27-09-2014 tarihinde eklendi
Ehli Beyt kavramı sulandırılıyor
Anlatımlar rahatsızlık yaratıyor

 Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 6. Sınıf ders kitabında, çocuklarımıza Ehli Beyt kavramının yine sulandırılarak anlatılması dikkat çekiyor. Bir diğer konu ise Ehli Beyt imamlarından Hz. İmam Ali Rıza'nın katili Abbası Halifesi Memun Reşid ise masum olarak gösteriliyor.

İşlenen konu aynen bu şekilde:

Türklerde Peygamber ve Ehlibeyt Sevgisi
Türklerde Hz. Peygamber’e duyulan sevgi çok köklü ve yoğundur. Türk edebiyatının kitap halindeki en eski eserlerinden olan Kutadgu bilig'te bir na't-ı peygamberi yer almış, Atebe-tü'l-hakâyık'ta ise kırk hadis türünü temellendirecek surette hadis tercümeleri edebiyata girmiştir. Bu ilk dönemdeki diğer bir eser, Ahmed Yesevî'nin Hz. Peygamber'e dair unsurların zenginliğiyle dikkat çeken Dîvân-ı Hikmetidir. Ahmed Yesevî, hikmetleriyle geniş halk kitlelerini etkileyerek Türk toplumunda peygamber sevgisinin temellerini atmıştır. Yesevî'nin Anadolu'daki takipçisi Yûnus Emre, Resûl-i Ekrem'le ilgili değerleri, oluşum halinde bulunan Anadolu Türk şiirine aktarmakla kalmamış, daha da geliştirip zenginleştirerek Türk tasavvuf edebiyatına ciddi biçimde tesir etmiştir. Onun, "Canım kurban olsun senin yoluna / Adı güzel kendi güzel Muhammed" matla'lı şiiri, Türk dilinin en lirik İfadeleriyle peygamber sevgisini ortaya koyan manzumelerinden biridir. Yine Anadolu Türk edebiyatının ilk temsilcilerinden Şeyyad Hamza'nın, "Senin aşkın kamu derde devadır yâ Resûlellah / Senin katında hacetler revadır yâ Resûlellah" beytiyle başlayan na'tı, mevlid törenlerinde de okunan diğer bir örnektir.

Osmanlı coğrafyasında Türk- İslâm edebiyatı adı altında Hz. Peygamber ağırlıklı bir edebiyat ortaya konulmuştur. Kur'an'da Resûl-i Ekrem'e dair âyetlerin iktibas ve telmih yoluyla intikal ettiği edebî eserlerde Resûlullah'ın isim ve sıfatları, fizikî, ruhî ve ahlâkî vasıfları, aile hayatı, mucizeleri vb. konularda verilen bilgiler Türk edebiyatının bu hususta ne kadar zengin olduğunu göstermektedir. Resûl-i Ekrem'le ilgili kaside ve gazeller de zengin bir alan teşkil eder.

Gül Hz. Peygamber'i ifade etmekte en çok rağbet edilen çiçek olmuştur. Resûl-i Ekrem'in yüzü, yüzünün ve teninin rengi, kokusu, peygamberler arasındaki yeri ve değerinin gonca, hoş kokulu gül tabirlerle ifade edilmiştir. Fuzûlî'nin "Gül" redifli kasidesi bu anlayışın en güzel örneğidir.

Ehl-i Beyt Kimdir?
Hz. Peygamber'in aile fertleri için kullanılan bir tabirdir. "Ev halkı" anlamına gelen Ehl-i beyt terkibi ev sahibiyle onun eşini, çocuklarını, torunları ve yakın akrabalarını kapsamına alır. Câhiliye devri Arap toplumunda kabilenin hâkim ailesini ifade eden Ehl-i beyt tabiri. İslâmî dönemden itibaren günümüze kadar sadece Hz. Peygamber'in ailesi ve soyu mânasına gelen bir terim olmuştur. Alevilere göre Ehl-i Beyt Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den oluşmaktadır.

Kültürümüzde Hz. Ali Sevgisi
Hz. Ali, sağlığında Hz. Muhammed’in(s) övgüsüne mazhar olmuş bir sahâbîdir. Hz. Peygamber’in bu övgüsü, tekke ve dergâhlarda iyi algılanarak, Hz. Ali’ye karşı güçlü bir muhabbet beslenmiştir. Hz. Ali, İslâm Tasavvuf Düşüncesi’ni derinden etkilemiş bir sahâbîdir. Onun ilmi, ahlâkı, zühd ve takvâsı,yani ibadet hayatına verdiği önem, sûfiler tarafından örnek alınmasını beraberinde getirmiştir. Gerek Ahî, Bektâşî dervişleri, gerekse diğer tarîkat erbabınca, Hz. Ali’ye “Şâhı Velâyet” ve “Sultân’ül Evliyâ” lâkapları uygun görülmüştür.

Âşık Vîrânî’ye göre, Hz. Ali’ye duyulan sevgi, Allah’ın inayetine sebeptir. Çünkü, velâyet kabzasını elinde tutan Hz. Ali, Allâh’a giden yolların öğreticisi olmuştur:
“Her kim ki sever cân ile Şâhı Velâyeti,
Hakk’ın anadır çünkim bilesin inâyeti.”
(Âşık Vîranî Divanı s. 110)

Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin sevgisi
İslâm dünyası dikkate alındığında, belki en çok Ahmed, Mehmed, Ali, Veli, Fatma, Hasan ve Hüseyin isimlerine Anadolu’da rastlanılmaktadır. Bunun sebebi, Ehl-i Beyt sevgisinin milletimizin ortak paydası olmasıdır. Âşıklarımız, şairlerimiz güzel duyguları, güzel ahlâkı, iyilik, asalet ve fazileti, onların isimlerini serlevha ederek anlatmışlardır. Onlar masûmiyeti, sadeliği temsil etmişler, güli Muhammedî’nin hoş kokusunu tarihin her sayfasına sindirmişlerdir.

Yunus Emre, gönlündeki Ehl-i Beyt sevgisini mısralara şu kelimelerle taşımıştır:
“Şehidlerin ser çeşmesi
Evliyânın bağrı başı,
Fatma ana gözü yaşı,
Hasan ile Hüseyin’dir.”
“Hazret Ali babaları,
Muhammed’dir dedeleri,
Arşın iki gölgeleri
Hasan ile Hüseyin’dir.”
(Yunus Emre Dîvânı, s. 274)

Ali Er- Rıza
Tam adı Ebü'l-Hasen Alî er-Rızâ b. Mûsâ el-Kâzım (ö. 203/819) İsnâaşeriyye'ye göre on iki imamın sekizincisidir.
Yaklaşık hicri 153'te (m. 770) Medine'de doğdu. Kendisine Sâbir, Râzî, Vefî ve Rızâ gibi çeşitli lakaplar verilmiş olup bunlar içinde en meşhur olanı, Halife Me'mun tarafından verilen er-Rızâ'dır. Halife bu lakabı ona ilim, ibadet, zühd ve takva gibi üstün meziyetleri dolayısıyla vermiştir. Babası Mûsâ el-Kâzım, oniki imamların yedinci imamıdır.
Ali er-Rızâ Mescid-i Nebevîde ilim meclisi kurup hayatını öğretimle geçirmiş. fetvalar vermiş ve ömrünün son yıllarına kadar yönetim işlerinden uzak kalmıştır. Ancak 816 yılında halife Me'mûnun davetiyle Merv'e gitmesinden sonra, istemeyerek de olsa siyasete karışmıştır. Merv'e gitmek üzere yola çıkan Ali er-Rızâ, sırasıyla Mekke. Küfe, Nibâc, Basra, Erbuk, Horasan, Nîsâbur ve Serahsa uğradı. Analtıldığına göre Nîsâbur'da suyu az akan ve bugün Aynü'l-Kehlân adı verilen bir pınara uğrayınca suyu çoğalmıştır. İnsanlar bu pınarı mukaddes sayıp hâlâ ziyaret ederler. Merv'e ulaştığında kendisini iyi karşılayan Me'-mûn, yakın çevresi ile sayıları 33.000'i bulan Abbasoğullarını topladı. Bunlara yaptığı konuşmada veliahtlığa Ali er-Rızâ'dan daha lâyık birini bulamadığını belirterek onu veliaht ilân etti

. Önce bu görevi kabul etmek istemeyen Ali er-Rızâ iki ay direndiyse de sonunda Me'mûn'un ısrarına dayanamadı ve halife tarafından hazırlatılan ahidnâmeyi imzalamak zorunda kaldı. Me'mûn'un veliahtlığa Ali evlâdından birini getirmesi, özellikle Bağdat'taki Abbâsîler'in ayaklanmasına ve Me'mûn'u azledip amcası İbrahim b. Mehdi’ye tabi olmalarına yol açtı. Haberi duyan Me'mûn, yanın¬da Ali er-Rızâ olduğu halde bir ordu ile Bağdat'a doğru yola çıktı. Tûs şehrinin yakınlarına geldiklerinde Ali er-Rızâ, belirsiz kimselerce zehirlenerek öldürüldü. Ali er-Rızâ'nın ölümüne son derece üzülen ve göz yaşlan döken Me'mûn, cenaze namazını bizzat kıldırarak onu babası Harûnürreşîd'in yanına defnetti. Daha önce Tûs adını taşıyan bu yöreye, Ali er-Rızâ'nın hâtırasını yaşatmak için Meşhed adı verildi. Ali er-Rızâ'ya ölümünden sonra birçok mersiye yazılmış, sonraları kabri üzerine türbe yapılmış ve burayı ziyaret etmek günümüze kadar yaşatılan kutsal bir görev kabul edilmiştir.

Ali er-Rızâ hadis, fıkıh ve tıp alanında isim yapmıştır. Kur'an'ı üç günde bir hatmettiği rivayet edilen Ali er-Rızâ, âyetler üzerinde düşünmek gerektiğini söyler, kendisine sorulan sorulara âyetlerle cevap verirdi.

Kaynaklarda ahlâk ve faziletine dair verilen bilgilere göre iyi huylu, alçak gönüllü ve son derece cömertti; az yer, az uyur, daha çok ilim ve ibadetle meşgul olurdu. Onun hakkında birçok keramet nakledilir. Meselâ hastaları iyileştirmek, bazı olayları vukuundan önce haber vermek, eline dökülen suyu altına dönüştürmek, dua ederek yağmur yağdırmak ona isnat olunan kerametlerden birkaçıdır. Ancak bu tür haberlerin insanların ilgisini çekmek üzere halk arasında anlatılıp yaygınlaştırıldığı unutulmamalıdır.

Ali er-Rızâ'nın belli başlı eserleri şunlardır:
1) Müsned.
2) Şahîfetü'r-Rızâ
3) Fıkhü'r-Rızâ.
4) Risâletü'z-zehebiyye fî uşûli't-tıb.

http://caferider.com.tr/ehli-beyt-kavrami-sulandiriliyor_h12837.html