24-07-2018 tarihinde eklendi
Siyonist Rejimin “Yahudi Ulus Devleti” Yasasından Hedefleri
İsrail, direniş cephesine gereken bahaneyi verdi; böylece daha fazla Filistin üzerine odaklanma ile İslami-Arabi cepheyi bu rejim aleyhine faal edebilir ve İsrail’in Arap ortaklarını Arap dünyasında haşiyeye itebilir.

Irkçı ve tartışmalı Yahudi Ulus Devleti yasası son oylama ile Siyonist rejim parlamentosunda onaylandı. Yahudilerin Devleti adıyla da tanınan bu ayrımcı yasa Filistin topraklarını sadece Siyonistlerin ülkesi ilan etmiştir ve Filistinlileri tüm vatandaşlık ve insanlık haklarından mahrum etmiştir. Aynı şekilde Arapçayı okullardan kaldırarak İbraniceyi bu bölgenin tek resmi dili haline getirecektir.
 
Bu toplantıda bulunan Arap vekiller bu kanunu kınamak için kanun metnini yırtarak Siyonist Rejim Başbakanı Binyamin Netahyahu’nun önüne atmışlardır.
 
Sadullah Zari’i bugün Keyhan gazetesinde yazdığı yazısında Siyonist rejimin bu yasanın onaylanmasından hedefledikleri şeyleri değerlendirmiştir.
 
Siyonist rejim parlamentosunun Çarşamba günkü yasaması gerçekte bu rejimin şimdiye kadar gerçekleştirmekten aciz olduğu niyetini uygulanabilir yapmak içindir. Bundan önce hükümetteki Likut partisi makamlarından bazısı demişlerdi ki gasıp Siyonist rejimin tesis yılı olan 1948 yılında Filistinlileri tam olarak sürme noktasında kusurlu davrandık ve bunun sonucu Filistin’in Yahudi olmayan vatandaşları ile 70 yıllık münakaşadır. Bu yüzden bu toprakların tamamen Yahudileştirilmesi ile bir tarafı Filistinliler olan her türlü münakaşaya son verilmelidir. Bu iki siyaset bir taraftan ırkçı ve diğer taraftan basit düşünceliliktir. Bu hususta söylenmesi gerekenler vardır:
 
1-62 muvafık ve 55 muhalif oy ile onaylanan bu yasaya göre, Siyonist rejim parlamentosunun kırılgan çoğunluğu geçen Çarşamba “Yahudi Ulus Devleti Yasası” adıyla bir kanun onayladı. Buna göre 1948 topraklarının Yahudi olmayan sakinleri- Filistin topraklarının yaklaşık yüzde 78’ine tekabül ediyor- zamanla baskı altına alınarak atalarının vatanlarını terk etmeye zorlanacaklardır. Bu yasanın içeriğine göre, “Filistin’in ebedi Yahudi hüviyeti garanti altına alınmalı ve hiçbir şey bu hüviyeti zedelememelidir. Filistin toprakları Yahudilerin vatanı ve İsrail devletinin daimi yerleşim yeridir. Dünya genelindeki her Yahudi mutlak ve otomatik olarak Filistin’e göç hakkına sahiptir ve kanunen vatandaşlık hakkı alabilir. Milli marş ve İsrail bayrağı ebede kadar İsrail’in Yahudi olduğuna tekit edecektir ve İsrail nişanlarının Araplar ve Yahudiler arasında karma olması kanunsuzdur.” Bu yasa, bir taraftan İsrail’in mütecaviz ve diğer taraftan ırkçı mahiyetini gösteriyor. Gerçekte bu kanun diyor ki Filistinliler 1948 topraklarının asli sahipleri olmamakla birlikte hatta şimdi bu topraklarda yaşayan ve İsrail’in Arap vatandaşları sayılan Filistinliler de Yahudilerle eşit vatandaşlık haklarına sahip değillerdir. İnsanı şaşırtan İsrail’in sersemliğidir; çünkü İsrailli Arap nüfusu takriben 1 buçuk milyondur, yani 1948 topraklarının sakinlerinin yüzde 25’ini oluşturuyor ve bu kadar nüfusu bu şartlarda tedricen bile evlerinden süremezler veya vatandaşlık haklarını görmezden gelemezler.
 
2-Gerçekte bu kanun Kasım 2014 tarihinde Siyonist parlamentoda 120 oydan 62’sinin onayıyla meclisten geçmişti ve o zaman da 55 kişi bu yasanın onaylanmasına muhalefet etmişlerdi. Görünen o ki bu kanun 4 yıl boyunca rafa kaldırıldı ve şimdi bazı maddeleri yeniden düzenlenerek tekrardan onaylanmıştır. Burada ili noktaya değinilmelidir: birinci nokta şudur ki hileci Siyonist rejim diğer siyasetlerinde olduğu gibi “Bir yumruk vur ve sonraki yumruğu vurma fırsatı buluncaya dek gizlen” siyasetini uygulamıştır. Nitekim şimdi bile duyulan şu ki İsrail cumhurbaşkanı ve Netanyahu kabinesinden bazıları ve yine parlamentonun yarısına yakını bu yasaya muhaliftirler. Halbuki bir taraftan muhaliflerin bir gücü yoktur ve bu işte etkin olamazlar ve diğer taraftan İsrail içinden bazı şahsiyetlerin muhalefeti büyük ihtimalle rol paylaşımıdır ve Filistin’in Arap atmosferini sakinleştirmek için bir yöntemdir. İkinci nokta şudur: İsrail bakışından bu yöntem bir taraftan bu projenin maliyetini düşük tutuyor ve başarı ihtimalini yükseltiyor ve diğer taraftan yenilgi suretinde fakat İsrail’in bir bölümü zarar görecektir.
 
Bu konu hakkında söylenecek şey şudur ki bu rejimin 25 yıl boyunca yaptığı girişimler - Oslo’dan bugüne dek- gösteriyor ki İsrail’in tüm Filistin’i Yahudileştirmek için muayyen bir projesi vardır ve onu orta bir hareketle sürdürmüştür. Mescid-i Aksa’nın altının kazılıp boşaltılması, el-Halil mescidinin gasp edilmesi, Beytü’l-Mukaddes’te namaz kılan Müslümanlara sınırlamalar getirilmesi, başkentin Kudüs’e taşınması, 2014 Kasımındaki yasa onayı ve bu yılki yasa onayı tümüyle bu doğrultudadır. Ne yazık ki bu girişimlerin İslam-Arap kamuoyundaki yansıması oldukça zayıf kalmıştır. Gerçekte İsrail, Müslüman kamuoyunu ve Müslüman devletlerin iradesini yönetmiştir. Eğer İslam devletlerinin bu şekilde yönetilmesi devam ederse Müslümanların ilk kıblesini ve genel olarak tüm İslam ülkelerini büyük bir tehlike tehdit edecektir.
 
Buna göre söylenebilir ki sadece Trump’ın işbaşına gelmesi değil, hatta daha çok Muhammed bin Nayif ve Muhammed bin Selman gibilerin Arap bölgesinde işbaşına gelmesi Siyonistlerin mütecaviz girişimlerini genişletmesi hususundaki güvencelerini artırmıştır. Gerçekte parlamento öyle bir şeyi onaylamamıştır ki onun Müslüman devletler ve milletler arasında geniş yankı bulmayacağından emindi.
http://caferider.com.tr/siyonist-rejimin-yahudi-ulus-devleti-yasasindan-hedefleri_h21762.html