Eğer Kuran-ı Kerim'de evliyalar ve diğer şahsiyetler sadece isim ile tanıtılmış olsaydı bu soru yerinde bir soru olurdu. Ama eğer Kuran-ı Kerim'e dikkat edecek olursak, Allah-u Teala Kuran'da şahısları farklı farklı üsluplarla tanıtmıştır. Zira şahısların tanıtılmasının sadece bir yolu yoktur.
Kuran şahısları tanıtırken genelde üç üslup kullanmıştır. Her üç üslup da maslahatlara göre özel yöntemleri kullanmıştır.
1-İsimle Tanıtma: Kuran-ı Kerim Peygamber efendimizi gelecek zamandaki insanlar için ismi ile tanıtmıştır ki, şöyle buyuruyor: “Ve an o zamanı ki, hani Meryem oğlu İsa, ey İsrail oğulları demişti, şüphe yok ki, ben size elimdeki Tevrat'ı doğrulayan ve benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir Peygamberi müjdeleyen Allah elçisiyim...”(-Saf, 6) Allah-u Teala Kuran-ı Kerim'in bazı yerlerinde de Peygamberlerinin ismini bir husus kaydederek zikretmiştir. Örneğin şöyle buyuruyor: "Ey Davud, biz seni yeryüzüne hakim ettik, artık insanlar arasında adaletle hüküm et ve dileğine uyma ki seni Allah yolundan saptırır..."(Saf, 26) "Muhammed ancak bir Peygamberdir, ondan önce nice Peygamberler geldi geçti.." (Âl-i İmran, 144)
2-Rakam ile Tanıtma: Kuran-ı Kerim'in tanıtım için yöntemlerinden biride rakam ile tanıtmadır. Zira Kuran-ı Kerim, Benî İsrail Nükabalarını (eminlerini) rakam ile tanıtmıştır. "Ve Allah İsrail oğullarından kuvvetli söz almıştı ve onlardan on iki emin adam göndermiştik.." (Maide, 12) Hz. Musa tarafından dağa gitmek için seçilen grup Kuran-ı Kerim'de rakam ile tanıtılmıştır. "Musa kendisine vade verdiğimiz yere götürmek üzere kavminden yetmiş kişi seçti.." (Araf, 155)
3-Sıfat ile Tanıtma: Şahısların tanıtılmasının üsluplarından biride sıfat ile tanıtılmasıdır. Nitekim Peygamber (s.a.a)'in İncil ve Tevrat'ta isim ile tanıtılmasının yanı sıra sıfat ile de tanıtılmıştır. Kuran-ı Kerim bu konuya şöyle şehadet etmektedir. "Onlar öyle kişilerdir ki, ellerindeki Tevrat'ta ve İncil'de yazılmış olarak bulacakları şeriat sahibi ümmi Peygambere uyarlar ve o, onlara iyiliği emreder, kötülükten nehyeder onları ve temiz şeyleri onlara helal eder ve kötü şeyleri de haram eder.." (Araf, 157) Bu ayet-i kerimede Hz. Muhammed (s.a.a) on sıfat ile tanıtılmıştır. Ayetin akışından anlaşıldığına göre Peygamber efendimiz bu iki kitapta (İncil-Tevrat) bu sıfatlar veya genelde bunlarla tanıtılmıştır. Zira ayet, "Tevrat'ta ve İncil'de yazılmış olarak bulacakları" şeklinde buyuruyor. Allah-u Teala, Kuran-ı Kerim'de Müslümanlar tarafından itaat olunmaları gereken insanları Ul'ul-Emr (emir sahipleri) sıfatı ile tanıtmıştır ki, nitekim şöyle buyuruyor: "Ey iman getirenler, Allah'a Peygambere ve içinizdeki emir sahiplerine itaat edin." (Nisa, 59) Hz. Musa'dan sonra İsrail oğullarından biri Peygamberliğe seçilmişti. Halk ona, "Allah yolunda cihat etmemiz için bize bir emir tayin et" dedi. Allah-u Teala onların isteğine müspet cevap vererek bütün şüphe, tereddüt ve suistifadelerin bertaraf olması için bu emiri isim ile tanıttıktan sonra sıfat ile de tanıttı. Peygamberinin vasıtası ile onlara; Allah sizler için Tâlut'u emir olarak seçti diye haber verdi ve şöyle buyurdu: “Yine peygamberleri demişti ki: Onun padişahlığının apaçık alameti, Rabbinizden size itminan ve sükun veren, içinde Musa ile Harun soyundan arta kalanlar bulunan ve melekler tarafından taşınan tabutla gelmesidir. İnanmışsanız, işte bunda size kesin bir delil var." (Bakara, 248) Hz. Tâlut ile ilgili ayette de görüldüğü gibi sıfat ile tanıtma üslubunda bazen isim de zikredilir, ama bazen sadece sıfat ile tanıtılır. Örneğin, Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Ey inananlar, içinizden kim çıkar da dininden dönerse Allah yakında onlara bedel öyle bir kavim getirecektir ki o, onları sevecek, onlar da, onu sevecek, inananlara karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı yüce olacak. Allah yolunda savaşacaklar ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmayacaklar. Bu, Allah'ın lütfü ve inâyetidir ki dilediğine verir ve Allah'ın lütfü boldur, o her şeyi bilir." (Maide, 54)
Aynı üsluplar rivayetlerde de yer almıştır. Örneğin Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Fatıma (s.a) hakında, Sahih-i Buharî'denaklolunan bir rivayete göre şöyle buyuruyor: "Fatıma benim vücudumdan bir parçadır, kim Onu gazaplandırırsa beni gazaplandırmış olur." "Fatıma benim bir parçamdır, Onu üzen şey, beni üzer. Onu inciten şey, beni de incitir." (Sahih-i Buharî, c.5, s.26; Sahih-i Müslim, c.4, s.1902, Hadis: 2449) Diğer bir taraftan da, Allah-u Teala, Kuran-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Gerçektende Allah'ı ve Peygamberini, incitene Allah dünyada lânet etmiştir, ahirette de. Ve onlara horlayıcı, aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır." (Ahzab, 57) Dikkat edilecek olursa, lâneti hakkeden insanların bu lâneti hakketmedeki ölçülerden biriside Hz. Fatıma (s.a)'dır. Artık bu hadis ve ayetten sonra, Hz. Fatıma (s.a)'ya eziyet eden ve Onu inciten birisi Allah Resûlünü incitmiş olur. Onu incitene de Allah lânet eder. Ve onun için horlayıcı azabını hazırlar, bu şahıs kim olursa olsun, bu incitme sıfatına şamil oldu mu lânete de şamil olmuş olur. Dikkat olunursa, Peygamber Efendimiz yukarıdaki hadisi şerifte sıfat üslubunu kullanmışlardır. Bu hadis ve ayetleri zikretmedeki maksat, sıfat ile tanıtma üslubunun doğru ve sahih bir üslup olduğudur.
Hz. Mehdi (a.s)'ın ismi, Kuran'da her ne kadar yer almamışsa da onun ve hükümetinin sıfatları, özellikleri Kuran'da zikrolunmuştur. Usule göre Kuran-ı Kerim şahısların tanıtımında en iyi maslahatları göz önünde bulundurmuştur. Bazen maslahat gereği şahsın ismi ile tanıtılması icap eder. Bazen de maslahat gereği şahsın sıfat ile tanıtılması gerekir. Nitekim Hz. Mehdi (a.s) hakkında da mesele sıfat ile tanıtmadan ibarettir. Zira;
1-Böyle bir hükümetin teşkil olması Kuran'ın bazı yerlerinde açık bir şekilde ve bazı yerlerinde de işaret olunarak zikrolunmuştur. Tevbe ve Saf suresinde İslam'ın bütün cihana yayılacağının müjdesini veren ayetler ki, şöyle buyuruyor: "Müşrikler istemese de zorlarına gitse de Peygamberini insanlara doğru yola sevk eden apaçık ve kesin delillerle ve bütün dinlere üst olmak üzere gerçek dinle göndermiştir." (Tevbe, 33) Bu ayet evrensel hükümetin kurulacağına işaret etmektedir. Zira müfessirlerin açıklamasına göre bu ayetin müjde verdiği hakikat yani cihan şümul olan İslam dini henüz tüm dünyaya yayılmamış ve hakim olmamıştır. Bunun yanı sıra Allah-u Teala Enbiya suresinin 105. ayetinde şöyle buyuruyor: "Ant olsun ki, biz Tevrat'tan sonra Zebur'da da yazdık şüphe yok ki yeryüzü temiz kullarıma miras kalır." Bu ayet salihlerin, yeryüzünün varisi olup evrensel hükümeti ellerine alacağının haberini vermektedir. Beşer tarihinin ittifakına göre bu ilahî vade henüz gerçekleşmemiştir.
2-İslam'ın, Kuran alanında ihtisas sahibi olan derk ve fazilet ehline göre, Allah-u Teala, Hz. İmam Ali (a.s)'ın ismini bir takım maslahatlara dayanarak nasıl Kuran'da zikretmemişse, aynı maslahatlar doğrultusunda İmam Mehdi (a.s)'ın ismini de zikir buyurmamıştır. Eğer bu ilahî liderlerin ismini zikretseydi Bedir, Uhud, Huneynvb.'nin eski ve derin kinleri yeniden canlanır ve dolayısıyla vahim sonuçlara sebep olabilirdi. Bu sebepten dolayı, konuyu genel olarak "Yeryüzünün varisi Salih kullarım olacak" şeklinde buyurmuştur.
Allah-u Teala'nın, Hz. Lokman, Hz. Zülkarneyn gibi geçmiş insanların ismini zikretmesiyle gelecekteki insanların isimlerinin zikredilmesi mukayese edilemez. Zira geçmiş insanlar hakkında kıskançlıklar, kinler tahrik olmaz, alevlenmez ve menfaat talep suistifadeci insanlarda ondan yararlanamazlar. Ama gelecekteki insanların ismini zikretmek bu tehlikelerle karşı karşıya kalabilir.
Her şeyi bir kenara bırakalım, acaba sadece ismin zikredilmesi bütün dertlere deva olur mu? Acaba zamanın imamının ismi Kuran'da zikredilseydi, tarih boyunca cellatların, zalimlerin, tağutların, şöhret avcılarının ondan kötü bir şekilde yararlanmayacaklarına ve onu kabulleneceklerine kanaat getirilebilir mi? Veya bazıları da, şahsî menfaat, hedef veya şöhret avcılığından dolayı onu inkâr etmeyecekler miydi? Tarihi tecrübe buna şahit olmuştur ki, eğer zamanın imamının ismi Kuran'da zikredilseydi bile, yine de Mehdilik inancının ters, yalancı iddiacıları, şöhret avcıları ve menfaat talepler kalkıp bulanık sudan balık tutmak ister gibi, kendilerinin zamanın imamı olduğunu iddia edip ve insanlığın intizarından kötü bir şekilde yararlanacaklardı. Acaba Allah-u Teala, son peygamberinin ismini Kuran'da zikretmedi mi? Ama yine de inatçı ve kör insanlar, orada kötü yararlanmaları sağladılar ve hatta bazıları inkar bile ettiler!. Bu konuda Kuran-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Ve an o zamanı ki, hani Meryem oğlu İsa; Ey İsrail oğulları demişti, şüphe yok ki ben size elimdeki Tevrat'ı gerçekleyen ve benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir Peygamberi müjdeleyen Allah elçisiyim. Fakat o, onlara apaçık delillerle gelince; dediler bu apaçık bir büyüdür." (Saf, 6) Bu sebepten dolayı önemli olan, Kuran'a bağımlı ve bilinçli insanlar tarafından gerçek Mehdi ve sıfatlarının yalancı iddiacıların, bulanık düşüncelerinden ayırt edilmesi için o hazretin sıfat ve özelliklerinin beyan olunması yeterlidir. Bu sıfat ve özelliklerinde bir bölümü Kuran-ı Kerim'de ve diğer bir bölümü de sahih hadislerde yer almıştır. Bu sıfat ve özelliklerle, Kuran ve sünnete bağımlı mümin, bilinçli insanlar hem Mehdilik konusunu savunacak ve hem de yalancı iddiacıların foyası su yüzüne çıkmış olacak.