Cenab-ı Hak, Şura suresinin 23. ayetinde, “De ki: Ben bu (peygamberliğimi tebliğime) karşılık sizden yakınlarıma sevgiden başka hiç bir ücret istemiyorum” buyurur.
İmam Şafi, bu ayete göre “Ehl-i Beyt’i yani Peygamberimizi, İmam Ali’yi, Hz. Fatıma anamızı, İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i sevmek farzdır” der.
Allah-u Teala’ya hamd-ü senalar olsun, Muaviye döneminden itibaren siyasi nedenlerle unutturulmaya çalışılan ve Sünni dünyanın bugüne kadar gizleme gayretinde olduğu Ehl-i Beyt’i tekrar milletimizin gönül tahtına oturtmak bizlere nasip oldu. İmam Şafii’ye göre bir farzı eda ediyoruz.
Öyle ki, Ramazan ikliminde sahur programlarında dahi Ehl-i Beyt’ten bahsedilmeye başlandı. Şimdi ikinci adım, İmam Ali Efendimizin nasp edilmiş bir halife olduğu gerçeğini kabul ettirmek. Bu konuda Sünni dünyada da kaleme alınmış pek çok eser var. Bunları ortaya koydukça inanıyoruz bu hakikati de konuşmaya başlayacaklar.
Zira Gadir hadisi 220 Sünni âlimin eserinde yer almaktadır.
Allah Resulü’nün ilk ve tek haccından dönerken Gadir-i Hum denilen yerde Hz. Ali Efendimiz hakkında yaptığı konuşmaya Gadir Hutbesi denir.
Gadir Hutbesi de İslam’ın maalesef Muaviye siyaseti ile çarpıtılan konularından biridir.
Bu hutbe irad edilmeden önce Hz. Peygamber’e Maide suresinin 67. ayeti inmiştir.
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir” buyrulmuştur.
Yani Allah Resulü’nün Hz. Ali Efendimizi halifesi, vasisi, kendinden sonra mü’minlerin mevlası ilan etmesi bu ayetteki emirden sonradır. Peygamberlik görevinin yerine getirilmesidir.
Maide suresi 67. ayetin Hz. Ali Efendimizin halife ilanıyla alakalı olduğu Sünnî âlimler tarafından da ifade edilir.
Büyük müfessir ve muhaddis İmam es-Suyutî şunları kaydetmektedir: “İbn Ebi Hatim, İbn Merdûye ve İbn Asakir’in bildirdiğine göre, Ebu Said el-Hudrî, ‘Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et…’ ayeti, Gadir-i Hum günü, Ali bin Ebi Tâlib hakkında nazil olmuştur” demiştir.
Tefsir ilminin Sünnî temel kaynaklarından olan Vahidî’nin Esbab-ı Nüzul’ünde ise söz konusu Maide 67. âyet-i kerimesinin nüzul sebebi şöyle nakledilmektedir:
“İbn Atıyye’den, o da Ebu Said el-Hud-rî’den (r.a.) rivayet etmektedir. (Ebu Said el-Hud-rî) dedi ki: ‘Ey Peygamber, Rabbinden Sana indirileni tebliğ et...’ âyeti, Gadir-i Hum günü Ali bin Ebi Tâlib (r.a) hakkında nazil olmuştur.”
Yine Nişabur tefsir ekolünün öncülerinden büyük müfessir es-Sa’lebî, el-Keşf ve’l Beyan eserinin 4. cilt 92. sayfasında; Alusi, Ruhu’l Me’ani fi Tefsiri ‘l-Kur’ani’l-Azim ve’s-Seb’il –Mesani eserinin 4. cildinin 192 ve 193. sayfalarında;
Maide suresi 67. ayetin İmam Ali’nin hilafet ilanını emrettiğini yazarlar.
Hz. Peygamber, Maide 67. ayetin nazil olmasından sonra Hz. Ali’yi halife tayin ettiği bir hutbe irad eder.
Gadir-i Hum hutbesi olarak bilinen bu hutbenin 6 yerinde Hz. Ali’nin halife ve vasi olarak ilan edildiğini buyurur:
1. “Ali b. Ebu Talib, benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve benden sonraki halifemdir.”
2. “Allah Resulü’nün (sav) halifesi odur. Mü’minlerin emiri odur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı odur.”
3. “Ey insanlar! Bu Ali’dir! O benim kardeşimdir, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir.”
4. “Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum.”
5. “Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır.”
6. “Benden sonra Ali, Allah’ın emri ile sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan Benim neslimin hakkıdır.”
Resulullah’ın Hz. Ali’nin hilafeti hakkındaki hutbesinin bitmesinin hemen ardından “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, size din olarak İslam’ı verdim” (Maide, 3) ayeti nazil olmuştur. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav), “Allah Benim peygamberliğimden, Ali’nin velayetinden razı oldu” buyurdular.
Hz. Ali’nin hilafet ilanı ile din kemale ermiştir ve bu Allah’ın emridir.
Bu açıdan değerlendirildiğinde, Hz. Ali’nin imametini reddetmek, Allah’ın emrine karşı gelmektir. Maide 3. ayetin hilafetin ilanından sonra nazil olduğu İmam Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde (c.1, sayfa 214, 262, 340, 344’de), Menakıb-ı Harezmi’nin 25. sayfasında, Celaleddin Suyuti tefsirinde, İmam Gazali’nin ihyasında yer almaktadır.
Doğru olan da Allah’ın nasbı ve Hz. Peygamber’in emri ile belirlenmiş bir halife tayinidir.
Eğer din kurumunun başındaki kişinin insanların veya bir şahsın iradesi ile seçilip tayin edilmesi mümkün olsa idi her insan iradesi üstündeki iradeyi seçip tayin edecektir ki, burada bir keyfiyet hâsıl olur. İslam’da demokratik seçimle halife tayini söz konusu değildir.
Halife nasp yolu ile seçilir.
Bakara suresinin 30. ayetinde, “Ey Muhammed! Hani Rabbin meleklere ‘ben muhakkak yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti” buyrulur. Yine Bakara suresinin 124. ayetinde, “Ey İbrahim! Seni insanlara imam ettim” buyrulur.
Sa’d suresinin 26. ayetinde, “Ey Davud! Seni yeryüzünde halife kıldık” buyrulmuştur.
Bu ayetler, İslam’da halifenin Allah’ın nasbı ile seçildiğine delildir.
Gadir Hutbesi de nübüvvet yolunun kapanıp, velayet yolunun açılmasında velayetin başına geçecek halifenin Allah’ın emri ve Peygamber’in nasbı ile ilan edildiği hutbenin adıdır.
Bizce, “Allah Resulü sahabesini hep överdi, diğerlerini başka yerde övdü, sahabenin Hz. Ali’yi rahatsız etmesi üzerinde Hz. Ali’yi de Gadir’de övdü, orada halife seçmedi” gibi saçma ve mesnetsiz ifadelerin yukarıdaki ayetler ve sayfa numaralı eserlerde yazan deliller karşısında bir hükmü kalmamıştır.
Prof. Dr. Haydar Baş