20-08-2014 tarihinde eklendi
İslam Fıkhının babası İmam Cafer-i Sadık (as)


 Emevîlerle Abbasîler, Ehlibeyt İmamlarını (a.s) çok sıkı şekilde gözaltında tutuyor, hatta bazen onların halkla görüşmesini bile engelliyorlardı. Ancak, Emevîlerin son dönemleri ve Abbasî iktidarının ilk yıllarında bu ikisi arasındaki iktidar kavgası nedeniyle Ehlibeyt İmamları (a.s) bir nebze de olsa rahat bir nefes alabilmiş ve işte bu dönem, ilim âşıklarının İmam Bâkır'la İmam Sadık hazretlerinin (a.s) ilim, bilim ve feyiz deryasından yararlanmaları şansını doğurmuştur.

İmam'ın ilim deryasından feyiz almak isteyen din ve bilim âşıklarının ona duyduğu sevgi ve güven, en zor şartlar ve en hafakanlı dönemlerde bile onların bir şekilde yolunu bulup İmam'a ulaşmalarını ve sorularına cevap bulabilmelerini sağlıyordu.

İmam Sadık'ın (a.s) çeşitli dinî ve pozitif bilim dallarında yetiştirdiği öğrencilerin çoğu, giderek bu dalda zamanının en büyük hocasına dönüşmüş ve bu bilimlerin yayılmasını sağlamışlardır. Şeyh Tusî, Rical kitabında, İmam Sadık'tan (a.s) ders alan veya İmam'dan rivayette bulunan dört bin isim sayar. Çeşitli bilimlerin halka ulaşması ve insanların kemale ermesi yolunda ciddi emekler sarf edip büyük adımlar atan bu isimlerden üçünü örnek alarak özetle tanıtalım:
Hamran b. A'yen Şeybanî

Hamran'ın aile fertleri, genellikle Ehlibeyt İmamları'nın (a.s) özel Şiası ve yakın dostlarıydı. Hamran'la kardeşi Zürare, çağlarının en seçkin fakihi ve bilim adamı konumunda olmuş ve İmam Bâkır'la (a.s) İmam Sadık'ın (a.s) en sadık yârenleri arasında yer almışlardır.

İmam Sadık (a.s): "Hamran b. A'yen imanlı biridir ve yemin ederim ki dininden asla dönmez!" buyurmakta ve "Hamran, cennet ehlidir." demektedir.[1]

Zürare şöyle anlatır:

Gençliğimin ilk yıllarıydı. Medine'ye gittim, sonra da oradan Mekke'ye geçip hac mevsiminde Mina'ya çıktım. Mina'da İmam Bâkır'ın (a.s) çadırına giderek selâm verdim. Selâmımı alınca, karşısına oturdum. "A'yen'in oğullarından mısın?" diye sordu. "Evet, adım Zürare!" dedim.

"Onlara benzerliğinden seni tanıdım." buyurdu ve kardeşim Hamran'ın hacca gelip gelmediğini sordu. "Hayır, gelmedi; ama size selâm gönderdi." dedim.

" Aleykum Selâm" diyerek şöyle ekledi: "O, gerçek müminlerdendir ve asla dininden vazgeçmeyecektir! O-nu gördüğünde, benden selâm söyle!" [2]

Bir başka rivayette bizzat Hamran, İmam Bâkır'dan (a.s): "Acaba ben de sizin Şianız sayılır mıyım?" diye sorduğunu ve İmam'ın (a.s): "Evet, vallahi sen dünya ve ahirette bizim Şiamızdansın." buyurduğunu söyler.[3]

Esbat b. Salim şöyle anlatır: İmam Musa b. Cafer (a.s) şöyle buyurdu:

Kıyamette bir ses duyulur ve "Allah'ın peygamberi Muhammed b. Abdullah'ın havarileri (en yakın ashabı) olup ahdine vefa gösteren ve inançlarından asla taviz vermemiş olanlar nerede?" diye sorulur. Selman, Mikdad ve Ebuzer ayağa kalkarlar. Sonra tek tek Ehlibeyt İmamları'nın en yakın ashabını sorarlar. Onlar da ayağa kalkarlar. Derken sıra beşinci ve altıncı imamların yakın ashabına gelir. Abdullah b. Şerik Âmirî, Zürare b. A'yen, Bureyd b. Muaviye, Muhammed b. Müslim, Ebu Basir Muradî, Abdullah b. Ebu Ya'fur, Âmir b. Abdullah, Hucr b. Zayide ve Hamran b. A'yen ayağa kalkarlar.[4]

Safvan şöyle anlatır:

Hamran, dostlarıyla sürekli ilmî toplantılar yapar ve Ehlibeyt İmamları'ndan hadisler naklederdi. Arkadaşları, Ehlibeyt İmamları dışında bir başkasından hadis rivayet edilecek olsalardı, kabul etmez ve onları uyarırdı. Bu uyarıyı üç kez tekrarladığında ve onların dikkate almadıklarını gördüğünde, o toplantıyı terk ederdi.[5]

Yunus b. Yakub: "Hamran, kelâm (akait) ilmini çok iyi bilirdi." der.[6]

Hişam b. Salim şöyle anlatır:

Bir grup ashabıyla birlikte İmam Cafer Sadık'ın (a.s) huzurundaydık. Bir Şamlı içeriye girdi. İmam (a.s) ne istediğini sorunca, "Her sorunun cevabını bildiğini duydum ve senden bazı sorular sormaya geldim!" dedi. İmam sorularının ne hakkında olduğunu sorunca da, "Kur'ân hakkında." dedi. İmam (a.s) onunla Hamran'ın ilgilenmesini söyleyince, Şamlı adam: "Ben Hamran'la değil, seninle tartışmaya geldim buraya!" dedi. İmam (a.s): "Hamran'ı yenebilirsen, beni yenmiş sayılırsın." buyurdu.

Şamlı adam da, Hamran'a dönüp ona sorular sormaya başladı. Sorduğu bütün sorulara en mükemmel cevapları alınca, soru sormaktan yorulup münazaradan çekildi.

İmam (a.s): "Hamran'ı nasıl buldun?" diye sordu. Şamlı: "Pek büyük bir üstatmış!" dedi, "Sorduğum her şeyin cevabını bildi!"[7]
 

[1]- Rical-i Keşşaf, s.176 [2- Rical-i Keşşaf, s.178  [3]- Rical-i Keşşaf, s.462 [4]- Rical-i Keşşaf, s.10

[5]- Rical-i Keşşaf, s.179 [6]- Tuhfetu'l-Ahbab, s.77 [7]- Rical-i Keşşaf, s:276

Abdullah b. Ebu Ya'fur

İmam Sadık'ın (a.s) en yakın ashabındandı. İmam'a karşı fevkalade saygılı ve itaatkârdı. Bu da, onun imamet makamını gereğince kavramış olmasından kaynaklanıyordu. Bir gün İmam'a (a.s): "Siz bir narı ikiye böler ve yarısının haram, yarısının helal olduğunu söylerseniz, bir yarısının helal ve diğer yarısının haram olduğuna şahadet ederim!" dedi.

İmam (a.s) iki kez: "Allah'ın rahmeti üzerine olsun!" buyurdu.[1]

Abdullah bir ara nadir görülen bir hastalığa yakalandı. Bazen pek acı çektiği için hekimler şarabın iyi geleceğini söylemişlerdi. İmam'la görüştüğünde meseleyi açarak doktorların şarabı önerdiğini söyledi. İmam (a.s) buyurdu ki:

Sakın şarap içme! Şarap haramdır ve bu tavsiye, sana şarap içirmeye çalışan şeytanın telkinidir. Onun telkinine kapılmaz ve onu dinlemeyecek olursan, senden ümidine keser ve seni bırakır!

Bunun üzerine İbn Ebu Ya'fur Kûfe'ye döndü. Hastalığı tekrar nüksetti ve eskisinden çok daha ağır bir hâl aldı. O-nun durumunu gören yakınları şarap getirip içmesini istedilerse de: "Yemin ederim ki, bir damla dahi ağzıma almayacağım ondan!" diyerek reddetti. Birkaç gün öylece yatakta kaldı ve çektiği acıya dayandı. Bir süre sonra Yüce Allah ona öyle bir şifa verdi ki, hayatı boyunca bir daha hastalandığı görülmedi.[2]

İbn Ebu Ya'fur, İmam Sadık (a.s) döneminde vefat etmiştir. İmam (a.s), Mufaddal b. Ömer'e yazdığı bir mektupta şöyle diyordu:

Ey Mufaddal! Allah'ın selâmı onun üzerine olsun, İbn Ebu Ya'fur'a yaptığım tavsiyeleri sana da yapıyorum. O -ki Allah'ın selâmı ona olsun- Allah'a, Peygamber'ine ve yaşadığı çağın İmam'ına karşı ahdini yerine getirmiş olarak şu dünyadan göçtü. Allah'ın rahmetine mahzar olmuş, günahları affedilmiş olarak vefat etti. Allah'ın selâmı onun ruhuna olsun! Bizim zamanımızda Rabbine, Peygamber'ine ve zamanının İmam'ına ondan daha itaatkâr olan yoktu. Yüce Allah onu rahmetine alıp da ruhunu kabzedip cennete intikal ettirinceye kadar da hep öyle kaldı!...[3]
 [1]- Rical-i Keşşaf, s.249; Mu'cem-i Ricalu'l-Hadis, 1/103 [2]- Rical-i Keşşaf, s.247, özetle

 
İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s) Şahadeti

Abbasî halifelerinin en zalim ve rezillerinden olan; zorbalık, hile ve baskıcı kişiliğiyle tanınan Mansur Devanikî İmam Sadık'ı (a.s) sürekli sıkı şekilde gözaltında tutuyor, casusları vasıtasıyla İmam'ın (a.s) her hareketini denetlemeye çalışıyordu. Sırf eziyet etmek ve birkaç defasında da şehit etmek niyetiyle İmam'ı Medine'den Şam'a getirtmiş; ama henüz ilahî takdirin vakti dolmadığından, hiçbirinde başarılı olamamış ve iğrenç emelini gerçekleştirememişti.

Ehlibeyt'in (a.s) yedinci İmamı Musa Kâzım (a.s) şöyle buyurur:

Bir defasında Mansur babamı öldürtmek için yanına çağırttı ve bu iş için kılıç vb. gibi gerekli teçhizatı bile hazırlattı. Saraydaki yakın adamlarından Rabi'e de: "Cafer b. Muhammed içeri girdiğinde, ben onunla konuşurken iki elimi çırparsam, hemen onun boynunu vur!" diye talimat verdi. İmam içeri girdiğindeyse, Mansur onu görür görmez heybetinden etkilenip gayri ihtiyari ayağa kalktı ve onu güler yüzle karşılayıp: "Borçlarınızı ödemek için sizi buraya kadar çağırdım!" dedi. Sonra da İmam'ın ailesinin ve akrabalarının durumunu sordu ve Rebi'e dönüp: "Üç gün sonra Cafer b. Muhammed'i ailesine ulaştırın." dedi.[1]

Ne var ki, şöhreti bütün İslâm beldelerine yayılan ve herkesçe sevilen İmam'ın varlığı, Mansur'u şiddetle rahatsız ediyordu. Sonunda hicrî kamerî 148'in şevval ayında onu zehirletti ve İmam Sadık (a.s) şevval'in 25. günü, 65 yaşında şehit düşerek dâr-ı bekaya göçtü. Mübarek naşı, Cennet-i Baki mezarlığında sevgili babası İmam Bâkır'ın (a.s) yanına defnedildi.[2]

Ehlibeyt (a.s) şairlerinden Ebu Hüreyre el-Iclî, İmam'ın şahadetinde söylediği şu ağıtla İmam'ın sevenlerini gözyaşına boğmuştur:

Onun mübarek naşı omuzlar üzerinde mezarlığa götürülürken,

Dedim: "Değerli birini toprağa vereceğinizi biliyor musunuz?"

Yazık, dağlar gibi yüce birini dorukta görüp,

Sonra da toprağın altına inerken seyretmek!

Seher vakti üzerine toprak atılacak onun

Hâlbuki bizim başımıza toprak dökülmesi gerek![3]

Evet, İmam Sadık'ın (a.s) şahadetiyle İslâm ve insanlık tarihi nadide bir cevheri kaybetmiş oldu. O değerli İmam'ın soyundan gelen altıncı imam olmasaydı, "Yeryüzü bir daha böyle bir cevher görmeyecek!" demek, mübalağa olmayacaktı.

Allah'ın, meleklerin, salihlerin ve müminlerin selâmı onun üzerine olsun.
 

[1]- Uyun-u Ahbari'r-Rıza, 1/304; Biharu'l-Envar, 47/162

[2]- İ'lamu'l-Verâ, s.266; Usul-u Kâfi, 1/472; Cennatu'l-Hulud, s.27

[3]- Muntehe'l-Amal, İmam Sadık'ın (a.s) hayatı bölümü, s.47

İmam Cafer-i Sadık Kimdir?

Adı: Cafer
Lakabı: Sadık
Künyesi: Ebu Abdullah
Babası: Hz.Muhammed Bâkır(a.s)
Doğum yılı: Hicri 80.yıl
İmamet süresi: 31 yıl
Ömrü: 68 yıl
Şehadeti: Hicri 148 yılında Abbasi halifesi Mansur eliyle zehirletilerek şehit edildi.
Defnedildiği yer Medine’de Bâki Mezarlığı.

 DOĞUMU:
İmam Sadık(a.s)'ın vücud güneşi, annesi Ümm-ü Ferve'nin kucağında Hicri 83.yılın Rebiülevvel ayının 17 sinde Medine'de doğdu. Hz.Muhammed Bakır(a.s) oğlunun doğumuna çok sevindi. Annesi, Muhammed bin Ebubekr'in torunlarındandı. Muhammed bin Ebubekr, Hz.Ali(a.s)'ın ashabından idi. Hz. Ali(a.s) herzaman onun hakkında şöyle buyururdu: "Muhammed benim ahlaki ve manevi oğlumdur". Muhammed bin Ebubekrin annesi, pak bir kadın olan ve Hz. Zehra'ya sürekli hizmet etmekten iftihar duyan Esma bint-i Umeys'dir. İmam Sadık (a.s) annesi hakkında şöyle buyurmuştur. "Annem; takvalı, imanlı ve iyi işlerle uğraşan bir kadındı." İmam Cafer (a.s), Hz.Seccad'ın şehadeti sırasında 15 yaşında, babasının şehadeti sırasında ise 35 yaşındaydı. İmam Hüseyin (a.s)'ın şehadetinden sonra devletin halka karşı yaptığı zalimce uygulmalar, halkın devlete karşı düşmanlık beslemesine ve çeşitli kıyamlara yol açdı. Böylece Beni ümeyye hükümetinde sarsılmalar, meydana geldi ve bu durum Abbasilerin hükümeti ele geçirmelerini kolaylaştırdı.

İmam Sadık (a.s)’ın eşsiz ilim ve faziletlerinin nuru, ümmetin alimlerini ve İslami mezheplerin önderlerini hayret ve şaşkınlığa düşürmüştür. Onlardan bir çoğu bu Ehl-i Beyt alimi ve kamil insan önünde takdir ile eğilmiştir.

  İslami mezhep önderlerinden bazılarının İmam Sadık (a.s) hakkında söyledikleri sözler aşağıda yer almıştır:

Ehl-i Sünnet’in dört mezhep imamlarından biri olan Malik b. Enes şöyle diyor: Bir müddet Cafer b. Muhammed’in yanına gidip geliyordum. Onu her defasında şu üç halden biri üzere buldum, ya namaz kılıyordu, ya oruçlu idi, yada Kur’an okuyordu. Cafer b. Muhammed’us-Sadık’dan daha alim daha takvalı ve daha abid olan bir kimseyi hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak duymamış ve hiçbir kalp hatırlamamıştır.”[1]

  Hanefi Mezhebinin İmamı Ebu Hanife Nu’man b. Sabit ise şöyle söylemektedir:

“Şimdiye kadar Cafer b. Muhammed gibi bir alim görmedim.   Mansur onu yanına çağırınca bana da “Ey Ebu Hanife! Şüphesiz ki insanlar Cafer b. Muhammed’e aşık olmuşlardır. O halde onun için bir takım zor sorular hazırla” diye haber gönderdi. Bunun üzerine ben de 40 tane zor soru hazırladım. Sonra Mansur beni çağırdı. O zamanlar o Hire’deydi. Ben onun yanına gittim ve meclisinde oturdum. Cafer b. Muhammed onun sağ tarafında oturuyordu. Cafer b. Muhammed’i gördüğü zaman azamet ve heybetinden kendimi alamadım çünkü Mansur’da böyle bir şey görmemiştim. Ben halifeye selam verdim ve halife de bana oturmamı işaret etti. Daha sonra Cafer b. Muhammed’e dönerek şöyle dedi: Ey Eba Abdullah... Bu Ebu Hanife’dir.” O da tasdik etti. Daha sonra Mansur bana dönerek şöyle dedi: “Ey Ebu Hanife ona sorularını sor.” Ben de sorularımı sordum ve o da cevapladı. İmam şöyle diyordu: “Siz (Kufeliler) şöyle diyorsunuz, Ehl-i Medine şöyle diyor, biz de böyle diyoruz.” Görüşlerinden bazısı Medine’liler ile ittifak halindeydi. Bazısı ise hepsiyle muhalifti. Böylece bütün sorularıma cevap verdi.” Ebu Hanife daha sonra şöyle devam etmiştir: “İnsanların en bilgininin, insanların farklı görüşlerini en çok bilen olduğu bize rivayet edilmemiş mi?” Yani İmam Cafer Sadık çeşitli fırkaların görüşlerine vakıf olduğundan insanların en bilginidir.[2]

Ebu’l-Feth Muhammed b. Abdulkerim Şehristani ise şöyle diyor: “Cafer b. Muhammed Sadık derin bir ilim, kamil bir edep, dünyada zühd ve şehvetlerden tam bir korunma sahibi idi. O Medine’de kaldığı sürece yaranları onun bütün ilimlerinden faydalanmışlardır. O dostlarına ilimlerin sırlarını veriyordu. Daha sonra Irak’a geldi ve orada yaşadı. O asla bir makam ve riyaset peşinde olmadı, hilafet hususunda hiç kimse ile tartışmadı. Marifet denizine dalan bir insan su arklarını ne yapsın! Hakikatin yüceliğine erişen kimse aşağılıktan neden korksun.”[3]

  Kemaluddin Muhammed b. Talha Şafii ise şöyle diyor:

“Cafer b. Muhammed büyük bir Ehl-i Beyt alimi, sonsuz ilim sahibi, çok ibadet eden, sürekli zikr eden, apaçık bir zühde sahip olan ve çok Kur’an okuyan birisi idi.  Kur’an’ın manası hususunda çok düşünür ve marifet deryasının derinliklerinden inciler çıkarır harika güzellikler bulurdu. O, vakitlerini çeşitli ibadetlere göre düzenler ve bu yüzden nefsini hesaba çekerdi. Yüzüne bakmak insana ahireti hatırlatır, sözlerini duymak insanı dünyadan sakındırır ve hidayetine uymak insana cenneti kazandırırdı. Yüzündeki nur onun nübüvvet ve taharet sülalesinden ve hareketleri onun Peygamber’in soyundan olduğunu gösteriyordu. Ondan bir çok hadis rivayet edilmiş olup; Yahya b. Said-i Ensari, İbn-i Cureyh, Malik b. Enes, Sevri, İbn-i Uyeyne, Eyyub Secistani ve diğer bir çok şahsiyetler ondan ilim öğrenmiş ve bunu da kendileri için bir övünç ve şeref kaynağı kabul etmişlerdir.[4]

---------------------------------------------------------------------------------------------------

[1]- Et-Tehzip, 2/14... Son cümleleri ise şöyledir: Cafer b. Muhammed’us-Sadık’dan daha alim daha takvalı ve daha abid olan bir kimseyi hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak duymamış ve hiçbir kalp hatırlamamıştır.”

[2]- Cami-u Esanid-i Ebi Hanife, 1/222 ve Tezkiret’ul-Huffaz, 1/157 Ebu Hanife’nin sözleri şöyle başlamaktadır: “Ben Cafer b. Muhammed’den daha fakihini/alimini görmedim.”

[3]- El-Milel ve’n-Nihel Şehristani, 1/272

[4]- Metalib’us-Su’l
 

İmam Cafer-i Sadık'tan (as) Özlü Sözler
1- "Kardeşinin bir isteğini yerine getirmeye çalışan her müslüman Allah yolunda cihad edenler gibidir."
2- "Namazlarına dikkat etmeyen kimse kıyamet günü şefaatimize nail olamayacaktır."
3- "Dünyaya bağlanarak onu sevmenin sonucu; rahatsızlık ve üzüntü, dünyada takva ve paklığın sonucu ise ruh ve bedenin huzurudur."
4- "Güçlülerin güçsüzlerden intikam alması ne kadar kötüdür."
5- "Çocuklarınızın size iyilik 'etmesi için, siz de ana babanıza iyilik edin."
6- "Allah'tan nzkınızın halkın elinde olmamasını isteyiniz"
7- "Halkın arasında kendinden daha alim biri olduğu halde halkı kendine doğru çağıran adam, sapıktır."
8- "Doğru olmayan şakalardan sakının. Çünkü o, düşmanlığa ve hasede sebep olur."

http://caferider.com.tr/islam-fikhinin-babasi-imam--cafer-i-sadik-as_h12330.html