Seyyid Hasan Nasrullah’ın el-Menar, el-Meyadin ve el-Alem televizyonları tarafından canlı yayımlanan konuşmasının Kalamun’daki silahlı gruplara yapılan operasyonlarla ilgili bölümünü sunuyoruz.
Kalamun meselesiyle ilgili olarak da özetle yaşanan gelişmelere, sonuçlara ve gelecek perspektifine değinmek istiyorum. Birkaç gün önce Kalamun bölgesinde iki taraf arasında kapsamlı çatışmalar başladı.
Birinci taraf; Suriye ordusu, onun yanında halk savunma güçleri, halk komiteleri, Kalamun bölgesinde yaşayanların oluşturduğu gönüllü güçler ve Lübnan Direniş güçleri bulunuyor. İkinci tarafta ise başta Nusra ve IŞİD olmak üzere o bölgedeki silahlı gruplar var.
Bu savaşın sahası, büyük bir bölümü Lübnan sınırlarının içinde olan Şarkiya dağının etekleri ve Suriye’deki Kalamun dağlık bölgesi. Burası, sizlerin de televizyonlarda gördüğünüz gibi tamamen dağlık ve tepelik bölgelerden oluşuyor. Tepe derken küçük tepelerden söz etmiyoruz. Yüksek dağlardan söz ediyoruz bunlardan bazılarının örneğin Musa tepesinin denizden yüksekliği 2500 metreye ulaşıyor.
Tüm bölge birbirine birleşik tepelerden ve dağlardan oluşuyor. Savaş, yüzlerce kilometrekarelik dağlık ve uzak bir alanda devam ediyor. Suriye’nin Kalamun bölgesindeki ya da Lübnan’ın Baalbek ve Hermel bölgesindeki yerleşim alanlarına hakim tepelerde askeri mevziler ve üsler vardı.
Silahlı grupların birçok eğitim kampı, toplanma merkezi, silah ve mühimmat deposu, çalınmış araçlara bomba yerleştirilen birkaç atölye, operasyon odaları, Arsel ile Kalamun arasında Zebedani’ye ve Şam kırsalına kadar uzanan alanda silah ve militan intikalinin sağlandığı geçiş güzergahları bu savaş bölgesinde yer alıyor.
Televizyonlardan, bomba yerleştirilmiş birçok aracın olduğunu gördük. Bu sahada her aşamasında birçok yüz yüze şiddetli çatışma yaşandı ve bunların tümünde silahlı gruplar yenildi ve geri çekildi. Bir tepeden diğer tepeye, bir vadiden diğer vadiye çatışmalar oldu.
İnsaflı konuşmak gerekir, düşmanlarımızın toplu halde kaçtığı veya geri çekildiği söylenemez. Onlar tüm bölgelerde güçleri yettiğince savaştılar. Ağır insani ve mali kayıplar verip yenilince de geri çekildiler.
Şimdi bu savaşın sonuçlarından söz edelim. Elbette ben savaşta bir aşamanın bitip başka bir aşamanın başladığını kastetmiyorum. Biz hala çatışmaların merkezindeyiz. Ben sahadaki çatışmaların doğrudan sonuçlarına değinmek istiyorum. Dolayısıyla daha kapsamlı ve önemli sonuçlarına değinmiyorum.
Örneğin Kalamun’daki zaferin, Suriye’deki tüm savaşa veya bölgedeki tüm çatışmalara yönelik etkisinden söz etmiyorum. Düşan İsrail bu savaş sürecini yakından izliyor. Dolayısıyla bu savaşın İsrail’le olan savaşa da etki var. Ben burada askeri stratejik meselelere değinmiyorum; yalnızca bu savaşın doğrudan sonuçlarına işaret ediyorum.
300 kilometrekarelik bir alan silahlı gruplardan temizlendi
Bu savaşın doğrudan sonucu, silahlı grupların ağır bir yenilgi alarak tüm çatışma bölgelerinden çekilmesidir. Onlar tüm çatışma bölgelerinde yenildiler ve buralardan çekildiler. Suriye ve Lübnan topraklarındaki yaklaşık 300 kilometrekarelik bir alan silahlı grupların hakimiyetinden kurtarıldı. Elbette bu alanın büyük bir çoğunluğu Suriye topraklarında.
Silahlı grupların bu bölgedeki varlığı tamamen ortadan kaldırıldı. Tüm kampları, askeri merkezleri, araçlara bomba yerleştirdikleri tüm atölyeler yok edildi. Kardeşlerimiz bomba yerleştirilmiş araçları patlatıyorlar. Bombaları etkisiz hale getirme macerasına girip risk almıyorlar. Bugün Lübnan plakası taşıyan bir araca 500 kilo patlayıcı yerleştirilmiş olduğuna tanık olduk.
Bu araç Lübnan veya Suriye içerisinde patlatılabilirdi. Araçta Lübnan plakası olduğuna göre bunun Lübnan içerisinde patlatılmasının düşünüldüğü söylenebilir.
Silahlı gruplar bu savaşta ağır kayıplar verdiler, ben rakam vermek istemiyorum. Suriye ve Lübnan kentlerini birbirine bağlayan dağlık bölgeler temizlendi. Asel el-Vard, el-Cuba, Ras el-Ma’rra, Flita (Suriye’de); Brital, Baalbek ve Nahle’ye (Lübnan’da) bağlandı ve tüm bu bölgeler silahlı gruplardan temizlendi.
Zebedani bölgesi, Kalamun ve Arsel bölgesindeki silahlı grupların varlığının olduğu bölgelerden tamamen ayrıldı. Silahlı grupların Şam kırsalı ile olan geçiş güzergahları kesildi.
Silahlı grupların Şam kırsalı da dahil olmak üzere Zebedani’deki en büyük silah, militan intikali ve mali desteği, Lübnan sınırındaki diğer bölgeler ile Arsel’deydi, Lübnan ordusu tüm tedbirlerine rağmen bu şartlara engel olamamıştı. Silah, mühimmat, para ve diğer yardımlar Arsel’e ve oradan Arsel’deki mülteci kamplarına, oradan Arsel’in dağlık bölgelerine ve oradan da Kalamun ve Şam kırsalına naklediliyordu. Şu an tüm bu güzergah kesilmiş oldu.
Ben abartmak istemiyorum, bu yüzden de diyorum ki bu bölgelerde ve Şam-Humus yolunda daha fazla güvenlik sağlandı. Ben burada tam bir güvenlikten söz etmiyorum. Zira silahlı gruplar, kentlerin etrafındaki dağlık bölgelerde var oldukça tam bir güvenlikten söz edemeyiz. Silahlı gruplar Arsel civarındaki dağlık bölgelerde ve Kalamun’un küçük bir bölümünde hala varlar.
Coğrafi konum açısından çok iyi bir menzil kazanıldı. Zira dağlar ve yüksek tepeler kontrol altına alındı. Dolayısıyla Musa, el-Bustan, Baruh ve Abdulhalık tepeleri kontrol altına alındıktan sonra daha fazla hakimiyet kazanıldı. Suriye ordusu ve Direniş mücahitleri geniş bir alanda görüş ve ateş altına alma üstünlüğü elde etti ve silahlı grupların hareketliliği sınırlandı.
Şimdiye kadar 13 şehit verdik
Biz savaş ve operasyonlarda genellikle şehitlerin sayısı hakkında konuşmuyoruz. Ama izin verirseniz Kalamun’u bundan istisna tutalım. Zira daha çatışmaların başladığı gün Lübnan’da ve diğer yerlerde silahlı grupları destekleyen medya, Hizbullah’ın 40 şehit verdiğini söylediler. Biz iki ya da üç gün sonra şehitlerimizin sayısının 3’e ulaştığını açıkladık.
Silahlı grupları destekleyen Lübnan ve Arap medyası, Hizbullah’ın şehitlerine her gün 10, 15 veya 30 ilave yaptılar ve on gün içinde şehit sayısını toplamda 150’ye çıkardılar.
Ama gerçek şu ki Hizbullah’ın bu savaşta şimdiye kadar verdiği şehit sayısı 13’tür. Gerçi bizim için tek bir şehit de değerli ve fazladır; yani ben 13 şehidin az olduğunu kastetmiyorum. Sadece bu medyanın kasıtlı yalancılığını rezil etmek istiyorum.
Suriye ordusundan ve Suriye halk güçlerinden de 7 kişi şehit oldu. Dolayısıyla biz şu ana kadar sahada büyük bir askeri başarı ve zaferle karşı karşıyayız. Askeri uzmanlar, askeri ve teknik açıdan bu zaferin önemini açıklayabilirler. Savaş dağlık bir bölgede yapılıyordu ve çok sayıda güce ihtiyaç vardı. Savaş sahası 30 kilometre uzunluğa ve 10 kilometre genişliğe sahipti.
İkinci bölüme geçmeden önce Lübnan’a, Suriye’ye ve tüm ümmete hizmet ederek yeni bir nekbeye karşı mücadele edenlere, savaşanlara ve şehitlere selam göndermek görevim. Aynı şekilde bu şerefli şehit ailelerine selam ediyorum. Hak olduğundan hiçbir kuşku olmayan bu savaşta oğullarının şehadetini tebrik ediyorum. Yakınlarını kaybedenlere taziyelerimi sunuyorum.
Savaşıp temiz kanını toprağa döken yaralılara selam gönderiyorum. Tüm ümmeti savunmak için tekfircilerle savaşta Lübnanlılarla Suriyelilerin kanı birlikte aktı. Yaralılar için dua ediyorum.
Büyük çabalarla ve zorluklara sabrederek bu büyük kahramanlığı yaratan tüm komutanlara, subaylara, askerlere ve mücahitlere selam ediyorum.
Bu kahramanlık ve yiğitlik, bu vefa ve fedakarlık karşısında saygıyla eğiliyoruz. Bizler böyle yiğitlere sahip oldukça bu ümmet yeni ‘nekbe’ler yaşamayacak.
Ayrıca kendi halkıma, özellikle de oğullarını bu savaşa gönderen, Lübnan, Suriye ve Filistin’in yeni zaferleri için bu mücadeleyi destekleyen tüm ailelere selam gönderiyorum.