22-08-2014 tarihinde eklendi
Nasrallah'tan yine çok konuşulacak açıklamalar
Gazze Direnişi somut zafer peşinde

El Ahbar’dan İbrahim el-Emin, Vefik Kansu, Hasan İleyk ve Maha Zureykat’ın yaptığı altı saatlik özel bir röportajda Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Suriye’den son Gazze savaşına, İsrail’le olan 2006 savaşından Lübnan’ın iç meselelerine ve kişisel alışkanlıklarına kadar bir dizi konuyu ele aldı.
 
El Ahbar bu röportajı parçalar halinde yayınladı. Röportajın aşağıdaki kısmı, İsrail'in Gazze'ye açtığı son savaşla ilgili. 

Özellikle Hizbullah'ın savaşın ilk günlerinde, pozisyonu ve medya performansı açısından ihtiyatlı olduğu düşünüldüğünde, 2014 Gazze savaşı sizi ne ölçüde şaşırttı? Direniş'in tuzağa düşürüldüğü korkusu var mıydı?

Filistin'deki gelişmeler bekleniyor muydu? Hayır, ama bu gelişmeler şaşırtıcı da değildi. Olaylar sizi, eğer bağlam dışında gerçekleşirse şaşırtır. Açıktır ki üç yerleşimcinin kaçırılmasından itibaren meseleleri bu yönde iten Direniş değil, İsrailliler oldu. İsraillilerin davranışı, kaçırılmış insanları arayan kişilerin davranışları değildi. Kaçırılan üç yerleşimciyi arama bahanesiyle, Batı Şeria'da Hamas'ı, İslami Cihad'ı, Halk Cephesi'ni ve Direniş'in yapısıyla ilgili her şeyi ortadan kaldırmak için ellerinden geleni yaptılar. Durum tırmanışa geçti ve ben gelişmelerin kontrol edilemeyecek düzeye geldiği ve İsraillilerin de, Direniş'in de, savaşı planlamadan ilerlediği fikrine daha yakınım. Bazıları, ne yazık ki, Direniş'i kendi siyasi rolünü canlandırmak yahut Türkiye-Katar-Müslüman Kardeşler eksenini diriltmek için savaşa gitmekle suçladılar. Ben işin böyle olduğunu düşünmüyorum.

Bölgedeki gelişmeler ve dönüşümleri gözlemleyen İsrailliler, savaşa gitme telaşı içinde değillerdi. Fakat olaylar vuku bulmaya başladığı zaman, bir fırsat ve bir tehdit ortaya çıktı. İsrailliler fırsattan istifade etmek istediler, Direniş ise bu tehditle karşı karşıya geldi ve onu bir fırsata çevirmeye çalıştı. Biz olanları böyle anlıyoruz. İsrail tarafı, “biz bir şekilde savaşa girdiğimiz için bu fırsattan da yararlanabiliriz” diye düşündü. Özellikle Gazze abluka altında olduğu, Arap dünyası parçalandığı, bölgesel ve uluslararası meselelerin odak noktası başka yerde olduğu ve Araplaın ilgileri de başka yerde olduğu için. Savaşın ilk günlerinde İsrail, bildiği bütün hedefleri vurdu. Ancak Gazze'den roket fırlatılmaya devam edildi. Bu yüzden İsrail kendisini büyük bir savaşla karşı karşıya buldu. Direniş ise kendisine dayatılan bu savaşı, ablukayı kaldırmak için bir fırsat olarak kullanmaya kararlıydı. Direniş'in moralleri yükseltecek veya yüzünü aklayacak sembolik bir zafer değil, bedeli ağır da olsa gerçek bir kazanım peşinde, yani ablukanın kaldırılmasının peşinde olduğu açıktı.

Bu Direniş için bir güçlü nokta, zira birincisi bu Gazze'deki bütün Direniş örgütlerinin isteği ve ikincisi, halk da kesinlikle ablukanın kaldırılmasını istiyor. Belki insanlar Hamas'la Gazze Şeridi'nin yönetilmesi, iktidar ve hükümet gibi konularda görüş ayrılığı içinde olabilir ve örgütler bölgesel olaylarla ilgili pozisyonlar konusunda görüş ayrılığı içinde olabilir, ancak ablukanın kaldırılması, Gazze'deki herkesin, bütün halkın talebidir.

Bizim savaşın niteliğine dair sahip olduğumuz anlayış budur. İşte bu yüzden başlangıçta bir ateşkes ve barış önerildiği zaman Direniş örgütleri arasında, abluka kaldırılmadan bu öneriyi kabul etmeme yönünde bir konsensüs vardı. Savaşın başından itibaren Direniş'in amacı buydu. Bana göre İsrailliler şaşkınlık içinde kaldı ve Temmuz Savaşı'nın (Lübnan'daki 2006 savaşının) hatalarından öğrenmek için çok çaba gösterdiler. Gazze savaşının başlangıcından itibaren Lübnan'daki Temmuz Savaşı İsrail medyasındaydı.

Düşmanın amaçlarının ılımlı olduğuna katılıyor musunuz?

Bu, Temmuz Savaşı'nın derslerinden biridir. İsrailliler Temmuz Savaşı'nın derslerinden öğrenmek istediler, fakat aksine, çıkmaza girdiler. Bu yüzden bir amaç tanımlamadılar. Savaşı en başından itibaren takip ettim ve amacın ne olduğunu açık bir şekilde göremedim. Buna dair söylenmiş resmi bir nihai söz yok. Biri Hamas rejiminin devrilmesinden, öteki Direniş'in silahsızlandırılmasından yahut roketlerin durdurulmasından yahut roketlerin gizlice sokulmasını veya üretilmesini durdurmaktan, ya da tünelleri yok etmekten bahsediyor. İki esir konusunu bile mümkün olduğunca görmezden geliyorlar, çünkü onları müzakere olmadan ve bedel ödemeden geri alamayacaklarını biliyorlar. Onları siyasi veya askeri baskıyla geri getiremezler. İsrailliler bir çıkmaz içindeler. Belki Direniş'in azminin olmadığını ve halkın bu düzeyde kurbanla ayakta duramayacağını düşündüler. Bence düşman, 1996'daki Gazap Üzümleri operasyonunda Şimon Perez'in yaptığı gibi, Direniş'in roket stoğunun tükeneceğini düşündü. Bundan sonra, Filistinlilere hiçbir şey vermeden, roketleri durdurduklarını söyleyeceklerdi. Fakat hesaplar tutmadı.

Filistinlilerden doğrudan müdahale yönünde bir talep aldınız mı?

Musa (Ebu Merzuk) kardeş bundan bahsetti. Fakat başka örgütlerden kimse bizimle görüşmedi ve anladıklarını düşünüyorum.

Ebu Merzuk'un talebi Hamas'ın gerçek pozisyonunu yansıtıyor mu?

Bu talep ciddi olsaydı, medyada değil, kapalı çevrelerde tartışılırdı. Bizimle Hamas arasındaki iletişim hatları, ilişkilerimizin gerilediği söylenen dönemde bile hiçbir zaman kopmadı. İletişim kanalları mevcut ve temaslar var. O veya Hamas liderlerinden biri bizden meseleyi tartışmamızı isteyebilirdi. Fakat kanaatimce meseleyi medyada açmak soru işaretleri uyandırdı  ve ben bunu uygun bulmuyorum. Hangi meselelerin iyi niyet ve anlayış çerçevesinde olduğuna dair analiz yapmak istemiyorum. Belki o, zorlu bir durum olduğunu düşünerek fikri gündeme getirdi, fakat bu önemde ve ağırlıktaki bir mesele medya üzerinden tartışılmamalıdır. İşte bu yüzden medya üzerinden gelen bu talebin peşinden gitmedik, zira bu mesee – doğrudan bir müdahaleye bir ilgi olup olmadığı – aramızda tartışılmalıdır
 
Hamas'la bu konuyu konuştunuz mu?


Hayır.

Meseleyi tartışmadınız mı?
Her zaman temas halindeyiz, fakat bu meseleden ne biz bahsettik ne de onlar.

Size göre, Gazze savaşı İsrail'in Lübnan'a karşı yürüteceği bir sonraki savaşı ne kadar geciktirdi?

Geciktirdiğini söyleyebilirim, fakat ne kadar olduğunu söyleyemem. Çünkü İsrail'in, eğer istiyorlarsa böyle bir savaşı hangi koşullar altında yürüteceği açık değildir. İsrailliler, Temmuz Savaşı'ndan ve aldıkları derslerden sonra gelecekteki bir savaşın hızlı, kesin ve açık bir zafere yol açması gerektiğini varsayıyorlar. Temmuz Savaşı'nda herkes İsrail'in yenildiğini söyledi, ancak bazıları bunun aksini iddia edebilir. Bu kısa süre önce oldu; bazıları Güney Lübnan cephesi açılmadığı için kazandıklarını söylediler, oysa bu cephe 2000 sonrasında başlayan intifadada, 2008'deki Dökme Kurşun operasyonunda, yahut 2012'deki sekiz gün savaşında da açılmamıştı.

Temmuz Savaşı'ndan beri İsrail, ısrarla Lübnan'daki bir savaşta zaferin, herşeyden önce çabuk olması gerektiğini söylüyor. Bunu uzun süre devam ettiremez ve bir yıpratma savaşına ve şehirlerin bombalanmasına çeviremez. İkincisi, onlara göre, zafer kesin olmalı, sınırlı veya geçici olmamalıdır ve savaş ılımlı hedeflere değil, bütün hedeflerine ulaşmalıdır. Üçüncüsü açık ve belirsizlikten uzak olmalıdır. Bunun nedeni, gelecekteki bir savaşın hedefler ve Direniş'in yapabildikleri – roket kapasitesi ve bütün alanlardaki kapasiteler – açısından çok daha zor olacağını anlamalarıdır. Düşman, bir yıpratma savaşına karşı koyamaz. Bugün, Gazze'den Tel Aviv'e ve öteki bölgelere fırlatılan roketlerin sayısının sınırlı olmasına rağmen İsrail'in baskı altında olduğunu görüyoruz. Demir Kubbe'nin etkililiğinden bahsediyorlar, fakat bu tartışılabilir zira Demir Kubbe sınırlı sayıda roketi engelleyebilir ama çok sayıda roket gönderildiği zaman çok daha ciddi bir meseleyle karşı karşıya olacaktır.

İsrail, eğitim ve ekipman açısından Temmuz Savaşı'ndan dersler çıkarmaya ve bunu Gazze'de öğrediklerine uygulamaya çalıştı. Bütün açıkları kapattığını, Gazze üzerinde çok büyük bir istihbarata sahip olduğunu ileri sürdü. Ancak bunu yapamadılar ve bunu söyleyen biz değiliz, onlar. Bu yüzden, eğer kuşatma altında olan ve kapasiteleri bilinen Gazze'yle olan çatışmalarında başarısız oluyorlarsa, hesaplarını kesinlikle ciddiyetle yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Ben Gazze savaşından sonra işlerin artık önceden olmadığı gibi olduğunu düşünüyorum.

Filsitin Direnişi'ne ve Gazze halkına tavsiyeniz nedir?

Söz konusu olan onların görüşleri, onların iradesi ve onların kültürüdür. Bir insana yalnızca teslim olma ve savaşma seçenekleri sunulduğu zaman, savaşmak ve aşağılanmak arasında seçim yapamazsınız. Direniş kültürü ve Direniş'in seçimi Filistin halkı arasında büyümüştür, zira onların başka seçeneği yoktur. Onlar müzakereleri denediler ve bölgesel ve uluslararası durumların değişmesini uzun süre beklediler. Mısır'la ilgili olarak, Gazze ve bir bütün olarak Filistin için altın bir fırsat meydana geldi, ancak kısa süre sonra bu fırsat ortadan kalktı. Gazze'de yaşayan insanlar hangi seçeneklere sahipler? Ya direnmek, ya da İsral'in koşullarına teslim olmak, yahut kendilerini denize atmak veya göç edip mülteci kamplarına gitmek. Bana göre bütün bu deneyimlerden sonra Filistinliler, bugün seçtiklerinden başka seçeneğe sahip değiller. Başka seçenek yok, zira eğer bir insan onurunu, hayatta kalmayı ve varoluşunu önemsiyorsa, bu seçeneğe başvurur.  Teslim olan insanlar var. Gazze halkı, teslim olmayıp, maliyeti ne olursa olsun bu kararın sonuçlarına göğüs germeye karar verdi. Onlar Direniş'e ve Direniş'in yolunun sonuç vereceğine güveniyorlar. Akıl ve mantık – sloganlar değil – onların savaşması gerektiğini söylüyor.

Açıktır ki Direniş ekseniyle Mısır yönetimi arasında bir sorun var. Mesele sadece Hamas'la ilgili değil. Sisi hükümetinin Gazze saldırısı ve Direniş üzerindeki baskı hakkındaki pozisyonunu nasıl ele alıyorsunuz?

Filistin Direnişi'nin liderlerinden birinin sözlerinden ödünç alarak söylemek gerekirse, Gazze'nin sorunu, bir taraftan İsrail'le güven sorunu – ki bu temel bir sorundur – diğer taraftan da iki eksen, Katar-Türkiye ekseni ve Mısır-Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri ekseni arasında sıkışıp kalmış olmasıdır. Bu bölünmenin nedenleri anlaşılabilir ve iyi bilinmektedir, ancak ne yazık ki bu bölünmenin şu veya bu şekilde aşılması gereken bir dönemde keskin ve sarsıcı bir bölünmedir. Örneğin biz, Filistinli örgütlerin içindeki kardeşlerimizle ve İran'daki kardeşlerimizle istişarede bulunduktan sonra, İranlılara, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman üzerinden olsa bile Türklerle, Katarlılarla, Mısırlılarla ve Suudilerle temas kurmalarını önerdik. Direniş eksenin söz konusu olduğu ölçüde, prim yapmakla veya Direniş hareketini iç ve bölgesel fikirlerimiz için kullanmakla ilgilenmiyoruz. Temel bir amaç bulunuyor: Gazze savaşını durdurmak ve ablukanın kaldırılması. Çatışma olduğu zaman, insanların önceliği birbirleriyle konuşmaktır. Fakat olayların ortasında, örneğin Mısır'ın durumu, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi'ye kişisel olarak saldırması nedeniyle zordaydı. El Cezire üzerinden Katar'ın Mısır karşısında aldığı pozisyon da negatifti. Eğer Gazze'ye yardım etmek istiyorsanız, Mısır'la konuşmalısınız. Bizzat Filistinliler, herhangi bir çözüm veya uzlaşmanın Mısır olmadan imkansız olduğunu söylüyorlar. Bu, rekabet halindeki iki eksenin Gazze'ye bütün öteki tartışmalar ve çatışmalar karşısında öncelik vermesini gerektirir ki bu, şu ana kadar uygun bir şekilde gerçekleşmemiştir.  

Gelecekte, özellikle Gazze Savaşı'ndan sonra, yalnızca bir siyasi parti olarak değil, aynı zamanda İran ve Suriye açısından Hamas'la olan ilişkilerinizi nasıl görüyorsunuz?

Gazze savaşından önce bile Suriye konusunda fikir ayrılığı içindeydik, ancak temaslar ve toplantılar hiçbir zaman kesilmedi. Her şey normal kaldı.

Ya destek?

Açıktır ki Suriye'deki, Irak'taki ve bölgedeki olaylar bütün durumumuzu etkiledi. Suriye meselesinde, yaptığımız bütün toplantılarda, olan şeyleri değerlendirken görüş ayrılığı içinde olsak da bizim kaygımız her zaman onların pozisyonunu anlamak, onların kaygısı da bizim pozisyonumuzu anlamaktı. Elbette Gazze'deki durum, daha fazla iletişim ve işbirliği yönünde, öncelikleri değiştirdi. Bu, Hizbullah ve Hamas arasındaki ve Hamas ve [İran] İslam Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri etkileyecektir. Suriye meselesi ise farklı ve karmaşıktır ve daha fazla zaman gerektirmektedir. Bölgesel gelişmelere tabidir ve öngörülebilir bir gelecek için bir beklenti yoktur.

Kudüs'e girecek miyiz?

Bundan hiç şüphem yok.

Kamuoyu bugün Filistin'le ne ilgimiz olduğunu ve Küdüs'ü kurtarmamızın neden gerekli olduğunu merak ediyor…

İster Lübnan ister Arap kamuoyu olsun, bugün karşı karşıya olduğumuz en tehlikeli nokta, bölge insanlarının İsrail'in varlığını normal olarak görmesidir. Bölgeye ve bölge halklarına bir tehdit oluşturmadığı ve eğer bir sorunsa da bölgenin geri kalanı için değil, sadece Filistin halkı için sorun olduğu düşüncesidir. Bunun siyasetle, güvenlikle ve ekonomiyle ilgisi vardır. Her şeyden önce İsrail gayrimeşru bir varlıktır ve bölgeye tehdittir. Bu tehditle bir arada yaşayamayız, bu nedenle [Arap ve Müslüman] ümmetin nihai amacı, sorunlardan, hassasiyetlerden ve Filistinliler ve Filistinli olmayanlar, Şiiler ve Sünniler, Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında olan ve olabilecek her şeyden bağımsız olarak İsrail'in varlığına son vermektir.  Bölünmelerin, hassasiyetlerin, ihtilafların ve mücadelelerin hiçbiri, İsrail'in bir kanser, mutlak bir şer ve bu bölgenin halklarına ve hükümetlerine, onurlarına ve kutsal mekanlarına karşı bir tehlike olduğunu söyleyen kültürü ortadan kaldırmamalıdır. Bu nedenle nihai amaç, onun yok edilmesi olmalıdır.

[İsrailliler] bizi bu noktaya [birbirimizle savaşıp İsrail'i unutma noktasına] getirmek istiyorlar. Bu amaçta ilerledikleri zamanlar oluyor, fakat hiçbir zaman bu noktaya gelmemeliyiz. Eğer siyasetten, ekonomiden, güvenlikten, askeriyeden, vesaireden bahsediyorsak bu böyledir. Eğer ideolojik bir duruştan hareketle konuşuyorsak, bu mesele tartışma konusu olmamalıdır. İdeolojik meseleler söz konusu olduğunda, halkın halet-i ruhiyelerden ve duygulardan etkilenen alanı daha dardır.  İnsanlar İsraill konusunda ideolojik bir pozisyona sahip olduklarını ve Filistinlilerle iyi durumda olsak da olmasak da bunun değişmeyeceğini teyit ediyorlar.

Bu sebeple Hizbullah'ın, İsrail'le çatışmayla olan ilişkisi, Filistin içindeki sahadaki gerçeklikler yönünden bile, tartışmaya açık bir konu değildir.(MŞ)

http://caferider.com.tr/nasrallah-tan-yine-cok-konusulacak-aciklamalar_h12357.html