16-09-2016 tarihinde eklendi
GADİR-İ HUM KUTLAMALARI VAHDETE AYKIRI MIDIR?


“Doğrusu bugün (Gadir-i Hum günü) Hz. İbrahim’in ateşten kurtulduğu ve Allah için şükür orucu tuttuğu gündür; Bugün Hz. Resul-ü Ekrem’in emir-ül müminin Ali’yi sancak olarak yerine bıraktığı, faziletini aşikâr ettiği, yerine vasi bıraktığı ve oruç tuttuğu gündür. Bugün oruç, kıyam, yemek yedirme, kardeşler ile sıla yapma günüdür. Bugün Rahman’ın razı olduğu ve şeytanın da ümitsizliğe kapıldığı gündür.”(İmam Cafer Sadık aleyhisselam)

“Gadir-i Hum günü Ramazan bayramı, Kurban bayramı ve Cuma bayramı arasında yıldızlar arasındaki ay gibidir.”  (İmam Cafer Sadık aleyhisselam)

Gadir-i Hum bisatın/risaletin tamamlayıcı etkenidir. Gadir-i Hum risaleti, imameti, Mehdeviyeti birbirine bağlayan sebeptir. Gadir-i Hum İlahi mesaj ve emirlerin devam etmesinin nedenidir. Gadir-i Hum birçok hadise gibi ibret alınması için salt tarihsel bir vakıa değildir. Gadir-i Hum dünün, bu günün ve yarının hadisesidir. Gadir-i Hum kurumayan ve daima akan bir çeşme misali ebedi bir hadisedir.

Bazıları Gadir-i Hum kutlamalarına farklı yaklaşarak; Bugün neden Gadir-i hum kutlamaları yapılıyor! Bu kutlamalara, etkinliklere ne gerek var! Bugün ne Gadir-i Hum var ve ne de İmam Ali aleyhisselam var. On dört asır önce Allah resul-ü Gadir-i Hum’da bir takım konuşmalar yaptı, ashaptan bazıları konuşulanları kabul ettiler, bazıları ise kabul etmediler. Allah resulünün vefatından sonra da Gadir-i Hum kavramı kabul görmedi ve unutuldu. Bugün ise Müslümanlar yan yana vahdet içerisinde yaşamaktadırlar. Bundan dolayı bu hadiseyi gündem etmenin, kutlamalar yapmanın ne gereği vardır? İkinci olarak da bu hadiseyi canlı tutmak Müslümanlar arası ihtilafa sebep olmaz mı, vahdete aykırı olmaz mı? Neticede bugün milyonlarca Müslüman Gadir-i Hum mektebinin ve imametin mensupları değillerdir. Aksine Sakife ve hilafet mektebinin mensuplarıdırlar. Allah resulünden sonra iki ekol, iki mektep şekillendi. Biri İmamet mektebi diğeri hilafet mektebi, biri Gadir-i Hum tefekkürü diğeri Sakife tefekkürü…

Bazıları bu tür düşünceleri ortaya atarak, bugün Gadir-i Hum etkinlikleri, kutlamaları yapmak, aşura ziyaretini okumak ve gündem etmek fitneye ve ihtilafa sebeptir demekte veya dolaylı olarak bunları söylemeye çalışmaktadırlar.

İlimden, basiretten, ferasetten, tarihi gerçeklerden, İmametin, aşuranın, Mehdeviyetin ruhundan uzak olan bu yaklaşımlara ve söylemlere verilecek üç tane cevabımız vardır;

1-Doğru ve sahih olan mektebi, ciheti ve tarzı tercih etmek;Öncelikle şunun bilinmesi gerekir ki, bazılarının zannettiği gibi Gadir-i Hum tarihin gerisinde kalan düne ait bir mesele değildir. Gadir-i Hum kavramı bu günün meselesidir. Bugün sorumluluk kabul eden bir insan bir mektebe göre yaşamak, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek ve diğer ibadetlerini yapmak, Kuran’ı ve İslam’ı anlamak istiyor. Örneğin Kuran’ı anlamak isteyen bir insan Kuran’ı açtığı zaman karşısına farklı farklı görüşler çıkıyor. Zehhak şöyle demiştir, Vasıl b. Ata şöyle demiştir, İbni Abbas böyle demiştir, İmam Ali aleyhisselam şöyle buyurmuştur… Bu insan sahabelerin, tabiinin, masum imamın Kuran tefsirine dair nakledilen onlarca farklı görüş içerisinden hangisinin hüccet, doğru ve sahih olduğunu bilmek ve öğrenmek istiyor. Böyle bir durumda Kuran tefsirini kimden öğrenmelidir. Kimin sözü Allah’ın muradı ve Resul-ü Ekremin sözü ile mutabıktır. Fıkıh ilmine göre namaz kılmak istiyor. Nasıl ve kime göre namazını kılmalıdır. Toprağa secde mi sahihtir yoksa halıya, kilime secde mi sahihtir? Ezan okumak istediğinde “Hayye ala Hayril amel” söylemeli midir, söylememeli midir? Hacca gittiğinde hac amellerini kimin görüşlerine, fetvalarına göre yerine getirmelidir? İmam Muhammed Bakır aleyhisselamın ve İmam Cafer Sadık aleyhisselamın buyruklarına göre mi hac amelini yapmalıdır yoksa diğerlerinin farklı fetvalarına göre mi?...

Görüldüğü gibi Gadir-i Hum kavramını canlı ve gündemde tutmanın birinci zarureti bundan kaynaklanmaktadır. Gadir-i Hum velayet mektebine mensup olanların mektebi tefekkürünü şekillendirmektedir. Kendisine bir ekolü seçmek isteyen hangi ekolü tercih etmelidir? Mezhepler içerisinde Hanefiliği, Şafiiliği, Malikiliği, Hanbeliliği, Şialığı ve bunlar içerisindeki yeni çıkan oluşumlardan hangisini tercih etmelidir. Bugün abdest almak isteyen Müslüman Ebu Hanifeye göre mi yoksa İmam Ali’ye göre mi abdest almalıdır? Namazda besmeleyi sesli mi, sessiz mi okumalıdır veya hiç okumamalı mıdır? Bunları kime göre yapmalıdır. Örneğin, Fahri Razi tefsir eserinin ilk bölümlerinde şöyle demiştir; İmam Ali aleyhisselam namazda besmeleyi sesli okurdu ama falanca, falanca, falanca sessiz okurdu. Sadece bu meselede kime göre amel etmek gerekir? Dolayısıyla Gadir-i Hum konusu mektep, ekol, tarz seçmektir; Ameli ahkâmın ve inançların keyfiyetini seçmektir. Bundan dolayı gündemde tutulması zaruret gerektirmektedir.

2-Mektebin devamı, müçtehitlere müracaat etmek ve velayeti fakih-i kabul etmek; Gadir-i Hum’u gündemde tutmanın ikinci sebebi velayet mektebinin devamı içindir. Gadir-i Hum konusu sadece İmam Ali aleyhisselamın imamet meselesi değildir. Gadir-i Hum konusu bir imamın imametinin başlangıcıdır. Yani bir imam imamet makamında ise ondan sonra bir diğer imam, sonra bir diğer imam… Yani İmam Ali aleyhisselam, sonra İmam Hasan aleyhisselam, sonra İmam Hüseyin aleyhisselam…  Sonra İmam Sadık aleyhisselam… Sonra İmam Hasan Askeri aleyhisselam, sonra imam Mehdi aleyhisselam…  Sonrasında intizar kavramına gelinir. Yani Gadir-i Hum bir halkayı oluşturmaktadır ve bu halka içerisinde on bir imam bulunmaktadır ve bu dönem 250 yıl devam etmiştir. Daha sonra İmam Mehdi aleyhisselamın dönemi başlar, sonra dört özel naibin dönemi ve sonrasında genel naiplerin dönemi başlar. Sonrasında ise merceiyet ve velayeti fakih bu halkanın içerisinden çıkar, faydasını ve etkinliğini gösterir.

Gadir-i Hum bugün bizlere şunları söylemektedir; Senin hayatta olan ve yaşayan bir imamın var. O senin amellerini görür, sana dua eder ve bir gün zuhur edecektir. İmamın zahirde olmadığı zaman (gaybet dönemi) İmamına en yakın olana müracaat etmelisin. Bu kavramlara göre Gadir-i Hum’un sadece tarihi bir vakıa olduğunu hangi velayet mensubu söyleyebilir! Gadir-i Hum tarihi bir hadise olmakla beraber itikadi bir kavramdır. Zira Gadir-i Hum kavramı ile aşura, Mehdeviyet ve intizar arasında bağ kurula bilinir. Çünkü Gadir-i Hum mektebinin içerisinden Mehdeviyet ve intizar mektebi doğar.

3-Gadir-i Hum kavramından ve hakikatinden model edinme; Gadir-i Hum bizlere model kazandırır. Kazandırdığı modele uymamızı ve o modele göre yaşamamızı emreder. Gadir-i Hum bizlere model tayin ettiği gibi metot, yol ve yordamı da öğretir. Gadir-i Hum bizlere şöyle seslenir; Eğer yöneticilik yapmak istiyorsan Malik Eşter’in emirnamesini oku ve amel et, Hz. Peygamberi tanımak istiyorsan Nehc-ülBelağa’yı oku, dua şeklini ve adabını bilmek istiyorsan Sahife-i Seccadiye’yi oku, zalime karşı durmak istiyorsan aşura ve Kerbela tarihini oku… İşte bu üç önemli sebepten dolayı bizlerin bugün Gadir-i Hum etkinlikleri yapmamız ve Gadir-i Hum’u canlı tutarak unutturmamamız gerekir.

İkinci şüphe ve itiraza gelince; Acaba bazılarının sayıkladığı gibi Gadir-i Hum etkinlikleri ihtilaf sebebi midir? Bazılarının safsata ederek bu etkinlikleri yapmak “Takribi mezahibe” (mezhepleri yakınlaştırmaya) aykırıdır söylemleri ne kadar doğru olabilir!

Öncelikle şunu belirtmemizde fayda vardır; Ehli sünnetâlimlerinden olan Doktor Muhammed Aşur bir makalesinde şunları söylemiştir; “Mezhepleri yakınlaştırmak mezhepler bir ve tek yapmak anlamında değildir. Hiç kimse mezhepleri yakınlaştırmaktan maksadın mezhepleri bir ve tek yapmak olduğunu söylememiştir.” Yani bugün Müslümanlar arasında tek bir ezan okumak mümkün değildir. Şia ezanda “Hayye ala hayril amel” söyler ama ehli sünnet bu cümleyi ezanda söylemez. Ehli sünnet sabah ezanında “Es-salat’uhayrunmin’ennevm” söyler ama Şia bu cümleyi söylemez. Bu ikisinin bir olması mümkün değildir. Her ikisinin de kendisine göre yeri vardır. Dolayısıyla mezhepleri yakınlaştırmaktan maksat mezhepleri bir yapmak değildir.

İkinci bir husus ise ihtilaf, tefrika ve fitnenin kötü oluşudur. İhtilafın, tefrikanın, fitnenin kötü ve zararlı olduğunu her akıl ve insaf sahibi bilmekte ve kabul etmektedir. Ancak ilkelerden taviz verilmesi mektebin yok olmasına veya mektep mensuplarının zamanla asimile olmasına sebep olacak ise gerçeklerin saklanmaması ve konuşulması gerekir. Örneğim İmam Ali aleyhisselam Hz. Peygamber’den yirmi beş yıl sonra hükümete geldiği zaman ilkelerinden ödün vererek Talha, Zübeyr ve Muaviye’ye müsamaha göstermiş olsaydı, Talha ve Zübeyr’e istedikleri valiliği vermiş ve Muaviye’nin de bir müddet Şam valiliğinde kalmasını onaylamış olsaydı üç büyük savaşa maruz kalmaz ve neticede binlerce Müslüman öldürülmüş olmazdı. İmam Ali geçmişi tashih etmek ve Müslümanları Allah Resulünün sahih sünnetine ve yöntemine döndürmek istiyordu. Acaba İmam Ali aleyhisselam Talha ve Zübeyr’e isteklerinin verilmemesi durumunda, Muaviye’nin azledilmesi halinde büyük savaşların çıkacağını ve binlerce Müslümanın öldürüleceğini bilmiyor muydu! Şüphesiz İmam Ali aleyhisselam bunları biliyordu. Ama ilke ve realiteyi feda edip, ödün vermedi.

“Takrib-i mezahib”in (mezheplerin yakınlaştırılması) anlamı kimse kimsenin kutsalına hakaret etmemeli ve Müslümanlar bir birlerine saygılı olup diyalokve vahdet içerinde olmalıdırlar.

Gadir-i Hum hutbesi ve Hz. Fatıma aleyhasselamın iki hutbesini derk eden İslam’ı, tevhidi, nübüvveti anlar ve hizmet noktasında İslam’a hakkı ile hizmet eder. Ama Gadir-i Hum hutbesini ve Hz. Fatıma aleyhasselamın iki hutbesini anlamayan ve derk etmeyen İslam’ı tevhit ve nübüvveti anlayamayacağı gibi hizmet noktasında da İslam dinine hakkı ile hizmet edemez. Zira böyleleri imamet ve velayet kavramlarını ve Ehlibeyt imamlarının makam, konum ve tutumlarını birilerine yaranmak ve dünyevi makamlar adına bir yerlere gelmek için çarpıtarak yahut tahrif ederek anlatırlar. Vahdeti yanlış yorumlayarak mektep de adeta vahşet oluştururlar. Vahdet insanın inanç değerlerinden taviz vererek yapılmaz, aksine vahdet inanç değerleri korunarak müştereklerde yapılır. İşte ne yazık ki Gadir hutbesini ve Hz. Fatıma aleyhasselamın iki hutbesini anlamayanlar, vahdeti de yanlış yorumlamış vahşet oluşturmuş, bir tarafı yapmaya çalışırken diğer bir önemli tarafı ise nispi olarak yıkmışlar ve kendi inançlarında bazı esaslarda tahribatlara yol açmışlardır. Bu gün Kuran ayetleri şahıslar hakkında nazil olmaz deyip de Kuran da Ehlibeyt ve imam Mehdi (a.f) hakkında ayet yoktur diyenler ve düşünenler vardır. Veya bizler Ehlibeyt imamlarına çok önem veriyoruz, (hâşâ) Allah’a önem vermediğimiz kadar imamlara önem veriyoruz diyenler vardır. Ric’at inancına şüphe ile bakanlar veya inkâr edenler vardır. Günümüz dünyasında Ehlibeyt mektebine mensup olduklarını söyleyip Ehlibeyt mektebi ile bağdaşmayan bu ve benzerlerini düşünen ve söyleyenlerin yokluğuna inanmak saflık olur. Oysa bu zavallılar Gadir-i Hum hutbesini ve Hz.Fatımaaleyhasselamın iki hutbesini okumuş ve derk etmiş olsalardı böyle düşünmeleri mümkün olmazdı.

Selam ve dua ile…

http://caferider.com.tr/gadir-i-hum-kutlamalari-vahdete-aykiri-midir-_m3404.html