Tefekkür ve tekfir İslam dininin üzerinde önemle durduğu iki önemli kavramdır. Ancak bu iki kavramdan tefekkür din tarafından önemsenmiş, tavsiye edilmiştir. Müslümanın Müslümanı tekfir etmesi ise yeğlenmiş ve men edilmiştir.
Tefekkür; düşünmek, düşündürmek, düşünceye sevk etmek manalarını ifade eder. Hadis metinlerimizde “Bir saat tefekkür atmış yıllık ibadetten daha hayırlıdır” diye buyrulmuştur. Bazıları, bu nasıl olabilir diye düşüne bilirler! Kerbela’da Hürr b. Yezidi Riyahi’nin kendisini hak ve batıl/cennet ve cehennem arasında görüp, bir an tefekkür ettikten sonra hak/cennet tarafını tercih etmesine neden olan tefekkür bir ömür ibadet etmekten hayırlı olmaz mı hiç! İşte bu manada tefekkür yani insanın batılı terk edip hakkı tercih etmesine sebep olan tefekkür atmış yıllık ibadetten daha hayırlıdır.
Tekfir ise küfür kökünden türeyen bir kelimedir. Tekfir etmek yani birisini veya bir kitleyi küfürle itham etmek, kâfir olduklarını söylemek, onların kâfir olduğunu kanıtlamak için didinip durmak manasındadır.
Ahiret ve hak kaygısı olan insanlar daima tefekkür halinde olurlar. Kendilerinin ve toplumun tekâmülü için düşünüp dururlar ve bu bağlamda hareket ederler. Tefekkür neticesinde kişinin kendisinin veya toplumun tekâmülünde etkili olması, Kuran'a göre insanın en beğenilen fillerinden sayılmıştır. Böyle olunca da bu fiil İslam’a göre en yüce ve en kutsal ibadetlerden biri sayılmıştır. Zira Allah’ın insandan istediği bütün kemaller ve Rahmani sıfatlar tefekkür ve sonrasında salih amel neticesinde elde edilir.
Kuran’ın birçok ayetlerinde tefekküre vurgu vardır. Hatta Kuran'ın yarıdan fazlasının, doğrudan veya dolaylı tefekkürü beyan buyurduğu ve buna rağbet ettirdiği denilebilir.
İnsan tefekkür neticesinde Allah’ı, emirlerini ve İslam dinini daha iyi tanır. Tefekkür dinin esas meselelerinden biridir. Bu varsa dine göre yaşamak vardır, bu yoksa yaşam, işlerine gelmeyen her kesimi tekfir eden tekfircilerin, haricilerin yaşam tarzı gibi olur.
İnsanlar bütün zamanlarda tefekkürden uzak olmanın acı bedellerine maruz kalmışlardır. İslam tarihinde tefekkürden uzak kalma neticesinde Müslümanlar içerisinde Hz. İmam Ali’ye bile (haşa) kâfir diyebilecek kadar küstahlaşan hariciler/tekfirciler türemişlerdir. Bu akım o günden günümüze kadar devam edip gelmiş ve Müslümanların kamburu olmuştur. Tefekkürden uzak kalarak tekfirci olanlar, yüzyıllardır Müslümanlara ve İslam dinine zararlar vermişler ve kendilerine göre yaşadıkları dinin Kuran'ın dini olduğunu zannetmişlerdirler. Oysa bunların yaşadıkları dinin uzaktan, yakından Kuran’ın dini ile en ufak bir alakası yoktur.
Ne yazık ki son zamanlarda tefekkür düşmanlığı bazılarının hobisi haline gelmiştir. Tefekkür ederek toplumun ve İslam dünyasının dış kamburlarını ve iç sancılarını yazan, dile getiren âlimler ve genç kalemler tefekkür düşmanlığını hobi edinenler tarafından hedef gösterilmeye çalışılmıştır. Yani dinin istediğinin tam tersini yapmak bazılarının genlerine sirayet etmiştir. Hz. İmam Ali'nin deyimiyle “Dinin elbisesi tam tersine çevrilerek giyilmiştir.”
Bağnazların ve nefis tutsaklarının nazarında tefekkürden koparılan din, bir tekfir manzumesine dönüştürülmüş. İşlerine gelmeyen insanları, kendileri gibi düşünmeyen ve inanmayan kişileri, toplulukları kâfir ilan etmek, hakaret ve küfür etmek temel ibadet haline getirilmiştir.
Olacağı da budur zaten ve bundan şaşmamak gerekir. Zira Tefekkürden nasibini almayan akılların varacağı tek yol, tekfir etme yoludur. Hz. Peygamberin vefatı sonrası bunun acı örneklerini görebiliyoruz. Hz. Ali gibi yüce bir şahsiyet bile tekfirden nasibini almış “şecere-i mel’une”nin lanetlenen çocukları tarafından “kâfir” ilan edilmiş ve tekfir neticesinde namaz üzerinde şehit edilmiştir.
İslam dünyasında bugün, tekfir mikrobundan daha tiksindirici bir mikrop yoktur. Çünkü İslam coğrafyasında vuku bulan terörlerin bir bölümü tekfir mikrobundan kaynaklanmaktadır. Hatta tekfir terörden daha tehlikelidir de denilebilir. Zira tekfir terörün bir bölümünün kaynağıdır. Tekfir mikrobundan kurtulmanın yolu ise tefekkür ile Kuran’ın dinine sarılmaktır.
Tekfir neticesinde hakaret ve küfür bağnazlık ve yobazlıktan ve aklı nefse kiraya vermekten kaynaklanır. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Her kim bağnazlık ederse veya kendisi için bağnazlık edilirse iman halkasını boynundan çıkarmış olur.” (el Kafi, c.2, s.308)
İmam Ali (aleyhisselam) şöyle buyurmuştur: “Eğer illa da bağnazlık edecekseniz, hakka yardım etmek ve çaresiz insanların yardımına koşmak hususunda bağnaz olun.” (Gurer'ul-Hikem, 3738)
Selam ve dua ile