peygamber, süratle amcasının evine geldi.

Ebu Talib’in gözleri, yeğeninin cezzap simasına ilişince gözlerinden sevinç yaşları dökmeye başladı:  "Yeğenim! Nerdeydin? Hayır, üzere miydin?" dedi. Peygamber (s.a.v) de: "Amcacığım! Bana hiç bir şey olmadı, hiç bir kimseden bana bir zarar gelmedi" diye cevap verdi.

Ebu Talib, o gece boyunca derin bir düşünceye dalmıştı. "Yeğenim, bu gün düşmanın saldırısına uğramadıysa da ileride uğrayabilir" kaygısıyla ertesi sabah Kureyş’in Mescid’ül-Haramda toplandığı bir sırada onların kalplerine korku salmak ve onları Muhammed'i öldürme fikrinden caydırabilmek amacıyla Benî Haşim gençlerini yanına alıp Mescid'e giderek Kureyş'i, dünkü kararından haberdar kılmayı kararlaştırdı.

Ertesi gün, güneş bir miktar yükseldikten sonra Kureyşliler, yavaş yavaş Mescid-ül-Haram'da toplandılar. Daha yeni toplanmışlardı ki, uzaktan Ebu Talib’in siması belirdi. Arkasından da Benî Haşim gençlerinin geldiğini gördüler. Ebu Talib'in o şekilde gelişi herkesi kaygılandırmıştı.

Ebu Talib yakına gelerek onların karşısında durdu ve şöyle dedi: "Dün Muhammed’i bir kaç saat görememiştik. Ben, Akabe’nin sözleri üzerine onu öldürdüğünüzü sanmıştım. Bu yüzden bu gençlerle beraber Mescid'e gelecektik. Onlardan her biri sizlerden birinizin yanında oturacak, ben işaret ettiğimde elbiselerinin altına sakladıkları silahlarıyla sizi öldüreceklerdi. Fakat ne mutlu ki onu sağ ve salim bulduk"

Sonra gençlere, sakladıkları silahlarını dışarı çıkarmalarını emretti ve sözlerini şu cümleyle tamamladı: "Andolsun Allah'a , eğer onu öldürmüş olsaydınız, sizden hiç birinizi sağ bırakmıyacaktım; en  son gücüme kadar sizinle savaşacaktım" (3)

Siz değerli okuyucular, Ebu Talib'in hayat safhalarında şöyle bir göz gezdirdiniz, tam kırk iki yıl Peygamber'e yardım ettiğini, özellikle Peygamber’in bisetine rastlayan ömrünün son on yılında Peygamber’in uğrunda haddinden fazla fedakârlık ettiğini müşahede edeceksinizdir.  Onu bu yolda, bu derecede sabitkadem kılan tek amil, onun İslam Peygamberi'nin mukaddes makamına karşı olan halis imanı idi. O şiirden iki beytin tercümesi şöyle:

"Ebu Talib ve oğlu olmasaydı, din yücelmezdi asla; O Mekke’de himaye etti; bu, Medine’de, ölümle karşı karşıya geldi. "(4)

Ebu Talib'in hizmetlerine bir de aziz oğlu Ali'nin fedakârlıklarını eklersek, İbn-i Ebi'l-Haddi'din bu konudaki şiirinin hakikati size malum olur.

 

 

(1) Mecma'ül-Beyan, c.7 s. 37; El-Hücce, s. 56–57

(2) Mecma'ül-Beyan, c.7 s. 36; İbn-i Hişam da kendi Sire'sinde (C.1 S. 352–353) bu kasidenin on beş beytini nakletmiştir.

(3) Tabakat-ı Kubra, c.1 s. 202–203; Taraif, s. 85, El-Hücce s. 61

(4) İbn-i Ebi'l Hadid, Şerh-ü Nehc’ül Belağa c.14 s. 84'te şöyle diyor: Şia âlimlerinden biri, Ebu Talib'in imanı hakkında yazmış olduğu bir kitabı bana getirerek, ona takriz yazmamı istedi. Ben, takriz yerine o kitabın üzerine şiir yazdım.

SİYASİ KÖKÜ OLAN BİR BAHİS

 Hiç şüphesiz, Ebu Talib'in imanına dair mevcut olan delillerin sadece onda biri, siyaset sahasından uzak ve siyasi hubb -u buğza konu olmayan diğer bir şahsın hakkında nakledilseydi eğer,  şüphesiz ki Sünni olsun, Şii olsun herkes onun imanını tasdik edecekti.

Ebu Talib'in imanına dair onlarca muhkem delil varolduğu halde, yine de kimi gruplar onu tekfir etmişlerdir.  Hatta bazıları, azab ayetlerinden bir kısmının onun hakkında nazil olduğunu bile söylemiş, bazıları da bu hususta tavakkuf (sükût) etmişlerdir. Sünni âlimlerden parmakla sayılabilecek kadar az bir grup da onun müslüman ve iman sahibi olduğuna hüküm vermişlerdir. Mekke'nin müftüsü Zeyni Dahlan (ölüm: 1304)  onlardan biridir.

Meseleye insaf gözüyle bakacak olursak, bu mesele de ebu Talib oğullarını, özellikle de Emirülmüminin Ali’yi  (a.s) zemmetmek maksadıyla gündeme getirilmiştir" demeliyiz.

Bazı Sünni yazarlar, Ebu Talib'i kolayca tekfir edebilmek için Peygamber'in (s.a.v) atalarının imanı hakkında da bahsetmiş, hatta onun baba ve anasını bile gayr-i mü'min telakki etmişlerdir.

 EBU TALİB'İN İMANINA DELİLLER

Kişinin akide ve tarz-ı tefekkürünü elde etmenin üç yolu vardır:

1) Geriye bıraktığı ilmi ve edebi eserlerini incelemek.

2) Toplum içeresindeki hareket ve davranışları

3) Garazı olmayan dost ve yakınlarının onun hakkındaki görüşleri

Ebu Talib'in imanını bu yolların her üçüyle isbatlamak mümkündür.

Şiirleri, onun iman ve ihlâsına tanıklık ettiği gibi, ömrünün son on yılında yaptığı değerli hizmetleri de onun fevkalede kuvvetli imanına muhkem bir delildir. Garazsız dost ve yakınları da onun müslümanlığını ve imanını tasdik etmişlerdir. Şimdi konuyu, delilleriyle birlikte genişçe ele alalım:

Ebu Talib'in İlmi ve Ebedi Eserleri

Meselenin açıklık kazanması için Ebu Talib'in uzun kasidelerinden bazı bölümleri, tercümesiyle birlikte burada naklediyoruz.

"İyi insanlar bilsin ki Muhammed

Musa ve Meryem oğlu Mesih gibi bir peygamberdir

Hidayeti getirmiştir bize, onların getirdiği gibi

Hepsi, Allah'ın emriyle ve ona güvenerek insanları doğru yola hidayet ederler. (1)

Arzunuz, onu öldürmek, fakat

Bu arzunuz uyuyanın rüyalarına benzer

O bir peygamberdir, Rabbinden vahiy gelmiştir kendisine

Kim "hayır!" derse pişmanlıktan dişlerini gıcırdatır. (2)

Bilmiyor musunuz, Muhammed'i Musa gibi bir Peygamber bulduk; alâmetleri önceki kitaplarda yazılı?

Kulların gönüllerinde özel bir sevgisi var onun

Bir kimse ki, sevgisini Allah koymuştur gönüllere, cefa etmeyin ona (3)

Yeğenim! Kureyş, sana hiç bir zarar veremez, ben sağ olduğum müddetçe. O halde emrolunduğun şeyi açıkça söyle, hiç bir şeyden korkma; müjdecilik vazifeni yap da bazı gözler aydın olsun. Beni davet ettin, biliyorum ki, hayrımı istiyorsun, davetinde de eminsin. Hiç şüphesiz Muhammed'in dini en iyi dindir." (4)

"Ya da Musa ve İsa gibi bir peygambere inen, şaşılacak şeylerle dolu Kur'an'a iman edin".

Bu parçalardan her biri, Ebu Talib'in uzun ve latif kasidelerinden ufak bir bölümdür ki onun, İslam'a iman etmiş olduğunu açıkça göstermektedir.

Sözün kısası: Bu beytlerden her biri, sahibinin iman ve ihlâsını isbat için kâfi gelir. Eğer bu beyitlerin sahibi, garaz ve çekememezliğe konu olmayan bir kişi olsaydı, hepimiz ittifakla onun imanına hükmedecektik.  Fakat bunları söyleyen Ebu Talib olunca Emevi ve Abbasi tebligatı onun hakkında böyle bir fazilet ve imtiyazın isbatına hiç müsaade eder mi?

Bir de O, Ali'nin babasıydı. Diğer halifelerin babalarının müşrik ve kâfir olmasının yanında Ali'nin babasının Müslüman ve mümin oluşu, onun için açık bir üstünlük sayılacaktı. Hülafe tebliğ araçları da daima onun faziletlerini gizlemeye  çalıştığına  göre tabii ki  bu imtiyazını da inkar etmişlerdir.

(1) Mecma'ül-Beyan", c.7 s. 37; "El-Hücce" s. 57; "Müstedrek-i Hâkim" c. 2 s. 623

(2) ve (3) "Divani Ebu Talib" s. 32; "Sire-i İbn- i Hişam " c.1 s. 39

(4) Tarih-i İbn-i Kesir c. 2 s. 42

 

EBU TALİB'İN İMANINI İSBAT İÇİN İKİNCİ YOL

Ebu Talib’in Peygamber’e (s.a.v) karşı davranışları ve Peygamberin mübarek vücudunu korumak için yaptığı fedakârlıklar, katlandıkları güçlükler onun imanını isbat için yeter de artar bile. Zira kişinin davranış ve amelleri, onun düşünce ve inancının yansıdığı bir aynadır.

Yeğenine karşı ta küçük yaşlarından saygılıydı o.

Şam seferinde, yolculuğun bütün zorluklarına rağmen onu kırmamış, kendisiyle beraber götürmeyi kabul etmişti.

Yeğeninin kutsiyetine öyle bir inanıyordu ki kuraklık yıllarda onu kendi yanına alıp musallaya götürüyor ve onun yüzü suyu hürmetine Allah'tan yağmur diliyordu.

 Peygamber uğrunda her türlü zahmete katlanmış, üç yıl derbederliği, derede yaşamayı Mekke'nin rahat hayatına, efendiliğine tercih etmişti. Hatta bu üç yıllık avarelik, onu tamamen yıpratmıştı. Öyle ki bu üç yıllık iktisadi ambargo nakzolunup evine döndükten bir kaç gün sonra vefat etti.

Ebu Talib'in Peygamber'e imanı o kadar muhkem idi ki, onu sağ kalması için kendi öz oğullarının hepsini vermeye razıydı. Ali'yi onun yatağına yatırıyordu; şayet işin içinde bir suikast varsa ona bir şey olmasın diye. Dahası; bir gün Muhammed’in intikamını almak için bütün Kureyş büyüklerini öldürecekti. Bunun ardından bütün Benî Haşim kabilesinin öldürüleceğini de gözönüne almıştı tabi.

EBU TALİB'İN VASİYETİ

Ebu Talib, ölürken evlatlarına şöyle demişti: "Ben Muhammed’i size tavsiye ediyorum. O, Kureyş'in Emini, Arabın doğru konuşanı ve bütün insani kâmilleri haizdir. Onun getirdiği dine gönüller inanmıştır, fakat diller korkudan inkâr ediyor. Görüyorum ki, Arap düşkünleri, ona iman etmiş, onun yardımına koşmuş, Muhammed de onların yardımıyla Kureyş’in saflarını parçalamak için kıyam etmiş; azizlerini zelil, zelillerini aziz kılmıştır. Daha sonra sözlerini şu cümlelerle tamamladı: "Ey yakınlarım! Onu sevin, hizbini (İslam)'ı destekleyin; kim ona uyar, onun yolunda giderse mutlu olur. Eğer ecel, bana mühlet verseydi, belaları, acı hadiseleri defederdim ondan" (1)

Onun, bu arzusunda sadık olduğunda bizim hiç şüphemiz yoktur. Çünkü onun on yıllık hizmetleri ve fedakârlıkları bunu göstermektedir.  Nitekim bu hizmetler, bi'setin evvelinde Peygamber’e verdiği sözünde doğru olduğuna şahittir. Peygamber  (s.a.v) bütün amca ve akrabalarını toplayıp İslam’ı onlara arzettiği gün Ebu Talib şöyle demişti: "Yeğenciğim! Kıyam et; makamın yüce, hizbin çok değerlidir; büyük bir kişinin oğlusun sen. Andolsun Allah'a, bir dil seni azarlamaya kalkışırsa, birçok dil seni savunur, keskin kılıçlar o dili keser. Andolsun Allah'a, çocuğun, annesinin karşısında huzu içinde olduğu gibi Araplar da senin karşında huzu içinde olacaklardır. (2)

(1) "Şerh-ü Nehc'ül-Belağa "İbn-i Ebi-l Hadid, c.14 s. 74 "Divan-i Ebu Talib " s. 173

(2) "Taraif " Seyyid İbn-i Tavus, s. 85, İbrahim b. Ali Direverinin Gayet -üs Sual Fi Menakib-i Al-ir Rasul" adlı eserinden naklen

 

SON YOL

 

Ebu Talib'in iman ve ihlâsını bir de garazsız yakınlarından sordum. Ev halkı, evin içindekini daha iyi bilir ya.

1) Ali (a.s), Ebu Talib'in ölüm haberini Peygamber'e (s.a.v) verince Hazret çok ağladı ve Ali’ye onun gusül, kefn ve defn işlerini yerine getirmesini emretti ve Allah'tan onun için mağfiret talebinde bulundu. (1)

2) Dördüncü İmam Hz. Muhammed Bagır'ın (a.s) huzurunda Ebu Talib'in imanından sözedilirken şöyle buyurdu: "Taaccüb ediyorum gerçekten! Halk, Ebu Talib'in imanından nasıl şüphe edebiliyor? Oysa İslam'da, bir kadın İslam’ı kabul ettikten sonra kâfir kocasının nikâhında kalamaz. Esed kızı Fatıma, ilk iman eden kadınlardan olduğu halde Ebu Talib'in ömrünün sonuna kadar Ebu Talib'i eşi olarak kaldı.

3) Yine İmam Muhammed Bagır (a.s)  şöyle buyurmuştur: "Ebu Talib'in imanı, insanların birçoğunun imanından daha üstündür. Emirülmüminin (a.s), onun yerine hac menasiklerini yerine getirtiyordu. " (2)

4) İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Hz. Ebu Talib'in durumu Eshab-ı Kehf'in durumu gibidir. İmanlarını gizleyip, zahirde müşrik göründüler. Bu yüzden iki defa ecir (mükâfat)  göreceklerdir.

(1) Şerh-u Nehc'ül-Belağa, İbn-i Ebi'l Hadid, c.14 s. 76

(2) Şerh-u Nehc'ül-Belağa, İbn-i Ebi'l Hadid, c.14 s. 76

 

Şİİ ÂLİMLERİNİN GÖRÜŞÜ

İmamiyye ve Zeydiyye âlimleri, Ehl-i Beyt'e uyarak, Ebu Talib'in, İslam'ın belirgin şahsiyetlerinden biri olup iman ve ihlâs ile dolu bir kalple bu dünyadan gittiği hususunda ittifak etmiş, bu hususta birçok kitap ve risaleler de yazmışlardır.

Ebu Talib'in imanı hakkında şimdiye kadar on sekiz kitap yazılmıştır. Daha geniş bilgi için "El-Gadir" kitabına (c.7 s. 402–404, Necef baskısı ) müracaat edebilirsiniz.

Allah Şefaatine nail eylesin cümlemizi...

http://caferider.com.tr/hz-muhammed-sav-e-adanmis-bir-omur-_h6475.html