Din bilgini olduğunu zanneden Cübbeli diye bilinen kişi Ehlisünneti ve Şiasıyla tüm İslam âleminin çok zor dönemlerden geçtiği bu günlerde ve yine İslam coğrafyasının ve İslam'ın kutsallarının haçlı+siyon zihniyetinin tamamen hedefi haline geldiği ve küffar tarafından Müslümanlar arası mezhep savaşlarının çıkarılmak istendiği bu günlerde haçlı ve siyon zihniyetine hizmet türünden ve onları sevindirecek tarzda gerçeklerle bağdaşmayan vaazları, bedduaları akl-ı selim, insaflı ve Müslümanların vahdetini şiar edinen Ehlisünnet'ten olan kardeşlerimiz ile Ehlibeyt mektebine mensup olan Şiaları derinden üzmüş ve bir o kadar da düşündürmüştür. Zira bu gün Ehlisünneti ve Şiası ile İslam dünyasının çok daha önemli sorunları ve meseleleri vardır. İslam dünyası vahdete dünden çok daha muhtaç olduğu bu günlerde, bu tür kışkırtıcı ve hedef gösterici konuşmaların yapılması Müslümanların birlik dokusuna zarar verir düşüncesi ile kamuoyuna gerçekleri aktarmak ve Cübbeliye cevap nitelikli bu yazıyı kaleme almak zorunda kaldık. Kaleme alınan bu satırların muhatabı sadece ve sadece malum kişi ve bu düşünceye sahip olanlardır
Cübbeli çok iyi bildiğini iddia ettiği Tirmizi'nin nakline göre Hz. İmam Ali'ye lanet ve küfür ettirmeyi valilerine emir vermiş ve atmış olduğu kötü temellerden dolayı kendinden sonra 84 yıl boyunca bu meş'um sünneti devam ettirmiş olan kral Muaviye ve Emevî saltanatının düzmece yalanlarını ilim diye kürsülerde, tv lerde temiz ve saf Müslümanlara din-i Muhammediye diye yutturuyor. Çok iyi bir din bezirgânlığı yapıyor ama etrafındakiler, vaizlerini dinleyenler bir türlü bunun farkına bile varmıyor.
Cübbeli ve emsalleri yıllardan beri, İslam tarihi boyunca Ehlibeyt'in irşadını, ilmini, nurunu, yolunu perdelemek ve engellemek için batıl tarafından çıkarılmış odakların yanlış söylemlerini, ezberlerini Hz. Peygamber söylemiymiş, sünnetiymiş gibi anlatıp durmaktadırlar. Hz. İmam Ali'nin buyruğuna göre; "Onlar cahil toplulukların âlimleri, âlim topluluklarının ise cahilleridir" misali sadece Müslümanlar hakkında yaptığı beddualarına âmin diyen cemaatine konuşacak kadar âlimdirler ama asla kendisi gibi hurafeleri akait manzumesi edinmeyen âlimler ile tv lerde canlı yayınlarda karşılıklı münazaraya yaklaşmayacak kadar âlimdirler. Siz bu güne kadar Cübbelinin canlı yayında bir âlim ile karşılıklı münazara ettiğini hiç gördünüz mü?
Dar imkânlara rağmen nur yolu olan Ehlibeyt mektebinin mensuplarının her geçen gün çoğalması, mektep adına yazılanların, anlatılanların her platformda olumlu muhataplar bulması Cübbeli gibilerini derinden kaygılandırmakta ve korkutmaktadır.
İslam tarihi boyunca olduğu gibi, bugün de Cübbeli gibi sözde bazı din âlimleri Emevilere avukatlık yaparcasına, Süfyanileri sevindirecek şekilde Şia ve Şianın bazı inançları hakkında delilden, kaynaktan yoksun, hakikatlerle asla bağdaşmayan söylemleri dile getirmişler yahut yazmışlardır. Böyle yaparak Şia Müslümanların daha kötü tanınmalarına sebep olmak yahut bir yerleri sevindirmek istemişlerdir. Böyleleri şunu bilmelidirler ki, Şia inançları ve toplumu hakkında bilimsellikten ve ilim adamlığından uzak bir tarzda yazan-konuşan mezhepçi bağnazlar milyonlarca Şia'nın vebalini almışlardır.
Cübbeli, Fahri kâinat efendimizin övgüsüne mazhar olan Şia kelimesini saldırgan bir tavır ile ağzına alarak, Şia'ya beddualar ederek, Şia'yı hedef göstererek kendi kaynaklarına ne kadar cahil olduğunu göstermiştir. Hz. Peygamber efendimizin övgüsüne mazhar olan ve "Ali şiası" olan Ammar, Ebuzer gibi seçkin sahabeler Muaviye'nin nefreti, düşmanlığı ile karşılaşmış, Muaviye bunlara beddualar ederek Şam'ın bilgiden, irfandan, manadan yoksun o günün yozlarına âmin dedirtmiştir. Demek oluyor ki, Cübbeli'de o tarihte yaşamış olsaydı bu günkü tavrından anlaşıldığı üzere Muaviye'nin safında yer alır, Hz. Fahri kâinat efendimizin övgüsüne mazhar olup, "Ali Şiası" unvanı ile namlanan Ammar ve Ebuzer vb. gibi seçkin sahabelere beddualar ettirirdi.
Yazıklar olsun sizlerin tevhit, İslam, Nübüvvet ve sünnet anlayışınıza! Biz "Şialar" Ebuzer, Salman, Miktat, Ammar, Bilal vb. gibi seçkin sahabeler ile aynı unvana sahip olmaktan utanç duymuyoruz, aksine onur duyuyoruz. Zira Ehlisünnetin şu eserlerinde isimlerini zikrettiğimiz seçkin sahabeler Hz. Resul-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem) tarafından Şia unvanı ile adlandırılmışlardır. Cübbeli Ehli Sünnet âlimlerinin birçok eserlerinde var olan ve sadece birkaç örneğini aktaracağımız şu gerçekleri bilmiyor demek ki.
Celaleddin Siyuti, Cabir b. Abdullah Ensari’den, ibni Abbasdan ve Hz. Ali’den Peygamberin "İman edip, ameli salih işleyenlere gelince, onlar halkın en hayırlısıdır." ( Beyyine suresi, 7) Ayetinin tefsirinde Hz. Ali'ye (aleyhisselam) işaret ederek şöyle buyurduğunu naklediyor; "O (Ali) ve Şiaları kıyamet günü kurtuluşa erenlerdir.” (Dürr-ul Mensur, c. 8, s. 589) Nubahti şöyle demiştir; Salman-i Farisi, Ebuzer Gıffari, Mikdat b. Esved ve Ammar Yasir ilk olarak Şia diye adlandırılanlardır." (Fireg-uş Şia, s. 17-18)
Yine ehlisünnet kaynaklarında Şia olanın kıyamet günü kurtuluşuna, felaha ereceğine dair hadisler mevcuttur. Buyurun inceleyin: "İbni Abbas şöyle diyor; "İnananlar ve iyi işlerde bulunanlarsa, onlardır, şüphe yok ki yaratılmışların en hayırlıları." (Beyyine suresi,7) Ayeti nazil olduğunda, Resulü ekrem (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem) Hz. Ali'ye (aleyhisselam) hitaben şöyle buyurdular; "Bu ayetin muhatabı sen ve Şialarındır. Kıyamet günü Allah’dan razı ve Allah’da sizden razı olacaktır." Bu iki hadis ve buna benzer bir kaç hadis: Dürr-ul Mensur, c. 1, s. 379’da ve Gayet-ül Meram, s. 326’da mevcuttur.
Mezhepçilik bağnazlığı yapan Cübbeli Ehlisünnet âlimlerinin de naklettikleri bu hadisi şeriflerdeki Şia topluluğunun cennet ehli olduğu vurgulanmasına rağmen cennet ehline beddualar ediyor. Acaba bu neyin alameti farikasıdır.
Dinler tarihi ve İslam tarihi boyunca dini kavramlar etrafında toplanan insanlar hep iki dine göre yaşadılar ve bugün de bu iki dine göre yaşamaktadırlar. Bu dinlerden bir tanesi "İNDİRİLEN DİN" diğeri ise "uydurulan din"dir. Uydurulan dinin mensupları İNDİRİLEN DİNİN mensupları ve inançları hakkında İlahi kriterlerle uyuşmayan birçok şeyi bugüne kadar dile getirmişler ve hepsinde de cevaplarını almış, susmuşlardır.
İslam tarihi boyunca olaylara, kişilere ve İlahi değerlere Kuran ve sahih kaynaklar ile değil de mezhepçilik, taassup, bağnazlık ruhu ile bakanlar Müslümanlar içerisinde daima kutuplaşmalara, hakkın batıl ile örtbas edilmesine, milyonların hak diye batıla, hurafelere inanmalarına sebep olmuşlardır.
Mezhepçi zihniyetin, İslam'a karşı babası ile birlikte yirmi bir yıl savaşan, savaşmakla kalmayıp şirk ordusunun komutanlığını yapan ve Mekke fethinde "Müellefet-ül Kulub" sınıfına giren Ebu Sufyan ve sonradan kral olan oğlu Muaviye'yi mümin kabul ettikleri sürece Şia hakkında çirkin söylemler pek değişmeyecektir. Zira onların istedikleri ilim şehrinin kapısı olan İmam Ali'ye lanetler eden ve ettirenlere, İslam'ın can damarları olan Ehlibeyti kesen katillere, zalimlere Şia'nın saygı duyması ve hazret demesidir. Onlar Şia'nın zalimlere, katillere asla hazret söylemeyeceklerini, saygı duymayacaklarını ve Şia'nın Hüseyni mektepte yoğrulduğunu bilmiyorlar galiba.
Şia; Hz. Peygamber efendimizin ciğer paresi, cennet gençlerinin iki efendisinden ikincisi olan Hz. İmam Hüseyin'i Kerbela'da hunharca, canice evlatları ve ashabı ile birlikte katleden, ninesi Hz. Hamza'nın ciğerini yiyen, babası ve dedesi İslam'a karşı yirmi bir yıl savaşan mel'un Yezid'e biat toplayan Abdullah b. Ömer ve benzerlerini başına taç yapmadı ve fıkhının üçte birini böylelerinden öğrenmedi. Cübbeli ve emsallerini Şiaya karşı kılan Şianın bu tutumudur. Kanıt mı istiyorsunuz. Buyurun size kanıt: Medine halkı Yezid'i hilafetten azlettikten sonra Abdullah İbni Ömer çocuklarını, çevresini ve kölelerini etrafına toplayarak onlara şöyle seslendi; "Biz, Yezid'e Allah ve Resulünün biati ile biat ediyoruz. Ben Resulullahın şöyle buyurduğunu duydum; "Kıyamet gününde hainler için bir bayrak açılacak ve bu, falancanın ihanetidir denilecek. Şirkten sonra Allah'a karşı yapılabilecek en kötü hıyanet, birine Allah ve resulünün biati ile biat ettikten sonra onu bozmaktır." Sakın ola Yezid'in hilafetini reddetmeyin veya bu duruma seyirci kalmayın yahut böyle bir işin içinde hazır bulunmayın. Aksi takdirde onunla aram açılır. (Sahih-i Buhari, cilt, 1, Sayfa, 166)
Cübbeli siz şu ramları biliyor muydunuz, bilmiyorduysanız öğrenin. Sizce aşağıdakilerin tamamı birer tesadüf mü?
-Hz. İmam Ali'den (aleyhisselam) ehli sünnet kaynaklarının naklettikleri hadis sayısı 586 tanedir. Bu hadislerin ise sadece 50 tanesine sahih diyorlar.
-Ebu Hureyre'den ehlisünnet kaynaklarının naklettikleri hadis sayısı 5374 hadisdir.
-Hz. Fatıma aleyha selam:16 hadis.
-Aişe:2210 hadis
-İmam Hasan ve İmam Hüseyn: 10 hadisi geçmez.
-Abdullab İbni Ömer: 2630 hadis
Ehlisünnette yazılan ve ilk hadis eseri olma özelliğini taşıyan Malik'in "el-muvatta" kitabında Hz. İmam Ali'den hatta bir tane bile hadis nakledilmemiştir. Sahihi Müslim'de ise Hz. Fatıma'dan sadece bir tane hadis nakledilmiştir. Bütün bunlar birer tesadüf olabilir mi?
Haçlı ve siyonist ittifakları yıllardan beri Müslümanları bir birlerine düşürmek, mezhep savaşları çıkarmak ve Müslümanların birliğini bozarak Müslümanların kaynaklarını sömürerek, Müslümanları kendilerine köleleştirmek için her türlü yola başvurmuşlar ve bu uğurda her türlü kara propagandayı yapmışlar, içeriden ve dışarıdan bu amaca ulaşmak için ajanlar ve kuklalar tahdis etmişlerdir. Cübbeli yapmış olduğu ayrıştırıcı, mezhepçi, taassupçu ve bağnaz vaazları ile onların hedeflerine destek vererek, tarihi boyunca Ehlibeytin nurlu velayeti, İmam Ali'nin adaleti, İmam Hasan'ın feraseti, İmam Hüseyin'in şecaati, İmam Zeynel Abidin'in ibadeti, İmam Muhammed Bakır ve İmam Caferi Sadık'ın ilmi… ile yoğrulan, tarihi boyunca zalim olmayıp, zulmü asla kabul etmeyip, zalime teslim olmayan Ehlibeyt sevdalılarına gerçeklerle zerre kadar bağdaşmayan iftira dolu sözleri sarf ediyor. Yani tarihinde zalimlerden yana olmayan, katillere hazret söylemeyenler hakkında gevezelik yapıyor.
Daha düne kadar Cübbeli'nin eleştirerek, yerden yere vurduğu vahabiler her ne hikmetse Yemen'de kukla rejime kansız devrim yapan kahraman Yemen halkına saldırarak, günahsız insanları, bebekleri öldüren Amerika emperyalizminin kukla vahabi kralları, bir anda Cübbeli'nin gözünde ehlisünnet oluverdiler. Bu kıvırmanın sebebi nedendir acaba! Senin bugün ehlisünnet diyerek savundukların, Kerbela'daki Yezid soyu gibi, Amerika emperyalizmi ve İsrail siyonizmi safında "eh-i cinayet" olmuşlar, tekbirlerle Müslüman öldürüyorlar, kadınların ırzına geçiyorlar, sahabelerin mabetlerini tahrip ediyorlar. Cübbelinin bunları bilmemesi ve görmemesi mümkün değildir.
Cübbeli bir nebze de olsa ilim, irfan ve ferasetten nasibini almış olsaydı; Amerika ve İsrail ile kol kola takılan kukla vahabi krallarla dirsek temasa geçmez, Yemen Müslümanlarının öldürülmesi için Papa edasıyla dua etmez, saf Müslümanları yanıltmaya, batılı hak, hakkı batıl, zalimi mazlum, mazlumu zalim göstermeye kalkışmazdı. Cehaletin, aymazlığın, ilkesizliğin, erdemsizliğin böylesine az rastlanır.
Cübbeli gibi din bezirgânlarının ayrıştırıcı, kışkırtıcı söylemlerinden ve saray, kukla yanlısı fetvalarından, Müslümanlar arasında açılan gediklerin mahkem-i kübrada hesabı çetin olacaktır.
Cübbeli vaazlarında çok hadis nakleden birisidir. Acaba şu hadisi bilmiyor mu? Bilmiyorsa Öğretelim. İyi okusun. Hz. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur; "Her kim, bir mü'minin öldürülmesine yarım kelime ile dahi olsa katkı sağlarsa; kıyamet günü Allah'ın huzuruna, alnında "Bunun Allah'ın rahmetinden nasibi yoktur" diye yazılmış olarak çıkartılır" (İbn Mace, Sünen, Diyat 1)
Sosyal medyada Cübbeli'nin sadece birkaç sohbetini dinleyenler, onda; mezhep bağnazlığının, taassubun, alay malzemesi olmanın, sığ, basit, bölücü düşüncelerin ve çelişkiler yumağının tamamını görmesi mümkündür.
Devam edecek