CAFERİYOL: Gerçekleştirilmek istenen hain darbeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle Türkiye Caferilerinin öteden beri ilke edindikleri iki prensibi belirtmekte yarar var. Birincisi; vatanın varlığı ve bağımsızlığı, milletin bütünlüğü ve dirliği her şeyden önceliklidir. İkincisi ise; en kötü demokratik rejim en iyi cunta rejiminden daha iyidir. Bu ilkeler ışığında baktığımızda herhangi bir darbeyi veya demokrasinin kesintiye uğramasını savunmak mümkün olabilir mi? Dolayısıyla bizim darbeye karşı ilk tepkimiz doğal olarak demokrasiden yana olmuştur.
Gerçekleştirilmek istenen darbenin, arkasındaki güçler, uygulayıcıları ve darbenin uygulanış şekline baktığınızda, eylemin vatanın bağımsızlığına, milletin birliğine yönelmiş hain bir saldırı olduğu açıkça görülmektedir. Güya milletin kurtuluşu adına millete tanklardan ateş edilmiş, sokaklardaki halkın üzerine ağır silahlarla kurşun yağdırılmıştır. TBMM tarihinde ilk kez bombalanmıştır. Kurtuluş savaşında bile yeni kurulan Millet Meclisinin düşman bombalayamadı.
CAFERİYOL: Darbenin dış destekçisi var mıdır?
Bütün darbeler doğası gereği dış desteğe, bağlantıya, güvenceye ihtiyaç duyar. Bu darbe girişiminin de dış destek olmadan yapıldığını söylemek gerçekçi olamaz. Bir çok kişi, büyük fitneci ABD, Siyonizm ve başta Suud rejimi olmak üzere körfez ülkelerini işaret etmektedir. Zaman içerisinde somut delillerin ortaya çıkacağına şüphe yoktur.
CAFERİYOL:Hükümet ve ilgili kurumlar tarafından darbenin öngörülmemesi mümkün müdür?
Türkiye’de Elli’li yıllardan beri Komünizm tehlikesi kılıfıyla bir “dini kuşak” oluşturulmuştur. Sol, dinsiz olarak gösterilmiş, Sovyet tehlikesine karşı Balkanlardan Afganistan’a uzanan bir “Yeşil Kuşak” yaratılmıştır. Batı eliyle oluşturulan ve Batı’ya bağlı bu Yeşil Kuşak, dini, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda beslenmiştir. Zaman içerisinde bu kesimle siyasetin, ticaretin iç içe geçtiğini görüyoruz. Yani, süreç içerisinde sürekli olarak biri diğerini kullanmış, biri birlerinden beslenmişlerdir. Taban beslediği siyasetçiyi yukarı taşırken, yukarıdaki siyasetçi tabanın önünü açmıştır. Bu karşılıklı alış-verişler bir kesimin tek kelimeyle “devlet aygıtına” sızmasına, yerleşmesine yol açmıştır. Sorun, son aşamada devlet yönetiminin kimin egemenliğinde olacağı noktasındadır. İşte bugün siyasetin bu yapıyı tasfiye ettiğine tanık oluyoruz. Takdir etmek gerekir ki bu tasfiye kolay bir iş değildir. Hele hukuk içerisinde kalarak bu yapıyı söküp atmak imkansız gibidir. Darbe girişimi, tasfiye işlemi için bulunmaz bir imkan yaratmıştır. Öyle ya da böyle sonuç itibarıyla, devlete ve millete kasteden bir yapının sökülüp atılması önemlidir. Yani elde edilen sonuç, süreç detaylarından daha önemlidir.
CAFERİYOL:Darbe gerçekleşmiş olsaydı, Türkiye’deki Alevi/Caferiler bundan nasıl etkilenirdi?
Bunu tahmin etmek için fal açmaya gerek yok. Geçmiş darbelerde, cunta yönetiminden en fazla olumsuz etkilenen kesim Alevi/Caferiler olmuştur. 12 Eylül darbesi tarikat ve cemaatlerin önünü açarken Alevi/Caferilerini alanını daraltmıştır. Hatta asimilasyon uygulamıştır.
Bu darbenin de gerçekleşmesi halinde en büyük zararı yine Türkiye Alevi/Caferileri görecekti. Allah korusun toplu kıyım yapılabileceğini bile söylemek mümkündür. Çünkü; Türkiye Caferilerinin ırksal orijini Türk’tür. Vatan’a bağlılık duygusu yüksektir. Farklılıklarla birlikte milli bütünlüğü savunmaktadırlar. Laiklik ilkesinden yana ve demokrasinin işleyişinden yanadırlar. En temel özellikleri anti emperyalisttirler. Gerçekleştirilmek istenen darbenin özelliklerine baktığımızda ise, emperyal güdümlü, gayri milli ve milletin bütünlüğünü hedef alan bir yapı görüyoruz.
Emperyal güdümlü bütün yapıların ilk hedefi Şia inancı, Ehl-i Beyt’e olan bağlılıktır. Çünkü Ehl-i Beyt bağlılığı Anadolu’daki Müslümanları biri birine bağlayan en temel çimentodur. Bu nedenle buraya büyük saldırı vardır. FETÖ örgütü de bundan geri kalmış değildi. 40 yıla yakın bir süredir yönettikleri basın yayın organlarında sürekli Şia aleyhine kara propaganda yapmakta, Türkiye’deki Caferileri İran ajanı gibi göstermekte, emniyet birimlerindeki elemanlarıyla Caferi’lerin özel hayatını kayıt altına alarak, haksız operasyonlar yaparak onların kamuoyundaki saygınlığını zedelemeye çalışmakta, bürokrasideki elemanlarıyla, Alevi/Caferilerin ehliyetli ve liyakatli olmalarına rağmen işe girişlerine engel olmaktaydılar. Bu algı operasyonlarından ehli sünnet mensubu samimi Müslümanlar da büyük oranda etkilenmiştir. Bu terör örgütünün algı operasyonlarıyla, kara propagandalarıyla etkilenen kesimlerin sanırım Caferilere bir özür borcu var.
Burada bir ayırım yapmakta da yarar var; vatana millete yapılmak istenen darbeyle, siyasi politik tercihleri biri birine karıştırmamak lazım. Bir siyasi partinin veya iktidarın siyasetini beğenmeyebilir, eleştirebilirsiniz. Bu en doğal hakkınızdır ve ayrı bir şeydir. Ancak vatana millete yapılan darbe başka bir şeydir. Burada siyasi görüş veya iktidardan yana olup olmamakla tavır belirleyemezsiniz. Mevzuu vatan ise, milletin kaderi ise, saf tutulacak yer demokrasinin yanıdır. İktidarı ve muhalefetiyle siyasi partilerimiz de bu ayrımı yaparak darbe karşısında bir bütünlük oluşturmuşlardır. Bu memnuniyet vericidir. Biz Caferiler de inancımız gereği, Hz.Ali (a.)’ın dediği gibi “vatana ihaneti hoş göremeyiz”
CAFERİYOL: Darbeler Türk Ordusunu nasıl etkiliyor? Türk Ordusunun tasfiye edildiğini söyleyenler var.
Bu hain darbe girişiminde bulunan Türk Ordusu değildir. Siyasi, bürokratik tüm kesimlere sızan yapı kısmen ordu içine de sızmıştır. Bu terör unsurlarını şerefli Türk Ordusunun bir subayı gibi görmek yanlıştır. Çünkü o kişilerin hedefi Türk Ordusuna dolayısıyla vatana hizmet değildir. İhanetin asker elbisesi giyinmiş halidir. Dolayısıyla, her üniformalıyı Türk Ordusunun mensubu görmemek gerekir. Ancak bunlara bakarak, Türk Ordusunu da karalamamak, yıpratmamak gerekir. Ordumuz, bizim onurumuz, şerefimiz, namusumuz, koruyucumuzdur. Cumhuriyetin kuruluş felsefesine bağlıdır. Bu nedenle orduya şekil vermek yerine, Atatürkçü karakterini korumak gerekir. Mustafa Kemal’in askeri bu vatanın teminatıdır.
CAFERİYOL: Hain darbe sonrasında Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin önemi daha iyi anlaşıldı diyebilir miyiz?
Evet. Küresel gelişmelerle birlikte zaman zaman sapmalar olsa da Cumhuriyetin temel felsefesi bizim varlık nedenimizdir. Özellikle tam bağımsız, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkeleri, devletin sürekliliği, milletin birliği için olmazsa olmaz ilkelerdir. Bu ilkelerin olmadığı Ortadoğu ve Afrika’daki ülkelerinin ne hale geldiğini yaşayarak görüyoruz. Biz Türk’ler köklü devlet geleneğine ve bir medeniyete sahip insanlık ailesinin fertleriyiz. Kazandığımız değerleri dış düşmanların oyunlarıyla, çeşitli fantezilerle kaybetme lüksüne sahip değiliz. Yüzü Batı’ya dönük olan Türkiye, Doğu coğrafyasına bu değerlerle öncülük edebilir.
Diğer yandan bölgesel gelişmeleri de iyi okumak gerekir. Türkiye etrafında bir İsrail hilali oluşturulmak isteniyor. Bölgedeki dengeler yeniden kurulurken Türkiye’nin safı bölgenin hatta Dünyanın kaderini belirleyecek ölçüde önemlidir demek abartı olmaz. Geçmiş yüzyılda emperyalizm Türklerin eliyle yenilmişti. Bu yüzyılda da Türkler emperyalizm karşısında en önemli faktördür.