14-10-2014 tarihinde eklendi
Ehdav Başkanı'ndan Gadir-i Hum mesajları


Ehdav Başkanı Ali Yeral Hatay'da düzenlenen Gadir-i Hum Bayramı ve Kardeşlik Konferansı'nda önemli mesajlar verdi.

Yeral konuşmasında şunları söyledi:

 "Bugün, Mâide Suresinin 3. ayetince; “dinimizin kemale erdiği, nimetimizin tamamlandığı ve din olarak bize İslam’ın seçilip beğenildiği” gündür! Bugün, Hz. Muhammed (S.A.A)’in, Mekke’yle Medine arasındaki Gadir-i Hum denilen yeşil ve sulak bir vadide Veda Haccı dönüşünde 130 bin civarındaki Müslümana, 2 büyük emanet olan Kuran ile E. Beytini vasiyet ettiği gündür! Bugün, o mahşeri kalabalıkla tüm insanlığa Hz. Resulün; “ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım, Ali’nin dostuna dost, düşmanına düşman ol, Ona yardım edene yardım et, Onu yalnız bırakanı yalnız bırak ve hakkı daima Ali’yle beraber kıl!” diye haykırdığı gündür! Bugün, başta Ebu Bekir ile Ömer olmak üzere tüm ashabın, Ali B. Ebi Talib’e gelerek; “müjdeler olsun ki sana ey Ali, hem bizim hem de inanan tüm erkek ve kadınların mevlası (efendisi, imamı) oldun!” diyerek tebrik arz edip biat ettikleri gündür! İşte böyle en büyük ve kutsal bir güne hoş geldiniz, şeref verdiniz efendim!..

Cilvegözü, Reyhanlı, Gezi, Suriye, Irak ve tüm şehitleri selamladıktan sonra, Ülkemiz, bölgemiz ve dünyamızın çok hassas bir süreçten geçtiği bu son zamanlarda, bizim sırf elimizi değil başımızı da taşın altına koymamız, “siyasete dokunduruyor” bahanesiyle, anlaşılan birilerinin karnını fena ağrıtıyor. Oysa çirkin etnik ile mezhep siyasetinin teşvik edildiği; Aleviliğin seçim mitinglerinde yuhalatıldığı; komşu ve kardeş ülkeler Suriye ile Irak’ta öz akrabalarımızın tekbir eşliğinde tavuk gibi boğazlandığı; “cihat nikâhı” adıyla kadınların ganimet bilinip ırzına geçildiği; ülkemiz ile İslam âleminin kamplaştırıldığı; Alevi – Sünni kardeş kavgasının ısrarla amaçlandığı ve Halkımızın Hatay gibi barış ve huzur ilinde, mah. ile evlerinde bile tedirginlik ve korkuyla yaşamak zorunda bırakıldığı bir zamanda, hiç kimse kusura bakmasın, biz sırf namaz kılıp Kuran okuyarak ve birilerine şirin görünmek için pembe mesajlar vererek, olaylara seyirci kalamayız! 3 maymunu oynayarak; “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” da diyemeyiz! “Bana ne, kimin ne hali varsa görsün, ben hayatıma ve keyfime bakarım” diyerek saray mollası da olamayız!. Zira bunu bizden Allah da, Peygamber de, E. Beyt de, bu mazlum millet de asla kabul etmez!. Ne yani, birileri sözlerimizi siyasete çekebilir, üstüne alınabilir veya yarasından gocunabilir diye, biz en tabii hakkımız olan yapıcı eleştirimizi yapmayalım mı? Israrla yapılan yanlışları söylemeyelim mi? Halkımızın dert ve beklentilerini konuşmayalım mı? Gerektiğinde “kral çıplak” demeyelim mi? En önemlisi de çıkarılmak istenen Alevi – Sünni kardeş kavgası önünde durmayalım mı?! Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Hüseyin ile diğer E. Beyt İmamlarımız aynı şeyi yapmadılar mı?!.

Bizim her türlü sıkıntı, kıt imkân, stres, hakaret, küfür ve tehdidi göğüsleyerek; Hatay, Akdeniz, Türkiye, Avrupa ve O.Doğuyu adeta diyar diyar gezmemiz, durmak yorulmak bilmeden 300’den fazla konferans vermemiz; P. Sultan gibi; “gelin canlar, bir olalım” ve Derviş Yunus gibi; “gelin kardeşler gelin, hu Mevlam hu hu!” dememiz, bazı çevrelerin uykusunu kaçırmış, kıskançlık damarlarını kabartmış, ayaklarını birbirine dolaştırmış ve eteklerini tutuşturmuştur. Bizim Alevi – Sünni İslami kardeşliği ile diğer dinlerle insani kardeşliği savunmamız; Caferi – Bektaşi - Şii – Kızılbaş – Tahtacı – Fellah adlarıyla ayrıştırılmak istenen canları da Alevi / E. Beyt ismi altında toplamaya çalışmamız; karanlık odakların bize büyük bir kin duymalarına, aleyhimizde sistemli çirkin kampanyalar yürütmesine ve bizi hedef tahtasına koymalarına sebep olmuştur. Tarihte ilk defa Alevi camiasının bu kadar uyanıp bilinçlenmesi, toparlanıp birleşmesi, E. Beyt davasını bu denli sahiplenip bendenizi bağrına basması ve hayır dualarıyla bu fakirin üzerine titremesi, bazı çıkar ve şer odaklarının kimyasını bozmuştur. Onun için bendenize; Sünni dediler, Şii dediler, tarikatçı, siyasetçi dediler, hatta Vatan haini bile dediler. Yetmedi, MİT ajanı dediler, İran ajanı dediler, Suriye ajanı dediler.

Dediler, yazdılar, yaydılar… Doğrusunu isterseniz ar damarı çatlamış, E. Beyt ahlakı ile insanlıktan bir nebze bile nasiplenmemiş bu uzaktan kumandalı ruh hastası şizofrenlere bizim dürüstlük ile rüştümüzü ispat etme derdimiz de, ihtiyacımız da yoktur!. Dahası bu gibi dengesiz müfterileri muhatap kabul etmeyi, biz kendimize vallahi zül sayarız. Zira bizim kim ve ne olduğumuzu, şimdiye kadar ne yaptığımızı ve ileride ne yapmak istediğimizi, Yüce Allah da, E. Beyt-i Kiram da, hayır duaları ile sevgi ve teveccühünü bizden esirgemeyen bu necip millet de çok iyi bilmekte ve takdir etmektedir. O bakar körlerse, hiç görmese de bilmese de olur, bizim için hiç de dert değildir. Onlar için değil, ama bizden ısrarla birkaç cümle rica eden dava kardeşlerim için söylüyorum. Hem bu söyleyeceklerimi de gizlice birisinin kulağına, 3-5 kişilik küçük bir toplantıda veya sosyal medyada değil, burada on binlerin, canlı ekranda da milyonların huzurunda hem de en yüksek sesle arz ediyorum:

Bizi İran da, Suriye de, diğer ülke gizli servisleri de, Mit de, Emniyet de, Askeriye de, tüm dünya da iyice duysun ve bilsin ki; biz bu necip milletle beraber hiçbir zaman, hiçbir kişi, kurum, çevre ve de devletin ajanı olmadık, hiçbir zaman da olmayacağız! Zira biz Aleviler dinimize de, E. Beytimize de, Vatanımıza da, bu mazlum Halkımıza da asla ihanet etmeyiz!. Çünkü biz Alevilerden hiçbir zaman hain çıkmaz, çıkan hain de biz Alevilerden olmaz, nokta! Ama illa da birileri bizi ajan olarak görmek istiyorsa, zavallıların azıcık rahatlaması için hemen itiraf edelim; Arabistan çöllerinin 50 derece kavurucu sıcağında, bedevi Vahhabilerin emrinde gençliklerini tüketmek zorunda kalanlar var ya, evet efendim işte ben onların ajanıyım! Ünv.lerde “dinsiz – imansız, mum söndü yapan Alevi” gibi çirkef iftiralara maruz kalan gariban öğrencilerimiz var ya, evet efendim işte ben onların ajanıyım! Ekmek parası kazanmak için Avrupa’da Batı erozyonuna karşı direnen gurbetçilerimiz var ya, evet efendim işte ben onların ajanıyım! Afganlı, Iraklı, Suriyeli, Libyalı gibi mülteciler el üstünde tutulurken, kendi Vatanında yabancı olup 3. sınıf vatandaşı muamelesi gören garibanlar var ya, evet efendim işte ben onların ajanıyım! Dili, inancı ve kültüründen zorla koparılıp asırlarca Sünnilikle dinsizlik arasında muhayyer bırakılan bu mazlum Alevi Halkım var ya, evet efendim işte ben onların ajanıyım! Çöp kutularından ekmek toplayan, ameliyatını yapamadığı için ölümü bekleyen ve ünv. mezunu olmasına rağmen, boşta işsiz ve umutsuz gezen çaresiz gençlerimiz var ya, evet efendim işte ben onların ajanıyım! Ailesini geçindirmek için, Sibirya’da -70 derecede direksiyon sallayan çilekeş şoförlerimiz var ya, evet efendim işte ben onların ajanıyım! Ana dili Arapçadan, Alevi inancından ve E. Beyte bağlılığından dolayı her zaman ve her yerde itilip kakılan, horlanan, iş ve memuriyet verilmek istenmeyen bu mazlum Halkım var ya, evet efendim işte ben onların ajanıyım! Öğrencileri ile talebelerinin talebeleri kutsanan ama büyük bir cehalet, bağnazlık ve ihanetle mezhebi batıl ve sapık sayılmak istenen, Hocalar Hocası, İmamlar İmamı, ilim ile bilim deryası Hz. İmam Cafer-i Sadık (A.S) var ya, evet efendim işte ben Onun ajanıyım! En önemlisi 14 asırdır Emevilerle Abbasilerin kirli siyasetleri gereği; geri plana itilen, hakları inkâr edilen, mazlumiyetleri ısrarla saklanan ve her şeyin isimlerini koymak veya namazda onlara kuru bir salavat göndermekle biteceği sanılan, tarihin en büyük mazlumları tahir, mutahhar 12 E. Beyt İmamı var ya, evet efendim işte ben onların ajanıyım, var mı diyeceğin arkadaş?!.. Beğenen beğenir, beğenmeyen de beğendiği duvara istediği kadar başını vurabilir veya bir köşede kininden geberebilir...

Evet, işte gördüğünüz gibi biz ajanlığımızı canlı olarak milyonların önünde büyük bir onur ve gururla açıkladık. Peki, uzaktan kumandalı leş kargaları, şimdi siz söyleyin bakalım; siz ABD’nin CIA mi, İsrail’in Mossad mı, İngiltere’nin M16 mı veya Almanya’nın BND ajanı mısınız? Siz, sayıca az olan toplumumuzu daha da azaltmak ve onları Anadolu Alevi canları ile E. Beyt / Caferi dünyasından soyutlamak için, kimlerden hangi emirleri ve neyin karşılığında aldınız? Şu iyice bilinsin ki, Alevileri tekbir eşliğinde kesip, kadınlarına tecavüz eden caniler hakkında bir kelime bile söylemeyip tüm zaman, enerji ve kinini nur yüzlü Alevi şeyhlerini karalamak, itibarsızlaştırmak, korkutmak ve de linç etmek için büyük mücadele yürüten, toplumumuzu kamplaştırıp yeni isimlerle bölmek isteyen, Alevi görünümlü yerli yezitleri, bu necip milletin tükürüklerine boğacağı ve diğer fazlalıklar gibi içinden atacağı zaman çok yakındır!...

 

4. yılına giren komşu ve kardeş ülke Suriye’deki terör olaylarında, maalesef resmi ağızlara göre 200 bin, gayrı resmi ağızlara göre ise 500 binden fazla masum öldürülmüştür. Bunların içinde Alevi, Sünni, Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni, asker, polis, kadın, yaşlı, çocuk, imam, papaz, öğrenci, bebek ve her sınıftan masum insan vardı. Bizim en fazla zorumuza giden tüm bu vahşi cinayetlerin, din adı altında, sözde Allah – Peygamber - Cennet için işlenmesidir. Dünya ve Ahiret saadetini garantileyen ve tüm insanlığın barışı, esenliği, güvenliği ve kardeşliği için gönderilen Yüce İslam dinimiz, bu gibi sefil yaratıklar sayesinde maalesef bir çırpıda gözyaşı, kan, şiddet, cinayet, tecavüz ve terörle anılır oldu. Biz, “Allahu Ekber” deyip okul, karakol, pazar, hastane, mescit, kilise ve türbeleri havaya uçuranları; tekbir eşliğinde asker, polis, din adamı ve çocuk kafası kesip onunla top oynayanları; kadınlara tecavüz edip “cihat nikâhı” adı altında tüm değerlerle hürmetleri çiğneyenleri ve bu canilere yardım edenleri, biz Sünni de, Müslüman da, insan da kabul etmiyoruz!. Onlara vahşi hayvanlar demek isterdik, ama bu sefer hayvanlardan da özür dilemek zorunda kalacağız! Aslında biz defalarca dedik, bir kez daha buradan tüm dünyaya diyelim: Tekbir eşliğinde Suriye, Irak, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Lübnan, Mısır ve Libya’da kafa kesen caniler, bu vahşetlerini Sünnilik adı altında yaptıklarından, onların bu vahşetlerinden bizden çok Sünni kardeşlerimizin rahatsız olmaları ve karşı çıkmaları gerekmektedir. Çünkü onlar Sünniliğin içini boşaltmakta ve İslamı terörize etmeye çalışmaktadırlar. Başta Ülkemiz olmak üzere, Mısır, Arabistan, Pakistan ve diğer tüm Sünni kardeşlerimizin Hükümetleri ile Diyanet İşleri Bşk.ları; El-Kaide, Nusra ve Işid gibi terör örgütleriyle hiçbir alakalarının olmadığını ve onları Sünni olarak kabul etmediklerini tüm dünyaya açıklamaları lazımdır. Aksi halde herkes haklı olarak, bunları onlar gibi görmeye devam edecektir. Biz, kafa kesip onunla top oynayan ve hürmetleri çiğnemekte sınır tanımayan bu canilerle aynı dini, inancı, mezhebi, ekolü ve de kültürü paylaşmadığımız için, Rabbimize binlerce defa şükrediyor ve hamd-u senalar ediyoruz.

Hatay’da, Işid ve diğer cani teröristlerle beraber değil, Alevisi – Sünnisiyle, Müslümanı – Hıristiyanı – Yahudisiyle, Türkü – Arabı – Kürdüyle kardeşçe ve huzur içinde yaşamak istiyoruz. Başka ülkelerin vatandaşlarından önce, kendi ülkesinde vergi veren, askerlik yapan ve uğruna şehit düşen öz vatandaşlarının ihtiyaçlarının karşılanmasını istiyoruz. Alevilerin tüm ihtiyaç ve beklentilerinin karşılanıp, Gadir Bayramının resmen tanınmasını ve tatil ilan edilmesini istiyoruz. Konuşmamı büyük Ehl-i Sünnet âlimi Zemahşeri’nin rivayetiyle bitiriyorum. Resulullah (S.A.A) Efendimiz buyuruyor ki, kutsi bir hadiste Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: “İzzet-i celalime yemin olsun ki, Ali’ye karşı geleni cehenneme atacağım, bana itaat etse bile. Ve Ali’ye itaat edeni de Cennete koyacağım, bana isyan etse bile.”

http://caferider.com.tr/ehdav-baskani-ndan-gadir-i-hum-mesajlari_h12967.html