- Başkalarına Kul Olmaktan Kurtulmak
"Ey insanlar! Adı yüce olan Allah Teâlâ, kullarını sırf O’nu bilip tanımaları için yaratmıştır. O’nu tanıyınca, O’na ibadet edilir, O’na kullukta bulunulur. O’na kulluk edense, O’ndan başkasına kulluk etmekten müstağni olur."[5]
"Kimileri (cennet nimetlerine olan) hırs ve tamahlarından Allah’a kulluk ederler; bu tür kulluk, tüccar sıfatlı insanların kulluğudur. Kimileri (cehennem) korku(sun)dan Allah’a kulluk ederler; bu, köle sıfatlı insanların kulluğudur. Kimileri de nimetlerinin şükrünü edâ edebilmek amacıyla Allah’a kulluk ederler; işte bu, hür insanların ibadet ve kulluğudur; kulluğun en iyi şekli de budur."[6]
İmam Sadık (a.s.), babası ve ceddi vasıtasıyla Hz. İmam Hüseyin’den (a.s.) şöyle nakleder:
"Müminlerin Emîri Hz. İmam Ali’den (a.s.), "Hz. Resulullah’ın (s.a.a.), ‘Ben sizin aranızda iki ağır ve paha biçilmez emanet bırakıyorum; biri Allah’ın Kitabı ve diğeri Itrat’ım, Ehl-i Beyt’imdir.’ hadisinde buyurmuş olduğu ‘Itrat’ ve ‘Ehl-i Beyt’ kimdir?" diye sorduklarında Hz. Ali (a.s.) şöyle buyurdu: ‘Ben, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in soyundan gelecek dokuz imamdır ki onların dokuzuncusu kıyam edecek olan Kaim’dir. Kevser havuzu kenarında Allah’ın Resulü’ne kavuşuncaya kadar onlar Allah’ın Kitabı’ndan, Allah’ın Kitabı da onlardan ayrılmaz asla."[7]
"Bizi sevmeyi vazife bilin; zira bizi seviyor olarak Allah’ın huzuruna çıkacak olanlar bizim şefaatimize nail olacaklardır."[8]
Zeyd, babası İmam Zeyn’el-Abidin’den, o da babası İmam Hüseyin’den şöyle nakleder:
"Hz. Resulullah (s.a.a.); ‘Ey Hüseyin!’ buyurdular, ‘Sen imamsın, imam kardeşisin ve imam oğlusun; senin soyundan dokuz mâsum imam gelecektir ki dokuzuncuları onların Mehdi’sidir. Ne mutlu onları sevene ve yazıklar olsun onlara düşmanlık edene!"[9]
İmam Hüseyin (a.s.), Hür bin Yezid-i Riyahi ve onun adamlarıyla görüştüğünde ikindi namazından sonra okuduğu hutbenin bir yerinde şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Allah’tan korkar da hak sahibini tanırsanız, Allah Teâlâ sizden hoşnut olur. Biz Muhammed Oğulları bu işe (yönetim), hak etmedikleri bir şeyi iddia eden ve sizlere düşmanca davranıp zulümde bulunan kimselerden daha layığız."[10]
İmam Hüseyin (a.s.), kendisini Irak’a dâvet eden Kûfe halkının mektuplarına yazdığı cevapta şöyle diyordu:
"Canım üzere yemin ederim ki, Allah’ın Kitabı’yla hükmeden, adaleti sağlamak için çalışan, Allah’ın dinine bağlı kalıp kendisini O’nun hüküm ve emirleri çerçevesinde sorumlu gören kimseden başkası imam, rehber ve lider olmaya layık değildir."[11]
"Allah’ım! Sen de biliyorsun ki bizim bu haraketimiz, saltanat hevesiyle veya dünya malına düşkünlüğümüz dolayısıyla değildir. Amacımız, senin dininin işaretlerini diriltip egemen kılmak, sana ait olan şu yeryüzünü ıslah edip her yerde huzur ve güvenliği sağlamak, zulme uğrayan kullarını zalimlerin şerrinden kurtarmak ve senin farzlarını, sünnetlerini ve emirlerini uygulamaktır."[12]
"Bir yöneticinin en kötü özelliği düşmandan korkmak, zayıflara karşı acımasız davranmak, bağış ve ihsanda bulunmanın gerekli olduğu zamanlarda cimrilik göstermektir."[13]
"İnsanların yönetim ve idaresi, Allah’ın dinini bilen ve O’nun helal ve haramı konusunda güvenilir olan din âlimlerine bırakılmalıdır."[14]
"Biliniz ki iyi amel, övgü ve ödüle layıktır. İyi amelin gerçek yüzünü görebilseydiniz, onu, bakışları insana neşe ve ferahlık veren güzel yüzlü biri olarak görürdünüz. Eğer kötü ameli gereğince zihninizde canlandırabilmeniz mümkün olsaydı, insanda nefret ve tiksinti uyandıran tahammül edilemez derecede çirkin birini görürdünüz."[15]
"Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) şu sözü bana kanıtlanmıştır ki buyurmuşlardır: ‘Namazdan sonra, amellerin en hayırlısı, günaha düşmeksizin müminin sevinmesini ve neşelenmesini (mesrur olmasını) sağlamaktır.’"[16]
Enes bin Malik şöyle der: İmam Hüseyin efendimizin (a.s.) huzurlarındaydım. Bu sırada içeriye bir cariye girdi ve İmam Hüseyin’e bir demet çiçek takdim etti. İmam, onun bu davranışını hemen ödüllendirerek; "Seni Allah yolunda azat ettim, artık hürsün." buyurdular. Bunun üzerine ben hayretle; "Efendim!" dedim, "Bir demet gül karşılığında bir cariyeyi azat mı ediyorsunuz?!" diye sorunca, İmam; "Allah Teala bizi böyle eğitip terbiye etmiştir." buyurdular, "Rabbimiz, size saygı gösteren birine siz daha fazla saygılı olunuz, buyurmuştur. O cariyenin bana hediye ettiği gülden daha iyisi, onun hürriyetiydi."[17]
Farazdak şöyle anlatır: Kûfe dönüşümde, yolda Hz. İmam Hüseyin bin Ali’ye (a.s.) rastladım. İmam; "Ya Eba Firas, Kûfe’den ne haber?" diye sordu. "Kalpleri sizinle, ama kılıçları Emevilerin hizmetinde!" dedim. "Doğru söylüyorsun!" buyurdular ve şöyle eklediler: "İnsanlar dünyanın kölesidirler; dinleri ise sadece dillerinde bir oyuncaktır; dinleri dünyalarına yaradığı sürece dindardırlar; ama iş sınanmaya gelince, gerçek dindarların çok az olduğunu görürsün!"[18]
İmam Hüseyin (a.s.) oğlu Ali’ye (a.s.) şöyle buyurdular:
"Oğlum! Allah’tan başka yardımcısı olmayan birine zulmetmekten sakın!"[19]
"Allah’ın haram ve günah kıldığı bir gayenin peşinde olan, ümit ettiği şeyi kaybeder ve korktuğu şey çabucak başına gelir."[20]
"Kim bir müminin sıkıntısını giderirse, Allah Teala, ondan dünya ve ahiretin sıkıntılarını giderir. Allah, iyilik edene iyilik eder; Allah iyilik edenleri sever."[21]
"İnsanların size ihtiyaç duyması, Allah’ın size verdiği nimetlerden biridir; o halde size verilen nimetlerin kadrini bilin ve size gelen ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını giderin ki nimetinizi azaba dönüştürmüş olmayasınız."[22]
"Size bir ihtiyacını söyleyip el açan biri, böylece onurunu size takdim ediyor demektir; o halde siz de kendi onurunuza saygılı davranın ve onun ihtiyacını giderin."[23]
Birisi, Hz. İmam Hüseyin’den (a.s.); "Onlara Rabbinin nimetini söyle..." ayetinin anlamını sordu; İmam şöyle buyurdular: "Buradaki emir, Allah Teâlâ’nın kuluna dininde hediye ettiği ve dini vasıtasıyla lütuf buyurduğu nimeti anlatıp söylemesidir."[24]
Şairlere niçin para verdiği sorulduğunda; "En iyi mal, insanın onurunun korunmasına vesile olan maldır." buyurdular.[25]
Adamın biri; "Layık olmayan birine yapılacak yardım ve bağış boşa gider." deyince, orada bulunan Hz. İmam Hüseyin (a.s.); "Öyle değildir." buyurdular, "İyilik ve ihsan dediğin, sağanak yağmur gibi yağmalı, iyiler de kötüler de ondan faydalanabilmelidir."[26]
Hz. İmam Hüseyin (a.s.) bir şiirinde şöyle der:
"Dünya sana bağışta bulunduğunda, feleğin çarkı tersine dönmeden sen de herkese bağışta bulun hemen.
Çünkü dünya sana cömertlik ederse (eline mal mülk geçerse), cömertlik ve bağışta bulunman onu azaltmaz.
Dünya senden yüz çevirecek olursa, o zaman da cimrilik ve eli sıkı olmak bunu engelleyemez."[27]
Aşura günü Kays bin Eş’as; "Yezid’in emrine teslim ol." deyince, İmam (a.s.) şöyle buyurdular: "Allah’a yemin ederim ki, onursuz insanlar gibi davranıp size biat etmeyeceğim asla; korkak köleler gibi er meydanından kaçmayacağım asla!"[28]
25- Hür İnsanların Ölümü
"Ölümden korkmak bana yakışmaz! Hakkı diriltmek ve izzete kavuşmasını sağlamak yolunda ölüm ne kadar da kolaydır! İzzet ve şeref uğruna ölmek, ölümsüz bir hayata kavuşmaktır; zilletle ve şerefsizce bir hayat ise mutlak ölümden başka şey değildir."[29]
"Özür dileyeceğin bir şeyi yapma; zira mümin kötü bir şey yapmaz ve bu nedenle de özür dilemez; ama münafık her gün kötülük eder ve bu kötülüğü için özür diler."[30]
" ‘İstidrac’ nimet içinde azap demektir. Her nevi kötülük ve zulümden beri olan Allah Teâlâ, bir kuluna nimetler verir de o kul bu nimetlerin şükrünü edâ etmekten mahrum olursa ‘istidrac’dadır demektir."[31]
"Ceddim Resulullah’ın (s.a.a.) şöyle buyurduğuna şahit oldum: ‘İki kişi arasında anlaşmazlık ve küskünlük doğar da biri diğerinden önce davranıp ötekinin gönlünü alırsa, cennete doğru yarışta öne geçmiş demektir.’ "[32]
Adamın biri İmam Hüseyin’i (a.s.) görünce; "Nasılsınız efendim? Sağlık ve afiyet içindesinizdir inşaallah?" diye söze başladı. İmam; "Söze başlamadan önce selam verilir; Allah sana sağlık ve afiyet versin inşaallah." buyurdu ve yanındakilere dönüp; "Selam vermeyinceye kadar kimseye sizinle konuşma izni vermeyin." diye ekledi.[33]
"Ey insanlar! Bağış ve ihsanda bulunan, onur ve saygınlık kazanır; cimrilik eden, kendisini aşağılık hale getirir. İnsanların en cömerdi, hiçbir karşılık beklemeden verip bağışta bulunandır. Affı en yüce insan, güçlü ve üstün olduğu zaman affedebilen insandır. En fazla sıla-i rahimde bulunan (yakınlarına uğrayıp hallerini soran) kimse, onunla ilişkisini kesenlere uğrayıp hallerini soran kimsedir."[34]
İmam’ın (a.s.) yanında birisi gıybette bulunup birini çekiştirdi; bunun üzerine İmam; "Gıybeti bırak." buyurdu, "Çünkü gıybet, cehennem ateşinin köpeklerinin gıdasıdır."[35]
Bir vaaz sırasında, kendisine ait olan şu şiiri okudu:
"Ey dünya zevkine alışanlar! Bunlar kalıcı değildir asla! Kalıcı olmayan bir gölgeye güvenmek aptallık edip oyuna gelmektir elbet!"[36]
Aşura günü Yezid orduları çadırlara saldırıp da Hz. İmam Hüseyin (a.s.) ile çadırların arasını kesince; "Yazıklar olsun size ey Ebu Süfyan soyunun yandaşları!" diye haykırdı, "Dininiz yoksa ve ahiret azabından korkmuyorsanız, dünyanızda mert ve hür tıynetli olun bari! Sizin savaşınız benimle; kadınlarla çocuklardan ne istiyorsunuz?!"[37]
"Sıkıntıya düştüğünde insanlara el açma; rızkları bölüştürüp paylaştıran Allah Teâlâ’dan başkasından rızk isteme. Ömrün yeter de doğudan batıya tüm dünyayı gezebilecek olursan, bizatihi mutlu veya mutsuz kimsenin var olmadığını görürsün. (Yâni, mutluluk ve bedbahtlık Allah’ın elindedir ve her ikisine de nasıl ulaşılacağını insanoğluna Allah öğretmiştir.)"[38]
Hz. İmam Hüseyin’in (a.s.) Aşura gecesi ashabı ve yârânına yaptığı konuşmadan:
"Rabbimi, övgülerin en güzeliyle över, hamdların en iyisiyle hamd ederim O’na. Rahatlıkta da, sıkıntıda da hamd ederim O’na. Ya Rabbi! Bizi nübüvvetle şereflendirdiğin için şükürler olsun sana! Kur’an’la eğitip yetiştirdiğin, Kur’an’ı öğrettiğin, dininin fıkhına âlim kıldığın; bize kulak, göz ve kalp lütfettiğin için hamd ederiz sana! Ya Rabbi! Bizi şükreden kullarından kıl!
Ben kendi ashabım ve yârânımdan daha vefalı bir ashap ve kendi aile ve yakınlarımdan daha vefalı bir aile görmüş, duymuş değilim! Allah sizden razı olsun!"[39]
Şair Farazdak’la konuşurken İmam (a.s.) irticalen şu şiiri söyledi:
"Dünya hoş gibi görünse de, ölümsüz cennet diyarı çok daha değerlidir!
Eğer şu vücutlar bir gün ölmek için yaratılmışsa, kılıçların gölgesinde şahadeti seçmek daha çok yaraşır insana!
İnsanoğlunun rızkı Allah’ın takdiriyle belirlendiğine göre, rızk edinmek için daha az hırs ve tamah göstermek yeğ değil mi?
Servet, bırakıp gitmek için toplanıp yığılıyorsa eğer, insanoğlu bırakıp gideceği şeyde niçin bunca cimrilik etmede?"[40]
"Ölüm, sizi sıkıntı ve zorluklardan kurtarıp uçsuz bucaksız cennet ve oradaki ölümsüz nimetlere ulaştıran bir köprü konumundadır. Hapisten kurtulup da saraylarda yaşamak istemeyen kim var?! Ama sizin düşmanlarınız için durum böyle değil tabii. Onlar saraydan zindana geçer ve çetin azaplara uğrarlar."[41]
İmam Hüseyin (a.s.) Kerbelâ’da şöyle diyordu:
"Allah yolunda şehid olmayı saadet, zalimlerle birlikte yaşamayı ise pek acı bir zillet bilirim ben."[42]
Hz. Ali bin Hüseyin (a.s.) şöyle der: "Babam Hz. Hüseyin bin Ali (a.s.) ile Kerbelâ’ya gidiyorduk. Nerede konaklasak, ne zaman tekrar yola koyulsak hep Hz. Yahya bin Zekeriya’yı anıyor, ondan söz ediyordu. Bir defasında; "Dünyanın Allah indinde ne kadar değersiz olduğu, Yahya’nın başının Yahudi bir zinakâra (fahişeye) armağan götürülmesinden bellidir." buyurdu."[44]
[1] - Zebihullah: Allah’ın kurbanı, Allah’a kurban olan.
[2] - İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, c. 8, s. 206.
[3] - a.g.e. Sünen-i Tirmizi’den naklen.
[4] - el-İsabe Fî Temyiz’is-Sahabe, c. 1, s. 335.
[5] - (İlel’üş-Şerâyi’, c. 1, s. 9)
[6] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 246)
[7] - (Muntahab’ul-Eser, s. 92, Bihar’ul-Envar’dan naklen)
[8] - (el-Fusul’ül-Mühimme, s. 1185; Edeb’ül-Hüseyin, s. 135)
[9] - (Muntahab’ul-Eser, s. 94)
[10] - (İrşad-ı Müfid, s. 205)
[11] - (İrşad-ı Müfid, 183).
[12] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 243).
[13] - (Edeb’ül-Hüseyin, s. 68, Menakıb’dan naklen)
[14] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 242)
[15] - (Keşf’ül-Gumme, c. 2, s. 242)
[16] - (Bihar’ul-Envar, c. 44, s. 192)
[17] - (Keşf’ül-Gumme, c. 2, s. 243 ve Bihar’ul-Envar, c. 44, s. 195)
[18] - (Keşf’ül-Gumme, c. 2, s. 244 ve Tuhef’ul-Ukul, s. 250)
[19] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 251)
[20] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 253)
[21] - (Keşf’ül-Gumme, c. 2, s. 242)
[22] - (Keşf’ül-Gumme, c. 2, s. 244)
[23] - (Keşf’ül-Gumme, c. 2, s. 208 ve Bihar’ul-Envar, c. 44, s. 196)
[24] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 251)
[25] - (Keşf’ül-Gumme, c. 2, s. 243)
[26] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 250)
[27] - (Edeb’ül-Hüseyin, s. 16, Menakıb’dan naklen)
[28] - (İrşad-ı Müfid, s. 216)
[29] - (Edeb’ül-Hüseyin, s. 159, İhkak’ul-Hak’tan naklen)
[30] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 253)
[31] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 250)
[32] - (el-Fusul’ül-Mühimme, s. 186)
[33] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 250)
[34] - (Keşf’ül-Gumme, c. 2, s. 242)
[35] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 250)
[36] - (Edeb’ül-Hüseyin, s. 15, Menakıb’dan naklen)
[37] - (el-Luhuf, s. 70 ve Edeb’ül-Hüseyin, s. 162)
[38] - (el-Fusul’ül-Mühimme, s. 188.)
[39] - (İrşad-ı Müfid, s. 212)
[40] - (Keşf’ül-Gumme, c. 2, s. 240)
[41] - (Edeb’ül-Hüseyin, s. 160)
[42] - (Tuhef’ul-Ukul, s. 249)
[43] - (Nefes’ül-Mehmum, s. 219)
[44] - (Bihar’ul-Envâr, c. 45, s. 298)