Hac; emredilmiş belli amelleri (belli bir zaman içinde) yerine getirmek gayesiyle Allah''ın evi olan Kâbe''yi ziyarete gitmektir. Aşağıda belirtilen şartlar var olduğunda, hac, ömürde bir kere insana farz olur:
1) Baliğ olmak.
2) Akıllı olmak.
3) Hür olmak.
4) Hacca gitmek vasıtasıyla önemi dinde hacdan daha büyük olan haram bir işi yapmak veya hacdan daha önemli olan farz bir ameli terk etmek zorunda kalmamak.
5) Hacca gitme imkânına kavuşmak (Mustati olmak). Bu imkân ise birkaç şeyle olur:
a) (Malî yeterlilik:) Yol azığı ile yolda kendi durumuna uygun ihtiyaç duyacağı şeylere, yol bineğine veya onun hazırlanması için gerekli mala sahip bulunmalıdır.
b) (Bedenî yeterlilik:) Mekke''ye gidip haccı yerine getirebilecek güç ve sıhhate sahip olmalıdır.
c) Haccın yerine getirilmesi için yolda arızî bir engel bulunmamalıdır. Eğer yol kapalı olur veya yol güvensizliği nedeniyle yolda canına yahut namusuna zarar geleceğinden korkar ya da malı çalınırsa, hacca gitmesi farz olmaz. Ancak başka bir yoldan gitme imkânı varsa, uzak olsa bile, o yoldan hacca gitmelidir.
d) (Vakit yeterliliği) Hac amellerini yerine getirmeye yeterli bir vakit bulunmalıdır.
e) Karısı ile çocukları gibi ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olduğu ve halk arasında geçimini sağlaması gerekli görünen hizmetçi gibi kimselerin nafakalarını bulundurmalıdır.
f) Geri döndükten sonra konumuna göre sıkıntıya düşmeyecek şekilde kazanç, ziraat, mülk geliri ve diğer yollarla geçimini sağlayacak durumda olmalıdır.
- Mekke''ye gidebilecek durumda olan bir kadının, hac sonrası geçimini sağlayacak malı olmaz, kocası da onun ihtiyaçlarını karşılamaz ve sonuçta sıkıntılı bir yaşama maruz kalacaksa, üzerine hac farz olmaz.
- Yol azığı ve bineği olmayan kimseye başka birisi hacca gitmesini söyler onun ve de hac yolculuğunda olduğu sürece geride bıraktığı ailesinin masraflarını karşılamayı üstlenirse, eğer insan onun bu masrafları ödemesine güven duyarsa, üzerine hac farz olur.
- Hacca götürüp getirecek ve bu müddet içerisinde ailesinin geçimini temin edecek düzeyde insana mal bağışlanır ve onunla hacca gitmesi şart koşulursa, her ne kadar borçlu da olsa ve hac sonrası geçimini sağlayacak maddî güce sahip olmasa bile, kabul etmesi vacip olur ve bununla üzerine hac farz olur. Fakat borcu ödeme zamanına denk gelirse ve alacaklı da borcunu isterse ve hacca gitmediği halde borcunu ödeme durumu olursa veya borç müddeti belli olur ve borçlu da hacca gitme halinde zamanı geldiğinde borcunu veremeyeceğini bilirse, ona hac farz olmaz.
2058- Bir kimseye hacca götürüp getirecek ve bu müddet içerisinde ailesinin ihtiyacını karşılayacak miktarda para verilip; "Git haccını yap" denilir, fakat verilen para ona temlik edilmezse, eğer geri almayacaklarından emin olursa, üzerine hac farz olur.
- Bir kimseye hac masraflarını karşılayacak miktarda mal verilir, ancak buna karşılık mal alan kişinin Mekke yolunda mal veren kimseye hizmet etmesi şart koşulursa, böyle birisine hac vacip olmaz.
- Bir kimseye, üzerine hac farz olacak şekilde bir miktar mal verilir ve o da verilen bu para ile hacca giderse, sonraki yıllar zenginleşse bile, artık üzerine hac farz olmaz.
- Ticaret amacıyla örneğin, Cidde''ye kadar gider ve orada çalışıp, istediğinde oradan Mekke''ye gidebilecek miktarda mal kazanırsa, oradan hacca gitmelidir. Bu şekilde haccettikten sonra kendi vatanından Mekke''ye götürecek miktarda bir mala sahip olsa bile, artık ona hac farz olmaz.
- Başkası adına haccetmek üzere ecir olan kimse, kendi yerine bir başkasını ecir tutarak hacca göndermek isterse, kendisini ecîr olarak tayin eden kişiden izin almalıdır.
- Hacca götürecek imkânlara sahip olan biri bu farzı yerine getirmez ve sonradan da fakir düşerek malî gücünü yitirirse, zahmete katlanmak zorunda olsa bile sonraları hacca gitmelidir. Ancak hiçbir şekilde kendi haccını yerine getirmek için Mekke''ye gitme imkânı yoksa eğer bir kimse, onu başkası adına haccetmesi için ücret karşılığı ecir tayin ederse, Mekke''ye gitmeli ve hac yaptıranın haccını yerine getirdikten sonra imkân dâhilinde gelecek yıla kadar Mekke''de kalıp, kendisi için haccetmelidir. Fakat ecir olup, ücreti peşin olarak alması mümkün olur ve ecir tayin eden kimse de yaptırmak istediği bu haccın bir yıl sonra yapılmasına razı olursa, ilk yılda kendi adına, sonraki yılda ise kendisini ecir tutan kimsenin adına haccetmelidir.
- Üzerine haccın farz olduğu ilk yılda Mekke''ye hareket edip, emredilen belirli vakitlerde Arafat ve Maş’a-r''ül-Haram''a ulaşamayan kimse, erken gidip yetişme durumunda da değildiyse, sonraki yıllarda tekrar hacca gitme imkânına sahip olmazsa, hac ile yükümlü değildir. Ancak böyle bir kimse erken gitme ve yetişme durumunda olursa veya önceki yıllarda hacca gitmekle yükümlü olur ama haccetmeyi ertelemiş olursa, sonradan zahmete katlanmak zorunda olsa bile hacca gitmesi gerekir.
Hac ile mükellef olduğu ilk yılda hacca gitmeyen kimse, sonradan ihtiyarlık, hastalık veya güçsüzlük nedeniyle hac yükümlülüğünü yerine getiremeyecek duruma düşer ve bir daha güç kazanarak bizzat kendisinin hacca gitmesinden umudu kesilirse, kendi adına başka birisini hacca göndermelidir. Hatta hacca götürecek miktardaki paraya sahip olduğu ilk yılda bile ihtiyarlık, hastalık veya güçsüzlük gibi sebeplerle hacca gidemezse, hac yapması için yerine başka birisini göndermesi farz ihtiyattır ve ihtiyat gereği, kendisinden naip olunan erkek olursa, naibin hacca ilk kez gidecek biri olması müstehaptır.
- Başkası adına hacca gitmek için ecir olan kimse, Nisa (Kadınlar) Tavafı''nı onun adına yerine getirmelidir. Eğer bu tavafı yerine getirmezse, ecir olan kimseye kadın haram olur.
- Nisa tavafını bilgisizliğinden dolayı yapmayan veya doğru bir şekilde yerine getirmeyen veya unutan kimse, farz ihtiyat gereği kendisi yapmalıdır. Fakat bunu yapması mümkün olmaz ise veya zor olursa, kendisine kadının helâl olması için, başkasını naip tutarak tavafı yaptırması gerekir. Ama hükmü bilerek kasten yapmamışsa, geri dönüp kendisi yapmalıdır. Ama dönmeğe imkânı olmadığı veya zor olduğu takdirde naip tutabilir. Haccın geniş olan amelleri menasik’de (hac amelleri kitabı) açıklanmıştır.
Şartlara haiz olan her mükellefe hac farzdır. Onun farz ve dinin zaruretinden oluşu; Kur''an, sünnet ve Müslümanların icmasıyla sabit olmuştur.
Hac, dinin erkânındandır ve İmam Bakır''dan (Allah''ın selamı ona olsun) nakledilen sahih bir rivayette, şöyle buyurmuştur: "İslam beş şey üzere kurulmuştur: Namaz, zekât, hac, oruç ve velayet."
Hac amelini terk etmek büyük günahlardandır, şüpheye dayanmadıkça haccın farz oluşunu inkâr etmek küfürdür. Allah''u Teâlâ Kur''an-ı Kerim''de şöyle buyurmaktadır: "Ona bir yol bulup güç yetirenlerin evi haccetmesi, Allah''ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de onu inkâr ederse şüphesiz Allah, âlemlere karşı muhtaç olmayandır."۱
Merhum Kuleyni, Şeyh Mufid, Şeyh Tusi ve Şeyh Saduk (Allah sırlarını yüceltsin) muteber bir rivayette İmam Sadık''ın (Allah''ın selamı ona olsun) şöyle buyurduğunu naklederler: "Hac amelini yerine getirmesine engel olan hastalığı, zaruri ihtiyacı veya hükümetin engellemesi olmadığı halde Haccetu''l-İslam''ı yerine getirmeden ölen Yahudi veya Hıristiyan olarak dünyadan gider."
Hac Vasiyeti
- Üzerinde Haccetu''l-İslam olan biri, kendisinin haccı yerine getirebilecek kadar yaşayacağına ihtimal vermiyor ise; vasiyet etmesi farzdır. Hac için naip tutmak veya kendi yerine teberru (gönüllü) olarak hac yapacak kimseleri bulma gibi mümkün olan her vesileyle kendi yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Dolaysıyla eğer ölürse, vasiyet etmemiş bile olsa hac masrafları onun malının aslından çıkarılır.
Yine Haccetu''l-İslam''a vasiyet etmiş olur ancak malının üçte birinden alınması şartı getirmezse, hac masrafları -asıl malından- alınır. Ama malının üçte birlik kısmından ayrılmasını vasiyet etmişse ve bu miktar da Haccetu''l-İslam için yeterli -veya ondan fazla- olur, masrafların üçte birlik kısmından ayrılması ve diğer vasiyet ettiği masraflardan öncelikli tutulması farzdır. Ancak üçte birlik olan kısım, masrafları karşılayacak kadar olmazsa, eksik kalan kısmının asıl maldan tamamlanması lazımdır.
- Üzerinde Haccetu''l-İslam olduğu halde ölen birinin başkasının yanında emaneti olursa, emanet elinde olan bu emaneti mirasçılara verdiği takdirde haccı yerine getirmeyeceklerini ihtimal verirse; o malı emanet sahibinin haccının kazasını yerine getirmek için kullanması farzdır. Mümkün olduğu takdirde şer''i hâkimden izin alması farz ihtiyat gereğidir. Eğer mal hac masraflarından fazla olursa, artan malı onun varislerine vermelidir. Bu mal ile mal sahibinin adına kendisi haccedebileceği gibi başkasını da ecir tutabilir.
Başkasının yanında olan ödünç, kiralık, gasp, borç ve benzeri gibi meyyite ait olan mallar emanet hükmündedir.
- Üzerinde Haccetu''l-İslam olduğu halde ölen bir kimsenin üzerinde borç, humus ve zekât olursa, elindeki mal da hepsi için yeterli değilse, humus ve zekât borcu olan malın kendisi mevcut ise hacdan önce o malın humus ve zekât borcunu ödemelidir. Ama humus ve zekât zimmetinde olursa haccı o borçlara öncelikli tutulur. Yine ölen şahsın herhangi bir borcu olursa; nasla açıklanan durum dışında haccın borca öncelikli olması şüphesiz bir durum değildir.
(Nassla açıklanan durum: İlk kez hacca giden biri eğer yolda ihrama girmeden önce ölürse; onun vasıta, azık, nafaka ve onunla birlikte olan her şey, borçlu bile olsa Haccet-ul İslam''ı için ayrılır.)
- Üzerinde Haccetu''l-İslam olduğu halde ölenin mirası, sadece haccetu''l-İslam masraflarını karşılayacak miktarda olursa varisleri, ölenin zimmetinde olan haccı ecir tutarak veya veya teberru yoluyla yerine getirmeden önce onun mirasını kullanmaları caiz değildir. Eğer hac masrafları, mirastan az olursa, varisin hac masraflarından fazla olan kısmını kullanmasının sakıncası yoktur.
- Üzerinde Haccetu''l-İslam olduğu halde ölen birinin mirası hac masraflarını karşılayacak kadar olmazsa ve borç, humus veya zekât borçları da varsa onlar ödenmelidir. Bu durumun dışında miras varislerindir. Varislerin hac için ecir tutma masraflarının eksikliğini kendi mallarından tamamlamaları farz değildir.
- Üzerinde Haccet''ul-İslam olduğu halde ölen birinin, haccını yaptırmak için mikattan ecir tutmak yeterlidir. Hatta Mekke''ye en yakın mikattan tutulması da yeterlidir. Ama müstehap ihtiyat, ölenin mirasının yeterli olması durumunda vatanından naip tutulmasıdır ama hac ücretinde mikat ücretinden daha fazlası, -akıl ve buluğ yönünden- kâmil olamamış varislerin payından alınmamalıdır.
- Ölen birinin üzerinde Haccetu''l-İslam var ise, öldüğü yıl içerisinde onun haccını yerine getirmesi için biran önce naip tutmaları farzdır. Eğer ilk yıl mikattan ecir veya naip tutmaları mümkün değilse, farz ihtiyat gereği mikat dışından ecir tutulmalıdır, fakat bu durumda mikattan naip tutma ücretinden fazlası (yani mikattan naip tutmakla mikat dışından naip tutmak arasındaki fark) baliğ olmayan çocukların mirasından alınmamalıdır.
- Üzerinde Haccetu''l-İslam olduğu halde ölen birinin haccını yapması için ecir bulunmaz ama normal miktardan fazlasına ecir tutmak mümkün olursa, fazla olan miktarı ödeyerek ecir tutmak farzdır ve bu masraf meyyitin malının aslından alınmalıdır. Varislerin, aralarında baliğ olmayan olsa bile, tutumlu davranmak için bir sonraki yılı beklemeleri caiz değildir.
- Ölen birinin varislerinin bir kısmı ölenin üzerinde Haccat''ul İslam olduğunu söyler, diğer bir kısmı inkâr ederlerse, haccın olduğunu söyleyene sadece -taksimden sonra- mirastan aldığı pay oranında hac masrafını ödemesi farzdır. Ancak o miktar hac masrafları için bir bağışlayıcı tarafından veya başka yolla tekmil edilmek şeklinde bile yeterli olmazsa, ikrar edene eksik kalan kısmı, mirasın kendisine ulaşan miktarından ödemesi farz değildir.
- Üzerinde Haccetu''l-İslam olduğu halde ölen birinin yerine herhangi bir şahıs teberru -ücretsiz- olarak hac yaparsa mirasın hac tutarı kadar olan kısmı varise kalır. Ama mirasın üçte birlik kısmından Haccetu''l-İslam''ı vasiyet eder ve başka biri onun yerine teberru -ücretsiz-olarak haccederse, hac için ayrılan meblağ varislere kalmaz. Bu miktar ölünün düşüncesine yakın hayırlı bir işte kullanılmalıdır, ancak ölünün düşüncesinin ne olduğu bilinmez ise, onun tarafından sadaka verilir.
- Üzerinde Haccetu''l-İslam varken ölen biri, vatanından naip tutulmasını vasiyet etmişse, vasiyetine amel edilmesi farzdır. Mikat ücretlerinden fazla olan miktar, mirasın üçte birlik kısmından alınmalıdır. Sadece hac için vasiyet eder ve bir şey tayin etmezse mikattan naip tutmak yeterlidir. Ama vatanından naip tutulmasını istediğine dair bir alamet varsa, örneğin ayırdığı para vatanından naip tutmaya yetecek kadarsa, bu durumda vatanından naip tutulmalıdır.
- Vatanından hac edilmesini vasiyet edenin, varisi veya vasisi mikattan ecir tutarsa, ödediği para da ölünün malından olursa ecir tutma işlemi batıldır. Fakat ecirin haccı yerine getirmesiyle ölünün üzerinden hac kalkar. Varis veya vasi, ecire "normal ücreti" vermelidirler. Ancak normal ücret, anlaştıkları miktardan fazla olursa, farz ihtiyat gereği fazlalık üzerinde anlaşmalıdırlar.
- Kendi şehrinin dışında başka bir yerden naip tutulmasını vasiyet etmesi halinde, bu vasiyeti yerine getirmek farzdır. Mikattan yapılan haccın ücretinden fazla olan miktar, malının üçte birlik kısmından alınır.
- Eğer Haccet-ul İslam için naip tutulmasını vasiyet eder ve ücrette tayin ederse, bu vasiyete amel etmek gerekir. Belirlenen ücret normal ücretten fazla olmaz ise asli maldan karşılanır. Ama eğer fazla olursa farkı malın üçte birlik kısmından alınır.
- Belirli bir maldan kendisinden taraf haccetmelerini vasiyet ederse, vasisi de malın humus veya zekâtının ödenmediğini bilirse, önce humus vya zekâtın ödenmesi farzdır, geri kalan mal ise hac masrafları için kullanılmalıdır. Ancak hac masraflarını karşılamaz ve vasiyet edilen ise Haccetu''l-İslam olursa mirasın aslından eksiklik tamamlanmalıdır. Aksi halde - Haccetu''l-İslam değilse- ölünün isteğine yakın bir hayır işte harcanmalıdır. Ancak onun isteği bilinmez ise onun tarafından sadaka verilmelidir.
- Ölü tarafından hac için naip tutmak vasiyet veya onun dışında başka bir yolla farz olur, naip tutması farz olan kimse, ihmalkârlık yapar ve hac için ayrılan mal telef olursa, bundan kendisi sorumludur (zamin olur) ve kendi malından ona naip tutması farzdır.
- Ölünün üzerinde hac olduğu kesin olarak bilinir ancak yerine getirip getirmediği şüpheli olursa, onun tarafından haccın yerine getirilmesi farzdır ve masrafları da mirasın aslından karşılanmalıdır.
- Sadece ecir tutmakla ölünün üzerinden hac kalkmaz. Dolaysıyla ecir olanın mazeretli veya mazeretsiz haccı yerine getirmediği anlaşılırsa ikinci kez ecir tutulması farzdır ve masrafları da mirasın aslından alınır. Birincinin ücreti ölünün malından ödenmişse ve geri almakta mümkünse geri alınması gerekir.
- Birden fazla ecir olur, ecir tutma ücreti de ölünün malından olursa ve varisi fazla ödemeğe razı olmazsa veya onların arasında baliğ ya da akıllı olmayan olursa, zahiren tutulacak ecir, amelinin sahih olduğu anlaşılan ve ücreti en düşük olanı olmalıdır. Ancak o ücrete ecir tutmak ölene saygısızlık sayılırsa, ölüye saygısızlık sayılmayacak bir kıymete ecir tutulmalıdır.
- Ecir tutmanın vatandan mı yoksa mikattan mı farz olduğu konusunda ölünün değil, varisin taklit ve içtihadı dikkate alınır. Şu halde eğer ölünün inancı haccın vatandan farz olduğu yönünde ise ve varisin de inancı mikattan ecir tutmanın caiz olduğu yönünde ise varisin vatandan ecir tutması gerekmez.
- Ölenin üzerinde Haccetu''l-İslam olur ve mirası da olmazsa, varise onun yerine ecir tutması farz değildir. Evet, herkesin özellikle de onun velisinin onun için ecir tutması müstehaptır.
- Ölen kendi yerine hac yapılmasını vasiyet eder ve vasiyet edilen haccın Haccetu''l-İslam olduğu bilinirse hac giderleri mirasın aslından alınmalıdır. Ama kendisi mirasın üçte birlik kısmından alınmasını vasiyet etmişse ondan alınır. Vasiyet ettiği haccın Haccetu''l-İslam olmadığı bilinir veya olup olmadığında şüphe oluşursa, haccın masrafları mirasın üçte birlik kısmından alınır.
- Kendisinden taraf Haccetu''l-İslam''ın belirli bir şâhıs tarafından yerine getirmesini vasiyet ederse, vasiyeti yerine getirilmelidir. Ancak o şahıs normal ücreti kabul etmez ve ondan fazla bir ücret isterse, fazlalık mirasın üçte birlik kısmından alınmalıdır. Ancak bu da mümkün olmaz ise normal ücretle başkasını ecir tutmalıdırlar.
- Hiç kimsenin rağbet etmediği bir ücret tayin ederek hacca vasiyet eder ve vasiyet ettiği hac, Haccetu''l-İslam olursa eksikliği asıl mirastan almaları gerekir. Eğer Haccetu''l-İslam değilse vasiyet batıldır ve hac için tayin ettiği ücret ölenin isteğine uygun hayır işlerde harcanmalıdır. Ancak onun isteği bilinmezse onun tarafından sadaka olarak verilmelidir.
- Biri evini -örneğin- belirli bir fiyata satar ve müşteriye bu parayı ölümünden sonra onun için hac masraflarında harcamasını vasiyet ederse, bu surette evin değeri mirasın bir parçasıdır. Şu halde söz konusu hac, Haccetu''l-İslam ise şart gereklidir ve normal ücretten fazla değilse o meblağın hac için harcanması farzdır. Normal ücretten fazla olursa, fazlalık üçte birlik kısmından alınır. Ancak o hac, Haccetu''l-İslam değilse yine şart geçerlidir ve meblağın tamamı mirasın üçte birlik kısmından alınır. Ama o miktar üçte birlik kısımdan fazla olursa söz konusu şart üçte birden fazlası için geçerli olmaz.
- Eğer bir şahıs öldükten sonra evine karşılık onun yerine haccetmesi için başka biriyle anlaşırsa, böyle bir şart doğrudur ve yerine getirilmelidir. Buna göre; o ev şart edenin mülkiyetinden çıkar ve mirastan sayılmaz. Bu hac müstehap olsa da, ev vasiyet hükmünün dışındadır.
Aynı şekilde evini bir başkasına, öldükten sonra satarak parasıyla adına hac yaptırması şartıyla temlik ettiğinde de hüküm aynıdır.
Şu halde bunların hepsi sahihtir ve uygulanması gerekmektedir. Şart edilen şey müstehap bir amel olsa da varislerin o evde hiçbir hakkı yoktur.
Eğer karşı taraf şarta uymaz ve onu şarta uymaya zorlamakta mümkün olmazsa muameleyi bozma ihtiyarı varislere geçmez ve ölüye ait olan bu ihtiyarı bozamazlar. Bu ihtiyar ölünün velisine -onun mutlak vasisi- geçer ve velisi yok ise şer''i hâkime geçer.
Farz ihtiyat gereği varis, şer''i hâkimin izniyle muameleyi feshetmelidir ve fesihten sonra muamelede şart olduğu şekilde harcanmalıdır ve eğer fazlalık kalırsa ölenin isteğine daha yakın olan hayır işlerde kullanılmalıdır. İsteği belli olmaz ise, onun tarafından sadaka olarak verilmelidir.
- Vasi ölür ve ölmeden önce vasiyet edenin haccı için ecir tutup tutmadığı bilinmezse ve vasiyeti de Haccetu''l-İslam olursa, asıl mirastan ve Haccetu''l-İslam olmazsa mirasın üçte birlik kısmından ecir tutulması farzdır. Hac için ayrılan mala vasi el koymuşsa, mal mevcut olduğu takdirde, vasinin kendi malından ecir tuttuğu ve vasiyet edenin malını onun yerine aldığı ihtimali olsa bile, geri alınır. Eğer mal mevcut değilse vasi sorumlu (zamin) değildir.
- Hac için ayrılan mal, korumada herhangi bir ihmal olmadan vasinin elinde telef olursa, vasi sorumlu değildir. Vasiyet edilen hac, Haccet-ul İslam ise mirasın geri kalan kısmından, Haccetu''l-İslam değilse mirasın üçte birlik kısmından ecir tutulmalıdır.
Eğer geri kalan varisler arasında paylaştırılmışsa, aldıkları mirastan aldıkları paya orantılı olarak ecir için geri alınmalıdır. Aynı şekilde hac için ecir olan, haccı yerine getirmeden ölür ve mirası olmaz veya olsa da ondan alınması mümkün olmazsa hüküm aynıdır.
- Ecir tutmadan önce, mal vasinin elinde telef olur ve bu telefin ihmalkârlık yüzünden olduğu bilinmezse, zararın vasiden alınması caiz değildir.
- Eğer maldan belli bir miktarını Haccetu''l-İslam''ın dışında bir yerde kullanılmak üzere vasiyet ederse ve o miktarın, mirasın üçte birlik kısmından çok olduğu ihtimali olursa, tamamının kullanılması caiz değildir.
Şeraitin aslına göre farz olan hac ömürde bir defadır ve ona "Haccetu''l-İslam" denir.
1.Mesele- Hac farizası, onun şartları oluştuktan sonra, hemen yapılmalıdır. Şöyle ki müstati olduğu yılda hacca gitmesi farzdır.
İlk yıl -itaatsizlik ve ilahi emre karşı gelerek veya bir mazeretten dolayı- hac amelini yerine getirmeyen kimsenin, ikinci yıl yerine getirmesi gerekir ve eğer sonraki yılda da yerine getirmezse bir sonraki yıl yerine getirmelidir. Diğer yıllarda da bu şekildedir.
2- Müstati olunur ancak haccı yerine getirmek ön hazırlık ve vesilelere bağlı olursa biran önce hazırlıklarını yapmaya başlamalıdır. İhmalkârlık yapma neticesinde haccı yapamazsa, müstati olmasını kaybetse bile hac üzerine farz olarak kalır.
Çeşitli kafileler olursa, ilk kafile veya kafilelerle hareket etmediği takdirde o yıl hacdan geri kalmayacağından emin olan kimse, hacdan geri kalmayacağı zamana kadar geciktirebilir. Ancak aksi durumda geciktirmeksizin hareket etmelidir.
3- İlk kafile -veya kafilelerle- hacca gitmesi mümkün olduğu halde, geciktirmenin hacca yetişmesine mani olmayacağına emin olur da geciktirir ve hacca gitmesi mümkün olmaz ise veya geciktirmesinden dolayı hac amellerine yetişemez ise; bu geciktirmesinde mazeretli sayılır. Bu durumda haccın ona farz olması durumu şüphelidir.