14-07-2014 tarihinde eklendi
Rıza makamı


  Yüce Allah, rıza makamına ulaşanlara (her işi Allah'ın rızası için yapıp, Allah'ın razı olduğu kimseler) üç özellik ihsan etmektedir:

1- Cehaletle Birlikte Olmayan Şükür: İnsanoğlu genelde şükür etmesini bilmez, nimetlerin içerisinde yüzdüğü halde sürekli gafildir, nimetler elinden alındığı zaman da hemen sızlanmaya başlar. Milyonlarca nimetin içerisindedir ama hiç biri için Allah'a teşekkür etmez, o nimetlerden biri de alındığında hemen dert yanıp, sızlanmaya, yeniden kazanmak için de yalvarıp, nezirler ve adaklar adamaya başlar. En azından nimeti yeniden ele geçirmek için dua edenler inananlardır, inanmayanlarsa ümitsizliğe kapılıp, kendilerine dert edinirler. Kuran'da şöyle buyrulmaktadır:

"Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da sonra bunu ondan çekip alırsak, tamamen ümitsiz ve nankör olur." [1]

"Fakat kendisine bir kötülük dokunursa hemen ümitsizliğe düşer, üzülüverir." [2]

"O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!" [3]

Bunların aksine, Allah için çalışanlar her halükarda şükrederler, bunu da Allah onlara nasip etmiştir. Şükürleri de ilimle beraberdir, Allah'ın onlara vermiş olduğu nimetleri bilirler, nelere sahip olduklarının farkındadırlar, şükürleri cahilce değildir. Bizse Allah'ın bizlere neler verdiğinin farkında değiliz, şükür ettiğimizde sadece belli şeyler için sınırlı bir şekilde şükür ederiz, oysa ne kadar şükrünü yerine getirmediğimiz nimet bulunmaktadır, demek ki bizim şükrümüz cahillikle beraberdir.

2- Unutkanlıkla Birlikte Olmayan Zikir: Bizler için sürekli Allah'ı anmak ve onu zikretmek çok zordur, ancak günde birkaç dakika namazda onu anmaktayız, hatta namazda bile bazen Allah'ı hatırlamıyoruz, aklımız hep başka yerlerde oluyor. Allah'ın lütfüne mazhar olan kul böyle değil, o kalbini tamamen Allah aşkıyla doldurduğundan her an onu anmaktadır, bir an bile Allah'ı unutmaz, çünkü âşık olan biri asla sevdiğini aklından çıkarmaz.

3- Allah'tan Başka Hiç Kimseyi Sevmemek: Allah, rıza makamına ulaşanın kalbine kendi sevgisini öyle bir yerleştirir ki, artık başka sevgileri ilahi aşka tercih etmez. İnsan dünyada bir şeyi veya birini sevdiğinde ister istemez sonraları ondan daha üstün olanla karşılaşır ve onu ilkinden daha çok sevmeye başlar. Bizlerin insanlara ve eşyaya olan sevgisi hep böyledir, bu gün bu kitabı çok beğenip severken yarın ondan daha iyisini gördüğümüzde onu çok severiz. Şimdiki arkadaşımızı çok severken yarın yeni tanıştığımız ve herkesten daha iyi olduğunu anladığımız arkadaşımızı daha çok severiz, hatta o ilk sevdiğimiz arkadaşımızı unuturuz. Dünyadaki bütün sevilen şeyler böyledir, sürekli sevdiğimiz için, tercih edeceğimiz başka sevgiler bulunmaktadır. Ama Allah'ın aşkına ulaşan kimse asla böyle değildir, kalbi Allah sevgisiyle dolmuştur ve O'na tercih edebileceği hiçbir sevgi bulunmamaktadır.

"O beni sevdiği zaman ben de onu severim, celalime bakması için kalp gözünü açarım ve özel kullarımı ondan gizlemem."

Allah'ın kulunu sevmesi ve onun da Allah'ı sevmesini bizler anlayamayız, akıllar bunu derk etmekten, diller de tarif etmekten acizdir, ancak ilahi sevgiye ulaşanlar bunu anlayabilir. İnsan Allah'ı öylesine tanır ki, artık başkalarını görmez olur, sade Allah'ı sevmeye başlar, bu gerçekten de çok büyük bir makamdır, ama bundan daha üstün olanı Allah'ın kulunu sevmesidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler…"  [4]

Âşıkla maşuk, kulla Allah arasındaki karşılıklı sevgiyle beraber, Allah sevdiğini başkalarına da sevdirir. Tabi ki insanın kendisini başkalarına sevdirmesi başlı başına bir değer değildir, bu Allah tarafından verildiğinden başkalarının sevmesine önem verilir. Yoksa mümin bir kul için başkaları onu sevmiş veya sevmemiş bir şey ifade etmez. O yalnızca Allah'ın sevgisini kazanma peşindedir. Herkes onla düşmanda olsa, dostta olsa onun için hiçbir şey değişmez, ama Allah sevdiği kullarını başkalarına da sevdirmektedir. Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacak (onları herkese sevdirecek)tir." [5]

Günümüzde bunun en açık örneği Merhum İmam'dır. İmam'ı sadece dostlar sevmemekteydi, aslında düşmanlar da ona karşı büyük bir sevgi besliyordu, fakat menfaatlerini tehlikede gördüklerinden düşmanlık yapmaktaydılar.

 İmam Ali'nin  (a.s) en büyük düşmanı olan Muaviye, Hz. Ali'nin yaranlarından birine İmam'ın faziletlerini anlatmasını istedi,  o da anlatmaya başlıyordu, Muaviye Hz. Ali'nin faziletlerini dinledikçe ağlıyordu.
 3- Hud,9.

1- Fussilet,49.
2- İbrahim,34.
1- Maide,54.
1- Meryem,96.

Allah'ın Sevdiği Özellikler

"Ey Ahmet! Himmetini tek bir himmet karar kıl. Sözün bir olsun ve kendini hep canlı tut, ancak bu şekilde benden gafil olmazsın, zira kim benden gafil olursa hangi vadide helak olduğu umurumda olmaz.

Ey Ahmet! Aklın gitmeden önce onu kullan, kim aklını kullanırsa hata yapmaz, tuğyan etmez.

Ey Ahmet! Seni niçin diğer peygamberlerden üstün kıldığımı biliyor musun?

Arz etti. Hayır Allah'ım, bilmiyorum.

Buyurdu: Yakinin, güzel ahlakın, cömertliğin ve insanlara karşı çok sevecen olman dolayısıyla üstün kıldım. İşte yeryüzünün sarsılmaz, direkleri sadece bu sıfatlara sahip olmakla böyle oldular.

Ey Ahmet! İnsan karnını aç tutup, diline de hâkim olduğunda ona hikmeti veririm, eğer bu insan kâfirse hikmet onun aleyhine bir hüccet, bir vebal olur ve eğer o insan müminse; hikmet onun için nur, burhan, şifa ve rahmet olur. Böylece bilmediklerini bilmeye ve görmediklerini de görmeye başlar. Ona ilk gösterdiğim şey kendi ayıplarıdır, böylelikle başkalarının ayıplarıyla uğraşmaz, kendi ayıplarını düzeltmeye çalışır. Ona ilmin inceliklerini gösteririm ta ki, şeytan hiçbir yerden yaklaşmasın.

Ey Ahmet! İbadetlerin içinde en çok sevdiğim, oruç tutmak ve susmaktır. Oruç tutup, diline hâkim olmayan kimse, namaza duran ama bir şey okumayan kimse gibidir, ona sadece namazda durmanın sevabı verilir, ibadetin sevabı verilmez.

Ey Ahmet! Kul ne zaman hakkıyla ibadet eden bir abid olur, biliyor musun?

Arz etti: Hayır, Rabbim.

Buyurdu: Onda şu yedi özellik toplanınca; onu günahtan sakındıracak kaçınma, faydasız sözler konuşmaktan alıkoyacak suskunluk, her gün ağlamasını şiddetlendirecek korku, gizlide benden utanacağı bir hayâ, gerektiği miktarda yemek yeme, dünyadan nefret ettiğim için onun da dünyadan nefret etmesi ve ben ahireti sevdiğim için onun da ahireti sevmesi."

http://caferider.com.tr/riza-makami_h12006.html