İnsanlık toprağı yaratıcının ruhunun üfürülmesi için hazırdır. Can veren ve daima baki olan ruh, cansız toprak bedene bir nesim misali üfürüldü.
Şöyle bir nida yükseldi:
Ey meleklerim! Âdem’e secde edin! Herkes tevazu ile Allah'ın emrine itaat ederek secdeye kapandı. İnsanın atasının önünde secde ettiler ve yere kapandılar. Ama Şeytan! Uzun yıllar Allah'a ibadet eden Şeytan Rabbine muhalefet etti.
Şöyle nida geldi: Neden secde etmedin?
Şöyle cevap verdi: İlahi! Beni ateşten onu ise değersiz bir topraktan yarattın. “Allah insanı, pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı. Cinleri öz ateşten yarattı”
Evet! Onun aslı ve yaratıldığı şey tekebbür ve kendini beğenmişliğe neden oldu. Kendi hariç herkesi yok olmaya yüz tutmuş olarak görmekteydi. Şeytan açıkça günaha yeltendi. Muhalefet ve tekebbürünü aşikâr kıldı. Allah'ın emrine itinasızlık etti.
Sen! Ey cennet müşterisi! O, ezelde hiçbir şekilde seni yalnız bırakmamak üzere yemin etmiş, her halükarda Ben-i Âdem’e vesvese vererek onu insanlık asaletinden uzaklaştırmak istemektedir. Hz. Resul-u Ekrem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz şeytan, insanoğlunun damarlarında bir kan misali dolaşmaktadır.” Allah (c.c.) insanoğlunun şeytandan kurtulması için şöyle buyurmaktadır: “Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın.” “Şüphesiz şeytan insanın apaçık düşmanıdır.”
Ama gerçekten, esrarla dolu aşık kulun gönlünde alemlerin Rabbinin sevgi ve aşkı coşmaktadır. Hakkı aramak, Allah'ı aramaktan kaçış yoktur.
Azazil’in İbadeti
Şeytan, her semada farklı bir isimle ve her mekânda bin yıl Allah'a ibadet etti. Öyle bir ibadet şekli vardı ki mukarrep melekler onu da kendilerinden biri olarak bildiler ve cennete ona Azazil ismini verdiler. Zira her semada ondan daha iyisi yoktu. İstediği yerde ibadet etme iznine sahipti, bazen arşta bazen cennette ibadet ederdi. Minbere çıkar, meleklere nasihatler eder, onlara Allah'a ibadet etmenin adabını öğretirdi. Bir gün cennet kapılarından birine şöyle yazıldı: Çok yakında mukarrep meleklerimden biri tekebbür ve bana itaatsizliği nedeniyle lanetlenecektir.
Şeytan şöyle arz etti: İlahi! Bana da izin ver, ben de lanet okuyayım.
Bütün melekler gece-gündüz endişe içindeydiler, ağlayıp sızlamaktaydılar. Sonunda şöyle bir hal çaresi düşündüler: Topluca Azazil’in yanına gidelim, Allah'ın bize nazar etmesi için dua etmesini isteyelim. Azazil herkes için dua etti. Ama gurur ve tekebbürü öylesine tuğyan etmişti ki yaptığı ibadetlere güvenerek kendisine dua etmedi. Tam bin yıl boyunca kendisine lanet okudu. Allah Hz. Âdem’i yarattı. Bin yıl boyunca cansız bedeni cennette idi. Şeytan eğlenme niyeti ile onun karnına vurarak şöyle dedi:
“Neden yaratıldın? Eğer benden üstün olursan sana itaat etmem, eğer benden aşağı olursan da yardım etmem.”
Meleklere şöyle bir hitap ulaştı: “Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!”
Hepsi secdeye kapandı. Ama gurur ve tekebbür şeytana mani oldu.
Hitap geldi: “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?”
Şöyle cevapladı: “Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim.”
“Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.”
Hekimler
Yalan konuşan bir adam hak ve hakikatten oldukça uzaktır. Riyakâr ve ikiyüzlü insan yalancıdan da kötüdür. Zira yalancı sadece sözlerinde yalan söyler. Ama riyakâr hem söylemiyle yalan söyler hem de eylemiyle. Bu ikisinden de kötüsü kendini beğenmiş kimsedir. Çünkü kendini beğenmiş bir kimse amelinden hiçbir fayda görmeyecektir. Ama riyakâr ve yalancının amelinden bir fayda görme ihtimali vardır. Buna ilave olarak yalancı veya riyakâra nasihat edildiğinde kendi amellerinden agâh oldukları için etkilenme imkânı vardır. Ama kendini beğenmiş kimse, kendini tanımadığı için nasihat edenin ve nasihatin bizzat kendisinin beyhude olduğunu düşünerek hiçbir şekilde kabul etmez. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar.”
Âlemlerin Rabbi Hz. Davud’a şöyle vahyetti: Ey Davud! Günahkârları müjdele ve sıddıkları korkut.
Davud şöyle arz etti: İlahi! Nasıl asileri müjdeleyeyim ve itaat edenleri de korkutayım?
Allah (c.c.) şöyle buyurdu: Günahkârlara benim tövbeleri kabul ettiğimi ve günahları bağışladığımı müjdele. İtaatkârları da uyar ve korkut. Kendi amelleri onları kendini beğenmişliğe sürüklemesin. Ben muhasebe ettiğimde hiçbir kul helak olmaktan kurtulamaz.