Bölgesel veya küresel kırılmalara yol açacak, tarih sürecine kendinden öncesi ve sonrası olarak kayıt düşebilecek çaptaki sosyal ve siyasal olaylar genellikle gerçekleştikleri an itibariyle tam olarak doğru analiz edilememiş ve anlaşılamamışlardır. Bu türden hadiseler, ancak üzerlerinden belli bir zaman diliminin geçmesi ve sonuçlarının açığa çıkmaya başlaması ile beraber doğru bir zeminde kavranılırlar.
Yine bu türden olayların karakteristik bir başka özelliği de vuku buldukları süreçte geniş halk kitleleri tarafından mahkum edilmiş, sonuçlar açığa çıkmaya başladığında ise kitlelerin hayranlık beslediği, ilham aldığı, güç bulduğu, bilinç kazandığı efsanelere dönüşmüş olmalarıdır.
Bu türden olayların başkahramanları da aynen hadiseler gibi olayların sıcaklığında doğru tahlil edilememişlerdir. Ancak zaman değirmeni günleri yılları öğütüp te bu kahramanların fedakârlık, cesaret ve basiretlerinin sonuçları kitleleri derinden etkilemeye başladığında; toplum olup biteni anlar ve bir zamanlar burun kıvırdığı bu insanları efsaneleştirerek hak ettiği değere yüceltirler.
Büyük toplumsal hadiseleri kendi zamanında doğru okumak ve bu olaylar ile kahramanlarının gerçek mahiyetini ortaya koyabilmek ancak belirli şahsiyetlerin meziyetidir. Bu tür kişilikler genellikle yetkinlik, ilmi derinlik, entelektüel birikim sahibi aydın kişilikler olmaları yanında bizatihi hayatın içerisinde olan mücadeleci ve inkılapçı kişiliklerdir. Geniş kitleler, bu şahsiyetlere bakarak yol bulurlar.
Toplumsal kaderleri belirleyen, tarihe şekil veren sosyal ve siyasal olayların değerlendirilmesinde izlenen yol ve yöntemin sıhhati noktasında dikkate alınması gereken üç belirleyici tespit yaptık. Bu tespitlerden sonra şimdi peşine düşeceğimiz can alıcı soruya geçelim.
Hiç kuşkusuz şu an itibariyle Ortadoğu coğrafyasında gerek toplumsal ve gerekse siyasi hayat alanında en sıcak ve belirleyici olay, “Suriye Vekalet Savaşı”dır. Suriye’ye karşı başlatılmış bu savaşın baş aktörü de kuşkusuz Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’tır.
Dördüncü yılına bitirmeye yüz tutmasına rağmen sıcaklığını en üst düzeyde koruyan “Suriye Vekalet Savaşı” da yukarıda sözünü ettiğimiz toplumsal ve bölgesel kader belirleyici, değerlendirilmesi çetrefilli büyük sosyal hadiseler türünden bir vakadır. Olayın değerlendirilmesi ve doğru bir zemine oturtulması güçleşince, “kahraman”ın değerlendirilmesi ise içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Sorumuz şu: “Esad, bir hain mi yoksa efsane bir kahraman mı?”
Ortadoğu’da Gasıp Siyonist rejime (ve tabi ki dolaylı olarak onun sahibi olan emperyalizme) diz çöktürmeyi başarmış tek yapı olan Lübnan Hizbullah Hareketi’nin önderi Hasan Nasrallah (ki o tüm benliğini bu mücadeleye adamış ve bizatihi en yakınlarını bu uğurda kurban vermiştir) tam da bizim sorumuza cevap olabilecek şu açıklamayı yaptı: “Esad Suriye ülkesinin özeti gibidir ve sadece belirli din veya kesimin temsilcisi değildir. Esad, Suriye birliğinin sembolüdür. Esad her zaman bir lider olarak biliniyor ve son dört yıl içerisinde, direnişin sembolü haline gelmiştir. Esad bizim kırmızı çizgimizdir!..” Nasrallah, daha önceleri “Suriye Vekalet Savaşı” üzerine yaptığı değerlendirmelerde ise: “Suriye’ye saldırı emperyalist ve siyonist bir projedir. Bu proje direniş eksenini kırmak içindir. Eğer Suriye düşerse Kudüs te düşer!..” mealinde açıklamalar yapmıştı.
Kuşkusuz bölgenin en önemli mukavemet lideri olan Nasrallah’ın yaptığı açıklamalar, sözü olanlar için bir alan açmakta. Bizde Nasrallah’ın yaptığı açıklamalarla açılan yoldan yürüyerek bazı tespitler yapalım.
Esad, dört yıl önce Fas’ın Marakeş kentinde aralarında Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya gibi emperyalizmin kalesi; Suud ve Katar gibi tekfirci akımların üssü olan devletlerinde bulunduğu 105 ülkenin katılımıyla başlatılan savaşa karşı direniş yolunu seçti. Teslim ve zillet elini uzatmadı.
Beşşar Esad ve Suriye Halkı, Emperyalizm, Siyonizm, Vahhabizm/Selefizm’e karşı direnme yolunu seçerek sadece kendilerinin değil tüm Ortadoğu ülke ve halklarının kaderinin yeniden yazılması için yeni bir sayfa açtılar. Evet, “Suriye Vekalet Savaşı” üzerinden tüm Ortadoğu halk ve ülkelerinin kaderi yeniden yazılmaktadır. Bir kısmı şimdiden okunabilen ve bir kısmı ise ancak zamanla anlaşılabilecek bu tarihi gelişmelerin bazıları şöyle özetlenebilir.
1-Küresel Emperyalizm ve onun Siyonist uşağının büyük bir hevesle sarıldıkları, 22 ülkenin sınır ve rejimlerini değiştirmeyi amaçlayan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) hayati bir darbe aldı. Cansız hale gelip, rafa kaldırıldığı söylenemese de ilk şeklinden ve ilk günkü emellerden eser kalmadı.
Bir gün tüm bölge ülke ve halkları emperyalizm ve siyonizm karşısında varlıklarını ve sınırlarını koruyabilmiş olmalarının Esad ve halkının direnişi sayesinde olduğunu anlayacak ve ona şükran duyacaklardır.
2-Bir “Direniş Hattı”nın varlığı ve Ortadoğu’da ki tüm savaş ve fitnelerin esas amacının bu hattı kırmak olduğu aşikar oldu. Rejimler dirense bile halklar, er ya da geç emperyalizm ve siyonizmin korkunç çehrelerini tanıdıkça direniş hattında yerlerini alacaklardır.
3-Tekfirci hareketlerin vahşi yüzleri ve emperyalizm ile olan göbek bağları faş oldu. Tekfirci hareketler, geçici bazı kazanımlar elde etseler bile bu asla kalıcı olamayacaktır. İslam ümmeti, güç elde ettiğinde bu anlayış ve hareketin ne denli vahşileştiğini yaşayarak gördü. Sadece tekfirci akımlar için değil, onların esas sahibi olan rejimler için bile tehlike çanları çalmaya başlamıştır.
4-Ortadoğu’da emperyalizm ve siyonizm’e gönüllü uşaklık yapan ya da onlarla açıktan veya gizliden iş tutan rejim ve yöneticilerin yüzlerindeki maskeler yırtıldı. Bu rejim ve yöneticileri geleceğinin olmadığını söylemek kehanet olmasa gerektir.
5-Nil’den Fırat’a Büyük İsrail hayali sona erdi. Siyonizm artık Büyük İsrail hayali kurmak bir yana mevcut gasıp rejimin varlığını devam ettirip ettirememe kaygısına düştü.
6-Emperyalizm ve Siyonizm’inOrtadoğu’da bir mezhep savaşı çıkarma amaç ve fitneleri de çökmüştür. Özellikle Suriye ve Irak halk ve yöneticilerinin basiret ve ferasetle tüm desiseleri bertaraf etmeleri, modern zamanların en büyük musibetlerinden birini İslam ümmetinin üzerinden defetmiştir. Suriye ve Irak örnekleri bilakis İslam ümmeti için “vahdet” kapısını aralamıştır.
7- Esad ve halkı gösterdi ki, yüz beş ülke de bir numara değildir. Esas olan hakkaniyet ve direniş ruhudur. Esad ve halkı dünya halklarına yeni bir yol açarak, hakkaniyete dayalı direniş ruhu karşısında maddeci emperyalizmin başarı şansının olmadığını gösterdiler… Cesaret ve direniş ruhu aşıladılar.
Esad ve halkının direnişi sadece Suriye için değildir. Esad ve halkı tüm Ortadoğu halk ve ülkelerinin kaderi için savaşmaktadır. Tüm Ortadoğu halklarının özgürlüğü için direnmektedir. Emperyalizm ve siyonizmin Ortadoğu halklarının yakası ve cebine yapışmış ellerini kırmak için mücadele etmektedir. Esad ve halkı farkına varsınlar ya da varmasınlar tüm Ortadoğu halk ve ülkelerinin bağımsızlık ve özgürlüğü için savaşmaktadır!..
Soru şuydu: “Esad, bir hain mi yoksa efsane bir kahraman mı?”
Cevap şudur: “Esad, Ortadoğu halklarının direniş sembolüdür!..”
Muntazar Musavi