24-10-2016 tarihinde eklendi
Suriye’deki Güç Dengesini Kim Koruyor?
Amerikan Dergisi Foreign Policy “Suriye konusunda İran’la müzakere zamanı geldi” başlıklı inceleme yazısında İran Suriye devletinin en güçlü destekçisi gösteriliyor ve Suriye’de yaşanan buhranın bitirilmesi için İran’la müzakere masasına oturulmasının zorunluluğundan bahsediliyor.

 
Söz konusu dergi şunları kaydediyor: Beşşar Esad’ın en güçlü müttefiki müzakere masasına oturmadığı sürece Suriye savaşı devam edecektir ve Suriye’de güç dengesini koruyan en güçlü kanat Putin, değil İran’dır.
 
Suriye üzerinden emellerini gerçekleştirmek isteyen gerek Suriye savaş projesini çizen Siyonizm’in kalemi ve gerekse mürekkebi mazlumların kanıyla beslenen böylesi kalemden dökülen satırların icra edicisi hor ve hakir ülkeler altı yıla yakın Suriye savaş sürecinde tıkanıp kördüğüm olmaları sebebiyle zaman zaman müzakereden dem vurmuş ne var ki her defasında hatta birkaç saat dahi tahammül etmeksizin yine kendileri anlaşmayı bozmuşlardır.
 
Eğer bu gün Amerika ikrahen veya icbaren Suriye meselesi ancak İran’la çözümlenecek diyorsa bu sözün kendisi Suriye’deki en büyük belirleyici gücün İran olduğunu göstermektedir. Zira Amerikan Dergisi Foreign Policy “Suriye konusunda İran’la müzakere zamanı geldi” başlıklı inceleme yazısında Suriye’deki güç dengelerini belirleyen ülke olarak Rusya’yı değil, bizzat İran’ı hedef gösteriyorsa bu içi boş ve kof bir söylem değil, aksine hakikat perdesinin aralanmasıdır.
 
İçinde bulunduğumuz yılın Eylül ayında Rusya ile Amerika güya Suriye’de barış konusunda ortak görüşe varmış ve çok geçmeden anlaşma nakzedilmişti.
 
Elbette Suriye’de Rusya’nın varlığı ve etkinliği inkâr edilemez. Özellikle Rusya’nın son zamanlarda daha bir kararlı olarak Suriye’de gösterdiği etkinlikler görmezlikten gelinecek türden değildir. Geçtiğimiz günlerde bir Rus gazetesinin deyimiyle Rusya Suriye konusunda gecikmeli olarak varlığını ortaya koymuştur, ancak yine aynı gazetenin deyimiyle Kasım Süleymani’nin Rusya’yı tetiklemesi ve olayın vahametini tüm açıklığıyla Putin’in masasına sunması ardından Rusya bu konuda daha bir ivme kazanmıştır.
 
Suriye’de otuzu aşkın ülkenin askeri gücü dikkate alındığında niçin Amerika için Suriye’deki belirleyici ülke İran’dır? Amerika karşısında Rusya’nın inkâr edilmez gücü, konumu ve hatta belirleyici bir varlığı olmasına rağmen niçin Amerika dile getirmekten ikrah etse de İran’ın yer almadığı bir barış sürecinin faydasız olduğunu itiraf etmektedir?
 
Bu soruların cevabı için yakın geçmişe bakılması yeterli olacaktır. Seksenli yıllarda Saddam’ı maşa olarak kullanan başta Amerika olmak üzere onlarca ülke İran’la savaşa girdiği zaman İran yanında yalnızca Suriye’yi görüyor ve Suriye kanalıyla bir takım savaş araçlarını tedarik ediyordu. Şimdilerde dahi İran komşu ülkelerden uzak ülkelere kadar Suriye dışında hiçbir müttefiki olmayan bir ülke olma varlığını sürdürmektedir. Doksanlı yıllarında söz konusu iki ülke yani İran ve Suriye arasındaki komşuluk ilişkileri son hadde ulaşmıştır. Sebep? Her iki ülkenin İsrail adında azılı bir düşmanı vardır.
 
İran Suriye’yi elden verirse bu İran’ın zayıflaması ve İsrail ve Amerika tarafından gelebilecek en küçük tehdit karşısında savunmasız kalmasıyla sonuçlanacaktır. Diğer taraftan Lübnan Hizbullahı ve Filistin’in varlığı ve varlık göstermesi İran’ın Suriye kanalıyla onlara göndereceği yardıma bağlıdır. Amerika yıllar önce İsrail kendisi için ne konumdaysa Suriye’nin ’de İran için aynı konumda olduğunu derk etmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda bu gün Suriye’deki savaşın ülkeler ya da menfaatler savaşı değil, hak-batıl savaşı olduğu bil ayan ortadadır.
 
Hali hazırda bölgede ve özellikle Suriye’de cereyan eden olaylara bölgesel değil “Ümmetçi” bakış açısıyla bakan ve bu doğrultuda değerlendiren İran Suriye’de IŞİD ve tekfirci grupların galip olması durumunda tekfirciliğin Lübnan ve Irak’a sıçrayacağını ve daha ötesi Muhammedi İslam’ın haysiyet ve hürmetinin ayaklar altına alınacağını derinden hissetmektedir.
 
Bu gün İran’ı mezhepçilikle ve mezhepçilik propagandası yapmakla suçlayan Müslüman ülkeler eğer İran tüm varlığıyla bölgede ve olayın cehennemi andıran sıcaklığında yer almamış olsaydı olayın vahametini anlayabilirler miydi? Keşke anlayabilirlerdi diyebilseydik!
 
Dile getirdiğimiz ve bazen dile getirmekten içtinap ettiğimiz sebeplerden ötürü General Kasım Süleymani 2011 yılından itibaren Suriye olaylarının nabzını tutmuş, Suriye’deki belirleyiciliğini ispatlamış ve “Ümmetçi” bir bakış açısıyla Suriye’nin kaderinin İslam’ın kaderi olduğu derkiyle amansız mücadelesine devam etmiş ve etmektedir.
 
Şimdi Amerikan Dergisi Foreign Policy “Suriye konusunda İran’la müzakere zamanı geldi” başlıklı inceleme yazısında Suriye müzakerelerinde niçin Rusya’yı değil, İran’ı belirleyici olarak tanımladığını anlamak çok da zor olmasa gerektir.
http://caferider.com.tr/suriyedeki-guc-dengesini-kim-koruyor-_h17943.html