23-01-2015 tarihinde eklendi
Nasrallah neden “sığınaklarınızı hazırlayın” dedi
Refik Hariri, Şubat 2005’te bombalı bir saldırıda öldürüldüğünde, ekim ayında istifa etmiş “eski bir başbakan”dı.

Suudi yanlısı zengin bir işadamı olarak Suriye karşıtı politikaları savunuyordu.
 
 Ama Lübnan’da o sırada ipler Suriye yanlısı Cumhurbaşkanı Emil Lahud’un elindeydi.
 
 Yani Suriye’nin Hariri’yi öldürmek için somut bir nedeni yoktu. 
  
 Lübnan’daki Hariri suikastıyla başladı her şey…
 
Refik Hariri, Şubat 2005’te bombalı bir saldırıda öldürüldüğünde, ekim ayında istifa etmiş “eski bir başbakan”dı.
 
Suudi yanlısı zengin bir işadamı olarak Suriye karşıtı politikaları savunuyordu.
 
Ama Lübnan’da o sırada ipler Suriye yanlısı Cumhurbaşkanı Emil Lahud’un elindeydi.
 
Yani Suriye’nin Hariri’yi öldürmek için somut bir nedeni yoktu.  
 
Suikastin ardından dünya kamuoyunun gündemine ilk gelen şüpheli, ABD’nin dünyadan tecrit etmeye çalıştığı, Lübnan’da askeri bulunan Suriyeoldu. Suikaste en hızlı tepki veren ABD, İsrail, Fransa üçlüsü, Suriye’nin Lübnan’daki askeri varlığının sona erdirilmesi gerektiğini belirtti.
 
BM’de suikast için soruşturma komisyonu kuruldu.
 
Lübnan’da en başta İsrail yanlısı Dürzi lider Velid Canbolat olmak üzere Suriye karşıtı muhalefet, ülkedeki en önemli sorunun, Suriye’nin askeri ve siyasi varlığı olduğunu söyleyerek, suikastin sorumlusu olarak Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı ve Hizbullah’ı gösterdi. 
 
OLDU BİTTİ 1
 
Hedef, hem Lübnan’daki Suriye yanlısı iktidarı devirmek, hem de Suriye’yi oradan çıkarmaktı.
 
Her ikisi de bu suikastin ardından gerçekleşti.
 
Suriye ordusu, 29 yılın ardından, 2005 Nisan’ında Lübnan’dan çekildi.
 
Kuzeyinde sınırı bulunan Lübnan’ı, Suriye ile birlikte kendisine büyük bir tehdit olarak gören İsrail’in ilk hamlesi başarıya ulaşmıştı.
 
Her şey bir oldu bittiye getirilmişti. 
 
Oysa bundan 5 yıl sonra 2010’da, Şark-ül Evsat gazetesine bir mülakat veren Refik Hariri’nin oğlu Başbakan Saad Hariri, suikast için Suriye’yi suçlamanın bir hata olduğunu söyleyecekti.
 
Suriye’nin Lübnan’ı terk etmesinin ardından bu kez hedef, Suriye ve İran yanlısı Lübnan Hizbullah’ı idi.
 
Lübnan Hizbullah’ı dinci bir yapılanma gibi görünse de geniş kesimlerden üyeye sahip, aslen anti emperyalist çizgide bir örgüttü.
 
Lübnan iç savaşında falanjistlerle çarpışan örgüt, neredeyse Lübnan ordusu kadar güçlü bir silahlı kuvvete sahipti.
 
OLDU BİTTİ 2
 
Ve 2006 yılının 12 Temmuz’unda İsrail ile Lübnan Hizbullah’ı arasında savaş patlak verdi.
 
Hizbullah, neden ve nasıl olduğu hala meçhul biçimde Lübnan’a giren 10 İsrail askerinden 8’ini öldürmüş, 2’sini ise kaçırmıştı. (aslında kriz bunun öncesinde kumsalda denize giren Filistinli ailelere yapılan hava saldırısıyla başlamıştı. Oldu bitti geleneğine devam idi)
 
İsrail, hiç gecikmeden Lübnan'a hava ve kara saldırıları düzenledi, ülkenin limanlarını denizden ablukaya aldı. Hizbullah da, güney Lübnan'dan İsrail'in kuzeyine füze saldırıları yaptı.
 
Fakat işler, İsrail’in beklediği gibi sonuçlanmadı, savaş uzadı, İsrail ordusu kayıplar verdi.
 
İsrail’in hava saldırılarında çoğu çocuk ve kadın, binden fazla sivil öldü. Hizbullah’ın roket saldırılarında ise 40 İsrailli öldü.
 
Hizbullah’ın, Katyuşa füzelerine ek olarak İran yapımı Fajr-3 ve Ra'ad 1 füzeleri ile de İsrail topraklarını bombaladı. Ayrıca Hizbullah, Rus yapımı tanksavarlar sayesinde dünyanın en iyi tanklarından biri olarak kabul edilen Merkava tanklarını vurmayı başardı. Bu tanksavarlar ve daha birçok Rus yapımı silah savaşın Hizbullah lehine dönmesinde çok büyük bir rol oynadı.
 
Bunlara ek olarak, İsrail donanmasının savaş gemilerinden biri olan Saar-5, radarla çalışan Çin yapımı C-802 tipi bir füzeye hedef oldu.
 
İsrail iki ay kadar süren savaşın sonunda, karşısında sadece Hizbullah değil, Suriye, İran, Rusya ve Çin’i buldu.
 
14 Ağustos’ta ateşkes imzalandı.
 
Bu zaman zarfında İsrail’de aşırı sağcı ve savaş yanlısı Ariel Şaron veBinyamin Netanyahu hükümetleri vardı.
 
OLDU BİTTİ 3
 
2011’de tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da patlak veren Arap Baharları’nda sıra Suriye’deydi.
 
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı (İsrail muhibbi bir Yahudi) Jeffrey Feltman ile Bush ailesinin 25 yıllık dostu Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi Bender Bin Sultan ortaklığında hazırlanan “Feltman-Bender Planı” devreye sokuldu ve iç savaş başlatıldı.
 
Beşar Esad yönetimi Rusya ve İran'dan askeri ve parasal destek alırken, muhalifler Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’den militan ve silah desteği aldı.
 
Ama tüm operasyonu perde arkasından yöneten ABD ve İsrail idi.
 
Özgür Suriye Ordusu, Suriye Ulusal Konseyi, El Nusra ve son olarak da IŞİD, bunların koordinasyonunda kuruldu. Kısmen Suriye’deki Kürt kantonları da. Hatta Türkiye ve diğer taşeron ülkelerin bu konuda dönem dönem kendi insiyatiflerini kullanması ciddi sorunlara yol açtı.
 
Bender Bin Sultan’ın Suudi Arabistan tezgahı olarak Şam’da düzenlenen kimyasal silah saldırısı da Beşar Esad’ın üzerine yıkılmak istendi ama bu oyun Rusya’nın sayesinde bozuldu.
 
Suriye’de 4 yıldır süren savaşta bugüne kadar 150 binden fazla insanın öldüğü tahmin ediliyor.
 
Suriye yönetimi tüm saldırılara kendi kuvvetlerinin yanı sıra, Rusya, İran, Hizbullah ve Çin’in desteği ile karşı koymayı başardı.
 
İlk pes eden ABD oldu. Ardından Suudi Arabistan ve Katar geldi. 
 
ABD’nin 2013’teki Cenevre barış konferansı, yerini 26 Ocak’ta Moskova’da düzenlenecek Suriye Barış görüşmelerine bıraktı.
 
Ancak tüm bunlar olurken pes etmeyen bir ülke vardı, o da İsrail idi. Zaten Kuzey Irak’ta ABD ile birlikte desteklediği Kürtleri, bu kez de Suriye’de bir enerji koridoru için destekliyordu. Esad’ı devirmek üzere kendi kurdukları IŞİD, şimdi müdahale için gerekli bahaneyi yaratmakla görevliydi.
 
Tam Rusya’nın Suriye’de savaşı bitirme çabaları sonuç verirken, Paris’te Charlie Hebdo saldırıları meydana geldi.
 
Yapanlar El Kaide ve IŞİD yanlılarıydı. Yaptıranlar hala meçhul!
 
OLDU BİTTİ 4
 
Ancak bu saldırıların İngiltere, İspanya ve Fransa parlamentolarınınFilistin Devleti’ni tanıyan kararlar almalarının ardından yaşanması manidardı!
 
Avrupa’nın göbeğinde, karikatüristlere yapılan bu vahşi saldırılar Fransa başta olmak üzere tüm kamuoylarında bomba etkisi yaptı.
 
Suriye’ye müdahale bu kez Esad’a karşı değil ama ülkede (ve de Irak’ta) önemli bir bölgeyi elinde tutan IŞİD’e karşı planlanıyor.
 
Paris’teki saldırı öncesi kamuoyu desteği yüzde 20’lerde sürünen NATO’cu“sosyalist” Cumhurbaşkanı Françoise Hollande, bu desteği yüzde 50’lere çıkardı. Ve daha önemlisi Suriye’ye uçak gemisi gönderdi.
 
Esad’ın devrilmesinden ziyade kolunun kanadının kırılması önemli hale geldi.
 
Çünkü İsrail’deki aklı selim isimler, Ead’ın yerini bu IŞİD’çilerin dolduracağını bunun da tehdidi çok daha artıracağı uyarısı yapıyordu.
 
Ama İsrail’deki Netanyahu hükümeti radikalizmi her yere yayma peşinde.
 
Paris’teki yürüyüşe davetli olmadığı halde emrivaki yapıp katılması tepki çekti, ama Avrupa’daki yabancı (Müslüman) karşıtı oluşumlardan gayet memnun olduğu ortada.
 
Almanya ve Fransa gibi Avrupa’nın belkemiği ülkelerde bunların pek yakında iktidara gelmesi söz konusu.
 
Bu tür bir gelişme, Filistin Devleti’ni tanıma eğilimine giren Avrupa’da rüzgarı tersine çevirir.
 
İsrail’in Suriye’deki başarısızlığının yanı sıra hoşnut olmadığı bir diğer konu ise İran’ın nükleer programı ve İran’a karşı beklediği saldırıların gerçekleşememesi.
 
İşte tam bunlar yaşanırken Suriye – İsrail sınırında meydana gelen olay çok ciddi sonuçlara gebe.
 
İsrail, 18 Ocak’ta Golan Tepeleri'nde devriye gezen Hizbullah aracına bir hava saldırısı düzenledi.
 
Saldırıda ölen 7 kişinin arasında, İran Devrim Muhafızı komutanlarındanTuğgeneral Muhammed Ali Allahdadi ile Hizbullah'ın eski üst düzey komutanlarından İmad Muğniye'nin 26 yaşındaki oğlu Cihad Muğniyevardı.
 
İmad Muğniye, 2006’daki İsrail-Hizbullah savaşında kahramanlıklarıyla öne çıkan bir Hizbullah komutanıydı.
 
Muğniye, 2008'de Suriye'nin başkenti Şam'da aracına düzenlenen bombalı saldırıda yaşamını yitirmişti.
 
İsrail helikopterleri, o Hizbullah aracını rast gele vurmamıştı.
 
Mutlaka o araçta kimlerin olduğundan haberi vardı.
 
Tam da o gün Rusya ile savunma işbirliği anlaşması imzalayan İran’dan sert tepki gecikmedi.
 
Rusya Savunma Bakanı (Tuva Türkü) Sergey Şoygu ile terörizme karşı askeri ve savunma işbirliği mutabakatı imzalayan İran Savunma BakanıHüseyin Dehkan, “Katil rejim; Filistin, Lübnan, Suriye ve Irak’ta sürdürdüğü terörist eylemlerin bir devamı olan bu cinayet, Siyonist ve tekfirci teröristlere gizli ve açıktan olmak suretiyle verdikleri destekle, dünya ve bölge güvenliğini sarsmayı hedefliyor" dedi.
 
İran’ın yerinin Şanghai İşbirliği Örgütü olduğunu vurgulayan Dehkan, tabloyu net biçimde ortaya koyuyordu.
 
Sadece Filistin değil, Lübnan, Suriye ve Irak..!
 
Siyonist ve tekfirci terör..!
 
İran Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi ise, İsrail'e,"Yıkıcı yıldırımlara hazırlıklı olun" mesajını gönderdi. 
 
Ama asıl tepki, kolay kolay konuşmayan Lübnan Hizbullah’ı Lideri Hasan Nasrallah’tan geldi.
 
İsrail’e yönelik olarak İbranice ve Arapça yayınlanan tepki iki kelimeydi:“Sığınaklarınızı Hazırlayın”
 
OLDU BİTTİ’LERİN ASIL NEDENİ
 
Netanyahu hükümeti uzunca bir süre ABD’yi İran’a karşı kışkırtmış ama Obama’nın bir Bush olmaması sayesinde bunu başaramamıştı.
 
Şimdi devam eden nükleer program konusundaki 6’lı görüşmeler de İsrail’in çıkarına değil, daha çok Tahran’a yarıyor. 
 
22 Ocak tarihli AA Haberinden aktarıyorum:
 
“ABD Temsilciler Meclisi Sözcüsü John Boehner'in, ABD Başkanı Barack Obama ve Dışişleri Bakanı John Kerry'nin haberi olmaksızın İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'yu Kongre'de konuşmak üzere ABD'ye davet etmesi, Netanyahu'nun da bu daveti kabul etmesi, ABD ile İsrail arasında protokol krizine yol açtı.
 
Diplomatik kurallara göre, başka bir ülke devlet başkan yada başbakanının ABD Başkanı'nın bilgisi ve onayı kapsamında olması gereken ziyaretin konusu İran olunca ortalık daha da karıştı. Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, günlük basın toplantısında daveti, 'Bu, protokolü hiçe saymaktır' diye yorumladı. Bir başka ülkenin liderini ancak o ülkenin liderinin davet edebileceğini ve bunun geleneksel olarak süregeldiğini anımsatan Earnest, "Liderleri ancak liderler davet eder" dedi.
 
Temsilciler Meclisi Boehner'in dün yaptığı açıklamada, Netanyahu'yu 11 Şubat tarihinde Kongre'ye İran tehdidini anlatması için davet ettiğini açıklaması Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nda şok etkisi yarattı.
 
Konu, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Washington'da AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında da gündeme geldi. Kerry, bir soru üzerine, İsrail Başbakanı'nın her zaman ABD'de konuşma yapmasının memnuniyetle karşılanacağını ancak bunu olağan diplomatik protokoller yerine, Temsilciler Meclisi Başkanı Boehner'dan öğrenmenin olağan dışı olduğunu söyledi.
 
Sözcü Boehner'in, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'yu davetinin, Kongre'ye İran konusunda olası yeni yaptırım girişimlerine karşı sert uyarılar yapan Barack Obama'nın, dün yaptığı "Birliğin Durumu" konuşmasının ardından gelmesi dikkat çekti. Başkan Obama, ABD Kongresi'nden geçebilecek yeni yaptırımların, İran ile diplomatik çözüm trafiğini baltalayacağını belirtmiş ve İran'ın nükleer programına yeniden başlamasına yol açma riski taşıyabileceğine değinmişti. Obama, ‘Bu mantıklı değil. Bu nedenle bu gelişmeyi tersine çevirme tehdidi içeren herhangi bir yaptırım tasarısını veto edeceğim’ demişti.”
 
Resmen skandal bu haber, ve de ABD’deki İsrail çatlağını açıkça ortaya koyuyor.
 
İsrail bir yandan İran’ı kışkırtıyor, diğer yandan bunun için ABD’den destek arıyor.
 
Ama anlaşılan ABD’den beklediği yakınlığı bulamıyor, oldu bittilere sığınıyor.
 
Aynı Golan Tepeleri’nde olduğu gibi…
 
Çok tehlikeli bir dönemdeyiz.
 
“Siyonist ve Tekfirci teröristler”in saldırılarına karşı her an hazır olmakta fayda var.
 
Hüseyin Vodinalı
http://caferider.com.tr/nasrallah-neden-siginaklarinizi-hazirlayin-dedi_h13648.html