28-03-2015 tarihinde eklendi
Abdulbari Atvan uyardı: "Arabistan yenilmeye mahkumdur"
Arap dünyasının ünlü analisti ve stratejisti: Arabistan’ın Yemen’e saldırısı, arıların kovanına ve tehlikeli yılanın yuvasına saldırı mesabesinde olup mağlup olmaya mahkûmdur.

Rayu-l Yavm gazetesi editörü Abdulbari Atvan bugünün başmakalesinde şunları yazıyor: Husiler'in Sana ve diğer şehirlerdeki askeri ittifakını bombalamak için 185 adet savaş uçağının Yemen’e sevk edilmesi, Suudi Arabistan’ın politikasında büyük bir değişimin olduğunu gösteriyor. Buna göre, bu ülke çekimserliği kenara koydu ve askeri seçeneği gündemine aldı. Fakat Arabistan’ın politikalarındaki bu ani değişim büyük bir risk olmakla birlikte güvenceye alınmış bir karar değildir.
 
Suudi Arabistan sahip olduğu F-15, F-16 modern savaş uçakları, uçaksavarlar ve 150 bin askeri nedeniyle Yemenliler'e karşı üstünlüğe sahiptir, özellikle Arabistan’ın Amerika, Almanya ve Avrupa’dan tanklar ve savaş uçakları satın almak için ayırdığı geçen üç yıl bütçesi, 150 milyar dolardır. Ki bu meblağ, Yemen’in 40 yıllık genel bütçesine hatta daha fazlasına tekabül etmektedir. Ancak yinede, askeri üstünlük ve hava saldırıları savaşta galibiyeti garantilemez. Bu iddianın canlı şahidi, şu ana kadar 3500 hava saldırısını IŞİD’in Suriye ve Irak’taki mevzilerine düzenlediği halde bu terörist örgütü mağlup edemeyen ABD’dir.
 
Yemen, tarih boyunca yabancı yada Arap hiçbir işgalci tarafından işgal edilemeyen oldukça çetin ve dağlık bir bölgedir. Osmanlılar, Portekizliler ve İngilizler onu görmezden geldiler. Bu meyanda, Arabistan yayılmacı olduğu dönemde Yemen’i işgal etmeye yöneldi ancak dönemin Arabistan kralı yani Suudi devletinin kurucusu Melik Abdülaziz Al-i Suud, yarı yolda oğlundan geri dönmesini ve Yemen’i ele geçirmekten vazgeçmesini istedi. Oysa Prens Faysal’ın kuvvetleri bu mesajı alana kadar Yemen’in Necran ve Cizan bölgelerini ele geçirmişti.
 
Gerek Husiler gerekse onların düşmanları olsun genel olarak Yemenliler, sert ve yenilmez savaşçılardır. Eğer Arabistan acil bir girişimle Mısır, Sudan, Ürdün ve Pakistan gibi ülkelerin de içinde bulunduğu 10 Arap ve İslam ülkelerinden müteşekkil bir koalisyon kurabildi ise, karşı tarafında bel bağladığı bir koalisyon var ki ondan bir eksiği yoktur; bu koalisyon, İran, Rusya, Irak, Suriye ve BRİCS gurubu üyesi ülkelerden oluşmaktadır.
 
Dış ittifaklardan daha önemli olan mesele, içerdeki ittifaktır. Husiler, yıllardır kendisine bağlı güçleri bulunan Ali Abdullah Salih ile ittifak kurmuşlar. O, Yemen’de tarih boyunca yönetimin başında olmakla rekor kırmış biridir ve kendisine en çok bağlı olan bir ordu kurmuştur. Öyle ki bu ordunun bileşenleri hala da ona bağlıdır. Ancak buna karşı, az deneyimli, zayıf ve karizmadan yoksun Abd Rabbu Mansur Hadi isminde bir şahsın başkanlığını üstlendiği bir ittifak vardır.
 
Kendi topraklarını savunan, ulusal onurunu savunma mevzisinde direnen kimsenin savaşmak için motivasyonu, çok yükseklerden bir hedefi bombalayan pilot yada askerden daha fazladır.
 
Arabistan’ın hava saldırısının açıklanmış amacı, Yemen’in “yasal” Cumhurbaşkanı Mansur Hadi’yi desteklemek ve onun yönetimini korumaktır. Fakat kimin yasal ve kimin yasal olmadığını kim belirleyecek ve hangi ölçüye göre? Bu ölçüler, askeri darbeye mi dayanıyor? Yoksa özgür ve demokratik seçimlere mi? Eğer yapılmış olan eylem meşruiyeti belirleme ölçüsü olacaksa, Libya, Yemen ve Irak saldırıya uğramadan önce diğer bütün ülkeler gibi patrimonyal sisteme sahiplerdi, yasal ve meşru başkanları vardı. Ama eğer demokratik ölçütler belirleyici olacaksa, eğer Mansur Hadi’yi meşru ve yasal olan Cumhurbaşkanı olarak resmen tanıyacaksak neden Muhammed Mursi’yi bu esasa dayanarak Cumhurbaşkanı tanımayalım? Mursi'yi azlettiklerinde neden Arabistan onu yönetime geri getirmek için askeri koalisyon kurmadı?
 
Yazısının devamında mantığın kenara konulduğu bir dönemde bu hususta tartışmanın faydasız olduğunu diyen Abdulbari Atvan, onun yerine Yemen, Arabistan ve komşularının gelecek beş yıl içindeki kaderlerini ele almayı tercih ettiğini belirterek bu hususta şunları yazdı: Başta itiraf edelim ki Arabistan değil Husilere karşı belki İran’a karşı savaş ilan etmiştir. Arabistan elden verdiği imajını geri getirmek için vekalet savaşından el çekip doğrudan savaşmaya yönelmiştir. Bu imaj, ABD’nin İran’a yüzünü çevirmesi, Arabistan’ın rejimi yıkmaya yönelik çabalarına karşı Suriye’nin direnmesi, Libya’da meydana gelen karmaşık durum ve İran’ın dört önemli Arap ülkesinde yani Irak, Suriye, Yemen, Lübnan ve Filistin’in bir bölümünde (Hamas ve İslami Cihat) dolaylı yada dolaysız nüfuzunu kullanmasından sonra bu imaj zedelendi. Fakat öne çıkan soru şudur: Bu şekilde askeri seçeneğe yönelmek Arabistan’ın elden verdiği imajını geri getirebilir mi? İran’ın etkisini azaltabilir mi?
 
Şüphesiz ki Arabistan liderleri Yemen’de karşılaştıkları tehlikenin farkındalar. Husiler'in ve müttefiklerinin modern savaş uçaklarına hatta eski savaş uçaklarına sahip olmadıkları ve diyelim ki Sovyet döneminden kalma eski savaş uçakları olsa bile bunların Arabistan’ın saldırısıyla birlikte yok olduğu doğrudur fakat karşılığında Husilerin ve müttefiklerinin elinde bulunan ve bulunacak olan alandaki büyük savaş gücüdür. Hizbullah’ın Lübnan’da, Hamas ve İslami Cihat hareketlerinin Gazze’deki deneyimleri Yemen’de tekrarlanabilir ve Suudi Arabistan’ın yakınlarında Sana merkezli bir füze gücünü oluşturabilirler.
 
İran Parlamentosu Ulusal Güvenlik Komitesi Başkanı Aladdin Bucerdi, yaptığı önemli açıklamalarda, “Bu ateşin Arabistan’a da yayılacağını, zira savaşın sadece bir yerle sınırlı kalmayacağını” söyledi. Bu söz, Arabistan için önemli bir mesaj içermektedir.
 
Libya’da NATO tarafından savaşın tek elden yürütülerek Kaddafi’nin devrildiğini hatırlatan Atvan devamla şunları yazdı: Bu olan bitenin neticesi, Libya’nın militanlarla, el-Kaide, Ensaru’ş-Şeria ve IŞİD gibi aşırı guruplarla dolup taşması oldu. Eğer aynı olgu Yemen’de de tekrarlansa, ne yapılması gerekir? Arabistan’ın kendisini de uğraştıracak tehlikeli bir macerayı başlattığını söylemek gerek. Bu maceranın adı, uzun eğrimli asimetrik savaştır. Denilebilir ki Arabistan’ın “Çöl Fırtınası” operasyonunun örneğini tekrarlayıp “Kararlılık Fırtınası” operasyonunu icra etmekten başka çaresi yoktu. "Çöl Fırtınası"operasyonunu Amerikalı General Schwarzkopf Irak askeri güçlerini Kuveyt’ten çıkarmak için düzenlemişti.
 
Ancak her iki fırtınanın farkı şurada; çöl fırtınası operasyonu, ABD’nin liderliğinde, savaş filoları, hava kuvvetleri ve yarım milyon askerin eşliğinde yapıldı ve bu operasyona işgalci konumundaki ülkeyi dışarı çıkarmak için 30 ülke katılmıştı. “Kararlılık Fırtınası” operasyonunda ise durum böyle değildir. Bu operasyon, kendi topraklarını savunmak isteyen Yemenli güçlerle savaşmak içindir. Onunda ötesinde, “Çöl Fırtınası” operasyonunun yanlışlarını düzeltmek için ABD ve müttefikleri 15 yıl bölgeye çakılıp kaldılar ve Irak’a saldırdıktan sonra da 10 yılın geçmesinin ardından mağlup olmuş vaziyette bu ülkeden çıktılar.
 
Yemen, her zaman arıların kovanı ya da daha doğru bir deyişle zehirli yılanların yuvası olmuştur ve olacaktır. Dolaysıyla en doğru çözüm yolu, ona yaklaşmaktan uzak durmaktır. Irak krizi 10 yıldan fazla sürdü, Suriye krizi dört yılını doldurdu ve Yemen krizinin kaç yılı bizi kendisiyle meşgul edeceğini Allah bilir.
 
abna
http://caferider.com.tr/abdulbari-atvan-uyardi---arabistan-yenilmeye-mahkumdur-_h14100.html