On Ocak 2012 tarihinde İstanbul Atatürk Havalimanından Lübnan uçağıyla Beyrut’a doğru uçuyoruz. Saat 12 sularında Başkent Beyrut’a iniyoruz. Pasaport işlemini yaptıktan sonra dışarı çıkıyoruz. Kapıda nurani, alnında secde izleri olan güler yüzlü biri bizi karşılıyor. Daha sonra o şahısın, Mühendis Hasan Abdullah Nimet olduğunu ve Hizbullah’ın ofisinde görevli olduğunu öğreniyoruz. Lübnan’a yaptığım bu ilk seyahat Lübnan’ı daha iyi tanıma fırsatını da bize verdi. Mihmandarlar biz sormadan onlar yol boyunca bize şehri tanıtmaya çalışıyor. Şehrin her yerinde Kayıp imam Musa Sadr, Seyyid Hasan Nasrallah Şehid Komutan İmad Muğniye’nin fotoğraflarını görüyoruz. Bir süre istirahat ettikten sonra bizi ziyarete götürüyorlar. İlk ziyaretimizi Hizbullah’ın siyasi bürosuna yapıyoruz. Büro şefi Hüccet’ül İslam Hasan Fuad ile görüşüyoruz ve öğlen yemeğinden sonra otelimize dönüyoruz.
Sabah kahvaltıdan sonra güney Lübnan’a doğru yola çıkıyoruz. Bu bölge, Siyonist İsrail’in sürekli saldırdığı bölgedir. En son, 33 gün süren savaşın gerçekleştiği mıntıkaya varıyoruz. Çok sıcak karşılanıyoruz. İçeri oturuyoruz. Hal hatır faslından sonra savaşı anlatıyorlar. Adeta bir kahramanlık destanı duyuyoruz. Dışarı çıkıyoruz. Bize savaş mevzilerini gezdiriyorlar. Şehid Abbas Musevi’nin bizzat savaştığı, namaz kıldığı mevziyi ziyaret ediyoruz. Kendi sesinden İmam Zeynel Abidin (As) sınır bekçileri hakkında okuduğu dua’yı dinliyoruz. Büyük bir müze kurmuşlar. İsrail ordusundan aldıkları ganimet, cephanelik ve silahları sergilemişler. Hizbullah’ın düşürdüğü helikopterin parçaları ve yanmış birçok mirkav tank kalıntılarını görüyoruz. Adeta bir silah çöplüğünü andırıyor. Patlamamış birçok füze, top ve havan mermisi sergileniyor. İsrail’in 200 tankını imha ettiklerini gururla anlatıyorlar. Savaşı anlatırken gözlerinin güldüğüne şahit oluyoruz. Mevzileri gezerken savaşçıların namaz kıldıkları yerleri gösteriyorlar. Yer altında bile ufak bir mescit görüyoruz. Hizbullah erlerinin maneviyat dolu, korkusuz, cesur olduklarını ve şehit olmayı arzuladıklarını kendilerinden duyuyoruz. Bu mevzilerde birçok arkadaşlarının şehadet şerbeti içtiğini söylüyorlar. Şehitlerin kana boyanmış silahlarının mevzilerde hala kaldığına şahit oluyoruz. Oradan vedalaşıp halen işgal altında bulunan alanlara doğru yola çıkıyoruz. Yolda ilerlerken birleşmiş milletler askerlerini görüyoruz. İsrail’le aramızda sadece tel örgü var. Kimi yerde beton duvarlar yükselmiş. Halk günlük hayatına devam ediyor. Yeni binaların inşa edildiğini görüyoruz. Kimse İsrail’den korkmuyor. Siyonistlere aldırış eden yok. Lübnan halkı Siyonistlere karşı tek yumruk olmuş. Büyük bir birlik ve dayanışma var.
Ertesi gün Lübnan Şii Meclisi tarafından davet ediliyoruz. Gittiğimizde büyük bir kalabalık bizi karşılıyor. Meclis başkanı Ayetullah Abdul Emir Kabalan değerli liderimizi kapıda karşılıyor. Bu bir nezaket ziyaretidir. Daha sonra değerli liderimizin onuruna verilen yemeye katılıyoruz.
Bahreyn de insan hakları ve demokrasi konferansı bir sonraki gün başlıyor. Yirmi ülkeden katılımcı konuk var. Amerika, Rusya, İngiltere, Irak, Mısır, Arabistan, Nijerya ve Türkiye’den… Türkiye’denTürkiye Caferileri Lideri Sayın Salahattin Özgündüz katıldı. Vardığımız gün tertip komitesi değerli liderimizi ziyaret ederek konferans hakkında bilgi sundu ve açılış konuşmasını kendilerinin yapmasını teklif etti. Konuşmacılar tebliğlerini sunuyorlar. Değerli liderimiz de 2.kez Arapça kısa bir konuşma yapıyor.
Konferansın ardından ertesi gün Baalbek ve Bika vadisine doğru yola çıkıyoruz. Yolculuğumuz esnasında şehid Seyid Abbas Musevi’nin doğduğu Nebi Şis şehrine varıyoruz. Abbas Musevi doğduğu şehre defin edilmiş. Şehid’in oğlu Yasir Musevi, Âlimler ve vakıf görevlileri tarafından karşılanıyoruz. Ardından vakfa geçiyoruz. İkram ve tanışmadan sonra Şehid Abbas Musevi’nin kabrini ziyaret edip Fatiha okuyoruz. Değerli Liderimiz için tören yapılıyor Kuran ve mersiye okunuyor. Öğlen namazını cemaatle kılıyoruz hatıra fotoğrafı çekiliyor peşinden vedalaşıp ayrılıyoruz. Yol üzerin de imam Hüseyn’in kesik başının tutulduğu rivayet edilen mescidi ziyaret ediyoruz. Lübnan Tarihi bir Ülke. Baalbek Şehrine varıyoruz. Yol boyu direklere asılan ışıklı Ayyıldızları görüyoruz. Bunlar halkın Türkiye’ye olan bakışlarının bir göstergesi niteliği taşıyor. Önce İmam Hüseyin (a.s)’ın kızı Hule’nin kabrini ziyaret edip dua ediyoruz. Sonra 4000 yıllık Lübnan kalesini geziyoruz. Kale adeta küçük bir şehir görünümünde. Hayretler içinde kalıyoruz. Yüksekliği 20 metreyi bulan dev sütunları var. Kullanılan taşların otuz kırk ton ağırlığında olabileceği tahminini yürütüyoruz.
Bir daha ki yazımız Hizbullah partisinin doğuşunu ele almaya çalışacağım.
***
Hizbullah Lideri Mücahid Seyyid Hasan Nasrallah’ın Sözlerinden Notlar
Seyid: 40 yıl önce Lübnan Şia’sı çok fakir ve yoksuldu. Hatta Allame Şerefuddin birkaç âlimle bir ilkokul yaptırmakta çok zorluk çekmişlerdi. Hiçbir söz hakkımız yoktu…1962 yılında Seyid Musa Sadr Neceften dönünce ilkönce‘mahrumlar hareketi’ adında bir teşkilat kurar.