İsrail Haaretz gazetesi yazarı Diana Buttu, “ABD Başkanı Trump'ın, Orta Doğu Planı'nın barış için değil, savaş için bir tarif olduğunu söyledi. Yazar, “Filistinliler, bu kurgusal müzakerelerle, ABD yönetimiyle ve zorba İsrail'le ilişki kurmayı reddetmelidir” dedi.
Diana Buttu'nun kaleme aldığı ‘görüş' yazısının özetlenmiş hali şöyle:
ABD Başkanı Donald Trump, Salı günü Beyaz Saray'da konuşmak için kameralar karşısına çıktığında bu İsrail-Filistin barışı için çok gecikmeli planın duyurulması olarak düşünüldü. Trump'ın “barış ve refah vizyonu ve daha parlak bir gelecek”diye tanımladığı bu plan, barışa bir yol sunmak yerine, Filistinlilerin İsrail'in ellerindeki uzun süreli boyun eğmelerini güçlendirecek.
Plana göre; İsrail'in yasadışı yerleşimlerini boşaltması gerekmeyecek fakat Filistinlilerin anavatanlarına dönmek için uluslararası kabul görmüş haklarından vazgeçmeleri istenecek. Filistinlilerin Kudüs'e çok az erişimi olacak. İsrail'in uluslararası hukuka aykırı olarak Batı Şeria'nın bazı bölgelerini ilhak etmesine izin verilecek.
Katılımsız dış gözlemci için bu çok fazla bir şey ifade etmeyebilir, ancak Filistinliler ve gerçekten de uluslararası toplum için bu plan çok şey anlatıyor. Bu plan, uluslararası hukuk sistemini ortadan kaldırıyor. Hukukun doğru olduğunu değil gücün doğru olduğunu gösteriyor. Hukukun yüceliği sistemi yerini gücün yüceliği sistemine bırakıyor.
Açık olalım: Bu bir barış planı değil, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun istek listesini gösteriyor: uluslararası yasalara aykırı bir şekilde Trump, Netanyahu'ya Kudüs'ü teslim etti; İsrail'in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanıdı ve İsrail'in Batı Şeria'yı kısmi ilhakına yeşil ışık yaktı. Aynı zamanda Trump, İsrail bombalama kampanyalarına, Filistinlilerin evlerinin yıkılmasına ve İsrail'in Gazze üzerindeki ablukalarına kör bir gözle bakarken, Washington DC'deki FKÖ'nün kapatılması ve Filistinlilere yardımın kesilmesi Netanyahu'nun isteklerine tamamen uygundur. Netanyahu'nun bu planı açık kollarla karşılaması şaşırtıcı değil.
Yirmi yıl önce bu hafta Mısır'ın Taba kentindeki doğrudan İsrail-Filistin müzakerelerinin son turlarından biri oldu. O zamanlar Filistinli müzakere ekibine hukuk danışmanıydım.
Bu müzakereler bir anlaşma yapılmadan sona erdiğinde, Filistinliler İsrail ve uluslararası toplum tarafından, gerçekliğin daha farklı olamayacağı bir anlaşmaya varmaya “yakın” gelmiş gibi davranmaları istendi. Askeri yönetimini sona erdirmek yerine İsrail, toprak kaynakları ve gelişme kabiliyeti sayesinde Filistin halkının yaşamları ve özgürlüğü üzerindeki kontrolünü sürdürmeye devam etti.
Yirmi yıl sonra, İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri sadece Filistinlileri eşit olarak tanımayı reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda Trump'ın yolumuza baktığı için şükranlarımızı beklerken de aynı fikirler masaya sürüyor. O zamanlar İsrail, uluslararası toplumdan zar zor bir kınama sözüyle yerleşmeleri hızla hızlandırdı.
Hatta bazıları Filistinlileri Trump'ın ekibiyle plana katılmadıkları için eleştirdiler. Filistinlilerden bildiğimiz bir sürece katılmalarını istememeliyiz.
Barış, başkalarına eşitlikle davranmayı gerektirir; İsrail ve ABD'nin yapmaya çalıştığı gibi asla boyun eğdirme yoluyla başarılamaz. ABD'nin bu yönetimine katılmayı reddetmek sadece Filistinliler için gerekli olmakla kalmaz, aynı zamanda uluslararası topluma iktidarın değil uluslararası hukukun üstün kalması gerektiği yönündeki güçlü mesajı gönderir.
Trump'ın açıklanmasının ardından tüm gözler şimdi uluslararası toplumun tepkisine çevrildi. Uluslararası toplum ABD ve İsrail'e kesin bir mesaj gönderecek mi: Zorbalık artık kabul edilmeyecek mi, yoksa on yıllardır olduğu gibi, İsrail'in emirlerine boyun eğmeye devam mı edilecek?
Çünkü bu sadece Filistin ile ilgili değil, bildiğimiz uluslararası hukuk sistemi ile de ilgili. İsrail'i yerleşim kurmaları için ödüllendirmek, dünyanın dört bir yanındaki diğer diktatörlüklere de istedikleri gibi yapabildikleri ve onların da ödüllendirileceğine dair açık bir mesaj gönderiyor. Sonuçlar düşünülemez: dünyadaki tehdit altındaki her ülkenin istila edilebileceği, topraklarının çalınabileceği ve halkının haklarından mahrum kalabileceği duyulacak. Bu barış için değil, savaş için bir reçetedir ve bu şekilde ele alınmalıdır.
Filistinliler için bir sonraki adımlar açık: Filistin Yönetimi, geçmişte yaptığı gibi İsrail'i sorumlu tutmaktan kaçınmak yerine, İsrail'in özgürlüğümüzü reddetme ve toprağımızı çalmaya devam etmenin sonuçlarıyla karşı karşıya kalması için baskı yapmaya başlamalı. Tıpkı Güney Afrikalı ırkçılık karşıtı aktivistlerin, ırkçılığa bir son vermek için yaptıkları gibi.
Müzakerelerin kurgusu, İsrail zorbalığı ve bununla birlikte Amerika'nın hevesli desteğiyle İsrail'in bizimle istediği her şeyi yapabileceği duygusu sona ermelidir.
https://www.haaretz.com/
*İçerik özetlenerek verilmiştir. Bu makalede yer alan görüşler yazarına aittir.
timetürk