Suudi Arabistan ve beraberinde Siyonist varlık, uzun zamandan beri İran'ın nükleer programına karşı medya ve politik unsurları harekete geçirmeye çalışıyor. Son olarak, ABD Başkanı Donald Trump'ın, 2015 yılında büyük güçler ile İran arasında imzalanan anlaşmadan çekilmesi ve eğer ABD'nin şartlarını yerine getirmezse İran'a karşı savaşa girme olasılığını ortaya koyması, bunun yansımalarındandır.
Bu bağlamda akıllara takılan birtakım sorular var: Bu harekete geçirme eyleminin ardındaki “ABD - Suudi Arabistan - İsrail” ittifakının amacı nedir? İran'a karşı gönderilen tehditlerin arkasında, bölgede geniş çaplı bir savaşın patlak verme olasılığı var mıdır? Yoksa bu hamle, İran ve Direnişin açık bir şekilde temsil ettiği bölgedeki güçler için sadece bir kuşatma girişimi midir? Zira bu güçler, bölgeyi parçalamayı ve bölgenin kaderi ile yeteneklerine tahakküm etmeyi hedefleyen Siyonist-Amerikan projesine tüm varlığıyla karşı koyuyor. Bunun yanı sıra, İran tarafından, kendisine karşı bir saldırı tehdidi hissettiği tüm dış güçleri caydırmayı hedefleyen savunma planı çerçevesinde geliştirilen balistik füze gücü de Siyonist - Amerikan projesinin en önemli hedefleri arasında gelmektedir.
Bu soruları cevaplandırmak için bazı gerçeklere ışık tutmak gerekiyor:
-Riyad ve Tel Aviv Batı ülkelerini, İran'ın bölge için tehlike oluşturduğuna ikna etmeye çalışıyor. Washington'un, şartlarını kabul etmeye zorlamak için Tahran yönetimine dayattığı baskılara rağmen, İran hala etkisini sınırlayan ve onu çerçeveleyen imkânsızlıkları kendi lehine değiştirebilen çok güçlü bir konumdadır. Bundan dolayı Suudi yönetimi ve Siyonist rejim, Amerika'nın liderliğinde Batı - bölgesel güçler ittifakı kurmak istiyor. Bu ittifakın amacı ise açık, İran'a karşı politik, ekonomik ve medya alanında baskıları arttırmak ve bu baskılara boyun eğmezse İran'a karşı savaş tehdidi.
-İran, onlarca yıldır kendisine her alanda dayatılan zorluklara karşı koyma ve baskılara direnme gücünü kanıtladı. Öyle ki, gözlemciler dayatılan baskılar ve şartların, İran'ı barışçıl nükleer teknolojiden yararlanmaya dair meşru haklarından vazgeçirmesinin imkânsız olduğunu düşünüyor. Bilindiği üzere İran'ın nükleer çalışmaları, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun kararları ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NBT) başta olmak üzere, BM anlaşmaları tarafından onaylanmıştır.
-İran balistik füze sistemleri geliştirmek konusundaki büyük yeteneğini tüm dünyanın gözleri önüne serdi. Bu durum, geçtiğimiz yıl İran'ın Suriye'de IŞİD terör örgütünün merkezini balistik füzeler ile bombalaması ile kesinlik kazandı. İran, bu saldırıda İran parlamentosu dâhil olmak üzere hükümet kurumları ve sivil kurumlara düzenlenen saldırıya cevap olarak, IŞİD terör örgütüne ağır kayıplar verdirmişti. Bu durum, kendisine saldırmayı düşünen taraflara karşı İran'ın balistik füze gücünün ağır bir yenilgi tattırmaya gücünün yettiğine ve bu cevabın son derece hızlı ve güçlü olacağına dair akıllarda hiçbir şüphe bırakmadı.
-İran yönetimi, balistik füze programının, 2231(2015) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı dâhil olmak üzere, BM'nin hiçbir kararına aykırı olmadığını vurguluyor. Bu kararın, füzelerin nükleer savaş başlığı taşıma kapasitesine sahip olmaması şartıyla, nükleer denemelerin gerçekleştirilmesine izin vermesi, İran'ın bu karar kapsamında çalışmalarını sürdürdüğünü doğruluyor. Nitekim bahsi geçen kararın uygulanmasını gözlemleyen yetkililerin İran'ın nükleer çalışmalarına itiraz etmemesi, Tahran yönetiminin uluslararası kararlara tam olarak bağlı kaldığı düşüncesini kuvvetlendiren göstergelerden biridir. Bu durum Washington, Riyad ve Tel Aviv'in, İran'ın balistik füze programına karşı ortaya attıkları iddialarını da tamamıyla yalanlıyor. Dolayısıyla İran, kendisine karşı olası bir saldırıya karşı koymak için gücünü arttıracak uluslararası itibara sahiptir. Böylelikle İran, sahip olduğu uzun menzilli füze gücünü kullanarak, İsrail'in derinliklerindeki stratejik hedefleri vurma ve Amerika'nın bölgede konuşlanan askeri üslerini ile uluslararası kara sularında konuşlanmış savaş gemilerini yok etme imkânına sahiptir.
Riyad ile Washington, başta Londra ve Paris olmak üzere, İran'a karşı askeri koalisyon kurmak üzere Batılı müttefiklerine ikna turları düzenliyor. Bu bağlamdaSuudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, yaklaşık iki ay önce bahsi geçen başkentlere düzenlediği ziyaretlerde, İran'ı özellikle füze gücü ve nükleer programı ile ilgili tehdit etmek ve meşru haklarından vazgeçmesi için zorlamak üzere kullanılması karşılığında, bölgede yer alan Amerikan, İngiliz ve Fransız güçlerinin masraflarını karşılama vaadinde bulundu. Gel gelelim ki ki bu çabalar, İran ve Direniş'in kararlılığı sayesinde boşa atılan adımlara bir yenisini daha eklemekten başka hiçbir işe yaramıyor. Direniş Ekseni, Siyonist rejim, Suudi rejimi ve Amerikan yönetimi tarafından Suriye ve Irak'ta lojistik, silah, para ve medya desteği sağlanan terörist grupların defterini dürerek önemli zaferler kazandı.
Ensarullah hareketi önderliğindeki Yemen güçleri tarafından Suudi Arabistan'a verdirilen ağır yenilgi ise, Amerika ve Batılı ülkelerden gelişmiş silahlar satın almak için ne kadar para harcarsa harcasın ve istediği kadar uluslararası - bölgesel güçlerle ittifak kursun, Riyad'ın Yemenlileri şartlarına boyun eğmeye zorlayamayacağını kanıtlamıştır. Dahası, Riyad yönetimi, Yemenliler yüzünden verdiği ağır kayıplar ve kendisine pahalıya mal olan bu bataklıktan çıkamaması nedeniyle, çok zor durumda kaldı. Bu durum, Suudi bütçesinde halka kemer sıkma tedbirleri uygulamak zorunda bırakan büyük bir açığa yol açtı. Tüm bunlar, Suudi Arabistan'ın İran'a karşı kurduğu ittifakların örümcek ağından daha zayıf ve etkisiz olduğunun en bariz delilidir.
Bunlar ve diğer pek çok sebep, “Amerikan – Suudi – İsrail” ittifakının İran'a karşı askeri bir savaşa giremeyeceğini ortaya koyuyor. Bu ittifak aynı zamanda İran'a karşı bir kuşatma ve gücünü kısıtlamaya da gidemez, çünkü İran sadece askeri gücüne dayanmıyor. Bölgede Direniş Ekseni tarafından temsil edilen geniş uzantıları, terörist gruplara karşı olduğu gibi en büyük düşmanları yenilgiye uğratabilen yüksek motivasyon ve manevi derinliğe sahiptir. Nitekim Direniş Ekseni güçleri, Riyad, Tel Aviv ve Washington'dan destek almalarına rağmen terörist grupları rekor bir sürede mağlup etmeyi başardı.
Kaynak: Al-Waght