04-12-2019 tarihinde eklendi
İran’daki son kargaşaların üçlü nedeni
Düşman silahını kınından çıkarıp eli tetikte bekliyordu; üzerine benzin döküp alevlendirme gayesiyle sadece bir kıvılcım görmek için pusuya yatmıştı.

Kasım ayında yaşanan şiddet olaylarının nedenini açıklamanın en rahat yolu –ki bazıları için de kilişe haline gelmiştir – 2019 Kasım ayı olaylarının Amerika, bölge gericiliği veya saltanat yanlısı ve münafık gruplar tarafından örgütlendiğini diyerek açıklamaktır. Bir başkası da mümkündür bütün sorunu hükümet veya hakimiyet üzerine atarak düşmanı tümden görmezden gelsin ya da kimi zaman kendini tamamen kandırarak benzin zammına itiraz etmek için sokaklara gelen halkı öldürdüler, zindana attılar diyebilir.
 
Ama eğer meselenin boyutlarını anlayıp kapsamlı bir analiz yapcak ve kendimizi ya da başkasını kandırmaya yeltenmeyecek olursak, meselenin üç ayağını birlikte ve yan yana koyarak görmemiz gekir. Yoksa tarafgirlikle suçlanırız ve analizler de kapsamlı olmaz. İslam İnkılabı Rehberi  Şubat 2018’de (Ocak ayının kargaşaları sonrasında), son olaylar için de geçerliliğini sürdüren bir çözümleme modeli sundular. Şöyle demişlerdi: “Yaralı olduğumuz için düşman sinek gibi bu yaranın üzerine konuyor, eğer düşmanı meyus ve umutsuz kılmak istiyorsak yarayı ileştirmemiz gerekiyor”. Bu girişle, son kargaşaların yaşanmasında etkili olan nedenin üçlü ayakları şöyle izah edilebilir:
 
1- Ayrımcılık hissine kapılmak veya gerçekten ayrımcılığın yapılması hakaret üretir, hakaretin üretilmesi nefrete dönüşür ve nefret ise şiddetin temel etkenidir. Nefret eder hale gelmiş birey, kolayca tahrik olup galeyana gelir ve o ayrımcılığı, aşağılanmayı hatırlatarak kendisini sokağa getirmek zor değildir. Son olaylarda ekonomik üst tabaka ve orta tabaka yoktu. Siyasette merkezi bir rolü bulunmayan alt tabakanın bu harekete hazır olmuş olması ve düşmanın da bu cuğrafyada oyun oynaması, sözü edilen o yaranın hala ileşmediğini gösteriyor. Tahran etrafındaki banliyö yerleşimi ve kentin kenar mahalleleri kargaşaların ana merkeziydi ve hükümet, işsizliğin, pahallılığın ve tek kelimeyle,  geleceğe yönelik umutların kararmasının bu acıklı olaya zemin hazırlayan toplumsal-psikolojik etkenler arasında yer aldığını bilmelidir. Hakimiyete karşı bu şekilde ve rahatlıkla kullanılabilinen bu halk kesimlerine teveccüh edilmesi bir zarurettir. Şimdilik sorun ortadan kalkmış –çözülmüş değil – görünüyor ama (çözüm için) çare düşünmeyi unutmamak gerekir. Devrim Muhafızları da sosyal hizmetlerini köyler yerine, banliyöde oturanlara yoğunlaştırmalıdır.  
 
2- İkinci etken, hükümetin şüphe götürmez tedbirsizliğidir. Hükümetin bu karmaşada üzeri örtülmiyecek en az iki ve en fazla üç belirgin hatası vardı; birincisi, benzin fiyatının yıllık olarak arttırılmamasıydı; eğer geçen altı yıl boyunca benzin fiyatına her yıl 100 tümen ekleselerdi şimdi benzin 1600 tümen olurdu, herkes de memnundu ve yılda bir eğer 200 tümen ekleselerdi şimdi benzin 2100 tümen olurdu ve yine kimsenin itirazı olmazdı. Peki hükümet neden altı, yedi yıl boyunca bu konuda bir adım atmadı? Bu sorunun cevabını seçimlerde ve iş başına gelen akımın oylarının dökülmesinden duyulan korkuda aramak gerek. İkincisi, bu planın avantajları ve getirilerinin halka açıklanmaması ve halkın bu konuda ikna edilmeye çalışılmamasıdır. Genel olarak yük ve yolcu taşıyan araçların sahiplerinin ilk önce rahatılmaları gekirdi. Millet eğer gerçekten şu anki sübvasyondan daha fazla bir yardım alacaklarını bilselerdi meydanlara çıkan bireylerin sayısı ve rahatsızlığı oldukça düşük olurdu ve hasarlar, kayıplar da asgari düzeye düşerdi. Bu satırların sahibi,  bir basın mensubu olarak, benzin parasının halka verileceğini bilmiyordum. Üçünsü, yakıt kartının hükümet tarafından kaldırılması büyük bir hataydı ve şimdi utangaçca geriye dönmüşler. Bu üç hatadan dolayı kimsenin yargılanıp yargılanmacağını bilmiyorum ama kargaşaların yol açtığı maliyetlerin temel bir yönü bu tedbirsizlikte saklıdır.
 
3- Düşman silahını kınından çıkarıp eli tetikteydi.  Üzerine benzin döküp alevlendirmek için sadece bir kıvılcım bekliyordu. Erdoğan bu noktaya dikkat çekmişti ve analistlerin birçoğu, Suriye, İran, Irak ve Lüban’ın bu plan kapsamında olduğunu söylediler ama inanılacak gibi görünmüyordu. Sağlam ve kesin kanıtlar gösteriyor ki, düşmanın bu olayda açıkça görülmemesi ve aklanmasına imkan yoktur ve sadece halk-güvenlik güçleri ikilemi üzerinden tahlil yapılamaz.
 
Barian H. Hook, 18 ay önce gerekli araçların sağlanmasından söz ediyorsa ya da Amerikalıların resmi açıklamasına göre Michael D’Andrea (Ayetullah Mike) sahnede münafıklar ve ayrılıkçılar üzerinden rolünü ifa etmekle meşkul olmuşsa yahut kargaşacıların hard disk ve güvenlik kamaralara karşı eğitilmiş olması, bakanların yakılıp yıkılma biçimi, saldırıların silaha ulaşmak amacıyla askeri ve güvenlik merkezlerine odaklanması, bazı caddelerin silah zoruyla kapatılması, kargaşalara 100’den fazla yabancı uyruklu kişinin karışması ve onlarcası tutuklanırken birkaçının öldürülmesi, polisi yormak amacıyla anında yer değiştiren nokta vurşcu çekirdek grupların varlığı, şiddet eğitiminin Suudi-İngiliz-Amerikan medya organlarınca verilmesi, yabancı ülkelerde yaşayan İranlıların İran milletinin kıyamını desteklemek adına bir dizi gösteriler düzenlemesi, yaralıların tedavisini engellemek ve ölü sayısının artması için onlarca anbulansa, acıl duruma saldırılması, Besic, Devrim Muhafızları ve güvenlik güçlerinden 10, 12 kişinin şehit düşmesi, Amerikalı ve Batılı yetkililerin açıktan sahaya çıkması, dış internetin kesilmesiyle kargaşaların ve kayıpların yüzde 70 oranında düşmesi, darbeci muhalefetin meselenin sadece benzin olmadığına dair açıklamaları, ayrılıkçı Arap grubu liderinin Merivan’da bir devlet binası dahi sağlam bırakmayacağız diye açıklama yapması vs. bütün bunlar dışardan hazırlanan tezgahın oldukça ciddi, derin ve organizeli bir tezgah olduğunu gösteriyor ve bu durumda hemen akla gelen soru şu: Bizim güvenlik sistemimiz nerede? Ne yapıyor? Tahmini nedir?
 
Acil ihtiyaç şudur: Hükümet, kendi yaratıcılığını, becesini gösterebilmeli, herkesin kendi fikir ve idesini ortaya koyma çağrısı yapmalı, mevcut maliyetleri ve hassaten yöneticilerin maaşlarını düşürülmeli, vergi alma konusunda üst tabakayla toleransı, onlara taviz vermeyi kenara koymalı vs...Bunları yapmalı ki alt tabakaya, banliyöde yaşayanlara yönelik teveccühünü ikiye katlayabilsin. İnkılap ve savaşın yükünü omuzlayan milletimizin asli bileşenleri bu tabakadan oluşuyordu ve bugün de asgari bir yardımla kendi beklentilerini karşılıyorlar. İnkılabın hakiki velinimetleri üzerinde düşmanın sörf yapmasına izin vermeyelim.
 
Devletin ekonomiyle bir şekilde ilgilenen içerde ve dışardaki bütün merkezleri düşmanın sinek gibi üzerine konduğu yaranın iyileştirilmesi için sinerji yaratmalı ve sorunun çözümünü zaman aşımına uğratmasınlar.
http://caferider.com.tr/irandaki-son-kargasalarin-uclu-nedeni_h23863.html