31-07-2020 tarihinde eklendi
Özgündüz: "Hz. İbrahim (a.s)'in İmanı ve Kurban Bayramı"
Zeynebiye Camii ve Kültür Merkezi, son yıllarda olduğu gibi bu yılda binlerce Ehlibeyt dostunun katıldığı görkemli Kurban Bayramı namazına ev sahipliği yaptı.

31 Temmuz Cuma günü sabahın ilk ışıklarıyla Kurban Bayramı Namazı'nı kılmak üzere binlerce Ehlibeyt Dostu Zeynebiye Camii ve Kültür Merkezi'ni doldurdu.
 
Kurban Bayramı dolayısıyla Zeynebiye Camii ve Kültür Merkezi'nde toplanan on binlerce kişiye seslenen Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Kurban bayramının önemine vurgu yaparak birlik beraberlik mesajı verdi.
 
Özgündüz konuşmasında güncel konulara da değindi. 
 
 Azizlerim, Allah bütün İslam alemiyle birlikte ülkemizi, milletimizi, camiamızı; düşmanlarımızın fitne ve uğraşlarından, yerin göğün afat ve belasından korusun. Birliğimizi, dirliğimizi bozmasın. Aile huzurunuzu bozmasın, yuvanızı yıkmasın. Sizlere de, Müslüman kardeşlerinize de Allah nimetini ve bereketini göndersin. Bütün müminlerin kurbanını kabul etsin.
 
 Biz yaklaşık yedi bin sene önceki bir hadisenin, bir ailenin fedakarlığının canlandırması, anılması, anlaşılması, ders alınması için bayram yapıyoruz. Yani “İsmail Kurbanı” diye söyleniyor Kurban Bayramına. Nevruz bayramına “Ali Bayramı” denildiği gibi. 
 
 Üç kişilik bir aile… Baba, oğul, eş. Allah’ın emriyle gerçekleşmiştir bu hadise. Sare hatun kıskandı, istemedi. Bunun içinden Baba diğerlerini götürdü Mekke’ye attı… Ö dönemde Mekke diye bir şehir yok ortada. O çöl onlar tarafından bilinmezdi zaten. Bu nedenle Allah’ın emriyle olmuştur bu olay. Mezepotamyalıdır zaten Hz. İbrahim ve Sare hatun. Yani Fırat ve Dicle’nin suladığı, hayat verdiği coğrafyadandır. Mekke’nin aynı zamanda havası da o günkü şartlarda çok soğuk olan bölgelerdendir, neden yaşasınlar burada, kocaman dünya varken. Dolayısıyla o güney bölgesinde Mekke civarında yaşamayı da uygun görmüyorlar çünkü orada bir şey yetişmiyor, verimsiz toprak. En güzel yaşanacak yer bu bölgeydi yani Türkiye’nin güneydoğusundan Irak’ın içlerine doğru; Fırat ve Dicle’nin suladığı alanda. 
 
 Sonrasında İbrahim (a.s) sürgün edildi, putları kırdığı için. Önce ateşe atıldı, ateşi Allah ona gülistan etti. Ateşe atılırken Cebrail (a.s) geldi “Bana ihtiyaç duyuyor musun?” dedi. İbrahim (a.s) diyor ki “Allah ile arama girme.” 
 Cebrail (a.s) dedi ki: “O zaman Allah’tan isteğini söyle.”
 
 “Aramızda yabancı var. Sen olmadan söyleyeceğim. Mahremimize namahrem sokmam.” dedi İbrahim (a.s)
 Tabi bu şiirdir, ne derece doğruluğu var bilinmez. 
 
 “Allah niyetimi biliyor, ona söylemeye gerek yoktur. Ateşte yanmamı istiyorsa sesimi çıkarmam. Yeter ki Rabbim hoşnut olsun.” 
 İbrahim (a.s) bu imtihandan yüz akıyla çıkıyor. Ateşi, İbrahim için esenlik yurduna, gülistana çeviren Rabbimiz bu pandemiyi de dünyamızdan kaldırsın inşallah. Evet biz ceza olarak fazlasını hak ediyoruz ama onun rahmeti de bizim günahlarımızın çok ötesindedir. 
 
 Derler ki İbrahim’i yakma olayı bir anda karar verilen ve gerçekleşen bir olay değildi. Bir gün tayin edildi. Belki de bir yıl sonraya onların töreni olacağı zamana tayin edildi. Onların bayram günü İbrahim (a.s) putları kırmıştı hatırlarsanız. Gelecek bayram gününde cezasının verilmesine karar verilmiştir belki de.
 
 Çünkü diğer rivayetler diyor ki, mesela oğlu gurbette olan anne adak adıyordu putlara. “Oğlum sağ salim gelsin ben de o ateşe şu kadar odun atacağım.” diyordu. 
 Veya kızı hamile olan anneler “Kızım doğumunu yapsın ben de İbrahim’i yakmak için odun atacağım ateşe.” diyorlardı.  
 
 Bir çukura bir sürü odun yığıldı. Ardından bu çukurun yanına; ateşin zarar veremeyeceği ama İbrahim (a.s)’ın yanarken atacağı çığlıkların duyulabileceği bir mesafeye de izleyenler için bir alan koyuldu.
 Nemrut ateşten korunabileceği hem de İbrahim’i çok rahat görebileceği bir yere kule yaptırdı. Nemrut, İbrahim’in ateşe atıldığını fakat ateşin gülistana dönüştüğünü gördü. Nemrut’un yanında Azer’in yani İbrahim (a.s)’ın üvey babasının olduğu da söylenir. Aynı zamanda amcası olduğu da söylenir. Put ve heykeltıraşlık sanatının başıydı kendisi. O konunun veziri gibiydi. 
 
 O olayı izlerken istemsizce mırıldandı. “Olur gibi değil. Ateş gülistana dönüştü. Kim bir tanrı seçmek istiyorsa İbrahim’in tanrısı gibi tanrı seçmelidir.” dedi tanrılık iddiası olan Nemrut. 
 
 Allah hayatımızın sonunda da “La ilahe İllallah” demeyi bize nasip etsin. Bu inanç bizi yoldan ayırmaz. Allah, günah da işlesek tövbe nasip eder. O günahı terk edin ve tövbe edin. Allah tövbekarları sever, Kur’an söylüyor. Allah göstermesin günahı tekrarlasan bile vazifen yine de tövbe etmektir. 
 
 Ardından İbrahim yanmadı, cezası rahmete dönüştü. Düşündüler “Biz İbrahim’e başka ceza versek onda da bir mucize gerçekleşse insanların aklı karışır ve bize olan güvenleri azalır. En iyisi onu sürmek, sürgün etmek.” dediler.
 Mahkeme kuruldu, İbrahim (a.s)’ın malına el konulacak kendisi de sürgün edilecek. İbrahim (a.s) itiraz etti. “O zaman benim gençliğimi geri vermeniz gerek. Ben gençliğimi feda ettim bu servet için. Bu topraklarda yaşayanlar için bir sürü şey ürettim.” 
 
 Mahkeme İbrahim (a.s)’ı haklı buldu. “Ya malını ya da gençliğini geri vereceğiz.” Dediler. Gençliğini veremeyeceklerine göre İbrahim (a.s) malıyla beraber sürgün edildi. Filistin topraklarına doğru gitti. Orada da insanların yıldızlar, ay, güneş gibi gök cisimlerine taptıklarını gördüler.
 
 İbrahim (a.s) güzergâh üzerindeki konaklama yerinde bunları görünce Zühre yıldızı o anda en parlak yıldız olduğundan “Ben de bu yıldıza tapıyorum.” dedi. Çünkü onlara direkt karşı çıksa istediği şeyi anlatamayacak. Aradan birkaç saat geçti o yıldız kayboldu. İbrahim dedi ki: “Kaybolan tanrıyı ne yapayım?” dedi. Ay’ı gördü, “en parlağı budur, tanrımız bu olabilir mi?” dedi. Birkaç saat sonra o da battı. Sonradan güneşi gördü. “En çok ışık saçan da en parlak da budur. Tanrımız da budur o zaman.” Dedi ama bir süre sonra o da battı. “Batanlardan tanrı olmaz. Devamlılığı olması lazım tanrının.” Dedi. Hidayetin Allah’ın elinde olduğunu görmek herkese nasip olmuyor.
 
Bu toplumu mahrum etmeye çalışanlar başarısız olacaklar. Kuveyt’te bir kuruluş var sadece mescit işleri yapıyorlar. Herkes geçsin karşıma Zeynebiye’den daha fonksiyonel bir tane daha Ehl-i Beyt mescidi gösterin bana. Coğrafi konumuna bakın, İstanbul neresidir? 
 
 Fitne topluluğunun başka işleri yoktur. Şia merkezlerinin tanınmaması için ellerinden gelen gayreti gösterirler. İran’da küçük bir topluluğun Aşura günü vurduğu desteyi İran kanalları ballandıra ballandıra anlattılar. Ama dostun düşmanın kabul ettiği, gerçekleştirdiğimiz en güzel Aşura matem merasimini ya gizlediler ya da gösterirken ciddiyetsiz bir şekilde gösterdiler. Gidin bunların hesabını sorun.
 İbrahim (a.s) yoluna devam ediyordu. Sare hatuna bir sanduka yaptı. Hava alabiliyor, ama dışarıdan görünmüyor. Gayretinden, namahrem görmesin diye. Gittiği bölgeye de o dönemler Firavun hükmediyor. Firavun Mısır ve civarına hükmeden kişinin unvanıdır.  
 Gümrük memurları onu durdurdular, vergi alacaklar. Mallarını vergilendirdiler. Bin tane koyunu varsa yüzünü vergilendirdiler. Memurlar sandukayı da açmasını istediler. “Açmam” dedi İbrahim. Onu da altın, gümüş ne kabul ederseniz edin onun vergisini alın. Bu durum Firavun’a kadar gitti. Firavun “O adamın ne kadar malı varsa alın bana getirin.” Dedi. Devlet meraklıdır, ülkesinde ne var ne yok bilmek ister. Ayıbınız var ise ayıbınızdan kurtulun. Ayıbınız yok ise devletten saklayacak bir şeyiniz yoktur, boşuna devletin merakını da şüphesini de üzerinize çekmeyin. Ama İbrahim’in derdi ise devletten bir şey saklamak değildir. Namusunu kem gözlerden saklamaya çalışıyordur. 
 Sanduka açıldı ve sandukanın içinde güzel bir Mezopotamya kadını. Firavunun, kadını okşayışı geldi. İbrahim “Allah’ım namusuma namahrem eli değdirtme.” O anda Firavun’un eli taş kesildi, hareket de ettiremiyor. Anladı bu adamda bir keramet var. “Senin tanrın kimse beni bu duruma o getirdi. Kolumu açsın daha el uzatmayacağım.”
 
 Eli açıldı ama güzellik karşısında dayanamadı bir daha elini götürdü, eli bir daha kurudu. Bu sefer tekrar “Tamam, elim açılsın bir daha el uzatmayacağım dedi.”
 
 Eli açıldı ve dedi ki “Tamam, bu adama bütün mallarını geri verin. Bu topraklarda da istediği yere yerleşsin.” Ve devam etti İbrahim’e dönüp “Ama bu kadına da bir cariye vereyim, bu kadının elini sıcak sudan soğuk suya değdirmesin.” Hacer hatun, Firavun öyle hediye etti Sare hatuna. Yaş geçtikten sonra baktılar çocuk olmuyor, derler ki “Sare önerdi” bazısı “İbrahim istedi.” Diye. Bir süre sonra Hacer’den İsmail doğdu. İşte o andan sonra Sare kıskanmaya başladı. Sare bundan sonra eğer derse “Bu çocuğu çöle at gel” katil olmuş olur. Günah işlemiş olur. Bundan dolayı Allah’ın isteğidir bu. Yola devam ediyorlar, Mekke denilen çorak vadiye geliyorlar. Yılan, akrebin de en serti buradadır çünkü su yoktur. Orada bırakıp dönmesi emrediliyor. İbrahim onların göremeyeceği bir tepeye çıkıp baktı onlara, çorak topraklarda resmen ölüme terk etmişti onları. İbrahim onları Allah’a emanet etti ve gitti. 
 Tabi olayın da sonrasında kurban etme olayı gerçekleşti. Baba razı bu duruma, evlat razı. Evladı karşı çıkmadı “Sana ne emredilmiş ise onu yap.” demişti.
 
 Şeytan geldi, “İbrahim oğlunu nereye götürdü?” dedi Hacer’e. Hacer dedi “Herhalde odun kesmeye götürdü onu.” Şeytan dedi ki “Seni kandırıyorlar, oğlunu öldürmeye götürdü. Şeytan onun aklına girmiş, yaptığı şeyi Allah’ın emri sanıyor. Hacer “İbrahim’in aklını kimse karıştıramaz. Allah’ın emri sanıyorsa Allah’ın emridir. Allah’ın emrine biz ailecek teslimiz.” dedi. Böyle bir aile işte onlar.
 
 Ben de her Müslüman nedense o nedenden dolayı Kurban Bayramı’nı kutluyorum. Artı olarak da kutlamamın nedeni o gün İsmail kurtuldu ve onun soyundan Hz. Muhammed (s.a.v) geldi. En değerli insanlar, en yüce insanlar geldi o soydan. Bugün bayram edilmez mi?
 
Emperyalizm ve siyonizmin etkisiyle insanlık nefes alamıyor, öldürülen siyahi vatandaş diyordu ya “Nefes alamıyorum.” Orada onun nefes almasına izin vermeyen emperyalizmdir. Allah onların şerrinden bizleri korusun. Malımız da canımız da bu yola feda olsun.  

 

http://caferider.com.tr/ozgunduz---hz--ibrahim-a-s-in-imani-ve-kurban-bayrami-_h24678.html