Mansur, İmam'ı kendisine yaklaştırmaya veya tehditle onu susturmaya çalıştı ise de bunda başarılı olamayınca onu şehit etme karan aldı. Sonunda İmam Cafer Sadık (a.s), Hicri 148. yılın Şevval ayının 25 inde zehirlenerek şehit edildi ve pâk vücudu Medine de Bâki Mezarlığına defnedildi.
Adı : CAFER
Künyesi : EBU ABDİLLAH
Lakabı : SADIK
Baba adı : MUHAMMED (as)
Anne adı : ÜMMÜ FERVE
Doğum yeri : Medine
Doğum tarihi : 17 R.Evvel 83 hk.
Peygamber’e (s.a.a) olan yakınlığı : Torunu
Şehadet yılı : 25 Şevval 148 hk
Şehadet yeri : Medine
Haremi : Cennetu’l-Baki
Şehadet sebebi : Abbasi halifelerinden Mensur-i Devanıki’nin zehirlemesi
İslam tarihinde bilimsel, kültürel ve dini çabaları ile asr-ı saadetten sonra bir dönüm noktası sayılan büyük bir şahsiyetin şehadet yıl dönümünü idrak ediyoruz.
Hicri kameri 148 yılında böyle bir günde İmam Cafer Sadık (a.s) Hak davetine lebbeyk dedi ve sadece İslam dünyasını değil, bilim ve marifet dünyasını ve hakikat peşinde olan herkesi mateme boğdu.
İmam Cafer Sadık (a.s)’ın şehadeti dolaysıyla taziyelerimizi sunarken hazretin yaşamı ile ilgili hazırladığımız özel programla bu büyük insanın keramet ve faziletlerinden az da olsa yararlanmak istedik.
İmam Sadık (a.s)’ın başlattığı hareketin azametini anlamak için ilkin, o hazretin yaşadığı dönemin şartlarına şöyle bir göz atmak gerekir.
İmam Sadık (a.s) 34 yıllık İmameti boyuncu beş Emevi ve iki Abbasi hükümdarı ile çağdaştı. Bu sürece içerisinde İmam Sadık (a.s) programlarında iki temel hedefi gözetledi. Bu hedeflerden biri, zalim hükümdarların zulmüne karşı çıkmak ve zulmü temel itibarı ile reddetmek, diğeri ise insanların fikri gelişmesini sağlamak ve İslam’ın asil kültür ve düşüncesi ile tanıştırmak için ilmi ve kültürel devrim gerçekleştirmekti. Gerçekte İmam Sadık (a.s) böylece İslam’ın parlak ve nurani simasından hurafeleri silmeye çalışıyordu.
Emevi ve Abbasi hanedanları iktidar için çatıştıkları dönemlerde, Ehli Beyt (a.s) fertlerini rahatsız etmeye ve baskı uygulamaya daha az fırsat buluyordu. Bu yüzden İmam Sadık (a.s) ilmi ve kültürel programlarını hayata geçirmek için daha ideal bir fırsat yakaladı.
İmam sadık (a.s), İslami toplumda ilmi coşkunun doruğa ulaştığı bir dönemde yaşıyordu. O dönemde tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tıp ve felsefe gibi ilimler oldukça yaygındı ve insanlar çeşitli ilimleri öğrenmek için can atıyordu. Bunun dışında İmam Sadık (a.s) döneminde çeşitli mezhep ve tarikatlar ortaya çıkmış ve İslam toplumu türlü yabancı düşüncelerin saldırılarına maruz kalmıştı.
Bu şartlarda İmam Sadık (a.s)’ın parlayan düşünce güneşi İslam semalarında nur saçmaya başladı ve düşmanların gözlerini kamaştırdı.
Öte yandan Abbasi hanedanının İslam dinine bağlı olmaması ve yine insanların sorunları ile ilgilenmemesi yüzünden İslami toplumda özel bir kargaşa ve şaşkınlık yaşanıyordu. O dönemde küfür düşünceleri yaygınlaşmış ve İslam dinini tebliğ etmekle görevli olanlar genellikle saraydan besleniyordu. Abbasi halifeler de Emevi halifeler gibi dini kavramları kendi çıkarları doğrultusunda sömürüyordu. Bu şartlar tabi ki İmam Sadık (a.s)’ın işini daha da zorlaştırıyordu.
Ancak İmam Sadık (a.s) planlı bir şekilde hareket ederek en başta halk arasında yaygın olan İslami düşünce ve inanca çeki düzen verdi. İmam halkın dini sorularını cevapladı ve Kurani ve dini ilimleri bilimsel bir yöntemle yeniden ifade etti. Bu süreçte İmam Sadık (a.s), Hişam Bin Hekem, Muhammed Bin Müslim ve Cabir Bin Hayyan gibi talebeleri yetiştirdi
İmam Cafer’i Sadık Kimdir?
Sadık lakabıyla meşhur olan İmam Cafer b. Muhammed (a.s), beşinci imamın oğludur. Hicretin 83. yılında dünyaya geldi ve (Şia rivayetlerine göre) 148. yılında Abbasi halifesi Mansur’un emriyle zehirletilerek şehit edildi.[1]
Altıncı imamın imameti devrinde, İslam ülkelerinde çeşitli kıyamlar özellikle Ümeyye oğullarının hükümetini yıkma amacıyla düzenlenen kıyamlar, Ümeyye oğullarını hilafetten düşürüp, soylarını kesmekle sonuçlanan kanlı savaşlar ve beşinci imamın yirmi yıl İslam ve Ehl-i Beyt öğretilerini yayması sonucunda meydana gelen ortam, altıncı imama İslami bilgileri yaymak için daha münasip bir zemin hazırladı.
Altıncı İmam, Ümeyye oğulları hilafetinin son zamanlarına ve Abbas oğulları hilafetinin ilk zamanlarına rastlayan imameti devrinde hazırlanan fırsatları elden kaçırmayıp dini öğretileri geniş alanda yaymaya başladı. Çeşitli akli ve nakli fenlerde bir çok ilmi şahsiyetler eğitti. Bunların başlıcaları şunlardır: Zürare, Muhammed b. Müslim, Mümin-i Tak, Hişam b. Hakem, Eban b. Teğlib, Hişam b. Salim, Hüreyz, Hişam-i Kelbi Nessabe, Cabir b. Hayyan-i Sufi (kimya alimi) hatta Ehl-i Sünnet alimlerinden olan Süfyan-ı Sevri, Hanefi mezhebinin reisi Ebu Hanife, Kadı Sekuni, Gazi Ebu’l Bahteri gibiler onun öğrenciliğini yapmakla övünüyorlardı. (Hazretin eğitim merkezinden dört bin mühaddis ve bilginin mezun olduğu meşhurdur.)[2]
Beşinci ve altıncı imamdan rivayet edilen hadislerin sayısı Peygamber-i Ekrem’den (s.a.a) ve diğer on imamdan aktarılan hadislerden daha çoktur.
Ancak İmam Sadık (a.s) imametinin son yıllarında Abbasi halifesi Mansur’un baskılarına maruz kalarak zor günler geçirdi. Ümeyye oğulları tarafından Şii seyitlere yapılmayan zulümler Abbasiler eliyle yapıldı. Onun emriyle Şiiler grup grup yakalanıp, karanlık hapislerde işkencelerle hayatlarına son verildi. Bir kısmının başını kesip bir kısmını diri diri toprağa gömdürdü. Bazılarını binaların temeline yahut duvarların arasında bırakarak saraylar yaptırdı.
Mansur, altıncı imamın Medine’de yakalanmasını emretti. (Daha önce Abbasi halifesi Seffah’ın emriyle de yakalanıp Irak’a götürülmüştü. Ondan daha önce beşinci imamla birlikte Dimeşk’e götürülmüştü).
Bir süre imamı göz altında sakladılar. Defalarca onu öldürmek istediler ve ihanetler ettiler. Bilahare Medine’ye dönüş iznini verdiler. İmam Medine’ye döndü. Denilebilir ki geri kalan ömrünü takiyye ve inzivada geçirdi. Sonunda Mansur’un emriyle zehirlenip şehit edildi.[3]
Mansur, imamın şahadet haberini alınca Medine’deki valisine mektup yazıp “Başsağlığı dilemek amacıyla İmamın evine git, vasiyetnamesini oku, vasi olarak tanıttığı kimsenin mecliste başını vur” emrini verdi. Elbette Mansur bu oyunla imamet meselesine son vermeği ve Şia adını kökten silmeği amaçlıyordu. Fakat Medine valisi vasiyeti okuyunca Halifenin planının tam tersine beş kişinin vasi tayin edildiğini gördü. Bunlar, Halifenin kendisi, Medine valisi, büyük oğlu Abdullah Efteh, küçük oğlu Musa ve Hamide idiler. Böylece Halifenin planı suya düşmüş oldu.[4]
İslam tarihinde bilimsel, kültürel ve dini çabaları ile asr-ı saadetten sonra bir dönüm noktası sayılan büyük bir şahsiyetin şehadet yıl dönümünü idrak ediyoruz.
Hicri kameri 148 yılında böyle bir günde imam Cafer Sadık (a.s) Hak davetine lebbeyk dedi ve sadece İslam dünyasını değil, bilim ve marifet dünyasını ve hakikat peşinde olan herkesi mateme boğdu.
İmam Cafer Sadık (a.s)’nın şehadeti dolaysıyla taziyelerimizi sunarken hazretin yaşamı ile ilgili hazırladığımız özel programla bu büyük insanın keramet ve faziletlerinden az da olsa yararlanmak istedik.
İmam Sadık (a.s)’nın başlattığı hareketin azametini anlamak için ilkin, o hazretin yaşadığı dönemin şartlarına şöyle bir göz atmak gerekir.
İmam Sadık (sa) 34 yıllık imameti boyuncu beş Emevi ve iki Abbasi hükümdarı ile çağdaştı. Bu sürece içerisinde imam Sadık (sa) programlarında iki temel hedefi gözetledi. Bu hedeflerden biri, zalim hükümdarların zulmüne karşı çıkmak ve zulmü temel itibarı ile reddetmek, diğeri ise insanların fikri gelişmesini sağlamak ve İslam’ın asil kültür ve düşüncesi ile tanıştırmak için ilmi ve kültürel devrim gerçekleştirmekti. Gerçekte imam Sadık (sa) böylece İslam’ın parlak ve nurani simasından hurafeleri silmeye çalışıyordu.
Emevi ve Abbasi hanedanları iktidar için çatıştıkları dönemlerde, Ehli Beyt (sa) fertlerini rahatsız etmeye ve baskı uygulamaya daha az fırsat buluyordu. Bu yüzden imam Sadık (sa) ilmi ve kültürel programlarını hayata geçirmek için daha ideal bir fırsat yakaladı.
İmam sadık (as.), İslami toplumda ilmi coşkunun doruğa ulaştığı bir dönemde yaşıyordu. O dönemde tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tıp ve felsefe gibi ilimler oldukça yaygındı ve insanlar çeşitli ilimleri öğrenmek için can atıyordu. Bunun dışında imam Sadık (sa) döneminde çeşitli mezhep ve tarikatlar ortaya çıkmış ve İslam toplumu türlü yabancı düşüncelerin saldırılarına maruz kalmıştı.
Bu şartlarda imam Sadık (sa)’nın parlayan düşünce güneşi İslam semalarında nur saçmaya başladı ve düşmanların gözlerini kamaştırdı.
Öte yandan Abbasi hanedanının İslam dinine bağlı olmaması ve yine insanların sorunları ile ilgilenmemesi yüzünden İslami toplumda özel bir kargaşa ve şaşkınlık yaşanıyordu. O dönemde küfür düşünceleri yaygınlaşmış ve İslam dinini tebliğ etmekle görevli olanlar genellikle saraydan besleniyordu. Abbasi halifeler de Emevi halifeler gibi dini kavramları kendi çıkarları doğrultusunda sömürüyordu. Bu şartlar tabi ki imam Sadık (sa)’nın işini daha da zorlaştırıyordu.
Ancak imam Sadık (a.s) planlı bir şekilde hareket ederek en başta halk arasında yaygın olan İslami düşünce ve inanca çeki düzen verdi. İmam halkın dini sorularını cevapladı ve Kurani ve dini ilimleri bilimsel bir yöntemle yeniden ifade etti. Bu süreçte imam Sadık (a.s), Hişam Bin Hekem, Muhammed Bin Müslim ve Cabir Bin Hayyan gibi talebeleri yetiştirdi.
İslam tarihinde imam Sadık (sa)’nın talebelerinin sayısı 4 bin olarak zikredilir. Bu talebelerden bazıları kendi çapında eşsiz olan birçok ilmi esere imza attı. Örneğin Hişam Bin Hekem 31 cilt kitap yazdı. Cabir Bin Hayyan ise 200 ciltten fazla kitap yazdı ki bazıları daha sonraları Avrupa dillerine çevrildi. İmam Sadık (sa)’nın bir başka seçkin talebesi Mufazzal da Mufazzal Tevhidi adında önemli bir eseri kaleme aldı.
Bu kitabın yazılışının öyküsü oldukça ilginçtir ve bu yüzden onu sizlere anlatmak istiyoruz.
Mufazzal olayı şöyle anlatıyor: Güneş batmak üzereydi. Medine camiinde oturmuştum ve yüce Allah’ın İslam peygamberi (sav)’e sunduğu haşmet ve azameti düşünüyordum. O sırada Allah’ı inkâr edenlerden biri olan İbni Ebil’evca camiye geldi ve bir arkadaşı ile tartışmaya başladı. Diyalogları varlığı yaratanın hakkındaydı, ancak dünyayı yaratan hiç kimsenin olmadığını söylediklerinde öfkelendim ve İbni Ebil’evca’ya şöyle dedim: Ey Allah’ın düşmanı, seni en güzel şekilde yaratan Allah’ı mı inkâr ediyorsun? Eğer kendine gelirsen Allah’ın ayetlerini kendinde bile görebilirsin.
İbni Ebil’evca ise şöyle karşılık verdi: Ey Mufazzal sana şaşıyorum. Sen Cafer Bin Muhammed Sadık’ın, yani imam Sadık (a.s)’nın izleyenlerindensin. O bile bizimle böyle konuşmaz. O bile çok kez bizim bu söylediklerimizi duymuştur, ama asla bize hakaret etmemiştir. O, sabırlı ve sakindir ve asla öfke ona galip gelmez. O bizim sözlerimizi dikkatle dinler ve daha sonra en basit bir şekilde bizim delillerimizi çürütür.
Mufazzal sözünü şöyle sürdürüyor: Ebil’evca’nın bu sözlerinin ardından çok pişman oldum. İmam Sadık (sa)’nın huzuruna çıktım ve olayı anlattım. İmam şöyle dedi: Ey Mufazzal, sana dünyanın ve canlıların, hayvanlardan haşarelere ve kuşlara ve insan da dâhil her türlü yaratığın nasıl yaratıldığını ve yüce Allah’ın bunları yaratırken izlediği hikmeti anlatacağım, öyle ki ibret almak isteyenler bu sözlerden ibret alsın ve müminlerin bilgisi artarken kafirler şaşıp kalsın. Sen yarından itibaren her sabah bana gel.
Rivayetlere göre Mufazzal 4 gün ard arda imam Sadık (a.s)’nın yayına gitti ve o hazret söz verdiği gibi dünyanın yaratılışı hakkında çok değerli bilgiler verdi. Mufazzal da tüm bi bilgileri Mufazzal Tevhid’i adlı eserinde bir araya getirdi. Bu kitabın bir bölümünde imam Sadık (sa)’dan naklen şöyle okumaktayız:
Ey Mufazzal düşün, neden zarif ve hafif olan beyin kafatasında yer alıyor? Acaba bunun sebebi onu korumaktan başka bir şey olabilir mi? neden kan damarlarda akıyor? Acaba doğru biçimde korunması ve yönlendirilmesinden başka bir sebebi olabilir mi? neden yüce Allah kulağın içini karmaşık ve oyuk bir şekilde yarattı? Acaba ses dalgaları kulağa girdikten sonra kulak zarına zarar vermemesinden başka bir sebebi olabilir mi?
Ve böylece imam Sadık (as.) talebesi Mufazzal’ı bir çok önemli konu ile tanıştırdı ve zihnini aydınlattı. Mufazzal Tevhid’i adlı kitap, imam Sadık (sa)’dan yaratılış hakkında bir çok değerli ve ince konularla doludur.
Kaynak:
——————————————————————————–
[1]- Usul-u Kafi, c.1, s.472. Delail-ul İmame, s.111. İrşad-ı Müfid, s.254. Yakubi Tarihi, c.3, s.119. Fusul-ul Mühimme, s.212. Tezkiret-ul Havas, s.346. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.280.
[2]- İrşad-ı Müfid, s.254. Fusul-ul Mühimme, s.204. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.247.
[3]- Fusul-ul Mühimme, s.212. Delail-ül İmame, s.111. İsbat-ül Vasiyye, s.142.
[4]- Usul-u Kafi, c.1, s.310.