İran'ın son zamanlarda ambargoların kaldırılması gibi uluslararası arenada kazandığı siyasi başarılar İran düşmanlığını da ortaya çıkarmaya başladı. Birçok yazar İran'a nefret kusarken bazıları işi daha da ileri götürüp Alevi ve Şiilere yaptığı katliamla bilinen Yavuz Sultan Selim örneğini sunmaktan geri durmuyor.
Vahdet gazetesi yazarlarından Mustafa Özcan 19 Ocak tarihinde yazdığı "İran Ödülünü Kaptı" başlıklı yazısında İran'a karşı beslediği nefret ve kini gün yüzüne çıkartarak, Türkiye'deki Şii ve Alevileri hedef gösterip "Yavuz'un reçetesinden başka reçete kalmamıştır" cümlelerine yer verdi.
"Türkiye iç çürüklerini ayıklamalı ve bağırsaklarını temizlemelidir" iddiasıyla Yavuz'un reçetesinin uygulanması gerektiğini savunan Mustafa Özcan "... Bugün AK Parti de kadrolarını alaca olarak kurduğundan mail-i inhidam çürük bir zemin oluşmuştur. Bastığınız yer çatırdıyor. Açılımlar kuşatmaya dönüştü. Gerçek manada kahramanlar ödüllendirilmeden ve hainler cezalandırılmadan memleket düzelmez, selamet ve istikamet bulamaz. En büyük görev, kişiliksiz kadroların tasfiyesidir. Bunların bir kısmı İrancı öteki kısmı ise Kürtçüdür. İkisi de aynı kapıya çıkar. Popülizmle yürünen yol veya alınan mesafe bu kadardır. Biz sonuçta İran'ın onun bunun bedelini değil ciddiyetsizliğimizin ve gevşekliğimizin bedelini ödüyoruz. Türkiye iç çürüklerini ayıklamalı ve bağırsaklarını temizlemelidir.
Yavuz'un reçetesinden başka reçete kalmamıştır." ifadelerini kullandı.
Tam anlamıyla hezeyan dolu ifadelerin yer aldığı yazı ise şu şekilde:
İRAN ÖDÜLÜNÜ KAPTI
19 Ocak 2016 Salı 04:00
Bir zamanlar Süleyman Nazif, Musul'da görevli iken İranlı Azeri mollalardan birisi ziyaretine gelir. Mesele Osmanlı İran münasebetlerine kayar. Adam, 'tenim Türk'tür ama ruhum Perstir' diye cevap verir. Saddam döneminde yıllarca Bağdat'ta kalan bir arkadaşım da yeni tecrübeler ışığında bu gerçeği doğruladı. Türkmen veya başka ırktan ama Şii kim olursa olsun Pers sevgisiyle meşbudur, kendisini ve varlığını onların hizmetini adamıştır. Milli çıkarlarına hizmetle mükellef addeder. AK Parti köşelerinde dolaşan ama gönlünü İran'a kaptırmış bir yazar da Ruhani'nin gelmesinden sonra kulaklarıma şunları söyleyecektir: "Daha ne duruyorsunuz? Gün İran'la barışma günüdür! İran ABD ve Batılı ülkelerle de barıştı, engel kalmadı..." Sanki biz İran'a Batılı ülkeler namına tavır koyuyorduk! Batı ile mesafeli veya Batı'ya düşman olduğu için ona düşmandık! Dolayısıyla Batı ile düşmanlığı ortadan kalktığına göre bizim de bir davamız kalmayacaktı. Sanki Batı'ya biatlı idik. Elbette lafını ağzına teptik. İrangate skandalını hiç duymamış veya önemsememiş olabilir ama biz İran'ın satılık ruhunu tanıyorduk. Arada ittifak olsa da olmasa da İran ruhu kaypaktır ve Batı'dan yanadır. İslam düşmanlarının potansiyel ortağıdır. Delil gerekmez, cibilli olarak öyledir. Kaldı ki bugün artık müdellel bir biçimde İran Batı'nın arka bagajıdır.
***
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Portekizlilerle birliktedir. Portekizliler onlara açık çek verirler. Hint kıyılarındaki Türk leventleri, Kabe-İ Muazzama ve Mekke-i Mükerreme ortak hedeftir. Bugün de Vatikan modeliyle Haremeyn'e el koymak yahut Ebrehe'nin Sanaa'da kurmayı tasarladığı alternatif Kabe gibi Ümmü Kura projesiyle birlikte Kabe'nin nurunu söndürmek ve onu gölgede bırakmak ve Kum'a taşımak istiyorlar. Yine Batılılardan ortaklığıyla birlikte. İkinci Abdulhamit Han fırıldak danışmanı Cemaleddin Afgani (İrani/ Esedebadi) vasıtasıyla Rus ve İngilizlere karşı ittihadı İslamı tahkim etmek ister ve İranlılara da el uzatır. Ama bir süre sonra elleri havada kalır. Ruhani bugün bütün dünyaya el uzattıklarını söylüyor. Esat gibi düşünüyor olmalı. Esat da bizden başka Suriye halkını düşünen yok diyor. Herhalde öldürme anlamında düşünüyor olmalı! Ruhani ve Esat'ın kanlı elleri Suriyeli masumların yakasındadır.
İkinci Abdulhamit Han'ın bu maksatla atadığı Danışmanı Afgani fırıldak çıkar. Humeyni'nin selefi olarak Afgani, Nasirüddin Şah'ı devirmek istediği gibi İkinci Abdulhamid ve Hidiv Tevfik gibilerinin de iktidarını da sarsmak isteyen yatışmaz bir adamdır. İran devriminin mücessem öncü bir timsalidir. Adam karabasandır. Humeyni, Kazım Şeriatmedari ile Saddam Hüseyin gibi en azından bir dönem kendisine kol kanat geren velinimetlerinin ilgisini fitil fitil burnundan getirmiştir. Şah bile adamın hakkından gelememiştir. Ateşini söndürememiştir. Afgani gibi adamın içinde Mecusi ateşi kaynamaktadır. İkinci Abdulhamit İngilizlere ve Ruslara karşı Acem İran'la ortaklık ararken bir de ne görsün! Acemler İngiliz ve Rus sömürgeciliğinin Truva Atıdır (Ed Dürrü'l Manzum Fi Fadli'r Rum, s: 39, Daru'l Muktebes). İslam dünyası içinde hançeridir. Bugün ise İran İslam dünyasına yaptığı hizmetlerin mükafatını ve ödülünü kapmıştır. Ambargo kaldırılmıştır. Deccal gibi İran, kayıtlarından kurtulmuş; elleri ve kolları yana salınmıştır.
***
İran bölgeyi karıştırmanın mükafatını almıştır. İrangate sırasında da el altından ve masa altından iş tutmanın ödülünü almıştı. Şimdi ise gizli ortak, açığa çıkmıştır. Obama gibiler kendi gündemleri doğrultusunda İran'ı sıkıştırmak istediklerinde bizi kendi yanlarına çekmeye zorlamışlardı. Şimdi ise devran değişmiş İran ile köprüleri atmayı değil kendileri doğrultusunda kurmamızı istiyorlar. İran uyanan Sünni devine karşı Batı'nın bariyeri, jandarmasıdır. İran da bunu umut etmiş ve bu uğurda 37 yıldır ifa ettiği hizmetlerinin ödülünü kapmıştır. İran ile Batı arasındaki müta nikahı Katolik nikahına dönüşmüştür.
Dedikleri gibi, dost bî-pervâ felek bî-rahm devrân bî-sükûn, Derd çok hem-derd yok düşman kavî tâli' zebûn... Dert çok, hemdert yok, düşman güçlü, talih ise zebun. En çok da bizi bizar eden içimizdeki sefil kadrolar. Şahsi ikbal, şahsi kemalat peşinde olan kişiliği gelişmemiş ve oturmamış olan kadrolar. Kamran İnan 'Haini en bol olan ülke Türkiye' diye konuşmuştu. Bunu Şark için, İslam alemi için tamim edebilirsiniz. Nitekim Ahmet Hamdani adlı yazar da aynısını söylemekte ve bunların Osmanlıların sonunu getirdiklerini ifade etmektedir. Cüce ve kadük adamlar düşmanın beşinci taburu olarak görev yapmışlardır. Bugün AK Parti de kadrolarını alaca olarak kurduğundan mail-i inhidam çürük bir zemin oluşmuştur. Bastığınız yer çatırdıyor. Açılımlar kuşatmaya dönüştü. Gerçek manada kahramanlar ödüllendirilmeden ve hainler cezalandırılmadan memleket düzelmez, selamet ve istikamet bulamaz. En büyük görev, kişiliksiz kadroların tasfiyesidir. Bunların bir kısmı İrancı öteki kısmı ise Kürtçüdür. İkisi de aynı kapıya çıkar. Popülizmle yürünen yol veya alınan mesafe bu kadardır. Biz sonuçta İran'ın onun bunun bedelini değil ciddiyetsizliğimizin ve gevşekliğimizin bedelini ödüyoruz. Türkiye iç çürüklerini ayıklamalı ve bağırsaklarını temizlemelidir.
Yavuz'un reçetesinden başka reçete kalmamıştır.