|
Nereden Nereye? Gel De Secdeye Kapanma
En Üstün İbadet
İnsan yiyip içtiği ve ürediği için bitki misalidir. Duygu ve hareketi olduğu için hayvan misalidir. Şekil ve suret bakımından duvardaki resim misalidir. Ama diğer varlıklara karşı üstünlüğü, konuşması, sözlerinin etkisinin olması, düşünmesi ve varlık âleminde tasarruf etmesi, içgüdü ve belli bir düzen üzerine yaptığı tüm fiillerin ihtiyaçlarını karşılamasıdır.
Eğer konuşma olmasaydı insan, belli bir şekli olan hayvandan öte bir şey olamazdı. Buna göre insan konuşma yeteneği, ilim ve marifet bakımından meleklere benzemektedir. Yeme-içme ve cinsel duygular bakımından da hayvanlara benzemektedir. Hangi boyuta yönelirse o boyutun varlığına daha çok benzeyecektir.
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) göstermedik mi?”
İnsan cins ve tür bakımından hayvan ve melek arasında bir varlıktır.
Başka surede ise Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.”
Bütün âlemleri yaratanı tanıdıktan sonra kendimizi de yaratanı aramak zorundayız. Neticesi nefsin tezkiyesi ve ıslahı olan arif-i billâh olmalıyız. Zira aklın varabileceği nihai nokta insanın kendisini tanımasıdır.
Alim bir insanı çok iyi tanıyabilmek için yaptığı en iyi konuşmaya yahut onun yazdığı bir kitaba ya da ve camiadaki nüfuzunu görmeye nasıl muhtaç isek Allah'ı da tanımak yolunda onun yarattığı en üstün varlığı tanımaya mecburuz. Her şeyde Allah'ı tanımak için bir nişane ve işaret vardır. Bu işaret ve nişaneler onun birliğine ve kudretinin sınırları olmadığına delalet etmektedir. Ama insan bütün varlıkların en üstünü olduğundan dolayı eğer insan kendisini tanırsa Allah'ını tanır ve bu nedenle de onun karşısında saygı ile eğilip ibadet eder. Böylece ikilem ve bencillikten sıyrılıp çıkmış olur.
Masum imamlarımızdan bize ulaşan hadislerde defalarca cahil ibadet edenlerden olmamamız vurgulanmıştır. Çoğu zaman bu yolla din ve mektebe verilen zarar din düşmanları tarafından verilen zarardan daha fazladır.
Ama maalesef insanın kendisi ve varlık âlemini yeterince tanımaması onun Rabbini gerekli ölçüde tanıma gayretinden alıkoymuştur. Bu nedenle de ibadetler körü körüne bir hal almış, gönüllerde olması gereken maneviyat nüfuzunu kaybetmiştir. Hedef sadece temiz bir fıtrata sahip herhangi bir din ve mektebi kabul edebilecek durumda olan bazı şahısları incitmek olmuştur. İmam Seccad (a.s) kulluk ve ibadet hususunda oldukça zarif bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Allah'a ibadet edenler üç gruptur. Bir grup cehennem korkusuyla ibadet eder. Bu ibadet kölelerin ibadetidir.
Bir başka grup cennet ümidi ile ibadet eder. Bu da tamahkârların ibadetidir. Bunlar cennet tamahı ile ibadet ederler.
Üçüncü grup ise hakka arif kimselerdir.” İmam Seccad (a.s) daha sonra şöyle buyuruyor: “Ben Allah'ın bana verdiği nimetlerin hakkını eda etmek için ibadet edenlerdenim.”
Allah'a Altı Yüz Yıl İbadet Eden Abid
Geçmiş zamanlarda bir abid vardı. Bir dağın zirvesini kendine mesken edinmiş sürekli ibadetle meşguldü. Allah ona bir nar ağacı ve bir de pınar ihsan etmişti. O nar ağacından yiyor içecek ve temizliğini de o pınarın suyundan gideriyordu. Tam altı yüz yıl böyle devam etti. Bir gün Allah'tan kendisinin canını secde halinde almasını istedi. Böylece kıyamet günü secdeden kalkmayı arzuluyordu. Allah abidin bu duasını kabul etti.
Allah ona kıyamet günü şöyle buyuracaktır: Benim rahmet ve merhametimle cennete gir.
Abid şöyle arz eder: İlahi! Ben altı yüz yıl sana ibadet ettim. Benim bu ibadetimin mükâfatına ne oludu da beni kendi rahmet ve merhametinle cennete gönderiyorsun.
Şöyle hitap edilir: Ey melekler! Bu kulum benim adaletimle muamele görmek istiyor. Ona dünyada verdiğim nimetlerle yaptığı ibadetleri muhasebe edin. Abidin yaptığı ibadetlerin tümü her gün yemiş olduğu bir nar tanesinin bile hakkını ödeyemez. İşte o zaman şöyle hitap edilir: Peki verdiğim diğer nimetlerin şükrü nerede. Abid bu hitabı duyar duymaz utancından başını önüne eğer. Yeniden hitap gelir: Onu cehenneme götürün. Zavallı abid feryat eder: İlahi! Ben kendime kötülük ettim. Bana merhametinle muamele et. Beni kendi rahmet ve merhametinle cennete götür. Allah bu talebini kabul eder ve onu cennete gönderir.
Aceleci ve gaflete düşmüş insan yapmış olduğu naçiz ibadetiyle gurur duymamalı mağrur olmamalıdır. Bazen bu ibadetler berzah veya kıyamet âleminde ilahi azabın satın alınmasına neden olmaktadır.
Allah insanın gizli ve aşikârda yaptığı tüm amellerden hatta düşüncelerinden bile haberdardır. Öyle bir gün gelecektir ki onların tümünü aşikâr kılacaktır. Artık o gün hiçbir pişmanlık fayda vermeyecektir. “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”
İnsan Hayvan ve Melek Karışımı Bir Varlıktır
İbadet sadece dört rekât namaz, birkaç gün oruç tutmak ya da buna benzer şeylerle sınırlı değildir. İmam Seccad (a.s)’ın tabiriyle insan Hakka arif olduğunda yaptığı ibadet onu hedef ve maksadına ulaştırır. Yapılan ibadeti Allah'ın kabul etmesi için huşu ve Allah rızası ile yapılması gerekir. İnsan için en kötü şey onca nimete sahip olmasına karşılık Hakka arif olmamaktır. “Allah'ın göklerde olanları da, yerde olanları da buyruğunuz altına verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmez misiniz? İnsanlardan, Allah hakkında hiçbir bilgisi olmadan, doğruluk rehberi ve aydınlatıcı bir Kitap bulunmadan tartışanlar vardır.”
Ya da öylesine acemi ve toy olmalı ki veli nimetine karşı kulluğunu ifade etmesin. Yahut insan, hayvan meleklerin farkına varmayarak tekâmül ve gelişimden haberdar olmamış olsun. Bir civcivin tavuğa bakarak yere serpilen yemleri gagasıyla toplaması gibi babalarının manevi seyrini hiçbir sorgulama yapmadan körü körüne taklit edip kalben inanmadan amel etsin. İşte bu bir insan için tasavvur edilebilecek en kötü şeylerdir.
Hayvan ve meleklerde alçalma ve yücelme için çok fazla bir olanak söz konusu değildir. Ama toprağın mahsulü olan insan tekâmül ve gelişim yoluyla canlı merhalesinden hayvan merhalesine orda da çeşitli arzu, heves ve nefsanî içgüdüler tufanından sağ salim kurtulup insan onuruna yakışır bir şekilde nefsini ıslah edebilmesi için akıl ve zekâ ile donatılmıştır. Bu yolla hakkı olan makama ulaşmaktadır. Bu tekâmül ve gelişim, insanın kendisini ve insanı insan yapan unsurları tanımasından geçmektedir.
Lokman’ın Oğluna Vasiyeti
İmam Sadık (a.s)’dan şöyle sordular: Hz. Lokman’ın oğluna vasiyeti neydi?
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: Onun vasiyetinde şaşırılacak şeyler vardı. Onlardan birisi şudur: Oğluna şöyle dedi: Ey evladım! Allah'tan insanların ve cinlerin hayır amellerinin tümüne dahi sahip olsan sana azap edecekmiş gibi kork. Yine Allah'a karışı, insanların ve cinlerin günahlarının tümüne sahip olsan dahi kıyamet günü mizan ve hesap esnasında seni affedip merhamet edecekmiş gibi ümitli ol.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: Babam sürekli şöyle söylerdi: Her kulun kalbinde iki nur vardır. Biri korku diğeri de ümit nurudur. Eğer iki nuru da tartacak olursanız eşit bulursunuz. Ne korku fazladır ne de ümit.
Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: “Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.”
Hz. Âdem’in Matem Meclisi
Arafat’ta Hz. Âdem arşa baktı. Arşta beş tane mukaddes isim yazılıydı. Cebrail ona telkin ederek ey Âdem! Şöyle oku dedi: “Ya Hamid’ubihakki Muhammed! Ya A’liyubihakki Ali! Ya Fatir’ubihakki Fatima! Ya musin’ubihakk’il Hasan! Ya Kadim’el İhsan bihakk’il Huseyn!
Hz. Âdem bu beş ismi sayarken beşinci isime gelince mahzun oldu ve gözlerinden yaş akmaya başladı. Şöyle dedi:
Neden onların beşincisi beni böylesine mahzun ediyor ve gözyaşlarım akmaya başlıyor? Hz. Cebrail bu sorunun cevabını verirken Hz. İmam Hüseyin (a.s) için mersiye okudu. Hz. Âdem ile birlikte bunu dinleyen diğer melekler de ağladılar. Cebrail şöyle dedi:
Evladın Hüseyin hak ve adalet yolunda birçok musibet ve sıkıntı ile karşı karşıya kalacak. Onun musibeti karşısında diğer musibetler küçük kalır.
Hz. Âdem: O musibet nedir?
Cebrail: O, tek başına tarifi imkânsız bir susuzluk içinde şehit edilecek. O esnada ne yardımcısı ne de yaveri olacak. Ey Âdem! Keşke o gam ve hüzün çölünde onu bir görseydin. Susuzluk ve kimsesizliğinin feryadı gökyüzüne çıkmaktadır. Ama kılıç ve ölümden başka bir şeyle cevap veren olmaz.
Başını arkadan kesecekler haremini ve çadırlarını yağmalayacaklar. Onun ve ashabının kesilen mübarek başlarını Ehl-i Beyt kadın ve kızlarıyla birlikte şehir şehir dolaştıracaklar.
“Zulmedenler, yakında nasıl bir devrime uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir”
[1] - Lokman/20
[1]- Lokman/33
|
|