Yanlışa tavır Allah'ın önemli bir emri olup imanın gereğini yapmaktır. Zira iman; sahibine yanlışa tavrı, marufa emri ve münkerden nehyi emreder. Böyle yapmayanların imanları, kişilikleri zayıftır demektir. Yanlış ve doğru denince hayatımızın her alanında karşımıza birbirine karşı olan bu ikilinin çıkması mümkündür. İmanlı, insaflı, kişilikli, karakterli ve idealleri olan birisi tutumunu elbette doğrudan yana yanlışa karşı sergileyecek ve ona göre hareket edecektir. İmandan, karakterden yoksun olan kişiliksiz insanlar ise tutumlarını yanlıştan yana sergileyecek ve yanlışın yanında yer alacaklardır. Bu hep böyle olmuştur.
Adam utanmadan sıkılmadan açıktan din, inanç adına bağnazlık ve taassup yapıyor. Hatta bu yüzden kendisi gibi inanmayan, düşünmeyen Müslümanların kanlarının dökülmesine fetva veriyor. İş fetva ile kalsa, maalesef kanlar dökülüyor, canlar ölüyor, mallar zayi oluyor, ama onun etrafındaki Müslümanlar, toplum, akil insanlar, kanaat önderleri din adına bağnazlık yapan taassup ehli böylelerini uyarmıyor. Bu tür insanların yazılı görsel medyada her geçen gün daha fazla yer alması bu işin ardında farklı insanların, odakların olduğunu da insanın aklına getirmiyor değil.
Zira Kuran'dan, İslam'dan, Peygamberden, Hadis külliyatlarından biraz olsun nasibini alan Müslüman bir adamın, kendisi gibi düşünmeyenler hakkında gerçeklere aykırı fetvalar vermesi düşünülemez. Eğer böyle oluyorsa işin ardında farklı şeyler olabilir diye düşünmemek elden değil. İslam, Müslüman'a Müslüman'ı sapkın, kâfir olarak niteleyecek şekilde tavır bırakmayı emretmemişken, böylelerinin Müslümanların düşmanlarının, vuranlarının, bölüp-parçalayanlarının çok olduğu bu zamanda İslam'ın evrensel emirlerini ihlal ederek İslam adına din dışı fetvalar vermeleri kimler adına fetva verdiklerini de bir ölçüde ortaya koymaktadır.
İslam dünyası yıllarca bu tür taassup ehli, sözde din adamı görüntüsü veren bağnazların verdikleri yalan yanlış fetvalardan dolayı sevap adı altında, öldürülürsem şehit olurum, öldürürsem mükâfat alırım inancı ve mantığı ile birbirlerine karşı savaştılar. Bu uğurda devletler, kabileler, topluluklar arası çok savaşlar yapıldı. Çok insan haksız yere canından oldu. Çok insan yanlış yönlendirilmeden dolayı birçok günahı ve vebali üstlenmiş oldu ve o günahların ağırlığı ile dünyasını terk etti. Bu gidişatın Müslümanlara asla fayda sağlamadığı ortadadır.
Müslüman kardeşim, kıssadan hisse çıkarma vakti gelmedi mi! Daha ne zamana kadar farklı inanç ve düşüncelerden dolayı Müslümanlar içerisinde ecnebiler senaryolar yazarak, bu senaryolarını bizim çocuklarımıza, kardeşlerimize oynatacaklar! Bu gidişat ve tutum İslam’ın en önemli emirlerinden olan “Hubb-u lillah, buğz-u fillah”, yani “Allah için sevme ve Allah için buğzetme” ilkesine ters düşme olmuyor mu? Sevdiğinde ve yerdiğinde Allah rızası, iman, ihlâs yoksa takva bunun neresinde? Peki, böylesi çirkinlik ve çirkefliklere devam eden ve her geçen gün Müslümanlara zarar veren zalimlerle dostluğu devam ettirmek dinin neresinde vardır?
Bu noktada maddi rantlar sağlamak isteyenler ve makam pusuluğuna yatanlar yaptıkları ile kalmayıp, Allah için tavır koyanları da "fitne" ve bölücülük" ile suçlayarak, çirkinliklerini katlamaktadırlar. Ne yazık ki halkımızın bir bölümü de bu tür makam düşkünlerine inanarak Allah için uyarı ve ikazda bulunanları önemsemiyorlar, önemsememekle kalmayıp birde dışlıyorlar. Kuran'ın tabiri ile "Eynetezhebun"...
Selam ve dua ile…