16-06-2015 tarihinde eklendi
SOSYAL MEDYA DİN (İ) DARLARI


    İdealleri, düşünceleri, fikirleri, realiteleri ve bunların doğrultularında eylemleri olan insanların karşısına içeriden ve dışarıdan birçok zorluğun, sıkıntının, mide bulantılarına sebep olacak çirkinliklerin çıkması kaçınılmazdır ve olağandır.  Hamama giren terler deyiminde olduğu gibi yukarıdaki tarzda olan insanlar zorluklara karşı katlanmak zorundadırlar. Zorluklara katlanmayanlar, zorluklara karşı mücadele etmeyenler ve ilk adımlarda zorluklardan dolayı pes edenler; Hz. İmam Ali'nin "bir dağ bile beni sevse musibetlere uğrar" cümlesini bilmiş olurlar ama o söze göre yaşamış olmazlar. Bir dağ sevdiği durumda musibetlere uğruyorsa; dağ sevdiği dava uğruna sevgiden öteye bir de hizmet eder, mücadele ederse; içeriden nadan olanlar dışarıdan da akıllı müanidler dağ ile çok uğraşırlar. Dağı yontmaya, alçaltmaya çalışırlar. Dağı yıldırmaya çalışırlar. İmam Ali'nin "bir dağ bile beni sevse musibetlere uğrar" buyruğuna şamil olan dağlar, musibetlere uğradığı gibi İmam Ali'nin davasını derk edenler ve dava uğruna mücadele edenler de dışarıdan ve içeriden gelebilecek her türlü olumsuzluğa karşı kendilerini dağ misali doğabilecek felaketlere set ederler.
 
    Sevgilerinin yanı sıra mücadeleci olan Ehlibeyt yarenlerinin kamuoyu önünde isimleri, cisimleri, adresleri, nerede oldukları, ne zaman nereye gittikleri belli olursa, o zaman her türlü tehlikeye müsait olur bu yarenler ve seviyeli seviyesiz, ukala, oku at yayı sakla misali aba altından sopa göstermeli, imalı imalı mesajlar, tehditler, hakaretler almaya başlarlar. Bazen de üstü örtülü bir şeyler söylerler; kim için söylediklerini belirtmezler ve böylelikle çevresindeki insanlardan çoklarının; acaba falancayı mı yoksa filancayı mı kastediyor, acaba falanca, filanca neler yapmışta bu böyle davranıyor diye suizanna kapılarak günaha düşmelerine sebep olurlar. Bu günahları yaparlarken kendilerini yer küresinde hatasız, masum, günahsız ve adeta bir Allah temsilcisiymiş edasına sokarlar. Böylelerine böyle bir görüntü sergilediklerini söyleseler de; zaten kabul etmeyecekler. Yani söylemenin de bir faydası olmayacak aslında.
 
    Bilindik bir atasözü vardır: Dilin kemiği yok, ağzı olan konuşuyor. Çok doğru bir söylem ama söylemdeki manayı derk etmek, algılamak çok önemlidir. Bu söz niçin ve neden söylenmiştir. Dilin kemiği olmadığı gibi sosyal medyanın da mizanı, aklı, saygısı yok. Sahte resimler, sahte isimler, kadınların erkek, (tedbirden) erkeklerin kadın, (ahlaksızlıktan) imansızların imanlı, takvasızların üç beş hadis ile kendilerini takvalı, cahillerin, hatta zır cahillerin kopyala yapıştır ile kendilerini filozof göstermeye çalıştığı karanlık bir dünya sosyal medya. Sahte telefon numaraları, sahte adresler,  bilinmeyen isimler, rumuzlar adı altında kinlerini, kıskançlıklarını, nefretlerini kusmaya başlarlar cühela ve geveze taifesi; Allah'ın adeta sorgulayıcı memuruymuş edası ile işlerine gelmeyenleri sorgulamaya, eleştirmeye, kendilerince buldukları ayıp ve kusurları deşifre etmeye, çarşaf çarşaf bunu birilerine servis etmeye. Sadece bir resimden yola çıkarak, resimdekileri yargılayanlar, haklarında her türlü asılsız ve çirkin ithamlarda bulunanlar ve yargısız infaz sonucu idam sehpasına oturtanlar… Suizanlar… Gıybetler… Hakaretler… Yazılanları farklı okumalar… Yıkımlar… Ehlibeyt hakkında nakledilen bir rivayeti sebep göstererek nakledeni ve nakleden ile aynı inançtan olanların tamamını kafir, dinsiz, sapık ilan edenler… (Oysa olması gereken: Nakledilen rivayetin deliller ile sahih olmadığını ispat etmektir) Uçurumlar… Al-i Muhammed sevdalıları ile süfyanileri mutlu edecek şekilde uğraşmalar…Sosyal medyanın bu tarz müminleri, muttakileri, arifleri, filozoflarının sayfalarındaki paylaşılan resimler kutsallara ait resimler, din içerikli üç beş cümle, birkaç hadisten öteye geçmez ve bunlar umuma yönelik görülen tarafı. Ancak görülmeyen, bilinmeyen tarafına gelince; "Görüldüğü, bilindiği durumda bazılarına selam dahi vermezler veya bazılarının cenaze namazına dahi gitmezler hakiki müminler ve gerçek muttakiler." 
 
    Aslında sosyal medya kendi haddi zatında karanlık ve zararlı değildir. Sosyal medyayı karanlık ve aydınlık yapan kişinin kullanım tarzıdır. Ama yukarıda söz ettiklerimizin tamamı ve hatta dahası yapılmaktadır sosyal medyada. 
 
    Bu tarz insanlara, toplum vitrinine çıkan insanların cevapları yok değildir elbet. Ama Mevlana misali "Köpek beni ısırdı, ben köpek değilim ki onu ısırayım." der geçer Mevlayı murad edenler. Dünyayı murat edenler seviyesizlerle seviyesizleşirler.       Ama ukbayı hatta bir adım ötesinde Mevlayı murat edenler; "Onun durumu, tıpkı şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, onu bıraksan da dilini sarkıtıp solur. (Araf-176) ayeti ile bakar öylelerine. 
 
    Ehlibeytin şanlı ve nurlu yolunun hakiki saliklerinin düşünceleri, ileriye dönük planları, hedefleri ve mücadeleleri hiç bir zaman günübirlik ve basit  hesaplar içermez.  Ehlibeytin on beş asırlık mücadelelerini, mücadele uğruna çektikleri ağır çileleri, Ehlibeyt davası uğruna verilen ağır ve acı bedelleri yakinen tanıyanlar rutubetten nem kapmaz, kuruntulara kapılarak etrafa nefret ve bulantı saçmazlar. Zira onlar inandıkları ve savundukları değerlerin ölümsüz olduğuna iman getirmişlerdir. Ancak  mümin olmayıp da müminmiş görüntüsü vermeye çalışanlar, kendilerini bir iki hadise de, bir iki satır yazıda, bir iki yaklaşım tarzında ele verirler. On beş asırlık nurlu ama çileli mücadeleyi bilenler bazıları tarafından anlaşılmasalar veya geç anlaşılsalar bile doğruları yapmaya, söylemeye devam ederler ve asla bildikleri doğrulardan ödün vermezler.
                                                            
    Ehlibeyt davasına kolay hizmet edilemeyeceğini haklı olmanın, haklı kalmanın kolay olamayacağını, bu yolda çile ve meşakkat çekileceğini, bu yola azılı olanların, içeriden ve dışarıdan bu yolun mensuplarına nelerin yapılmak istendiğini gayet iyi tanımakta ve sorumluluklarını çok iyi bilmektedir bu mektebin çalışkan, samimi, ihlaslı ilim adamları, basiretli gençleri, kanaat erleri. Ancak saha içerisinde olan bazı hasta ruhlu, kompleksliler tarafından ayaklarına çelmeler takılmak istenmezse, yavaşlatılmak istenmeseler sorumluluklarını daha iyi, nitelikli ve daha çabuk bir şekilde yerine getirmiş olacaklardır. 
 
    İnanç değerlerimizi, mektebi mesajları, mektebin öğretilerini, mektebimize yönelik tehditleri, saldırıları, iftiralara cevapları, doğrularımızı yazmamız, anlatmamız istenmiyorsa, susmamız, yazmamamız isteniyorsa; bu düşünceye katılmamız asla mümkün değildir. Zira İslami kriterlere göre bir insan bildiklerini saklar, yanlışa susar, yanlışa taraf olursa bunun vebali ağır olur. İnsanın nerede durduğu pek önemlidir. Önemli olan hakkın ve haklının yanında yer alıp haklı olmak ve haklı yaşamaktır ve bunlarda pek önemli şeylerdir. Son nefese kadar ihlas dairesi içerisinde haklı olma, haklı kalma, hakka taraf olma dilekleri ile…
Selam ve Dua ile…
Mehdi AKSU
http://caferider.com.tr/-sosyal-medya-din-i-darlari_m3335.html