Ortadoğu uzmanı gazetecei-yazar Abdülbari Atvan, Katar bağlamında bölgedeki gelişmeleri ve muhtemel senaryoları kaleme aldı.
Söz konusu yazıyı Sena Gürler’in tercümesiyle İslamî Analiz okuyucularının istifadesine sunuyoruz:
İki gün önce Katar ve Körfez ülkeleri arasında savaş başlıyor dediğimizde abartmamıştık. İşte şimdi, Ramazan ayının 10. Gününe Katar’la diplomatik ilişkilerin kesilmesi, sınırların kapatılması, uçuşların durdurulması, Katar vatandaşlarının sınır dışı edilmesi yönünde alınan kararlarla uyandık. Taraflar Katar emirinin sarayını bombalamak ve Katar emirini devirmek amacıyla yola çıkacak olan savaş uçaklarından başka hiçbir uçağın uçuş yapmasına izin verilmeyeceğini ilan ettiler.
Ekonomik, siyasi ve toplumsal açıdan büyük bir operasyonla karşı karşıya kalan Katar, Arap ve İslam dünyasından resmen azledilirken, askeri savaşa hazırlık kapsamında ekonomik ve diplomatik bir savaşla karşı karşıya kaldı.
4 düşmanını “yönergelerini güç kullanarak dayatmaya çalışmakla” suçlayan Katar hükümeti, kendisini dört bir yandan kuşatmış olan büyük bir tsunami karşısında yalnız kalmış durumda… Görünen o ki, önümüzdeki günler dengelerin ve ittifak haritasının değişime uğradığına şahit olduğumuz bir dönem olacak. Aksini ortaya koyan hiçbir gösterge yok şu anda…
Bu gelişmelerin Amerika’nın da teşrifiyle kapalı kapılar ardından haftalardır, hatta belki de aylardır planlanmış olma ihtimalini çok da uzak görmüyoruz. Nitekim Donald Trump geçtiğimiz ay Riyad’a yaptığı ziyaret esnasında kendisine verilen 460 milyar dolar ile ve İslam ve Arap dünyasının lideri olarak takdim edilerek bunun karşılığını aldı.
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın dün yaptığı açıklamada Körfez ülkelerini mevcut birliklerini muhafaza etmeye ve anlaşmazlıklarını çözmeye çağırması Amerika’nın yaktığı yeşil ışığı ve verdiği desteği ortaya koyar nitelikte… Söz konusu açıklama dörtlü harekete destek mahiyetinde geldi ve bize Körfez Savaşı’na hazırlık kapsamında Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’i ziyaret eden Amerikalı diplomat April Glaspie’nin açıklamalarını hatırlattı.
İlişkilerin kesildiği, Katar vatandaşlarının 4 ülkeden de sınır dışı edildiği ve Katar’daki vatandaşların geri çağrıldığı, sınırların kapatıldığı, uçuşların durdurulduğu böyle bir aşamadan sonra beklenenin aksi yönünde bir gelişme yaşanacağına inanmıyoruz. Suud’da yayın yapan “El-Arabiyya” ve Birleşik Arap Emirliklerinde yayın yapan “Sky News” kanallarında çoktan savaş çanları çalmaya başladı.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’ye ve askeri konseye olan yakınlığıyla tanınan Mısır Halk Konseyi üyesi Mustafa Bekri’nin El-Arabiyya Kanalında açık bir dille savaş çıkacağından ve Katar’daki rejimin askeri müdahaleyle değişeceğinden söz ettiğine tanık olduk. Benzeri şekilde başkalarının da Katar’ın Suriye’de, Libya’da, Sina Yarımadası’nda terörü desteklediğini, El-Kaide, IŞİD gibi aşırılık yanlısı örgütlere destek verdiğini, bu yüzden atılacak olan adımların bir an önce atılması gerektiğini ifade ettiğini gördük.
Nitekim Libya Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Fayiz Es-Sarac’ın Yemen Cumhurbaşkanı Hadi Mansur’u kendisine örnek alarak, Katar’ın düşmanlarının tarafına katılmasına ve Katar’la ilişkilerini kestiğini ilan etmesine de çok şaşırmadık. Zira bu koalisyonun “Kim bizim yanımızda değilse karşımızdadır” diyen eski ABD Başkanı George Bush’un bakış açısına sahip olduğuna inanıyoruz. 56 İslam ülkesi lideri ve temsilcisini ABD Başkanı Trump’a alkış tutmak için bir araya getiren Suud yönetimi şimdi de özellikle de Ürdün, Fas, Sudan, hatta Tunus gibi Arap ülke liderlerinden aynı yolda yürümeyi sürdürmelerini ve Katar’a karşı yürütülen operasyonda taraf belli etmelerini istiyor.
Özellikle Suud başta olmak üzere, Katar’ın düşmanlarına göre Katar’ın sorunu büyük kardeşinin siyasetinden bağımsız bir siyaset izleyerek İran’a doğru açılabileceğine, İhvan-ı Müslimin’in Mısır, Libya, Yemen, Gazze ve Türkiye’deki kollarını destekleyebileceğine, doğal gaz ve petrol sayesinde elde ettiği 86 milyar dolara ulaşan yıllık gelirin büyük bir kısmını İhvan’ın hizmetine sunabileceğine inanmış olması… Katar yönetimi bu aşamada Udeyd Hava Üssünün hala Amerika’nın “sigorta poliçesi” olduğunu görmenin şaşkınlığını yaşıyor.
Amerika’nın suç ortaklığı yaptığı, Türkiye’nin ise sessizliğini koruduğu böyle bir atmosferde Katar Savaşı’nın patlak vermesi çok da uzak bir ihtimal gibi gözükmüyor. Öte yandan aynı dört ülkenin 1996 yılında Tamim bin Hamad’ın dedesi olan Şeyh Halife bin Hamad’ın, oğlu tarafından “beyaz bir darbeyle” devrilmeye kalkışılmasının ardından Şeyh Halife bin Hamad’ı yeniden tahtına oturtmak üzere harekete geçmiş olmaları, ardından söz konusu müdahalenin Amerika’nın ve Udeyd Hava Üssünün vetosu sayesinde başarısızlığa uğramış olması endişe ve şaşkınlığın büyümesine yol açıyor. Bu noktada da Abu Dabi Veliahdı Şeyh Muhammed bin Zayid’in ve Suud Veliahdı Muhammed bin Selman’ın Amerika’ya yaptıkları ziyaretler özel olarak anlam kazanıyor.
Suud-Mısır-BAE-Bahreyn dörtlüsüne göre Katar yönetiminin değişmesi için iki senaryo seçeneği bulunuyor:
Birincisi; üst düzey komutanların desteğiyle Katar’ı yöneten aile içerisinden birinin koordine ettiği askeri bir darbe yapılması… Ancak böyle bir darbenin başarıya ulaşma ihtimali düşük gözüküyor. Zira Katar Emiri Tamim bin Hamad aynı zamanda Savunma Bakanı ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanı… Öte yandan Katar Emirinin babası Hamad bin Halife’nin dayısının oğlu olan Savunmadan Sorumlu Devlet Bakanı Halid El-Atiyye gibi kritik isimler Katar Emirini destekliyorlar.
İkincisi; Suud’un, BAE’nin, Mısır’ın kara kuvvetlerinin katıldığı, Suud ve BAE Hava Kuvvetlerinin destek verdiği dışarıdan bir müdahale… Mısırlı güvenilir bir kaynağın ifadesine göre Mısır’ın BAE’de tank gücü bulunuyor. Görünen o ki, ikinci senaryo askeri müdahale seçeneğine başvurulması halinde daha çok tercih edilecek.
Hazırlıklar tamamlanmaya başladı. Mısır gazeteleri, Mısır, Suud ve BAE’nin 1971 yılında istifa eden ilk Katar Emiri Şeyh Ahmed bin Ali’nin meşru varisi olarak gördüğü ve Temim bin Hamad’ın dedesi tarafından Tahran’a yaptığı ziyaret esnasında “beyaz darbeye uğrayan” Dr. Saud bin Nasır Al-Sani’nin emirliğini kutlamaya başladı.
Bugün olduğu gibi, Ramazan ayının son günlerinde yine bir sabah vakti Katar’a havadan, karadan ve denizden askeri müdahale başlatıldığını duyarsak çok da şaşırmayacağız. Kim engelleyecek böyle bir girişimi? Birleşmiş Milletler mi? Yoksa suskun Türkiye mi? Ya da ilgisiz ve muğlak bir açıklama yayınlayan İran mı? Rusya birkaç gün önce kendilerini ziyaret eden ve gizli ya da açıktan çok sayıda anlaşmaya imza atan Muhammed bin Selman’a rağmen harekete geçecek mi?
Herkes, Katar’ın en güçlü müttefikleri bile yüzünü başka bir yöne çevirdi ya da başını kuma gömdü.
Eğer Katar’ı bitirmeyi başaramazlarsa Katar şu anki rolünden çok daha şerefli bir role doğru evrilebilir. Allah bilir…