Her iki fırkanın Allah Resulü''nden (s.a.a) rivayet ettiği hadislerde vurgulandığı üzere, "Zamanının imamını tanımadan ölen cahiliye ölümüyle ölmüş olur" buyruğunu göz önünde bulundurarak, her ne kadar zamanın imamını ayrıntılı bir şekilde tanımak mümkün değilse de, ancak kısaca da olsa burada zamanın imamı hakkında bir takım bilgiler vermekle yetiniyoruz.
Her zamanda masum bir imamın var olduğunu ispatlamak için aklî ve naklî delile gerek vardır; bu deliller imamet konusunda geçti.
Akli delil
Aklî delillerden bazılarının özeti şöyledir: Nübüvvet ve peygamberlik son peygamber Hz. Muhammed (s.a.a) ile son bulmuştur; fakat Allah Resulü''ne (s.a.a) nazil olan Kur''an-ı Kerim sürekli insanın eğitim ve öğretim programı olduğundan, bir eğitici ve öğretmene ihtiyaç vardır. Onun insan haklarını garanti eden kanun ve kuralları, tabiatı gereğince medenî kanunlardır ve onu açıklayacak ve uygulayacak bir kişiye ihtiyaç vardır.
Çünkü peygamberlerin gönderilmesindeki amaç, ancak Kur''an-ı Kerim''de geçen şeyleri bilen, en yüce ahlaki faziletlerle ahlaklanmış olan (maksat, "Ben ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderildim"۱ gerçeğidir) ve her türlü heva, heves ve hatadan münezzeh olan bir öğretmenin varlığı ile gerçekleşebilir; ancak bu durumda insanın ilmî ve amelî kamali olan Allah Teala''nın amacı hasıl olur: "Güzel söz O''na çıkar, iyi amel onu yükseltir."۲
Kısacası; Kur''an-ı Kerim, bütün insanları fikrî, ahlakî ve amelî karanlıklardan nur alemine çıkarmak için nazil olan bir kitaptır: "İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarman için sana indirdiğimiz Kitaptır."۳ Ve böyle bir amaca da, ancak kendisi bütün karanlıklardan arınmış, düşünceleri, ahlak ve amelleri büsbütün nur olan bir insanın vesilesiyle ulaşmak mümkündür; o da masum imamdır.
Böyle bir insan olmazsa Kitab ve hikmeti kim öğretecek ve ümmette adaleti kim uygulayacak?! İhtilafları gidermek için gelmiş olan Kur''an-ı Kerim, hata işleyen düşünceler, heva ve heveslerinin esiri olan kişiler tarafından kendisi ihtilaf vesilesi olmaz mı acaba?!
İnsanın yaratılışının en güzel olmasını gözetmek için onun yüzündeki kaşın rolünü unutmayan Allah Teala''nın bu amaçla bir kitap gönderdikten sonra, insanın siretini en güzel yaratılışta tasvir etmekten ibaret olan peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesinin amacını çürütmesi mümkün müdür?!
Bunları göz önünde bulundurduğumuzda, Allah Resulü''nün (s.a.a) "İmamı olmadan ölen cahiliye ölümü ile ölmüştür"۴ şeklinde Ehl-i Sünnet kitaplarındaki buyruğunda ve yine Şii kaynaklarında çeşitli mazmunlarla Ehl-i Beyt İmamlarından (a.s) rivayet edilen, örneğin, İmam Rıza''nın (a.s) din kanunları konusunda Me''mun''a yazmış olduğu, "Yeryüzü her dönemde ve her zamanda Allah''ın kulları için gönderdiği hüccetten boş kalmaz. Onlar sağlam tutunacaklardır… Onları tanımadan ölen cahiliye ölümü ile ölmüş olur"۵ şeklindeki yazıda geçen buyruklardaki nokta açıklık kazanmaktadır.
Şimdi dinin kemale ermesi ve hidayet nimetinin tamamlanmasındaki böyle bir şahsiyetin varlığının etkisi açıklık kazandıktan sonra, Allah Teala onun yokluğu ile dinini eksik bırakacak olursa, bu, ya onun varlığının imkansız olması nedeniyledir, ya Allah''ın gücünün yetmeyişi ya da O''nun hikmetinin olmayışı sebebiyledir. Her üçünün de olamayacağı apaçık ortada olduğuna göre, onun varlığının zarureti ispatlanmaktadır.
Her iki fırkanın üzerinde ittifak içerisinde olduğu Sekaleyn hadisi de böyle bir şahsiyetin varlığına delalet etmektedir; hiçbir zaman ne o Kur''an''dan ve ne de Kur''an ondan ayrılmazlar. Allah''ın insanlara sunduğu hüccet apaçık ve kesin bir hüccet olduğu için hak mektebe karşı taassubu herkes tarafından bilinen İbn Hacer-i Heytemî gibi biri bile diyor ki: "Sonuç şudur: Kitap ve sünnete ve bu ikisi bilen Ehl-i Beyt''ten olan alimlere sımsıkı sarılmaya teşvik edildiği ortaya çıkmaktadır. Bütün bunlardan, bu üçünün kıyamete kadar kalacağı anlaşılıyor. Bilin ki, bunlara sarılmaya yönelik hadis yirmi küsür sahabeden, çok sayıda kanalla rivayet edilmiştir."۶
İbn Hacer bu sözlerinde, yirmiden fazla sahabenin Allah Resulü''nden (s.a.a) rivayet ettikleri hadisin gereğince, bütün İslam ümmetinin Kitab, sünnet ve Ehl-i Beyt alimlerine sarılmakla yükümlü olduklarını itiraf etmektedir ve bütün bunlardan da bu üçünün kıyamet gününe kadar kalacağı anlaşılmaktadır.
Ve hak inanç da ancak şudur: Kur''an ile birlikte ondaki her şeyi bilen Ehl-i Beyt''ten bir alimin olması gerekir ve istisnasız bütün ümmetin sımsıkı Kitap, sünnet ve ona sarılması gerekiyor ve herkesin hidayete ulaşması bu sarılmaya bağlıdır.
Nakli Delil
Şia''nın on ikinci imama (a.s) ve onun zuhuruna inanması, mütevatir olarak masum Ehl-i Beyt önderlerinden rivayet edilen ve imameti ispatlamanın yollarından biri olan apaçık nass ile sabittir.
Kur''an-ı Kerim''de, Şii ve Sünni kaynaklarında İmam Mehdi''nin zuhuruna tefsir edilen bir takım ayetler vardır. Onlardan bazıları şöyledir:
1- "O, Elçisini hidâyetle ve hak dinle gönderdi ki (Allah''a) ortak koşanlar hoşlanmasa da onu, bütün din(ler)in üstüne çıkarsın."۱
Ebu Abdullah Gencî "el-Beyan Fi Ahbar-i Sahibi''z-Zaman" adlı eserinde şöyle diyor: Mehdi''nin kalmasına gelince, bu konu Kitap ve sünnette geçmiştir. Kitapta şöyle geçmiştir: Said b. Cübeyr "(Allah''a) ortak koşanlar hoşlanmasa da onu, bütün din(ler)in üstüne çıkarsın" buyruğunun tefsirinde şöyle demiştir: "O, Fatıma''nın (s.a) soyundan olan Mehdi''dir."۲
2- "Onlar ki gayba inanıp namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar."۳
Fahr-i Razî şöyle diyor: Bazı Şiiler gayptan maksadın Allah''ın Kur''an-ı Kerim''de ve rivayetlerde vaat ettiği beklenilen Mehdi olduğunu söylemişlerdir. Kur''an-ı Kerim''de bu konuda şöyle geçmiştir: "Allah sizden, inanıp iyi işler yapanlara va''detmiştir: Onlardan öncekileri nasıl hükümran kıldıysa, onları da yer yüzünde hükümran kılacak"۴ Hadislerde ise, Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Dünyanın ömründen bir günden fazla bir zaman kalmasa bile Allah o günü Ehl-i Beyt''imden benim ismimde olan ve benim künyemi taşıyan, zulüm ve haksızlıkla dola yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak olan bir kişiyi gönderinceye kadar uzatır."
Daha sonra bunu şöyle eleştiriyor: Mutlak bir şeyi, bir sebebi olmaksızın tahsis etmek dairesini daraltarak sadece bir şeyle sınırlandırmak batıldır.۵
Fahr-i Razî Kur''an-ı Kerim ve Allah Resulü''nün (s.a.a) vaat edilen Mehdi hakkındaki buyruğunun delaleti karşısında teslim olup gaybın onu kapsadığını itiraf ederek Şia''nın, gaybı sadece Hz. Mehdi''ye has bildiğini sanmış ve Şia''nın gaybın örneklerinden sadece birini Mehdi bildiğinden gaflet etmiştir.
3- "O, kıyâmetin kopacağını gösterir bir ilimdir. O sâ''atin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, bana uyun, doğru yol budur."۶
İbn Hacer diyor ki: "Mekatil b. Süleyman ve onu takip eden müfessirler bu ayetin Mehdi hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir."۷
4- "Allah sizden, inanıp iyi işler yapanlara va''detmiştir: Onlardan öncekileri nasıl halife (hükümran) kıldıysa, onları da yer yüzünde hükümran kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine sağlamlaştıracak ve korkularının ardından kendilerini (tam) bir güvene erdirecektir. Bana kulluk edecekler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmayacaklar. Ama kim(ler) bundan sonra da nankörlük ederse işte onlar, yoldan çıkanlardır."۸ Bu ayet de İmam Mehdi ve onun hükümetine tefsir edilmiştir.۹
5- "Dilesek onların üzerine gökten bir ayet indiririz de boyunları ona eğilir (inanırlar)."۱۰
Bu ayette geçen "ayet" kelimesi, Hz. Mehdi (a.f) zuhur ettiği vakit yeryüzündeki bütün herkesin duyacağı gökyüzünden gelen nida olarak tefsir edilmiştir. Ve o nida şudur: "Haberiniz olsun! Allah''ın hücceti Beytullah''ın yanıbaşında zuhur etmiştir. Öyleyse ona uyunuz. Gerçekten hak onunla birlikte ve ondadır."۱۱
6- "Biz de o yerde ezilmekte olanlara lütufta bulunmak, onları öncül rehberler yapmak ve onları varisler kılmak istiyoruz."۱۲
Emir''ül Müminin İmam Ali (a.s), "Dünya bizden yüz çevirdikten sonra, uyumsuz dişi devenin yavrusuna şefkat beslemesi gibi bize yönelecektir" buyurduktan sonra bu ayeti okumuştur.۱۳
7- "Andolsun Tevrât''tan sonra Zebûr''da da: "Yeryüzüne mutlaka iyi kullarım vâris olacak (bu yer onların eline geçecek)" diye yazmıştık."۱۴
Bu ayet Hz. Mehdi ve ashabına tefsir edilmiştir.۱۵ Yeryüzünde salih kulların hüküm süreceklerini bildiren bu ayetin anlamı Davud''un Zebur''unda vardır:
Davud''un Zebur''u, Mezmunlar, 28-31. ayetler: "Kötülerinse kökü kazınacak. Doğrular ülkeyi miras alacak, Orada sonsuza dek yaşayacak. Doğrunun ağzından bilgelik akar, Dilinden adalet damlar. Tanrısı''nın yasası yüreğindedir, Ayakları kaymaz."
Davud''un Zebur''u, Mezmunlar, 72. ayet: "Ey Tanrı, adaletini krala, doğruluğunu kral oğluna armağan et. Senin halkını doğrulukla, mazlum kullarını adilce yargılasın! Dağlar, tepeler, halka adilce güvenç getirsin! Mazlumlara hakkını versin, yoksulların çocuklarını kurtarsın, zalimleriyse ezsin! Güneş ve ay durdukça, kral kuşaklar boyunca yaşasın. Yeni biçilmiş çayıra düşen yağmur gibi, toprağı sulayan bereketli yağmurlar gibi olsun! Onun günlerinde doğruluk serpilip gelişsin, ay ışıdığı sürece esenlik artsın! Egemenlik sürsün denizden denize, Fırat''tan yeryüzünün ucuna dek! Çöl kabileleri diz çöksün önünde, düşmanları toz yalasın."
Sünnî ve Şiî kaynaklarında, Hz. Mehdi (a.f) hakkına nakledilen rivayetler mütevatir seviyesindedirler. Ehl-i Sünnet ulemasının ileri gelenlerinden olan Ebu''l-Hasan Ebrî şöyle diyor: "Şüphesiz ravilerin Mehdi hakkında ve onun Allah Resulü''nün (s.a.a) Ehl-i Beyt''inden olacağı, yedi yıl hüküm süreceği, yeryüzünü adaletle dolduracağı, Hz. İsa''nın (a.s) kıyam ederek Deccal''ın öldürülmesinde ona yardım edeceği, onun bu ümmete imamlık yapacağı ve İsa''nın (a.s) da onun arkasında namaza duracağı ile ilgili Muhammed Mustafa''dan (s.a.a) naklettikleri hadisler, ravilerinin çokluğundan dolayı mütevatir ve müstefiz seviyesine varmışlardır."۱۶
Şeblencî "Nuru''l-Ebsar"da şöyle diyor: Hazretin onun Ehl-i Beyt''inden olduğuna ve onun yeryüzünü adaletle dolduracağına dair Resul-i Ekrem''den (s.a.a) nakledilen hadisler mütevatir seviyesine varmıştır.۱۷
İbn Ebi''l-Hadid şöyle diyor: "Dünya ve mükellefiyetin ancak Hz. Mehdi ile son bulacağı konusunda İslam fırkaların arasında ittifak vardır."۱۸
Zeynî Dehlan şöyle diyor: "Mehdi''nin zuhurundan bahseden hadisler çok fazla ve mütevatirdirler."۱۹
İmam Mehdi (af)"in Özellikleri
Hz. Mehdi''nin (a.f) özellik ve meziyetleri bu kısa kitabımıza sığmayacak kadar çoktur; ancak onlardan Sünnî ve Şiî rivayetlerinde geçen bir kaçına değinmekle yetiniyoruz:
1- Cemaat namazında en üstün olan öne geçer; nitekim Sünnî ve Şiî rivayetlerinde şöyle geçiyor: "Kavmin imamı Allah Teala''nın huzuruna herkesten önde çıkan kimsedir; o halde en üstün olanınızı öne geçirin."۱Hz. Mehdi (a.f) zuhur edince ve onun hak hükümeti kurulunca Meryem oğlu İsa gökten yere inecek ve Sünnî ve Şiî rivayetlerine göre, namazda Mehdi''nin arkasına geçerek ona uyacaktır.۲
O, kelimetullah, ruhullah, Allah''ın izni ile ölüyü dirilten ve Allah''ın şeriat sahibi elçisinden üstündür, Allah katında saygınlığı, celal ve ikram sahibi Allah''a yakınlığı daha fazladır; ruhun Allah''a yükseldiği an olan namazda, İsa b. Meryem onu kendisine imam edecek ve Allah Teala ile onun diliyle konuşacaktır.
Gencî, "el-Beyan" adlı eserinde Hz. Mehdi''nin (a.f) namaz ve cihattaki imameti konusunda nakledilen rivayetlerin sahih olduğunu ve Mehdi''nin öncelik ve imameti konusunda icma ve ittifak olduğunu itiraf ettikten sonra uzunca bir açıklama ile Hz. Mehdi''nin bu imamet ölçüsü ile Hz. İsa''dan daha üstün olduğunu ispatlamaktadır.۳
İkdu''d-Durer''in 1. babında Salim Eşel''den şöyle rivayet edilmektedir: "Ebu Cafer Muhammed b. Ali el-Bâkır''dan (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: Musa (a.s) ilk bakışta Âl-i Muhammed''in Kâimi''ne verilecek olan şeye bakıp, "Allah''ım! Beni Âl-i Muhammed''in Kâimi kıl" dedi. Bunun üzerine ona, "O, Ahmed''in soyundandır" denildi. Musa ikinci bakışta da aynı şeyi görüp aynı istekte bulundu ve aynı cevabı aldı. Sonra üçüncü bakışta da aynı şeyi görüp aynı istekte bulundu ve aynı cevabı duydu."۴
Musa b. İmran, Allah''ın, şeriat sahibi peygamberi ve kelimetullah olduğu halde: "Ve Allah Mûsâ''ya da konuşmuştu."۵ Ve Allah Teala onu dokuz mucize ile peygamberliğe gönderdiği: "Andolsun biz Mûsâ''ya açık açık dokuz mu''cize vermiştik."۶ gönderildiği ve Allah katında mukarrep kılındığı halde:"Ona Tûr''un sağ tarafından seslendik ve onu, özel konuşmak için (kendimize) yaklaştırdık"۷ Hz. Mehdi''de (a.f) hangi makam ve mevkii gördü ki onu arzulayarak üç defa istedi?!
Hz. Musa''nın (a.s) Mehdi''nin (a.f) makamını arzulaması hadis ve rivayete ihtiyacı olmayan bir gerçektir; çünkü onun sadece Hz. İsa (a.s) gibi şeriat sahibi bir peygambere imamlık yapacak olması bu makamı arzulamak için yeter. Ayrıca, alem ve Adem''in yaratılması ve Adem''den Hatem''e kadar bütün peygamberlerini gönderilmesinin semeresi dört maddede özetlenmektedir:
A- Allah''a ibadet ve marifet nurunu tüm alemi ışıtmak ve bu da "Ve yeryüzü, Rabbinin nuru ile parlamıştır"۸ ayetinin tecellisidir.
B- Yeryüzünü ilim ve iman hayatı ile diriltmek ve bu da "Biliniz ki Allah yeryüzünü ölümünden sonra diriltir"۹ ayetinin tecellisidir.
C- Hakkın hüküm sürmesi ve batılın yok olması; bu da "De ki: "Hak geldi, bâtıl gitti; zaten bâtıl yok olmağa mahkûmdur""۱۰ ayetinin tecellisidir.
D- Bütün peygamberlerin gönderilmesinin ve bütün kitapların indirilmesinin asıl nedeni olan bütün insanların adaleti uygulamaları: "Andolsun biz elçilerimizi açık kanıtlarla gönderdik ve onlarla beraber Kitabı ve (adâlet) ölçü(sün)ü indirdik ki insanlar adâleti yerine getirsinler."۱۱
Bunların tümü, Âl-i Muhammed''in Kâimi olan Hz. Mehdi''nin (a.f) eli ile gerçekleşecektir: "Allah onun vesilesi ile yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır."۱۲ Bu, Adem''den Hz. İsa''ya kadar bütün peygamberlerin arzuladığı bir makamdır.
2- Sünnî ve Şiî kaynaklarında Hz. Mehdi''nin (a.f) unvanı "Halifetullah"tır: "Mehdi başı üzerinde bir bulut parçası olduğu halde zuhur edecek ve onda bir münadi şöyle nida edecektir: Bu halifetullah (Allah''ın halifesi) Mehdi''dir; o halde ona uyun."۱۳ Ve "halife" kelimesinin kutlu "Allah" kelimesine izafet olmasının gerektirdiği üzere, Hz. Mehdi''nin (a.f) varlığı bütün Esma-i Hüsna''nın (Allah''ın güzel isimlerinin) nişanesidir.
3- Hz. Mehdi''nin (a.f) yüce makamı, ashabının makamının yüceliğinden anlaşılmaktadır. Onun bir örneği Ehl-i Beyt rivayetlerinde şöyledir: "Onların sayısı Bedir ashabı sayısıncadır.۱۴ Onların elinde, her birinin üzerine bin kelimeyi açan kelimelerin yazıldığı kılıçlar vardır.۱۵"
Ehl-i Sünnet rivayetleri arasında Hakim Nişaburî''nin "Müstedrek"te ve Zehebî''nin "Talhis"te naklettikleri, Buharî ve Müslim''in şartı ile sahih olan rivayetler vardır. Onun bir bölümü şöyledir: "Ne birinden yardım almak için korkarlar ve ne de bir kimsenin onların arasına katılmasına sevinirler. Onların sayısı Beri ashabı kadardır. Ne gelip geçenler onlardan öne geçmişlerdir ve ne de sonra gelecek olanlar onlara ulaşacaklardır. Talut ile birlikte nehirden geçen ashabının sayısı kadardırlar."۱۶
4- Allah Resulü (s.a.a) ve ondaki hatemiyetin gereğince onda son peygamberin vücudu, ruhu ve ismindeki özellikler tecelli etmiştir. Peygamberlik Hz. Muhammed (s.a.a) ile ve vasilik ise Hz. Mehdi (a.f) ile son bulur; yine din Resl-i Ekrem (s.a.a) tarafından fethedildiği gibi vaat edilen Hz. Mehdi (a.f) tarafından da sonlandırılacaktır. Sünnî ve Şiî kaynaklarında buna dikkat çekilerek Allah Resulü''nden (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Mehdi bizdendir; din bizim vesilemiz ile fethedildiği gibi bizim vesilemiz ile de son bulacaktır."۱۷
Dinin künye, isim, suret ve siret bakımından Ebu''l-Kasım Muhammed vesilesi ile açılması ve son bulması ve şahısların Hatemu''n-Nebiyyin ve Hatemu''l-Vasiyyin olarak farklı kişiler olması görüş sahipleri için idrak ve beyanın ötesinde olan bir makam ve mevkii anlatmaktadır.
Bu konuda nakledilen bazı rivayetler şöyledir:
A- Allah Resulü''nden (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Ümmetimden adı benim adım, ahlakı benim ahlakım ile aynı olan bir kişi gelecek, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır."۱۸
B- İmam Cafer Sadık''tan (a.s), babaları kanalıyla Allah Resulü''nden (s.a.a) rivayet edilen sahih bir hadiste şöyle geçmektedir: "Mehdi benim evlatlarımdandır; ismi benim ismim, künyesi benim künyemdir. Yaratılışı ve ahlakı açısından insanlar arasında bana en çok benzeyendir. Onun bir gaybeti ve bir de insanların dinlerinden sapmaları ile sonuçlanan şaşılacak bir durumu olacaktır; o zamanda insanlar, karşısındakini delen göktaşı gibi ona yöneleceklerdir. Sonra yeryüzünü zulüm ve sitemle dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır."۱۹
C- Altıncı İmam Cafer Sadık (a.s), değerli dedeleri aracılığı ile Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle nakletmiştir: "Benim evlatlarımdan olan Kâimi inkar eden kimse beni inkar etmiş olur."۲۰
D- Şeyh Saduk (Allah makamını yüceltsin) iki vasıta ile ileri gelen sıkalardan olan Ahmet b. İshak b. Sa''d el-Aş''arî''den şöyle nakletmektedir: "Hasan b. Ali''nin (imam Hasan Askeri) (a.s) huzuruna girdim ve kendisinden sonra yerine kimin geçeceğini sormak istedim.
İmam (a.s) söze başlayarak şöyle buyurdu: "Ey Ahmet b. İshak! Allah Teala Adem''i yarattığı andan itibaren yeryüzünü kendi hüccetinden boş bırakmadı ve kıyamete kadar da boş bırakmayacaktır. Onun vesilesi ile yer ehlinden belayı def eder, onun vasıtası ile yağmur yağdırır ve onun vesilesi ile yerin bereketlerini dışarı çıkarır."
Daha sonra şöyle dedim: Ey Allah Resulü''nün (s.a.a) oğlu! Senden sonra imam ve halife kimdir?
Bunun üzerine İmam (a.s) yerinden kalkarak acele ile içeri girip omuzlarında yüzü dolun ay gibi parlayan üç yaşında bir çocuk olduğu halde dışarı çıkarak şöyle buyurdu: "Ey Ahmet b. İshak! Eğer Allah Teala ve onun hüccetlerinin yanındaki saygınlığın olmasaydı oğlumu sana göstermezdim. Bu oğlum Allah Resulü (s.a.a) ile aynı adı ve aynı künyeyi taşıyor. Yeryüzünü, zulüm ve sitemle dolduktan sonra adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Ey Ahmed b. İshak! Bu ümmet arasında onun misali Hızır ve Zulkarneyn gibidir. Allah''a andolsun ki o öyle bir gaybete çekilecektir ki, Allah''ın kendisini bu oğlumun imamet inancında sabit kıldığı ve onun zuhurunun yakın olması için dua etmeye muvaffak ettiği kişinden başka hiç kimse helak olmaktan kurtulamayacaktır."
Ahmet b. İshak diyor ki: Ben daha sonra, "Ey mevlam! Kalbimi mutmain kılması için onun bir alameti var mıdır?" diye sordum.
Bunun üzerine o çocuk fasih bir Arapça ile şöyle buyurdu: "Ben Allah''ın yeryüzündeki bâkisi ve düşmanlarından intikam alacak olan kişiyim. Ey Ahmed b. İshak! Gördükten sonra alamet isteme."
Ahmed b. İshak daha sonra şöyle diyor: Ben sevinç ve mutluluk içerisinde dışarı çıktım. Ertesi gün İmam''ın yanına dönerek dedim ki: "Ey Resulullah''ın (s.a.a) oğlu! Bana bırakmış olduğunuz minnetten dolayı çok mutluyum. Bu çocuğun sahip olduğu Hızır ve Zulkarneyn''in sünnetinin ne olduğunu söyler misiniz?"
İmam (a.s), "Gaybetinin uzun sürmesidir ey Ahmet!" buyurdu.
Ben, "Ey Allah Resulü''nün (s.a.a) oğlu! Bu çocuğun gaybeti uzun mu sürecek?" diye sordum
İmam (a.s), "Rabbime andolsun evet" buyurdu, "Buna inananların çoğu bundan dönünceye ve Allah''ın kendisinden bizim velayet ve imametimiz için söz aldığı ve kalbine imanı yazdığı, kendinden bir ruh ile desteklediği dışında kimse kalmaz. Ey Ahmed b. İshak! Bu Allah''ın emrinden bir emir, O''nun sırrından bir sır, O''nun gaybından bir gayptır. O halde, sana verdiğim şeyi al ve sakla ve yarın İlliyyin makamında bizimle olacağın için şükredenlerden ol."۲۱
5- İmam Mehdi (a.f), Sünnî ve Şiilerin naklettikleri rivayete göre Ka''be''nin yanıbaşından zuhuru edecektir. Sağında Cebrail ve solunda ise Mikail olacak; insanın manevî hacetlerini oluşturan ilahi öğreti ve bilimlerin verilmesinde vasıta olan melek Cebrail, insanın maddî hacetlerini oluşturan rızıkların verilmesinde vasıta olan melek ise Mikail olduğu için, bilimlerle rızıkların mahzenlerinin anahtarı Mehdi''nin elindedir.۲۲ Öyle bir çehre ile zuhur edecek ki, Sünnî ve Şiî rivayetlerinde parlak bir yıldıza benzetilmiştir:۲۳ "Onda Musa''nı heybeti, İsa''nın güzelliği, Davud''un hükmü ve Eyyub''un sabrı vardır."۲۴ Giyimi ise İmam Rıza''nın (a.s) ifadesi ile şöyledir: "Onun üzerinde kutsallık nurundan parlayan bir elbiseler vardır."۲۵
6- İmam Mehdi (a.f), Şeyh Tusî''nin "el-Gaybet" adlı eserinde rivayet ettiği ve İkdu''d-Durer''in sahibinin zikrettiği rivayete göre Aşura günü zuhur edecektir.۲۶ Böylece, "Ağızlarıyla Allah''ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasa da Allah, nurunu tamamlayacaktır"۲۷ ayetinin tefsiri açığa çıkacak, o tertemiz kan ile sulanan İslam''ın şecere-i tayyibesi onun eliyle meyvesini verecek ve"Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine (hakkını alması için) bir yetki verdik"۲۸ ayetinin en büyük örneğine tatbik edecektir.
İmam Mehdi (af)'in Uzun Ömürlü Olması
Basit düşünen kişilerin zihninde şüphe uyandırabilecek şey İmam Mehdi''nin (a.f) uzun bir ömre sahip olmasıdır; ancak şunu bilmek gerekiyor ki, bir insanın, hatta binlerce yıl uzun ömürlü olması ne aklî ve ne de normal bir muhal değildir; çünkü aklî muhal, nakizlerin bir araya gelmesi veya hepsinin birden yok olması ile sonuçlanır; örneğin diyoruz ki: Bir şey ya vardır ya da yoktur veya her rakam ya tektir ya da çifttir. İkisinin de bir aradan olması veya ikisinin de birden olmaması imkansızdır. (Yani bir rakam hem tek ve hem çift olamayacağı gibi, ne tektir ne de çifttir de söyleyemeyiz.) muhal ise, aklen mümkün olmasına rağmen tabiata hakim olan kanunlara ters düşmesidir; örneğin insanın ateşe düşerek yanmaması gibi.
Bir insanın asırlar boyu yaşaması ve hücrelerinin gençliğindeki canlılığa sahip olması ne birinci türdendir ne de ikinci türden. Dolayısıyla, eğer insan Hz. Nuh (a.s) gibi dokuz yüz elli sene veya daha fazla yaşamış ise ondan fazla da yaşayabilir. İşte bu nedenle bilim adamları insanın sürekli yaşamasının ve gençliğindeki canlılığını korumasının sırrını aramışlar ve aramaktadırlar. Tıpkı bilimsel kanunlarla metallerin atomların terkibindeki ihtilaflar nedeniyle onları ölüm ve yok olma afeti karşısında sigortalayıp paslanan ve azotik asidin erittiği demirin halis bir altına dönüştürülmesi gibi.
Dolayısıyla, sırrını şimdilik bilmesek bile akıl ve bilim açısından bir insanın uzun ömürlü olması mümkündür.
Ayrıca Zamanın imamına (a.f) inanmak Allah Teala''nın mutlak gücüne, peygamberlerin peygamberliğine ve mucizelerin gerçekleştiğine inanma merhalesinden sonra yer alan bir inançtır ,ateşi İbrahim için soğuk ve esenlik kılan, sihirbazların sihrini Musa''nın asası ile yok eden, İsa''nın nefesiyle ölüyü dirilten, Ashab-ı Kehf''i asırlar boyu yemeksiz uykuda tutan bir güç için, yeryüzünde hüccetin kalması ve hakkın batıla galebe çalması için bir insanı bin yıl genç tutmak çok basit ve kolay bir şeydir: "O''nun işi, bir şeyi(n olmasını) istedi mi ona, sadece "ol!" demektir, hemen oluverir."۱
Yakın geçmişte Rey''de Şeyh Saduk''un(vefatı: h. 381) kabri açılınca bedeninin taze olduğu göründü ve böylece tabiat kanunun onun hakkında müstesna olduğunu ve bedenin çürümesine sebep olan etkenler onda etki etmekten kısır kaldığı anlaşıldı. Tabiat kanunlarının genelliği, zamanın imamı Hz. Mehdi''nin (a.f) duası ile dünyaya gelen ve onun hakkında "Kemalu''d-Din ve Temamu''n-Nimet" adında bir kitap yazan bir kimse hakkında tahsis edilerek çemberi daraltılıyorsa, onun, Allah''ın halifesi, bütün peygamberlerin ve vasilerin varisi olan bir kimse hakkında tahsis edilmesi hiç de şaşırılacak bir durum değildir.
İmam Mehdi (af)'in mucizeleri
Şeyhu''t-Taife "el-Ğaybe" adlı kitabında şöyle diyor: "Gaybet döneminde onun imametinin doğruluğunu ortaya koyan mucizeler (keramet) sayılmayacak kadar çoktur."۱ Hicri 460 yılında vefat eden Şeyh''in döneminde sayılmayacak kadar çok mucizeler varsa, kim bilir bizim zamanımıza kadar ne kadardır? Bu özet kitabımızda çok meşhur olan iki mucizeye değineceğiz: Bunun özeti, Şii ve Sünni mektebinde sıka olan Ali b. İsa İrbilî''nin۲ nakline göre şöyledir: "İnsanlar İmam Mehdi hakkında birçok olağan üstü kıssalar ve rivayetler nakletmektedirler. Ben kendi dönemime yakın vuku bulan ve güvenilir kardeşlerimin naklettiği iki kıssaya değineceğim:
1- Hille şehrinde, Fırat ile Dicle arasında İsmail b. Hasan isminde bir adam yaşıyordu. Onun sağ bacağında el büyüklüğünde bir yara vardı. Onu muayene eden Hille ve Bağdad tabipleri, tedavi olunamayacağını söylediler. İsmail Samerra''ya gidip İmam Ali el-Hâdî ve İmam Hasan Askerî''nin mezarlarını ziyaret etti. Sonra bodrum kata inerek dua edip Allah''a yakararak İmam Mehdi''yi imdada çağırdı. Peşinden Dicle nehrine giderek gusül abdestti alıp elbiselerini giydi. Ansızın şehrin kapsısından dört atlının çıktığını gördü. Biri yaşlı bir adamdı, elinde de bir mızrak vardı; diğeri, üzerinde renkli bir cüppe olan bir gençti; yaşlı adam yolun sağ tarafından ve iki genç sol taraftan, üzerinde renkli cübbe bulunan genç de yolun ortasından hareket ediyordu.
Renkli cübbe giyinmiş olan adam İsmail''e, "Sen yarın ailene mi döneceksin?" diye sordu. İsmail, "Evet" dedi. Genç adam, "Yaklaş bakayım derdin nedir?" dedi. İsmail yaklaştı. Genç adam İsmail''in yarasını eliyle sıktıktan sonra atına bindi. Yaşlı adam, "İsmail! Kurtuldun" dedi, "Zamanının imamıydı bu."
Onlar hareket ettiler. İsmail de onlarla birlikte hareket ediyordu. İmam, "Geri dön" buyurdu.
İsmail, "Senden asla ayrılmam" dedi. İmam, "Uygun olan senin geri dönmendir" buyurdu. İsmail yine, "Senden asla ayrılmam" dedi. Bunun üzerine yaşlı adam, "İsmail! Utanmıyor musun? İmam iki defa sana geri dön dediği halde sen karşı mı geliyorsun?" dedi.
İsmail durdu. İmam birkaç adım ilerledikten sonra ona doğru dönerek şöyle buyurdu: "Ey İsmail! Bağdad''a döndüğünde Ebu Cafer (halife Mustansırubillah) seni çağıracak. Onun yanına gittiğin zaman sana bir şey verecektir; onu alma. Evladımız Rıza''ya, Ali b. İvez''e bir mektup yazmasını söyle. Ben istediği şeyi sana vermesini ona bildireceğim."
Daha sonra yanındakilerle birlikte hareket etti. İsmail durup gözden kayboluncaya kadar onları seyretti. Bir süre üzgün bir vaziyette yere oturup kaldı. Onların ayrılığından dolayı ağlıyordu. Sonra kalkıp Samerra''ya gitti. İnsanlar etrafını sararak, "Neden yüzün değişmiş?" dediler. İsmail, "Siz şehirden çıkan atlıları tanıdınız mı?" dedi. Oradakiler, "Onlar, koyunları olan saygın kişilerdir" dediler. İsmail, "Onlar İmam ile arkadaşları idi; İmam elini benim yarama sürdü" dedi.
Bunun üzerine oradakiler yaranın yerine bakıp ondan bir eser bile kalmadığını görünce İsmail''in elbiselerini (teberrük diye) yırtıp aldılar. Bu haber halifeye ulaşınca İsmail''in durumunu araştırması için birini gönderdi.
İsmail geceyi orada geçirdi ve sabah namazından sonra etrafındaki insanlarla birlikte Samerra''dan çıktı. İnsanlar onunla vedalaştılar; İsmail yoluna devam etti. Kantara-i Atika''ya ulaşınca insanların oraya toplanıp gelenlerden adını ve soyunu sorduklarını gördü. Onu verdiği nişanelerle tanıdıkları zaman elbiselerini parçalayarak mübarek diye aldılar.
Halife tarafından görevlendirilen adam durumu yazarak Bağdat''a bildirdi. Vezir, olayın doğruluğunu araştırmak için İsmail''in Raziyuddin ismindeki arkadaşlarından birini yanına çağırdı. O adam İsmail''in yanına gelip ayağındaki yaradan bir iz bile kalmadığını görünce bayılıp yere yığıldı. Ayılınca İsmail''i vezirin yanına götürdü. Vezir, İsmail''in tedavisi ile uğraşan tabipleri çağırttı. Tabipler onu muayene ettiklerinde yaradan bir eser bile kalmadığını görüp, "Bu ancak Mesih''in işidir" dediler. Vezir, "Biz kimin işi olduğunu biliyoruz" dedi.
Vezir onu halifenin yanına götürdü. Halife ondan durumu anlatmasını istedi. İsmail başından geçenleri anlattığı zaman halife ona bin dinar verdi. İsmail, "Ben bundan hiçbir şey almaya cesaret edemem" dedi. Halife, "Kimden korkuyorsun" dedi. İsmail dedi ki: "Bana bunları yapandan! O bana Ebu Cafer''den bir şey alma dedi." Bunun üzerine halife ağladı.
Ali b. İsa diyor ki: Ben bu olayı İsmail''in oğlu Şemsuddin''in de içinde bulunduğu bir topluluğa anlatıyordum; ben İsmail''in oğlunu tanımıyordum. İsmail''in oğlu, ben onun oğluyum deyince ondan, "Yaralı iken babasının bacağını gördün mü?" diye sordum. Dedi ki: "Ben o zaman çocuktum. Fakat olayı babam, annem, akrabalarımız ve komşularımızdan duydum. Ve o yaranın yerinden kıl çıktığını gördüm."
Ali b. İsa diyor ki: İsmail''in oğlu şöyle diyordu: Babam İmam''ı tekrar görebilme ümidi ile sağlığında kırk defa Samerra''ya gitti.
2- Ali b. İsa şöyle diyor: Seyyid Bakî b. Atve Alevî Hasenî bana şöyle anlattı: Babam Hz. Mehdi''nin varlığına inanmıyordu. Bu yüzden "Gelip beni bu hastalıktan kurtarırsa ben onu doğrularım" diyor ve bunu sürekli tekrarlıyordu.
Akşam namazı için toplandığımız bir sırada babamın feryat sesini duyduk. Bunun üzerine koşarak yanına gittik. Babam, "Koşun İmam''a; yanımdan şimdi çıktı" dedi.
Dışarı çıktık; ama kimseyi göremeyince babamın yanına döndük. Babam, "Biri yanıma gelerek "Ey Atve!" dedi. Ben, "Lebbeyk" dedim. "Ben Mehdiyim; senin hastalığına şifa vermek için geldim" dedi. Sonra mübarek elini sürdü ve bacağımı sıkarak gitti." O andan sonra Atve ceylan gibi yürüyordu.
Gaybet Döneminde Ondan Nasıl Yararlanırız?
Her ne kadar İmam-ı Zaman gözlerden gayıp ise ve bu da ümmetin, onun varlığının bazı bereketlerinden mahrum olmalarına neden oluyorsa ve bu bereketlerin tümünden yararlanmak onun zuhuruna bağlı ise de, ancak feyiz ve lütufların bir bölümü onun zuhur etmesine bağlı değildir.
O bir güneş gibidir; gaybet bulutu onun ışınlarının tertemiz kalplerde etki bırakmasına engel olamaz. Tıpkı yerin derinliklerinde nefis mücevherleri yetiştiren güneş ışınları gibidir; taş ve toprağın kalın perdesi o mücevherlerin güneşten yararlanmasına nasıl engel olamıyorsa gaybet de insanların ondan yararlanmasına engel olamaz.
Bilindiği üzere Allah''ın özel lütuflarından iki yolla yararlanılabilinir:
Biri, nefsi Allah''ın lütfünün nurunun yansımasına engel olan çirkinliklerden arındırarak Allah yolunda cihad etmek (nefisle cihad).
İkincisi; çaresizlik. Bu da fıtrat ile feyz ve lütuf arasındaki örtüyü kaldırır: "Yahut du''â ettiği zaman darda kalmışa kim yetişiyor da kötülüğü (onun üzerinden) kaldırıyor"۱ Aynı şekilde Allah Teala''nın ism-i a''zam''ın feyiz vesilelerinden de iki yolla yararlanılabilir:
Birincisi, fikrî, ahlakî ve amelî tezkiye ile: "Bilmiyor musunuz, bizim işimize ancak takva ile ulaşılabilinir."۲
İkincisi; Maddi sebeplerden koparak ve öaresizlik ile. Zavallı ve çaresiz duruma düşen, artık dayanma gücü kalmayan ve nihayet Hz. Mehdi''den yardım dileyerek olumlu sonuç alan nice kişiler vardır.
Son olarak, Hz. Mehdi''nin kutlu şahsiyetine karşı kusur ve taksirimizi itiraf ediyoruz. O öyle bir kişidir ki, Allah Teala ona kendi nurunu vermiş ve onun varlığı ile kelimesini tamamlamıştır. O öyle bir kişidir ki, dinin kemali imamet ile ve imametin kemali de onunladır. Onun doğum gecesi okunan dua şudur:
"Allah''ım! Bu gecemizin, onda doğan ve senin vaat edilmiş hüccetin olan (Hz. Mehdi) hakkına; ona fazilet üstüne fazilet ekledin; böylece doğruluk ve adalet açısından (tevhit ve din) kelimen tamamlandı. Kimse senin kelimelerini değiştiremez ve kimse ayetlerini takip edemez. (Hz. Mehdi) senin parlak nurun, her yeri aydınlatan ışığın ve karanlık gecede bir nur sütunudur. Gözlerden kayıp, perde arkasında, doğumu azametli ve zuhur ettiği soy değerlidir. Melekler onun şahitleri ve (zuhur edip) döneceği vakit Allah onun yardımcı ve teyitçisi, melekler de yardımcıları olacaktır. O, Allah''ın körelmeyen kılıcı ve sönmeyen nurudur. Hiçbir zaman vakarını kaybetmeyen hilim sahibidir…"۳
Ayetullah Uzma Vahid Horasani