İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 2016 yılında Afrika’da başlattığı ziyaretler ve 2017 yılında Liberya’nın başkenti Monrovia’daki Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun (ECOWAS) 51. zirvesine katılımı, İsrail’in Afrika kıtasına dönüşünü işaret etti. Zirveye konuk konuşmacı olarak katılan Netanyahu, İsrail ile diplomatik ilişkisi olmayan bazı Müslüman Afrika devlet başkanları dahil olmak üzere birçok Afrikalı liderle bir araya geldi. İsrail’in kıtaya dönüşünün en son işareti ise Netanyahu’nun Doğu Afrika ülkelerinden Uganda’ya gerçekleştirdiği ziyaret oldu.
İsrail lideri Netanyahu, Chamberlain’in Theodor Herzl’e 1903’te bir Yahudi devletinin kurulması için teklif ettiği ve kardeşi Yonatan’ın 1976’da İsrailli yolcuları kurtarmak için İsrail komandolarına öncülük ettiği görev sırasında öldürüldüğü Uganda’nın Entebbe şehrinde Uganda başbakanı tarafından karşılandı. Dört yıl içerisinde ikinci kez ziyarette bulunduğu Uganda’da ülkesinin “büyük bir şekilde Afrika’ya döneceğini” söyledi ve Doğu Afrika ülkesi Uganda’yı Kudüs’te bir büyükelçilik açmaya davet etti. Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve 2018’de Amerikan büyükelçiliğini oraya taşımasından bu yana Netanyahu diğer ülkelerden büyükelçiliklerini Kudüs’e taşımalarını istiyor.
İsrail uzun zamandır Afrika kıtasına ilgi gösteriyor. Güvenlik ve diğer alanlardaki uzmanlığı karşılığında İsrail, Afrika devletlerinin BM Genel Kurulunda ve diğer uluslararası organlarda Filistin meselesinde yanlarında yer almasını istiyor. Afrika ülkelerinin devlet başkanlarının çoğunda Filistin sorununun çözümü artık İsrail ile ilişkilerde normalleşmenin ön şartı olarak görülmüyor. Özellikle Oslo Anlaşmalarının (1993) imzalanmasından sonra birçok ülke yavaş yavaş İsrail ile bağlarını yeniden kurmaya başladı.
Son yıllarda İsrail’deki raporlar, Afrika kıtasında çeşitli Müslüman ülkelerle diplomatik ilişkilerin normalleştirilebileceğini öne sürdü. Bu raporları doğrulayacak girişimlerden biri, İsrail’in 2016 yılında Gine ile diplomatik ilişkilerini yenilemesi oldu. Daha sonra İsrail, Çad ile yakınlaşmaya başladı. Kasım 2018’de bir İsrail heyeti diplomatik ilişkilerin yenilenmesi olasılığını görüşmek üzere Çad’ı ziyaret etti. 25 Kasım 2018’de Çad Devlet Başkanı İdris Deby Itno, diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılmasından önce güvenlik işbirliğini güçlendirmek için İsrail’e tarihi resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretten sonra 2019 yılında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Çad’ı ziyaret etti ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler yeniden kuruldu. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ve ağırlıklı olarak Müslüman bir ülke olan Çad, İsrail’in Afrika kıtasında bazı Müslüman ülkelerle ilişkilerini normalleştirmesi için İsrail stratejisinin ön saflarında yer alıyor.
Netanyahu ve el- Burhan’ın Toplantısını Tertipleyen Birleşik Arap Emirlikleri
Sudan’nın da içinde yer aldığı Arap Birliği’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin bölge için barış planının reddetmesinden birkaç gün sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Uganda’ya düzenlediği ziyaret kapsamında Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ile de bir araya geldi. Toplantıya ev sahipliği yapan Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni ikisi arasında arabuluculuk rolünü üstlendi. Toplantı iki saat sürdü ve görüşülen konulardan biri İsrail havayollarına Sudan hava sahasının açılmasıydı. İsrailli yetkililer, Burhan ile yapılan görüşmelerde İsrail’den Sudan’ın Amerika Birleşik Devletleri ile bağlarını iyileştirmesine ve terör yaptırımları listesinden çıkarılma sürecini hızlandırmaya yardımcı olunması istendi. Görüşme ile ilgili olarak İsrail tarafından “İki ülke arasındaki ilişkinin normalleşmesine yol açan işbirliğinin başlatılmasına karar verildi.” şeklinde bir açıklama yapıldı. Netanyahu’nun Uganda’ya gitmeden önce, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Burhan’ı araması ve ileriki tarihlerde Washington’da toplantıya davet etmesi, İsrail ile Sudan arasında yapılan görüşmenin organizeli bir şekilde farklı ülkelerin rol aldığını gösteriyor. Üst düzey bir Sudan askeri yetkilisi, toplantının Birleşik Arap Emirlikleri tarafından düzenlendiğini, yanı sıra Suudi Arabistan ve Mısır’ın bu toplantıdan haberi olduğunu aktardı. Sudan Enformasyon Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Faysal Muhammed Salih, “ziyaret hakkında hiçbir bilgisinin olmadığını, kabinenin de bu konuyu görüşmediğini, Burhan’ın geri dönüşünde açıklama bekleyeceğini” söyledi. Toplantının olduğu saatlerde ise Başbakan Abdullah Hamdok bölgesel ticaret toplantısı için Cibuti’de bulunuyordu.
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan, İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşmesi hakkında “Sudan’ın ulusal güvenliğini korumak ve Sudan halkının yüksek menfaatlerine ulaşmak için” gerçekleştirdiğini ve Hartum’un Filistin meselesindeki tutumunun değişmediğini söyledi.
Şimdiye kadar tüm Arap ülkeleri, Mısır ve Ürdün tek istisna olmakla birlikte, ya teknik olarak İsrail ile savaş halinde ya da devlet olarak tanımıyorlar. Sudan’ı Arap dünyasının geri kalanından ayıran şey, hem Arap hem de Afrika kültürlerinin bir ayağı olması. Burhan’ın ziyareti ve İsrail’le ilişkilerinin normalleştirilmesi, özellikle Netanyahu’nun Filistinlilerin açıkça reddettiği yeni bir ABD barış planını teşvik ettiği bir zamanda gerçekleştirmesi Sudan’da ve Arap dünyasında birçok tepkiye neden olurken, İsrail için toplantı, hem Arap hem de Afrika ülkeleriyle ilişkileri ilerletme yolunda önemli bir adım sayıldı.
– Afro-Arap Ülkelerinin İsrail’e Yakınlaşması
1948’den bu yana İsrail’in temel istekleri arasında, Arap devletleri ile gizli ilişkiler kurmak ve böylelikle Filistinlileri devre dışı bırakmak, baskı altına almak ve zayıflatmaktı. İsrail’in Arap dünyası olan ilişkileri son yıllarda iyice belirgin bir hale gelirken, özellikle Körfez ülkelerinin İsrail ile gelişen ilişkileri, Afrika kıtasındaki Afro-Arap ülkelerine de etki etmesine neden oldu.
İsrail’in Afrika ilişkileri 1950’lerin başına kadar uzanıyor. Bu ilişkiler zaman içinde değişerek, bölgesel ve uluslararası siyasi olaylar nedeniyle ara sıra yakınlaşma ve bozulmaya neden oldu. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda, yedi Afrika ülkesi Yahudi Devleti ile ilişkilerini kopardı; 1973’teki Yom Kippur Savaşı ve İsrail’in, Afrika Birliği Örgütü üyesi olan Mısır’a ait olan Sina Yarımadası’nın işgalinden sonra yirmi üç Afrika ülkesi daha ilişkilerini kesti. Yeni bağımsız Afrika ülkeleri, İsrail ile Araplar arasındaki çatışmalar sırasında Araplarla dayanışma gösterdi. Diplomatik bağların kopmasına rağmen, İsrail ile Afrika ülkeleri arasındaki ticari ilişkiler etkilenmeden kalırken, İsrail diplomatik ilişkileri yeniden tesis etmeye çalıştı. İsrail’in Afrika ülkeleriyle ilişkileri, son yıllarda önemli bir değişime sahne oldu.
Son on yılda Arap bölgesel güçleri, özellikle Körfez monarşileri, kıtaya güçlü bir geri dönüş yaparak, çeşitli ekonomik sektörlere yatırım yaptı. Arap bölgesel güçlerinin Afrika’daki yenilenen ilgisinin Afrika’nın barışı ve gelişimi için bir varlık mı, yoksa Afrika’nın siyasi ve ekonomik kaynakları için var olan sorunların bir parçası mı olduğu ise önemli bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Afrika kıtasında süper güçler arasında bir nüfuz savaşı sahnesi olduğu gibi, geçmişte de İsrail ile Araplar arasında da bir savaş alanı olmuştu. İsrail ile Araplar arasındaki savaş, İsrail’in Afrika kıtası ile bağ kurmasını engellemişti, fakat günümüze baktığımızda İsrail’in kıta ile yeni bağlar kurmasında bazı Arap ülkelerinin rol oynadığı görülmektedir. Sudan örneğinde olduğu gibi, İsrail için Afrika ülkelerinin diplomatik desteğini harekete geçirme zemini özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler tarafından hazırlanıyor. Son yıllarda İsrail’in, Müslüman dünyası ile giderek artan temasları, Afrika ülkelerinin İsrail ile yeniden bağlantı kurma konusundaki tereddütlerini ortadan kaldırmaya yardımcı oldu. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır politik, ekonomik, kültürel ve stratejik faktörleri kullanarak Afrika kıtasındaki Afro- Arap ülkelerini etkisi altına alarak İsrail’e diplomatik olarak genişleme fırsatı sunuyor. BAE’nin son olarak Batı Afrika ülkelerinden Moritanya’ya yaklaşık 2 milyar dolar yatırım yapmayı düşünmesi, Madagaskar’a fon sağlaması ve Senegal Devlet Başkanı Macky Sall ile bir kısım anlaşma imzalaması, Sudan örneğinden yola çıkarak (BAE ve Suudi Arabistan Sudan’da gerçekleşen askeri darbe sonrası 3 milyar dolarlık yardım sunmuştu. Geçen hafta BAE’nin aracı olduğu bir toplantıda İsrail Başbakanı ile Sudan Askeri Geçiş Konseyi Başkanı biraraya gelmişti.) gelecekte bu ülkelerin İsrail ile ilişkilerini daha iyi bir zemine oturtmak için hazırlık mı yapılıyor ? sorusunu akla getiriyor. Son günlerde İsrail ile Körfez ülkelerinin yakınlaşmasına bakıldığında, İsrail’in özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Körfez ülkeleri üzerinden Afro-Arap ülkeleri ile ilişki geliştirmek istemesi Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” nın Afro-Arap ülkelerini anlaşmayı kabul etmesini kolaylaştırmayı amaçlamasından uzak değildir.
Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır’ın Afrika’da ilişkileri iyi olduğu ülkelerde çok yakında İsrail’in ekonomik ve diplomatik ilişkilerinde büyük bir atılım görebilmemiz imkan dışı değildir.
Afrika’dan Filistin’e Destek Azalıyor mu ?
Yıllardır, Hıristiyan nüfusu ağırlıklı Afrika ülkeleri, İsrail’in kıtadaki varlığında ağ geçidi olarak görev yaptı. İsrail’in Afrika ülkeleri ile kurmak istediği siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkileri ile kıta üzerindeki etkisini genişletmesinin yanında, diğer Afrika ülkelerini Filistin’e karşı çevirmek amacı taşımaktadır. Ne yazık ki, İsrail’in stratejisi en azından yüzeyde başarılı olduğu görünüyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerinin İsrail ile perde arkası veya açıktan temaslar geliştirmesi Arap Afrika ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini normale döndürmesinde etkili olduğu görülüyor. Bu nedenle İsrail ile yakınlaşan çoğu Afrika ülkesinin, uluslararası arenadaki Filistin mücadelesine tarihsel olarak verdiği destek azalmaktadır. Sonuç olarak, Afrika’yı geri kazanmak İsrail’in uluslararası meselelerinde yardımcı olacaktır. İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Müdür Yardımcısı ve Afrika ölüm Başkanı Yoram Elron, “Afrika’nın dış politikamızda bu kadar çok önem kazanmasının nedeni, artan ekonomik ve siyasi önemi.” şeklinde açıklamaktadır.
Ne yazık ki, Afrika’nın Filistin ile dayanışması 1990’larda aşınmaya başladı. O yıllarda ABD destekli barış süreci, Filistinlilere temel insan haklarını vermeden İsrail işgalini normalleştiren
Oslo Anlaşmaları ve diğer anlaşmalar etkili oldu. Medyada düzenli olarak yer alan İsrailli ve Filistinli yetkililer arasında pek çok toplantı ve el sıkışma, birçok Afrika ülkesinde kalıcı bir barışın oluştuğu şeklinde algılandı. 1990’ların sonlarına doğru İsrail, birçok Afrika ülkesiyle ilişkilerini yeniden etkinleştirdi. Filistinliler Oslo altında daha fazla toprak kaybettikçe, İsrail Afrika’da ve tüm dünyada birçok yeni hayati müttefik kazandı. Örneğin, Müslüman çoğunlukta bir ulus ve Orta Afrika’nın jeo stratejik olarak en önemli ülkesi olan Çad, İsrail ile ekonomik ve diplomatik bağlar kurdu. Her ne kadar İsrail Afrika’nın bazı yönetici sınıflarının desteğini kazansa da, Filistinlilerin yanında yer alan Afrika halkını kazanamadı.
Sonuç olarak, Birçok Afrika seçkini arasında, Filistin sorunu devletler arası bir kurtuluş meselesinden çok devletler arası bir sorun haline geldiği düşünülüyor. Netanyahu’nun göreve gelmesinden bu yana İsrail’in Afrika’ya nufüz etme amacı ve çeşitli ülkelerle diplomatik ilişkilerini yeniden kurmasında, ana kaybeden Filistin olabilir. Çünkü Filistin, uluslararası kurumlarda, Afrika kıtasında en önemli ve en fazla oylama bloğunu kaybedebilir.
İsrail Yaptırımları
İsrail genel olarak Afrika ülkeleriyle ilişkilerinin üç hedefe ulaşmasını arzuluyor, bunlar; genişletilmiş diplomatik ilişkiler; İsrail şirketleri için yeni pazarların açılması; ve Birleşmiş Milletler’de Filistin’e Afrika’nın desteğini kırmak. Afrika devletleri de, İsrail ile iyi ilişkiler kurmanın İsrail’in güvenlik, teknolojik ve tarımsal uzmanlığından faydalanmalarına yardımcı olacağını umuyor. İsrail, Afrika ülkeleri ile ortaklık kurmaya çalışırken, ihtiyacı olan bölgelere güneş, su ve tarım teknolojileri sunmak gibi Afrikalılara fayda sağlayan bazı katkılarda bulunuyor. Ancak, bu katkıların karşılığı görülmediği takdirde o ülkeler için önemli bir maliyete neden oluyor. Örneğin, Aralık 2016’da Senegal, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yasadışı Yahudi yerleşimlerinin inşasını kınayan BM Güvenlik Konseyi’nin 2334 numaralı kararına verdiği destekten dolayı, Netanyahu İsrail’in Dakar büyükelçisini hızlı bir şekilde geri çekti ve İsrail Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İş Birliği Ajansı (MASHAV) damla sulamaları projelerini iptal ederek yardımları durdurdu. Proje ilk zamanlarda “Afrika’daki yoksullukla mücadele” ye katkısının büyük bir kısmı olarak geniş çapta tanıtılmıştı. Görüldüğü üzere İsrail, uluslararası forumlarda İsrail’e destek verilmediğinde Afrika uluslarını cezalandırma yoluna gitmekten çekinmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail İşbirliği
Bazı Afrika liderleri, Trump yönetimine erişmenin anahtarının Tel Aviv’de olduğunu düşünüyor. Donald Trump’ın göreve gelmesinden bu yana, Tel Aviv ve Washington Afrika politikalarını koordine etmiş görünüyor. Örneğin, Eylül 2017’de ABD, Çad’ın terörizmle mücadelede yeterince işbirliği yapmadığını düşündüğünden, Çad vatandaşlarını topraklarında istenmeyenlerin “kara listesine” ekledi. 2018 yılında ABD Çad’ın güvenlik incelemesi konusundaki koşulları karşıladığına karar vererek bu ülkeden göçmen ve ziyaretçilere uyguladığı 6 aylık seyahat yasağını kaldırdı. Aynı yıl içerisinde Çad devlet başkanı, 1972’de diplomatik bağları kopardığı İsrail’e ilk resmi ziyaretini gerçekleştirdi. İkinci örnek, Donald Trump’ın kısmen Sudan’a yönelik ambargoyu kaldırma kararı ve ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı John Sullivan’ın Mayıs 2018’de Hartum’u ziyareti, Sudan ve İsrail arasında gelecekte yakınlaşmayı sağlayacak zemini hazırlıyordu. Başka bir deyişle, Sudan ve Çad pozisyonlarında İsrail’le olan ilişkideki değişim kısmen Washington’un etkisi ile ilgilidir. İsrail, Arap ulusları ile ilişkilerini normale döndürmek için ABD nüfuzunu kullanmaktadır. Örneğin, İsrail ve ABD, Batı Sahra’daki Fas egemenliğinin tanınması ve Fas’ın İsrail ile ilişkilerini normalleştirmek için adımlar atmasını sağlayacak bir anlaşma üzerinde çalışma yaptığı iddia ediliyor.
Çoğu Afrika ülkesi liderinin aradığı Tel Aviv’e giden yol değil, Washington’a giden yolun açılmasıdır. Bu nedenden dolayı özellikle son yıllarda çoğu Afrika ülkesi için İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi önemli bir yer almaktadır.