Şaban ayının 14'ünü 15'ine bağlayan gece çok kutsal bir gecedir. Kadir gecesinden sonra en mübarek olan gecedir. Muntazar (beklenen) İmam Muhammed Mehdi (a.f) bu gecede doğmuştur.
Babası, On Birinci İmam Hz. Hasan Askerî (a.s) ve annesi Hz. İsa'nın havarisi Şem'un'un neslinden olan Rum Kayser'inin oğlu Yuşa'nın değerli kızı, Saykal ve Susen adlarıyla da bilinen Nergis Hatun'dur. Nergis Hatun öyle bir fazilete sahipti ki, imamet sülâlesinin büyük hatunlarından İmam Hâdi'nin (a.s) kız kardeşi olan Hakîme Hatun onu kendi efendisi ve ailesinin seyyidesi[2] olarak vasıflandırmış ve kendisinin de onun hizmetçisi olduğunu beyan etmiştir.[3]
Nergis Hatun, ülkesinde olduğu zaman hayret verici rüyalar görürdü. Bir defasında, Hz. Muhammed (s.a.a) ile Hz. İsa'yı (a.s) kendisini İmam Hasan Askerî'ye (a.s) nikâhladıklarını gördü. Şaşırtıcı rüyalarından birinde de, Hz. Zehra'nın (s.a) daveti üzerine Müslüman oldu; ancak İslâm'ı kabul ettiğini ailesi ve çevresinden gizledi. Rüyasında, sınıra giden ordunun, hizmetçi ve cariyeleriyle birlikte gizlice sınıra gitmesi söylenmişti. Öyle de yaptı. Sınırda İslâm ordusunun öncü birlikleri onları esir aldılar ve onu da, Kayser'in ailesinden olduğunu bilmeden diğer esirlerle birlikte Bağdat'a götürdüler.
Bu olay, Onuncu İmam Hz. Hâdi'nin (a.s) imametinin son zamanlarında oldu[4] ve İmam Hâdi'nin (a.s) tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir şahıs, İmam'ın kendi eliyle yazdığı Rumca bir mektubu, Bağdat'a götürüp Nergis Hatun'a ulaştırdı ve onu köle tüccarından satın alarak, Samarra'ya İmam Hâdi'nin (a.s) yanına getirdi. İmam, Nergis Hatun'un rüyada gördüğü şeyleri ona hatırlattı ve On Birinci İmam'ın hanımı, bütün dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracak olan bir evladın annesi olacağını müjdeledi. Sonra İmam Hâdi (a.s), İslâm'ın adap ve ahkâmını öğretmesi için, Nergis Hatun'u imamet sülalesinin büyük hatunlarından olan kız kardeşi Hakîme Hatun'a teslim etti. Bir müddet sonra Nergis Hatun, İmam Hasan Askerî'nin (a.s) eşi oldu.[5]
Hakîme Hatun, İmam Hasan Askerî'nin (a.s) huzuruna gittiği zaman, ona bir evlat vermesi için Allah'a dua ediyordu. O der ki:Bir gün her zamanki gibi İmam Hasan Askerî'yi (a.s) görmeye gittim, aynı duayı tekrarladığımda buyurdu ki: "Allah'tan bana vermesini istediğin evlat bu gece dünyaya gelecek." [6] Bu esnada Nergis benim ayakkabımı ayağımdan çıkarmak için ileri gelerek: "Efendim, ayakkabınızı çıkarayım." dedi. Ben: "Sen benim efendimsin aslında. Vallahi ayakkabımı çıkarmana ve bana hizmet etmene izin vermem. Ben sana hizmet etmeliyim." dedim.
İmam (a.s) benim bu sözümü duyduğunda: "Allah sana hayır versin hala." buyurdu. Ben güneş batıncaya kadar onun yanındaydım. Cariyelerden birine: "Benim elbisemi getir de gideyim." dedim. İmam buyurdu ki: "Hala, bu akşam bizim yanımızda kal; çünkü bu akşam Allah Teala'nın indinde değerli olan bir bebek dünyaya gelecek ki, Allah, onun vasıtasıyla ölümden sonra yeryüzünü diriltecektir."
Bunun üzerine ben: "İyi, ama annesi kim? Ben Nergis'te hamilelik belirtisi göremiyorum!" dedim. İmam:"Annesi, Nergis'ten başkası değil." buyurdu. Ben ayağa kalkarak Nergis'i iyice kontrol ettim. Ama onda hiçbir doğum alameti göremedim. İmam'ın yanına gidip durumu anlattım.
İmam (a.s) tebessüm ederek şöyle buyurdu: "Tanyeri ağarırken onun evladı olduğunu göreceksin. Çünkü o da Musa Kelimullah'ın annesi gibidir. Onun da hamile olduğu belli değildi ve doğuma kadar hiç kimse bilmiyordu. Çünkü Firavun, Musa'yı ararken (böyle bir çocuğun dünyaya gelmemesi için) hamile kadınların karınlarını deşiyordu. Bu (akşam dünyaya gelecek bebek), Musa (a.s) gibidir. (Firavunların iktidarını o yıkacaktır; bu sebeple) Firavunlar şimdi onu aramaktadırlar."
Ben tanyeri ağarana kadar Nergis'i gözetliyordum; yanımda sakin bir hâlde, hareketsiz bir şekilde uyuyordu. O gecenin sonunda şafak sökerken ansızın korkarak yerinden sıçradı. Hemen onu kucakladım ve ism-i azam duasını okudum. Bu sırada İmam yan odadan: "Ona Kadir Suresi'ni oku!"diye seslendi; ben de okudum. Nergis'ten durumunu sordum, "Mevlamın sana bildirdiği şey açığa çıktı." dedi.
Ben, İmam'ın (a.s) buyurduğu gibi Kadir Suresi'ni okumaya devam ettim; karnındaki bebek de bana eşlik etti ve o da Kadir Suresi'ni okuduktan sonra bana selâm verdi. Çok korktum. Bu sırada İmam şöyle buyurdu:
"Allah Teala'nın işine şaşırma. Allah, biz İmamları küçük yaşta hikmet ile konuşturur ve büyüdüğümüzde yeryüzünde hüccet kılar."
İmam henüz sözünü tamamlamamıştı ki, Nergis gözümden kayboldu. Sanki benimle onun arasına bir perde çekmişlerdi; onu göremiyordum. Bağırarak İma-m'a koştum. İmam: "Hala, geri dön, yerinde bulacaksın." buyurdu. Ben geri döndüm ve çok geçmeden benimle onun arasındaki perde kalktı.
Nergis'i öyle bir nura bürünmüş olarak gördüm ki, nurun şiddetli parlaklığı onu net olarak görmemi engelliyordu. Doğan erkek çocuğun secdede, dizleri üzerine düşmüş olduğunu ve şahadet parmağını kaldırıp şöyle dediğini gördüm:
"Şahadet ederim ki, bir ve tek olan Allah'tan başka ilah yoktur ve şahadet ederim ki, ceddim Muhammed Allah'ın resulüdür ve babam Emirü'l-Müminindir."
Sonra tek tek kendine kadar olan bütün İmamların imametlerine tanıklık etti ve dedi ki:
"Allah'ım! Müddetime amel elbisesi giydir ve işimi sona ulaştır adımımı sağlam et ve yeryüzünü benim vasıtamla adalet ve eşitlikle doldur."[7]
Dipnotlar
[1]- Usul-i Kâfi, c.1, s.514; el-İrşad, Şeyh Mufid, s.326. Bazı rivayetlerde İmam'ın doğumu Hicret'in 256'sında zikredilmiştir. Kemalu'd-Din, c.2, s.97 ve 106'ya ve Biharu'l-Envar, c.51, s.15 ve 16'ya müracaat edilsin.
[2]- Biharu'l-Envar, c.51, s.2
[3]- Biharu'l-Envar, c.51, s.12
[4]- Mehdiy-i Mev'ûd kitabının önsözünde, s.152'de şöyle yazar:
Mes'udî'nin Murucu'z-Zeheb'deki rivayetine göre, İmam Hâdi (a.s) hicrî 235 yılında Mutevekkil tarafından Medine'den Samarra'ya getirildi. Hz. Askerî (a.s) de 232 yılında Medine'de dünyaya geldi.
"İslâm tarihçileri ve yabancı tarihçilerin yazdığına göre, o zaman İslâm ordusuyla Doğu Roma veya şimdiki Türkiye olan Bizans ile Batı Roma (İtalya) ve onu tasarruf edenler arasında savaş başladı. İbn Esir'in Kâmil'ine ve diğer kaynakların yazdıklarına göre Hicret’in 240, 244, 245, 247, 248, 253 yıllarında İslâm Kuvvetleri ile Doğu Roma arasında savaşlar oldu ve bu arada iki tarafın esirleri değiştirildi."
Nazilif'in telif ettiği ve Dr. Muhammed Abdu'l-Hâdi Şuayre'nin tercüme ettiği "el-Arab ve'r-Rum" tarihinde şöyle yazar:
"Hicret'in 247. yılında Müslümanlar ve Rumlar arasında savaşlar başladı ve birçok ganimetler Müslümanların eline geçti. Yine 248 yılında Müslümanların lideri Belkacur ile Rumlular arasında savaş oldu. O savaşta Romalıların ileri gelenlerinden birçoğu esir düştü." (el-Arab ve'r-Rum Tarihi, s.225)
İbn Esir de Hicret'in 249. yılında vuku olaylarla ilgili şöyle yazar:
"Ömer b. Abdullah el-Akta ve Cafer b. Ali Saifeh komutanlığında Müslümanlar ile (Kayser'in de katıldığı) Rum Kuvvetleri arasında bir savaş oldu."
Eğer İmam Mehdi'nin (a.f) değerli annesi 248 yılında esir düşen bu Roma eşrafı arasında esir olmuşsa, bu, Hz. Hâdi'nin (a.s) Samar-ra'da bekletilişinin on üçüncü yılı ve İmam Hasan Askerî'nin (a.s) on altı yaşlarına rastlıyor demektir.
[5]- Biharu'l-Envar, c.51, s.6–11; Şeyh Tusî'nin "Gaybet" adlı eseri, s.124–128; Kemalu'd-Din, c.2, s.90–96
[6]- Biharu'l-Envar, c.51, s.25
[7]- Biharu'l-Envar, c.51, s.12–14; İkmalu'd-Din, c.2, s.100