19-06-2013 tarihinde eklendi
Din-Dünya, Kul-Toplum İlişkisi


  Allah Tebâreke ve Teâla Kur’ân-i Kerîm’in Hadîd suresinin 28. Ayetinde şöyle buyurmuştur :
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve peygamberine iman edin ki, size rahmetinden iki kat pay versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”
Allah Tebâreke ve Teâla, sizi ve bizleri takvalılardan kılsın sevgili kardeşlerim; onunla yürüyeceğimiz bir nur versin, bağışlasın ve şehitlerle,sâlihlerle,sâdıklarla birlikte haşretsin. Doğrusu, O’nun her şeye gücü yeter.
“Gizlisini (gizli hallerini) düzelten kimsenin Allah âşikârını düzeltir. Dininde amel eden kimsenin dünyasına Allah yeter. Kendisi ile Allah arasındakini ıslah eden kimsenin diğer insanlarla arasındaki şeylere Allah yeter”
İçimizde gizli,saklı kalan şeyleri belli etmemek ve başkasına niyetimizi izhar etmemek meselesidir buradaki mesele. Bildiğiniz üzere niyet de kalbi bir meseledir. İnsan bazen güzel bir davranış sergler ama içinde saklı tuttuğu şeyler çok başkadır, Bazen iyi niyetlidir ve iyi bir davranış sergiler; Bazen de niyeti iyidir ama yaptığı kötüdür ve bu yüzden de ilahi tevfiğe nail olamaz.
Sonuçta niyeti Gaybı pek bilen Allah görür. Bizler işlerin zahirleri ile muamele ederiz; ama yapılan işlerin arkasındaki (niyetler) nedir,Allah bilir...Evet, eğer insanın niyeti kötü ise bazen ondan ilahi tevfik çekilir de insanlar karşısında rezil rüsva edilir.
Hz.Emîrul Muminîn (Aleyhisselâm) burada ilişkiyi düzeltmekten söz ediyor. İlişki de taraflar arasında olur. İlk tarafı nefs:
“Gizlisini düzeltenin…”
Bu “gizli”; bizim, Allah-u Teâlâ ile olan ilişkimizi ifade ediyor. Bu ilişkimizi düzeltme hususunda birbirimizle yarışmalı, rekabet etmeliyiz. Bir insan gizlisini ıslah etmeye çabalıyorsa Allah’ın hoşnutluğunu arzu ediyor demektir.
Rikabe mevzusuna dikkat edelim. Dini açıdan rikabe nedir? Hukuki açıdan rikabe kişinin belirli kanunlara uyup uymadığının gözetlenmesidir, kanuna karşı gelen cezasız kalmasın diye. Ama Dini açıdan rikabe (gözetleme) farklı bir kavramdır.Kendi kendini gözetleme ve hallerini düzeltme anlamına gelen rikabe (murakebe olarak da bilinir) kişinin kendisinden başlar.Bu özellik insanı sürekli farkında, gafletten ve adım adım azâba yaklaştırılmaktan (istidrâcdan) uzak kılar. Ayağı kaymasın, yoldan çıkmasın diye insanın kendini gözetlemesidir, rikabe budur.Bu kişinin Allah-u Tealâ ile arasındaki özel bir olgudur. Rikâbe hususunda birbirimizle rekabet etmeli, bu hususta hırslı olmalıyız. Ve her kim, bu rikâbe olgusunda gelişmeye muvaffak olursa; birçok ulvi manevi mertebeye erişmiştir.
Hz.Emîrul Muminîn (Aleyhisselâm) burada bize bir garanti veriyor:
“….Aşikârını Allah düzeltir.”
(Tabir-i caizse “diğer taraf”) Allah-u Teâla ile ilintilendiriyor sonucu. Yani aşikârı düzeltmeyi Allah-u Teâlâ kendisi üstlenecektir.Rahmeti ile,lütfu ile… Çünkü Allah-u Teâlâ kulunun toplumun içinde etki edebilmesi için ortaya çıkmasını ister. Dikkat ediniz kardeşlerim! Eğer (kulun) aşikârı düzelirse değişim yapabilme kudreti daha fazla olacaktır.
Aşikârdan kastedilen diğerlerine etkidir.Başkaları olmasa aşikârı düzeltmenin ne faydası vardır zaten… O halde insanın üstüne düşen sadece gizlisini düzeltmektir.
Elbette ki bu, (yani gizlisini ıslah etmek) en büyük psikolojik mücadelelerdendir. Ancak yapılabilirdir. Dünya, insanların birbiriyle yarıştığı bir yarış meydanıdır. Bu yarışın ilk aşaması da insanın gizli hallerini düzeltmeye muvaffak olmasıdır. Karşılığı da hemen hazırdır; Allah-u Teâla’nın onun aşikârını düzeltmesi.
Dünya amel etmek için vardır. Amel nasıl olmalıdır peki? Mutlak manada bâkî – kalıcı olan – tek varlık Allah-u Teâlâ olduğu için yapılan amel de Allah-u Teâlâ ile ilintili olmalıdır. Allah-u Teâlâ ile ilintili olan da Allah’ın dinidir. Kur’ân-i Kerîm’de geçen “Allah’ı zafere eriştirirseniz…” ayet-i şerifesinin manası da Hz.Peygamber Efendimiz’in ve Pâk Ehlibeyt’in (Allah’ın en güzel salât-u selâmı üzerlerine olsun) mubarek hadislerinde “Allah’ın dinini zafere eriştirmek” olarak tefsir edilmiştir. Bu yüzden insanın ameli dini için olmalıdır. Yaptığı her amel diniyle ilintili olmalıdır. “Dünyayı ne yapacağız peki?” diye sorulacak olursa: “Dünyaya elbette ihtiyacımız vardır, ama amaç olarak değil; araç olarak.” olacaktır. Tersini yapanlar hakkında Kur’ân-i Kerîm’de bu yaptıklarından insanların kurtulmak için birbirleriyle kavga ettiği ifade edilmiştir. İmâm Ali Aleyhisselâm da tersini yapanların yanlış yaptığını ifade ederek şöyle diyor:
“Dininde amel eden kimsenin dünyasına Allah yeter.”
Dinine amel et, Allah dünya sorunlarını gidermeyi kendi üstlenir.
İnsan dünyadan ne ister?
Yemek ister,giymek ister ve garantide olmak ister. Bu garantinin bir kısmı kuruntudur. Çünkü garanti içinde olmak kalıcı olmayı gerektirir ve hiçbirimiz de bu dünyada kalıcı değiliz.
Yemek yeme ve içmeye gelince; dün de yedik, dün de içtik ve belki de nimetlendik. Kanaat ve karşılaştığımız gerçekler üzerine düşünelim.
Bazıları kendini yiyip bitirircesine çalışır. Dünya için.
Obur bir insan düşünün. Önüne yemeği koydunuz. Yedi,yedi, yedi... Sonra durdu. 6 saat sonra bir kez daha... Tüm dünyası yemek yemek.
Veya tek derdi (göz alıcı) kıyafetler giymek olan birini...
Sonra bir bakmışsınız ki yaşlanmış,sevdiği yemekler ona yasaklanmış ve diğer uğruna savaştığı dünyası elinden uçup gitmiştir...
Hz.Emîrulmuminin İmâm Ali Aleyhisselâm bizi buna karşı uyarıyor; dininiz için amel edin Allah size yeter diyor.
İnsanın hayatında kanaat bulunmalı. Kendisine kanaat verilen kimse hayata çok farklı bir perspektiften bakar. Ama kendisine kanaat verilmeyen kimseye dünyayı ve içindekileri verseniz gene gözü doymaz.
Hz.Emîrulmuminin İmâm Ali Aleyhisselâm bize; dininiz için amel edin, Allah sizi dünya derdinden kurtarır diyor. Dini için amel eden amel etmenin tadını alacaktır. Ve sonucunda Allah onu o dünya derdinden kurtaracaktır.
Dünya derttir!
Kimisi dünyası uğruna gider; Ahmet ile savaşır,Mehmet ile dövüşür,Ali ile kavga eder ve Veli ile çatışır.. Hepsi dünya için! Böyle bir insanı gam ve tasa ile dolup taşmıştır ve sürekli başkalarına karşı kötü zanda bulunma halini yaşar. Kendini başkalarından uzak tutmaya çalışır. Halkı kendindekine tamah eder görür. Üstelik dünyanın derdi de bitmez!
Hz.Emîrulmuminîn uyarıyor: Hayır, işini dinin için yap!
Din için amel kolaydır! Allah-u Teâlâ’ya bir bakış vardır, lezzeti vardır!
Dünyevi işler için falancanın size övmesi, filancayla da rekabet etmeniz gerekir. Din için amel etmenin böyle bir şey yoktur! Din için amel etmeye kalkıp da engellenen kimseyi görmedik şimdiye kadar!
Ola ki malları yağmalanmış, hapse atılmış , sürülmüştür. Ama niyete mani olamamışlardır. Niyete mani olunamaz da zaten, Allah-u Tealâ ile kişi arasındadır.Bu dinde de Allah-u Teâlâ ile doğrudan ilintileme vardır.Dünya derdini gidermeyi Allah-u Teâlâ kendisi üstleniyor.
“Kendisiyle Allah arasındaki (ilişkiyi) düzelten kişinin, Allah diğer insanlar ile arasındaki (ilişkisini) düzeltir”
Sorunların çoğu insanlardandır.Çoğu. Ama hangi insanlardan? Allah-u Teâlâ’nın edebi ile edeplenmeyen insanlardan, davranışlarında Allah-u Teâlâ’ya karşı kayıtsız kalan insanlardan ve istediklerini elde etmek için her türlü yola başvurabilen insanlardan… Gerçekten de bir yük! Kişiye dünyayı ağırlaştıran yüklerden biri de başkalarından gördüğü eziyettir.
Hz.Peygamber (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun) tüm azameti, Allah katından getirdiğinin yüceliğinin tümüyle ve uğruna kendini adadığı davasının külli kutsiyeti ile şöyle buyuruyor:
“Hiçbir peygamber, benim çektiğime benzer bir eziyet çekmemiştir!”
Kim eziyet etti Peygamber’e? (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun)
Allah mı?
Melekler mi?
Cebrâil Aleyhisselâm mı?
Kim eziyet ediyordu O’na (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun)?
Hz.Peygamber’in pâk zürriyeti mi ediyordu O’na (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun)?
Hz.Fâtıma mı eziyet ediyordu O’na (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun)?
Kim eziyet ediyordu?
Cevap belli, ancak öyle insanlar; gerçeği kabul etmez. Öyle insanlar haset eder! Ve hatta öyle bir dereceye varır ki bu hasetleri; başkalarını gizlice takip etmeye bile kalkarlar! Acıdır bu! Tabi ki Hz.Peygamber (Allah’ın en ulvî salât-u selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun) acı duyacaktır, eziyet çekecektir bu insanların yüzünden! Belâgat sahiplerinin ve Vasiyylerin Efendisi Hz.Emîrulmuminin (Allah’ın salâtı ve selâmı üzerine olsun); bazı hutbelerinde, zirvenin de doruğundaki belagatiyle anlatıyor yaşadığı eziyetleri! Sonrasında Hz.İmam Hasan (Allah’ın salâtı ve selâmı üzerine olsun), Hz.İmâm Huseyn (Allah’ın salâtı ve selâmı üzerine olsun) da, Pâk İmamlar (Allah’ın salâtı ve selâmı üzerlerine olsun) da! Allah-u Teâlâ’nın Efendimizden(Allah’ın en ulvî salât-u selâmı O’nun ve Ehlibeyti’nin üzerine olsun) önce göndermiş olduğu diğer Peygamberler de (Allah’ın salâtu selâmı; başta Peygamberimiz ve Ehlibeyti olmak üzere, tüm peygamberler ve onların Allah-u Teâlâ katında mukaddes kılınmış hanedanlarının üzerine olsun) aynı şekilde yaşadığı eziyetlerden yakınmışlardır…
Kimden yakınmışlar (peki)? Bizlerden…(Başka bir deyişle; yaptıklarımıza benzer işler yapanlardan, bizim gibilerden)
Haklı olarak burada şöyle soracaksınız: Hz.Peygamber, Hz.Fâtıma, Pâk İmamlar , Mukaddes peygamberler (Allah’ın salâtu selâmı, kutsiyet bağışlanmış olan hane halkları ile birlikte hepsinin üzerine olsun) kendileri ile Allah-u Teâlâ arasındakini düzeltmemişler miydi?
Tabi ki düzeltmişlerdi. Sadece düzeltmemiş, Allahu Teâlâ adına konuşuyorlardı da. Ancak hadisten kastedilen Allah-u Teâlâ’nın insanı başkalarının yaptıkları ve söylediklerini dert edinmekten kurtarması, derdini gidermesidir.Kişi imanının artmasıyla halkın şerrinden daha fazla güvende olacağını sanmasın.Tam tersine! “Mümine (imtihan amaçlı) bela gelir mi?” diye sorulduğunda “Müminden başkasına (imtihan amaçlı) bela gelir mi?” diye cevap verilmiştir.Dünya fitneleri kişiyi dinden uzaklaştırmak ister, bunda şüphe yoktur. “Muhakkak mümin dağın zirvesinde bile olsa, Allah o mümine ona eziyet edecek birini tasallut eder” diye buyrulmuştur. Bu tip eziyetler, şer ile karşılaşmalar müminin derecesini yükseltmek için kötü insanlarla karşılaşmasını sağlayan çeşitli dünya imtihanı geçitleridir. Kişinin kendisi ile Rabbi arasındaki ilişkisini düzeltmekten kasıt bu tip eziyetler ile karşılaşmaması değildir.( Bu mubarek sözden kastedilen – belki de, Allah daha doğrusunu bilir -başkalarının şerrinin kişinin dinine etki edemeyişidir.)
“Her kim, kendisi ile Allah-u Teâlâ arasındaki (halleri,ilişkiyi) düzeltir ise…”
Dikkat ediniz kardeşlerim, bu şart cümlesi yastığa başını koyduktan sonra son derece önemlidir!! Kişi, biraz olsun Allah-u Teâlâ ile ilişkisi üzerine düşünürse; ilişkisinin kötü olduğunu fark edecektir. Allah-u Teâlâ’nın razı olmadığı ve onun yaptığı çok şey vardır. Aynı şekilde Allah-u Teâlâ’nın emrettiği ama onun yerine getirmediği şeyler de çoktur.
Toplumsal ilişkilerimizde sıklıkla bazen şu tip sorular sorarız: “Seni falanca ile bu aralar görmüyorum, ne oldu? Aranızda bir şey mi oldu?” Normal ve güzel bir şeydir insanın kardeşlerini özler. Ama çok azımız birbirimizin Allah-u Teâlâ ile olan ilişkisini yokluyor. Oysa bizim en önemli ilişkimiz Allah-u Teâlâ ile olan ilişkimizdir.Namazlarla,dualarla vs. Allah-u Teâlâ’dan O’nunla aramızdaki ilişkiyi düzeltmesine yardımcı olmamızı istemeliyiz. Filancalarla olan tüm ilişkilerimiz – o ilişkilere tüm saygımla beraber- bize faydalı olmayacaktır. Asıl faydalı ilişki Allah-u Teâlâ ile olan ilişkidir. Her türlü hayrın, rahmetin, bağışın,keremin, fazlın ve erdemin kaynağı O’dur. (Asıl ilişki) O’nunla olmalıdır.
Dikkat ediniz sevgili Kardeşlerim! Hz.Emîrulmuminîn (Allah’ın salâtı ve selâmı üzerine olsun) bu vecîzelerinde her şeyi Allah-u Teâlâ ile ilintilemiştir. Gizlisini düzeltmek Allah-u Teâlâ ile bağlantılıdır. Gizli hallerimi sizlerden saklayabilirim belki ama Allah-u Teâlâ’dan saklayamam. Gizli hallerin kötü ya da iyi diyecek olan O’dur. Aynı şekilde dinim için amel edersem Allah-u Teâlâ’dan saklayamam. Amellerimizin çoğu din için değil, dünya için. Zahiren iyi gözüken şeyler yapıyoruz ki dünyayı çekelim. Böyle hal ve hareketler (ile ardında gizli bozuk niyetler) de Allah-u Teâlâ’dan hiçbir şekilde saklı kalmaz.
(Allah-u Teâlâ kulların acelesi ile acele de etmez. Bazen soruluyor “Allah neden falancadan intikam almıyor, neden falancayı rezil etmiyor” diye. Hayır kardeşlerim, Allah-u Teâlâ’nın kullarının acelesi gibi bir acelesi yoktur.)
Benzer şekilde Allah-u Teâlâ ile ilişkimizi düzeltme üzerine de vurgu yapmıştır Hz.Emîrulmuminin (Allah’ın salâtı ve selâmı üzerine olsun). Allah-u Teâlâ ile olan bu güzel ilişkimiz, ilişkilerin en güzel ve en iyisi olmalıdır.
Allah-u Teâlâ’dan Hz.Emîrulmuminîn’in tavsiyelerine uyanlardan bizleri kılmasını niyaz ederiz; şüphe yok ki, bu hususları düzeltebilmemiz için Allah-u Teâlâ’nın yardımına,lütf ve rahmet etmesine son raddesine kadar muhtacız. Allah-u Teâlâ’dan; gizlimizi ıslah etmesini, kıyamet gününde bizi rüsva etmemesini, arasındaki işleri düzeltme hususunda yardım etmesini, en hayırlı mal olan takvayı bizlere bağışlamasını, hepinize selâmet bağışlamasını ve sizler ile bizlerin elinden tutarak sevdiği ve razı olduğu şeyleri yaptırmasını niyaz ederiz.

http://caferider.com.tr/din-dunya-kul-toplum-iliskisi_m3247.html